4 Nisan 2020 Cumartesi

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 139


Vecdi Çıracıoğlu
 "Gladyatör"
İletişim Yayınları
 ( 2017)

Futbolla aram hiç sarmaş dolaş olmamıştır ama çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda meraklısı olduğum futbolcular vardı. Bunlar uzun saçlı olan futbolculardı. İlk aklıma gelenler Yasin Özdenak, Şenol Güneş, Alman Müller, bonus saçlarına eşlik eden favorileriyle Breitner, Kuzey İrlandalı George Best. Herhalde serde rockçılık olduğundan olsa gerek. Ama gene de ilk baştaki iki futbolcunun kaleci olduğu düşünülürse kısa saçlı olsa da Sabri Dino ve Dino Zoff gibi kaleciler benim için ayrıcalıklıydı. Açıkcası kalecileri her dönem sevmişimdir. Bu belki de futbol alışkanlıklarına tepkimden kaynaklanıyor olabilirdi. Onlar bir gol hele ki penaltı kurtarırsa benim keyfime diyecek olmazdı. Kaleciler hem yalnız insanlar hem de golün olmasını engelleyen adamlardı. Bu yüzden onları seviyordum. Böylece stat bir anda havaya fırlayıp, "Gooool!" diye inleyemiyordu... çünkü o güzelim insanlar futbolun varoluş sebebine çomak sokup, golü engelliyorlardı.

Yukarda saydığım futbolcuların dışında kısa saçlı ama kaleci olmayan bir istisna vardır ve onun ismi de Metin Kurt'tur. Şimdi bir çoğunuz kalkıp, "Metin Kurt sosyalist ya ondan." diyeceksiniz. Oysa ki tamamen bir tesadüf, bir de kavgadan kaynaklanıyor. 70'lerin başında Galatasaray'a İngiliz teknik adam Brain Birch gelmişti. Yumruğunu havaya kaldıran acayip güzel bir adamdı. O yumruk o yıllarda simgesi haline gelmişti. Çocukluk ya gazetede onu gördüğümde coşardım. Gene o günün gazetelerinde Brian Birch'ün tribünlere atlayıp, seyircilere o yumrukla girişip sonrasında da futbolcularla birlikte tutuklanmaları haberini görmüştüm. İşte o Brian Birch'lü dönemin oyunculardan biri Metin Kurt'u böylece tanımıştım. Daha sonra tesadüfen Arnavutköy'de uzaktan görüp, "A bu Metin Kurt" demiştim. Diğerleri gibi değildi ve farklı biriydi. Sonrasında Metin Kurt'un futbolcuları sendikalı yapma uğraşını öğrenecek ve çok tutacaktım. 
Kesmeşeker'in "Metin Kurt Yalnızlığı" şarkısında dediği gibi,
 "Kula kulluk etmezdin
Çok yanlış biriydin
Sen mi güzeldin yoksa hayat mı güzel?
Yani iki şişe ucuz şarap
Bir tarih yazabilir"

Evet o "yanlış biriydi"... çünkü onların dönemi geçmiş, Maradona "üç kağatçılığı", elle atılmış golle başka bir şeye dönüşmüştü. 

Oysa Metin Kurt,
"İnandığın her şeyi attığın kalbinde
İnanmadığın her şey yedek kulübende"
futbolculardı ve golleri kaçırsalar da "emekçinin kalesine gol atmayan" "iki şişe ucuz şaraba tarih yazabilen" güzel insanlardı. 


"Kitap değil, oyunu oku!"
Doksanlı yıllarda o malum futbol programlarından birinde entelektüel görünümlü bir spor yazarı, Trabzonlu bir futbolcuyu (hafızam beni yanıltmıyorsa Lemi'ydi galiba ismi) kitap okuyor diye, "Onun kitap okuması değil, oyunu okuması gerekiyor." diyerek eleştirmişti. Kitap okuyan , sanatla ilgilenen futbolcu olur muymuş. Hatta çok eskilerde " Ne sağcıyım ne solcu futbolcuyum... futbolcu" diye de bir laf bile vardı. Çünkü futbol egemenlere göre halkı uyutmak için vardı. İşte bu oyunun dışında kalan futbolcular da dışlanırdı. Metin Kurt da kitap okuyan hayatı sorgulayan bir futbolcuydu ve tabi ki çok "ayıp" bir şey yapıyordu. 
Şaka değil, Metin Kurt da kitap okuyor diye 70'li yıllarda Kayserispora' sürgün olarak gönderilmiş bir futbolcu. 

Metin Kurt ile ilgili güzel bir biyografiyi edebiyat dünyamızdan usta romancı Vecdi Çıracıoğlu kaleme almış. Metin Kurt ile "nehir söyleşi" yaparak, bir dönemi ve mücadeleyi bizlere taşımış. Kitabın ismi "Gladyatör" ve kitapta futbol dünyası anlatılırken dipnotlarda da gladyatörlerin yaşamıyla birebir benzerlikler ortaya konulmuş.


Emek Mücadelesinin Üç Büyükleri
Futbolcuların "ne sağcı ne solcu" diye adlandırıldığı bir dönemde Metin Kurt kuralları değiştirecekti. İsterseniz bu mücadelenin öncesine bir bakalım. Türkiye'de sporcuların ( dikkat isterim futbolcu değil sporcu) ilk örgütlenmesi 1960 Anayasası ile olmuş ve 1961'de işçi sınıfı gibi sporcuların da ilk sendikal hareketi başlamış. Sendikalaşma fikrini ilk ortaya atan Beşiktaşlı (40'lı 50'li yıllarda oynamış) eski futbolcu Şükrü Gülesin olmuş. 1961'de de Necati Karakaya ve Şükrü Gülesin tarafından Amatör Sporcular Derneği kurulmuş. 
1970'li yıllarda da Metin Kurt futbolcu hakları için bu dernekte mücadele etmiş. Bu mücadele de onu sakıncalı adam haline getirmiş.
Daha sonra 80'li yıllardan 90'lara geçerken bir başka figür, Fenerbahçeli Kemalettin Şentürk olmuş. O da sosyalist olduğunu söylediği için bedelini futbol hayatı bitirilerek ödeyecekti. Kemalettin de sendikalaşma üzerine ( futbolcu arkadaşları ilgilenmedi bile) çabaladı ve ona destek Cumhuriyet gazetesinden gelecekti. İlginçtir vakti zamanında Metin Kurt'a da tek destek veren Cumhuriyet gazetesinin spor yazarı Abdülkadir Yücelman olmuştu.  


"fanatik taraftar olmak,  patronlardan yana olmaktır."
"Metin Kurt'un karşı çıkışlarını açıkcası biraz "popülist" olduğunu sanırdım.  Kitabı okuduğumda bunun bir sol popülizm değil, tam tersine gerçekçi , ilerici ve ciddi bir yaklaşım olduğunu anlayacaktım. onun mücadelesi sosyalist bir bakıştaydı ama hep öncelikle sporcu olmanın ahlakından yanaydı. Futbolun halkı uyuşturan bir afyon olmasına, dopinge, futbolcuların meta gibi alınıp satılmasına karşı çıkıyordu. Metin Kurt, "Futbolcu İşçidir." diyor ve şöyle devam ediyoru, "Futbolcular işçiyse emeğini satabilirler, kendisi alınıp satılırsa köledir ve bonservis ücreti azat bedelidir, Bu günkü yasalar, yönetmelikler köle statüsüdür. Bütün bunlar demokratikleşmelidir."

Metin Kurt'un ya şu dediklerine bir kulak verin derim, 
"Sporun yönetimini ve denetimini sürekli elinde tutanlar, spor, özellikle de futbol aracılığı ile kitleleri boşaltmakta, gündemi saptırarak sömürünün sorgulanmasını geciktirmektedirler. Açıkcası sporda fanatik taraftar olmak, son çözümlemede patronlardan yana olmaktır."

Metin Kurt'un amacı, sporcuları temel hak ve özgürlüklerini savunmaktı. Bunun için hayata sol'dan bakıyordu. Ama Türkiye'de solun spora yaklaşımını da eleştiriyor ve eksik buluyordu.  

"Gladyatör" kitabında Metin Kut'un Almanların sosyalist görüşlü efsane futbolcusu Paul Breitner ile tanışması ve dostluğu da yer alıyor.  Kitapta matrak bölümlerde bir hayli var. Mesela milli takımımız o dönem sosyalist bir ülkeyle maç yapacak ve Metin Kurt çok formda ve zirvedeyken ilk 11'e alınmıyor, yedekte bekliyor. Nedeni ise sol görüşlü olması. Adamın sosyalist ülkeye gol atmayacağını mı düşünüyorlar derseniz, komik ama galiba öyle. 

"Paranın ne olduğunu bilmeyen" adam
Galatasaray idarecileri 1973 yılında temdit için bütün futbolculara 110 bin TL verecekti. Metin Kurt bunu "adaletsizlik" diye reddecek ve benim temdit hakkım 28 bin TL diyecekti. Bunu haberleştiren Hürriyet gazetesinin spor yazarı İlyas Namoğlu, "Ya paranın ne olduğunu bilmiyor ya da parayı sevmiyor." diye yazacaktı.  Metin Kurt'un "gariplik"leri (aslında asıl gariplik hangisidir o da başka) bununla bitmiyor. Bir milli maçta arkadaşlarına moral olur diye sakatlığı olduğu halde kadroya alınıyor. O milli maç kazanılıyor ve oyunculara yüklü bir prim veriliyor. Metin Kurt kendisine verilen bu primi "hak etmedim" diyerek geri çeviriyor. 
Metin Kurt, futbolculuk hayatı bittikten sonra antrenörlükte yapıyor. 1981 yılında Kayserispor'da hocalık yapıyor. Ancak bu da 2 ay sürüyor, çünkü futbolcuların parası ödenmedi diye yönetimle çatışıyor ve bu görevi bırakıyor. Bu arada hatırlatalım, kendi parasını alıyor olmasına rağmen. 

"Gladyatör" kitabı bir dönemi ve bir futbol insanını çok güzel anlatıyor. Metin Kurt üzerine çok şey bildiğimizi sanıyoruz ama aslında bir çok şey anıları tozlarına gömülmüş diyebilirim. Kitap bunları açığa çıkartıyor. Futbol sizin hayatınızda önemli bir yer tutuyorsa bu kitabı mutlaka okumalısınız diyebilirim. Hani o dillere boşu boşuna doladığınız "Futbol sadece futbol değildir." lafı var ya, asıl Metin Kurt'un hayatı ile gerçeğe dönüyor. 
"Futbol arenalarında bir isyanın hikayesi" yani Metin Kurt'un hayatı geleceğe izi düşmezse daha çok uyutulacağız ve pohpohlanan taraftar kutsamasıyla, kendi kalemize daha çok goller atacağız. 

 Aptulika
Korona günleri 2020

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...