31 Ağustos 2021 Salı

Iron Butterfly'ın davulcusu Ron Bushy'i kaybettik.


Iron Butterfly'ın   rock tarihine yer eden başyapıtında uzun davul solosuyla unutulmazlar arasına giren davulcusu Ron Bushy'i  29 Ağustos 2021, pazar günü, 79 yaşındayken kaybettik.


Iron Butterfly'ın  davulcusu Ron Bushy'i  29 Ağustos 2021, pazar günü, 79 yaşındayken kaybettik. Uzun süredir kanserle mücadele eden Bushy'nin ölüm haberi karısı Nancy tarafından, topluluğun Facebook sayfasından yapıldı.  

1966'da Iron Butterfly grubunda davula geçen Bushy, grubun 1968'den 1975'e kadar süren kariyerinde değişmeyen tek eleman olarak kalmıştı. 

Saykodelik ve hard rock tarzında müzik yapan Iron Butterfly 1968'de ikinci albümleri In-A-Gadda-Da-Vida' ile rock tarihinde silinmez bir yer elde edecekti.  Albümle aynı adı taşıyan  parça rock tarihinin unutulmaz çalışmaları arasında yer alırken, heavy metal tınılarının ilk örneklerini de verecekti.  17 dakikalık süren bu parçada Ron Bushy'nin görkemli bir davul solosu da yer almaktaydı.  

"In-A-Gadda-Da-Vida" çıktığı yıl dünya çapında 8 milyondan fazla bir satış elde edecekti.    Daha sonra ABD'de dört kez platin olmak da dahil olmak üzere dünya çapında 30 milyondan fazla kopya sattı.


Iron Butterfly ilk olarak 1971'de dördüncü albümleri Metamorphosis'in yayınlanmasının ardından dağıldı . Grup 1974'te yeniden kurulduğunda, önceki kadrodan sadece Bushy kaldı.   Iron Butterfly, 1975'te Scorching Beauty ve Sun adlı iki LP yayınladı.   


Yeni albümler kaydetmese de, grup onlarca yıl boyunca aralıksız turlara devam etti. Bushy grupta güvenilir bir varlıktı ve grubun canlı şovlarında sürekli olarak davulları yönetiyordu. Sağlık sorunları sonunda Bushy'yi 2010'ların ortalarında yoldan çekilmeye zorladı, ancak davulcu hala ara sıra eski grubuyla konuk olarak sahneye çıktı.



 



27 Ağustos 2021 Cuma

Türk Rock'ının en güzel davulcusu Ayzer Danga'yı kaybettik



Bugün saat 15:00 sularında facebook'a bakacağım tuttu ve Taner (Öngür) Abi'nin sayfasında şu başlığı duyarak kötü haberi aldım:

"Ayzer Danga'yı kaybettik!

Başımız sağolsun."



Açıkcası rock devlerinin ölüm haberleri bana her daim beklenilmez ve şaşırtıcı gelir. Onlar  benim için hep hiç ölmeyecekler gibidir. Bu sefer ki haber de öyle geldi ve şaşırdım. Hani açık söylemek gerekirse yaş haddimiz yükseliyor ve benim de yaş haddim altmışlara dayandı, yani yaşamın sonuna geliyoruz, ister istemez. Ama Ayzer Danga ne yaştan ne de bir hastalıktan müzdaripti. Yaşadığımız şu koronavirüs salgınında hayata veda etti. Ağustos ayının başında bu salgın hastalık ona da musallat olmuştu. 

O ilk dinlediğimiz plaklardan isminden önce tınıları beynimize erken yaşlarda kazınan insanlardan biriydi, Ayzer Danga. Benim müzik serüvenimde Cem Karaca adına dinlediğim ilk plakta o vardı ve beynime öyle bir işlenmişti ki yarım asır sonra bile çıkmayacaktı. 



1970'li yılların başı ve yaşım henüz 10 hadi bilemedin olsun 12 ve  bir 45 devirli plakta Cem Karaca ve Moğollar'dan "Obur Dünya"yı dinliyorum. İşte böylece aklıma isminden önce yerleşmiş Ayzer Danga baterisi. Oysa ondan önce ve sonra da bol bol o bagetler kulağıma yer edecekti. O dönemde plak kapaklarına müzisyenlerin ismini yazmayan plak şirketleri utansın ama biz bir şekilde Ayzer Danga ismini bilecektik. 

Şimdi ölüm haberini verirken,  "Moğollar'ın eski davulcusu Ayzer Danga koronavirüs sebebiyle hayatını kaybetti." diyoruz, ama onun bulunduğu grupları şöyle bir saymaya başlasak Türk Rock tarihi tekmili birden çıkar : Mavi Işıklar, Moğollar, Cem Karaca, Erkin Koray, Selda Bağcan ve Edip Akbayram şimdi kısaca ilk aklıma gelenler. 



13 Şubat 1947'de İstanbul'da doğan Ayzer Danga,  müziğe ilk olarak  Siyah Örümcekler grubuyla başladı. Kurucusu olduğu bu gruptan sonra  Mavi Işıklar’la da çalışan Danga vatani görevinin ardından Moğollar’a girmişti. Cem Karaca’yla ortak müzik yapıldığı dönemde gruptan ayrılıp Kardaşlar’a katılmış, Edip Akbayram Dostlar’da da çalmıştı. Ayrıca, bir dönem Erkin Koray'la müzik yapmış, Kerem Güney’le çalışan Güneşin Sofrası ile Zorbeyler gruplarında yer almış, yerli rock tarihine sağlam tekniği olan davulculardan biri olarak geçmişti. (*) 

Ayzer Danga'yı ,  27 Ağustos 2021, Cuma günü  kaybettik. Ancak değişmeyen bir gerçek var ki onun bagetleri bizden sonraki nesillerde de tınlayacak. Yazının sonunda 1974 yılı TRT kaydında bir görüntüyle noktalayacağım. Bendeniz 12 yaşındayım ve siyah beyaz televizyonda onun suretini ilk kez görecektim ve inanılmaz bir duyguydu. Son not olarak da demeden edemeyeceğim; trio yani üçlü gruplar benim için ayrı bir öneme haizdir ve Ayzer Danga da trio tarzı rock gruplarının en has elemanıydı. 

Aptulika

(*) https://sinemamuzik.com/detay/ayzer-danga-davul

 

 


24 Ağustos 2021 Salı

Rolling Stones'un caz hali ebediyete ulaştı.



Rolling Stones'un davulcusu Charlie Watts 24 Ağustos 2021 salı günü erken saatlerde Londra'da hastanede hayata veda etti. 

1941 yılında Londra'da doğan Watts, Brian Jones, Mick Jagger ve Keith Richards'dan oluşan Rolling Stones'a 1963 yılında katılmıştı.

Rock'n Roll'un ve İngiliz Blues'unun efsanevi grubu Rolling Stones'un en caz kokulu davulcusu Charlie Watts ile ilgili öyle yazılacak şey vardı ki ama ölümlere yetişemiyoruz. O ne ara 80 yaşına geldi? Zaman o kadar geçti mi. Galiba biz de yaşlanıyoruz. Demek ki denilecek şeyleri çabuk yazmalı ve söylemeliyiz. 

Charlie Aga önemli bir abiydi. Onunla ilgili yazılacak ve anlatılacak çok şey vardı, ama bir sonraki yazıya derken ölüm haberi geldi. 

Charlie Watts ile ilgili nice şey yazabilirdim ama ölüm haberini verirken aklıma ilk gelen parça "Start Me Up" oldu ve paylaşayım dedim. 

Huzur içinde uyu Charlie Aga. 

 


19 Ağustos 2021 Perşembe

Günlük Değil, GÜNDELİK 0008



 Tenor saksafonda 20 yıldır en sevdiğim  caz fusion müzisyeni Michael Brecker'in 1980'lerin caz rock grubu Steps Ahead'ın elemanı olduğunu yeni öğren. Bu da 60 yıllık dünyalı ve 50 yıllık müzik dinleyen bana kapak olsun. 

19 Ağustos 2021

saat 10:27



18 Ağustos 2021 Çarşamba

Günlük Değil, GÜNDELİK 0007



İki hafta önce pazartesi gününden bu yana 128 sayfalık bir kitabın anca 71. sayfasına gelebildim. Bu kitabın zor anlaşılabilirliğinden ya da sıkıcılığından değil tam tersine zevkliliğinden.  Orhan Kahyaoğlu'nun yeni çıkan ve Tunuslu müzisyen Anouar Brahem'i incelediği kitabı "Duru Derin Çıplak"ı okurken bir yandan da albümleri dinliyorum. İki günde bazen bir albümü dinliyorken iki sayfa falan anca okuyorum. Düne kadar sanatçının 5 albümünü dinledim. Tunus müziğini çağdaş bir yorumla sunan ve Doğu enstrümanı udu bir  caza taşıyan Brahem'in 6. albümü "Astrakan Cafe" (2000) ye geldiğimde ise açıkcası biraz sevmemeye başlamıştım. O beş albümdeki cazvari esintiler geri plana gitmişti. Dün albüme ilk adımımı attığımda  bu duygu içindeyken, şimdi bir yandan kitap bir yandan da albümü dinleyerek biraz daha ısındım. Bu albümle ilgili Orhan Kahyaoğlu, "İran, Türkistan, Kafkasya, Çeçenistan, Türkmenistan ve Tanzanya coğrafyalarının müzikal kaynaklarına dokunarak; bu coğrafyaların müzik birikiminden hareketle ortaya kendine özgü, kişisel kompozisyonlar çıkarmıştır." diyor. 

Kitapta bu albümü analizi yapan Kahyaoğlu, "İyi gözlenirse, İslam müzik ve kültürü içinde bir yol arayışıdır bu." dedikten sonra, "Albümün bazı kompozisyonlarında Arap - Osmanlı geleneğini, müzik modlarını inceleyen, deneyen bir tavır vardır... Albümde Hint müziğine kadar uzanan beklenmedik ezgi ve ritimlere rastlanır..." vurgusunu yapıyor. 

Astrakan Cafe albümündeki parçaların isimlerine baktığımızda da bu geniş Orta Doğu ve Asya coğrafyasını görüyoruz. Türkmenistan'ın başkenti "Ashakabad", "Khotan" adlı Brahem bestesinde Çin'e bağlı Türkistan bölgesi, "Karakoam" bestesi Türkmenistan'da bir çöl, "Astara" parçası da İran sınırında bir Azerbaycan kenti, "Dar Es Salam" ise bir Tanzanya kenti, "Mozdok's Train" parçası Rusya'nın Kuzey Kafkasya Federal Bölgesi'nde önemli bir tarihi kalesi olan bir kent olan Mozdok'a yapılan bir tren yolculuğu. 

Orta Doğu coğrafyası sadece kent isimleriyle yansımakla kalmıyor albümdeki bir parçada da Brahem "Çingene Kokusu"nu , Roman müziğinin ruhunu yansıtır. Şimdi Kahyaoğlu'nun "Parfum de Gitane " isimli parçayla ilgili vurgusuna kulak verelim: " Türkiyeli bir Roman olan Erköse'nin bu besteye apayrı incelikler taşıdığı izlenir." Anouar Brahem'in "Astrakan Cafe" albümünde klarinet ustamız Barbaros Erköse de tam tekmil yer alıyor. 

Hem kitabı okurken hem de Tunuslu müzisyen Udi Anouar Brahem'i dinlerken, kaynayan kazana dönen Orta Doğu aklıma geliyor ve üzülüyorum. Keşke müziğe ve tabi Anouar Brahem gibi çağdaş beyinlerden gelen tınıya kulak verebilsek.

18 Ağustos 2021

saat  23:14

17 Ağustos 2021 Salı

Günlük Değil, GÜNDELİK 0006


 

Bu sabah kendime bir açılış parçası yapayım dedim ve hemen Spotify'nin yaptığı haftalık çalma listeme baktım. Elim hemen Cream'den Stormy Monday parçasına gidiverdi. Bir yandan da bu T-Bone Walker'ın blues klasiğini yapmışlar mıydı?... diye bir düşünce de kafama eşlik ediverdi. Sonra bir baktım ki bu parça grubun 2005 tarihli 'yeniden dönüş' konserlerinde Royal Albert Hall'de seslendirilmiş.

The Cream denilince herkesin aklına Eric Clapton gelir ama benim için öncelik davulcu Ginger Baker ve basçı Jack Bruce olarak gelir. Açıkcası Eric Clapton'a solo çalışmalarında hiç ısınamamışımdır. Yardbirds, The Cream gibi gruplarda güzel gider ama beni alıp götürmez. Buna karşın sadece bir solo albümü ayrıcalıklıdır ve en sevdiğimdir. Bu 1994 tarihli "From The Cradle" albümüdür, ki baştan sona vazgeçemediğimdir. Orada blues klasiklerini yorumlayan Eric Clapton başka bir şey olur. 

Sözün özü Eric Clapton blues'ın en klasik ve köklere dayanan yorumunda harika bir şey oluyor. T-Walker klasiği "Stormy Monday"in The Cream yorumunda Eric Clapton gene başka bir şey oldu benim için. The Cream zaten vazgeçilmezim ama Eric Clapton blues ile başka güzel oluyor. 

Gün başlıyor!

18 Ağustos 2021

saat  09:43

Günlük Değil, GÜNDELİK 0005



 Öğle saatlerinde Kuzguncuk Sahaf'ta Gülçin Orgun ile buluşmamı anlatmıştım. Akşam eve geldiğimde facebook'a baktığımda bir yıl önceki bir resmi görecektim. Bundan bir yıl önce bugün caz müzisyeni dostum Ozan Muşluoğlu buluşmuştuk. 

17 Ağustos 2021

saat: 23:40

Günlük Değil, GÜNDELİK 0004



 Pandemi döneminde hayatımda bir değişiklik oldu ve Kuzguncuk Sahaf'ta çalışmaya başladım. Hani ilk gençliğimde, "emekli olduğumda bir kırtasiyeci dükkanı açma" hayalim vardı; her ne kadar emekli olmasam da hayali böylesine gerçekleştirmiş oldum. Siz ismin sahaf olduğuna bakmayın hani, Kuzguncuk Sahaf'ın sahibi eski kitapları internetten sunuyor, dükkanda daha çok yeni kitap bulunmakta. 

Kuzguncuk Sahaf'ta takılmam bir yılı aştı sanırım ama hayatım renklendi diyebilirim. Uzun zamandır görüşemediğim dostlarımla bu dükkan sayesinde görüşebiliyorum. Bugün öğle saatlerinde dükkana Açık Radyo'nun değerli programcısı Gülçin Orgun geldi. 

Kırtasiye, sahaf ya da kitapçı ne derseniz deyin, benim hayalim gerçek olduğu gibi diğer bir güzel yanı da uzun zamandır göremeyeceğim dostları daha sık görüyorum. Her şey iyi de Gülçin ile bir hatıra fotografı çektiremediğim için bir yıl önceki radyo programındaki görüntümüzü görsele koydum. Artık hatıra fotografı bir sonraki buluşmaya kaldı. 

17 Ağustos 2021

saat : 13:42

15 Ağustos 2021 Pazar

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 180



Selçuk Altun
 "Kitap İçin 4"
İş Bankası Yayınları
  (1. Basım: Temmuz 2021)


Romanlarıyla tanıdığımız Selçuk Altun'un dergilerde yer alan yazılarının toplandığı kitaplardan dördüncüsü, Temmuz ayının sonunda çıktı. Yazarın 2004'ten bu yana süren aylık yazılarını ben ancak geçen yıl farketmiştim. Kafa dergisinde iki sefer rast geldiğimde açıkcası pek ilgimi çekmemişti. Birbirinde ayrı yazılar, anektodların sıralandığı bir sayfalık yazılar bana çekici gelmemişti. Ben aforizma adı verilen seçkileri de pek sevmem, bu nedenle de Selçuk Altun'un dergilerde çıkan yazıları yerine romanlarını bir solukta okumayı daha tercih ediyordum. 
İki hafta önce Selçuk Bey adıma imzalanmış bu kitapla gelince dergilerde es geçtiğim yazıları toplu halde okuyup açığımı kapatacaktım. Selçuk Altun kitaplarını ilk okumamdan bu yana bir hayli merak sarmıştım. Daha sonrasında da aynı semtte oturduğumuz için tanıştık. Açıkcası bundan da çok memnunum. Yazarın benim için ayrıcalığı resim ve heykelden çok iyi anlaması ve de tabi karikatüre çok önem vermesi. Dolayısıyla her karşılaştığımızda sohbet edebiliyoruz. Hatta bu yeni çıkan "Kitap İçin 4"ün kapağında yer alan Gürbüz Doğan Ekşioğlu illüstrasyonunun özgün baskı orijinalini  iki yıl önce sergiden satın aldığında da üzerinde konuşmuştuk. Şimdi o eser yeni çıkan kitabın kapağı olmuş ve bu da benim şahit olmam açısından da heyecan verici oldu.
Selçuk Altun'un 2004'ten bu yana süren aylık yazılarından 2013 ile 2015 arasında Cumhuriyet Kitap Eki'nde olanlar bu yeni kitaba girmiş. Dergilerde bir sayfayı tutan bu yazılarda, aforizma, alıntı, anı, eleştiri, gözlem, haber, ironi, günlük, nükte, polemik, tepki, yanıt gibi kısa anektodlar birbiri ardına akıyor. Daha önce de dediğim gibi dergilerde bu yazılar, kopuk kopuk diye pek ilgimi çekmezdi. Eh şimdi bunlar 400 sayfalık bir kitapta karşımdaydı. İtiraf etmeliyim ki, biraz okuyup, bırakıp devamını getirmeyeceğimi sanıyordum. Geçen pazartesi günü kitabı elime aldım, çarşamba günü bitmişti. Kitap bitti bitmesine hala bazı bölümleri alıp tekrar okuyorum. Bunun uzun bir zaman sonra da süreceğine eminim. Hani sevdiğiniz bir müzik albümünden ara sıra tek parça dinlemeniz gibi. 
Eğer tatildeyseniz "Kitap İçin"i okumak daha da keyifli olacak derim. Yazılar birbirinden alakasız, oradan oraya atlıyormuş gibi olsa da kitabı bitirdiğinizde kendinizi dopdolu hissediyorsunuz. Bu yolculuk burada bitmiyor, o kısa yazılardaki bazı noktalarda sizi başka alanlara keşif yapmak için çekiyor. 

Aptulika

14 Ağustos 2021 Cumartesi

Bruce Dickinson korona virüse yakalandığını açıkladı.



Iron Maiden’ın usta vokalisti Bruce Dickinson  korona virüsüne yakalandığını açıkladı.  Dickinson, Rolling Stone için yaptığı röportajda, iki aşısını da olmasına karşın Covid-19 test sonucunun pozitif çıktığını belirtti.

 Nezle belirtileri sonrasında, ilk önce grip olduğunu sanan 63 yaşındaki vokalist, bir süre sonra test yaptırmaya karar verdi.  Covid - 19 testi yaptırdığını ifade eden Dickinson, “Aşı yaptırmamış olsaydım, durumum zor ve başım ciddi anlamda belada olacaktı, bundan hiç şüphem yok" diyerek durumunu özetledi. Neyse ki şarkıcının semptomları hafifti ve bu da aşı sayesindeydi. 

 Konserlere gitmek isteyenlere aşı şartı konulması üzerine Dickinson, aşının konserler için değil sağlık için bir gereklilik olduğunun vurgulanması gerektiğini söyledi.  “Şunu aklımızdan çıkarmamalıyız ki, iki aşınızı yaptırmış olsanız bile Covid-19 kapabilir ve aşılanmamış başka insanlara virüsü bulaştırabilirsiniz. Bu dünyada insanları hayatından eden kanser, obetize, sıtma gibi birçok şey var. Yani bir noktada, bununla yaşamak zorunda kalabiliriz. Ve eğer bununla yaşayacaksak, o zaman aşınızı yaptırmanız gerekir.”  diyerek sözlerini tamamladı. 

12 Ağustos 2021 Perşembe

Günlük Değil, GÜNDELİK 0003



 Pazartesi günü haftaya iki kitapla başladım. Bunlardan birini sabah okuyordum diğerini de gece saat 10'dan sonra. Sabah okuduğum kitap 300 sayfaydı ve Perşembe sabahı bitti. Gece okuduğum kitap 120 sayfa ama hala okumaya devam ediyorum ve şu anda 50. sayfadayım. Kalın bir kitap bitiyor da ona göre üçte biri olan kitabı okumak neden bu kadar uzun sürüyor? 

Evet kitap 120 sayfalık ama ona eşlik eden müzik albümleri var. Her gece oturuyor, bir yandan okuyor, bir yandan not alıyorum ve bir yandan da dinliyorum. Acayip bir keyf, serüven ve keşif. 

Bu yılın Mayıs ayının sonunda çıkan Orhan Kahyaoğlu'nun "Duru Derin Çıplak" başlığında kaleme aldığı Anouar Brahem müziği hakkındaki kitabını okumaktayım. Bu kitap müzik ve yazarlığı üzerine nice özlemlerimi dindirdi. Öyle özlemişim ki böyle şeyleri. 

Apt.

13 Ağustos 2021

Saat : 01:32

Günlük Değil, GÜNDELİK 0002



 Zengin Olsaydım

Hani şu anda büyük bir para gelse, ilk yapacağım ne olurdu? Derseniz...Demeseniz de açıklayacağım. 

İlk olarak New York'a gider ve Sting'i bulurdum. Ona hemen, "The Police grubunu toplayacaksın!" derim. Paraysa para der ve anlaşma imzalarım. Maddeler şöyle:

1- Öncelikle New York'tan Londra'ya taşınıp, derhal muhtardan ikametgah senedi alacaksın.

2- Grubu bir şekilde bir araya getir. Davulda mutlaka Stewart Copeland olacak ona göre. 

3- Provalar başlayın ve repertuarda tam tekmil "Synchronicity" albümündeki parçalar eksiksiz olmalı.

4- Büyük bir dünya turnesi olacak ama turne İstanbul'dan başlayacak. Stadyum konseri haricinde Cemal Reşit Rey gibi kapalı bir salonda da ( koltukta oturma vaziyetinde ) konser verilecek. Bu kapalı salon konserleri mutlaka matine suare vaziyetinde olacak. Kapalı salon konserlerinden biri de Kadıköy Süreyya salonunda olacak ve konsere biletle değil sınavla girilecek ve en fazla 50 kişi olacak. Benle birlikte 50+1 kişi konsere dinleyici olarak katılacak. Katılan herkes konserin kritiğini yazacak.  Yazılan her kritik için yüklüce bir telif verilecek.Konseri izleyenlerin video ve zırt vırt fotoğraf çekmesi yasak...ama isterlerse konserin görüntülerini bir resim kağıdına desen olarak çizebilirler. Konserin fotoğraflarını çekecek basın mensupları olabilir. Eğer olmazsa özel bir sınavla seçilecek 5 fotoğraf sanatçısı olabilir. (hatta basın mensubunu siliyorum fotoğraf sanatçısı olmalı. 

5- Turnenin New York ayağında ise Sting konserin sonunda enstrümansız 5 kere "Roxanne" diye bağıracak sonra bu parça ile konser bitecek. Burada konser için Roxanne bulunacak ve konseri yüksek bir mevkiden özel yapılmış tahtan izleyecek. Konserden gelen gelirle Roxanne adına bir kadın sığınma evi yapılacak. 

6- New York konserinden hem önce hem de sonra Sting ,  bir kağıda "Bir İngiliz New York'ta değil artık." diye 100 kere yazacak. 

7- Konserin İngiltere ayağında Tate Modern Sanatlar müzesi gezilecek. Bu gezintide The Police elemanları tam tekmil mutlaka olacak. 

8- Turnenin bitiminden sonra herkes yoluna gidecek ve dağılacağız. Kalan para olursa The Police elemanlarıyla mükellef bir sofrada içeceğiz ama dansöz olmayacak (Bu özellikle Sting'e teyit ettirilecek.) 

Bu kadar.

Apt.

12 Ağustos 2021

Saat: 17:32


Günlük Değil, GÜNDELİK 0001

 


Öğlen vakti, semtimin en kıymetli (esnaf lokantası sıcaklığındaki) lokantası Görele'ye ne yemekler var  bakayım diye gitmiştim. Bugüne özel olarak biber dolması ayrıcalıklı duruyordu ama benim ilgimi pek çekmedi. Çorba içebilirdim ama sıcaktan dolayı ondan da vazgeçtim. Tam oradan ayrılacaktım ki yandaki profitrolcüde derinden bir Genesis çalıyordu. Hem de 80'lerin döneminden. O dönemde Genesis'e ne kızardık, dönemin modasına uydu ve progresif çizgisinden caydı diye. Şimdi yeniden duyunca davulcu ve vokalist Phil Collins ilgim depreşiverecekti. Oysa o 80'lerdeki bozulma ve popa kayışın asıl mimarı da o gibiydi. Şimdi ise o pop dönemi de dahil ( davulu bırakmış solo olarak) bir özlem ki, sormayın gitsin hani.

30 yıl önce bana, "Kafana göre 20 parçalık bir kaset hazırla" deseler, arasında Nirvana bile olurdu ama Phil Collins'li hiç bir şey olmazdı. Son iki üç yıldır ise bir Phil Collins dinleme aşkı sardı ki, sormayın gitsin hani. 

Keşke o gördüğüm Brand X plağını kaçırmasaydım hani. Brand X de ne derseniz? Phil Collins'in de yer aldığı 1970'lerin caz rock (fusion) grubu. Genesis'in bir yan projesi gibi olan bu grubu iyiki zamanında dinlememişim. Şimdi tam da Collins merakım depreşmişken bu kaybım iyi oldu. Brand X dinlemenin tam zamanı. 

Aptulika

12 Ağustos 2021

Saat : 13. 19

10 Ağustos 2021 Salı

Orhan Kahyaoğlu'nun kaleminden Anouar Brahem'in müziği



Orhan Kahyaoğlu "Duru Derin Çıplak"isimli  kitabında Tunuslu udi Anouar Brahem'i anlatıyor. Seksenli yıllardan bu yana  müziği sadece yazılan üzerinden değil, arkasındaki hikâye ve sosyo-kültürel bağlarıyla anlamayı ve anlatmayı seven Orhan Kahyaoğlu, Türkiye ve dünyada bir ilke imza atarak Anour Brahem ve müziği üzerine 128 sayfalık etkileyici bir kitap kaleme aldı.  



1986 yılının Mart ayında çıkan Stüdyo İmge dergisini o zamandan bu yana elimden hiç düşürmedim desem yalan olmaz hani. Bu tamamen gerçek ve sözümde de en ufak bir abartı yok. Bu dergide yer alan, "Geçmiş Zaman Ozanları" adındaki yazı Jethro Tull hakkında okuduğum ilk ve en kapsamlı yazıydı. (1) Öyle ki her edindiğim Jethro Tull plağını dinlerken bu yazıyı açar izini sürerdim. Bu yazıyı kaleme alan Orhan Kahyaoğlu'ydu. Daha sonraki yıllarda Jethro Tull ile ilgili daha hacimli bir kitap çıkaracaktı ve bu benim için kapsamlı bir rehber olacaktı. Kahyaoğlu'nu daha sonra da Bülent Ortaçgil kitabıyla görecektik. (2) Müzik yazarlığı diye tanımlanan alanın belki de en hakedeni oydu ama onun ismini ortalıkta pek görmezdiniz. Bu belki de Kahyaoğlu'nun meziyetlerinin çokluğundan da kaynaklanmış olabilir. Zira o sadece müzik üzerine kalem oynatmakla kalan biri değil, aynı zamanda şair, deneme yazarı ve külliyen bir edebiyatçı idi. Bu kadar çok liyakat sahibi biri bizim ülkede elbetteki pek dikkati çekmez. Ama önerim, siz siz olun Orhan Kahyaoğlu imzalı bir kitabı ya da yazıyı bulduğunuzda kaçırmayın derim. Hele ki söz konusu müzik ise onun yaptığı araştırmaları es geçmek kayıp ötesi kayıptır.  

Temmuz ayında çıkan bir kitap beni Orhan Kahyaoğlu ile yeniden buluşturdu. Yayınevi tarafından gönderilen bu kitap, "Duru Derin Çıplak" ismini taşıyordu. Bu Tunuslu müzisyen Anouar Brahem üzerine yapılmış bir incelemeydi. Benim ayıbım olacak ama Brahem müziğinden bi haberdim. Böyle olunca da hemen Anaour Brahem albümlerini toparlayıp dinlemeye başladım. Bu serüvende de yalnız değildim ve Orhan Kahyaoğlu'nun kitabı bana eşlik edecekti. Tıpkı bundan 35 yıl öncesi olduğu gibi. O zamanlar sevdiğim Jethro Tull grubunun izlerini Kahyaoğlu yazısıyla sürüyordum, şimdi ise müziği ile daha önce tanışmadığım Anaouar Brahem'e kapı açacaktı. 

  Orhan Kahyaoğlu, Türkiye ve dünyada bir ilke imza atarak Anour Brahem ve müziği üzerine 128 sayfalık etkileyici bir kitap kaleme aldı.

Tunuslu müzisyen Brahem Ulusal Müzik Konservatuvarı'nda aldığı uzun soluklu ud eğitimiyle klasik Arap müziğinde yetkinleşirken, dünya üzerindeki çağdaş müziklere de kapısını açık tutmuştu. Orhan Kahyaoğlu, Anouar Brahem'in müziğini,  bazen eklektik ama aslında bir tür fusion müziğine denk gelen kompozisyonlara ulaştığını belirtiyor. Sanatçı oluşturduğu  'sound' ile bir Doğu enstrümanı olan udu caza ve çağdaş müziğe taşıyor. Ancak bunu yaparken de "World Music" oyununa gelmekten uzak durarak nevi şahsına münhasır bir çağdaşlığa ulaşabiliyor. 

Brahem'in asıl hedefi müzikte çok kültürlülük olurken, Ortadoğu Arap klasik, etnik ve folklorik kaynaklarıyla farklı modern caz eğilimleri ve özellikle de Avrupa cazı ile buluşuyor. Sanatçı "değişmeyen gelenekler ölmeye mahkumdur " fikrinden hareket ederek uda yeni bir yorum tarzı getirebiliyor. Orhan Kahyaoğlu "Duru Derin Çıplak" isimli kitabında "çöl kültürünün de etkisiyle gelişen ıssızlık duygusunun ud ile acı ve hüzünle karışık mükemmel yansıtılışını dinleriz" diyerek Anouar Brahem'in müziğini anlatıyor. 

Orhan Kahyaoğlu'nun müzik yazarlığında en kıymetli bulduğum yanı, müzisyeni en önce ürettiği eserleri analiz ederek anlatmasıdır. Öyle ki onun yazılarını okurken elinizde olmadan o albümleri baştan sona dinlemek zorunda olursunuz. Bütün dikkatiniz üretilen yapıta gelirken müzisyenin fiziki ve içtimai yanı yok olur.  Peki bir müzik yazarı o sanatçının bulunduğu toplumsal yanını göz ardı etmesi doğru mudur?  Elbetteki böyle bir şey olamaz. Kahyaoğlu o albümü müzikal olarak analiz ederken gene yapıtı baz alarak sanatçının toplumsal duruşunu ve yaşam algısını da bizlere sunar. Bu özelliği ile Orhan Kahyaoğlu'nun müzik yazarlığını değerli bulurum ve keyif alırım. Bütün bunlara ek olarak onun gerçek anlamda  ve nesli tükenmiş bir müzik yazarı olduğunu düşünürüm. Kahyaoğlu bana güre hiç bir zaman albüm infosu ya da basın bülteni yazamaz, bu yüzden de kelimenin tam anlamıyla müzik analizi yapan bir yazardır. 

Yort Yayınlarından çıkan yeni Orhan Kahyaoğlu kitabı "Duru Derin Çıplak" kitabıyla Anouar Brahem müziğine kapsamlı bir bakış yakalarken, diğer yandan da Kahyaoğlu'nun müzik yazarlığının ve analizlerinin tadına varacağız.  Müzik yazarlığının nasıl bir şey olduğunu anlamak için bu yeni kitap bizim için bir şans olsa gerek.  

 Aptulika


(1) https://bluesperisan.blogspot.com/2021/02/bir-dergi-35-yldr-okunur-mu.html


(2) Orhan Kahyaoğlu'nun yazdığı kitaplar:

Pink Floyd (Sinan Güler’le, 1984)

Jethro Tull (1991)

Bülent Ortaçgil: Ayrı Düşmüşüz Yan Yana (2002),

Caz ve Ötesi (2003),

And Dağlarından Anadolu’ya Devrimci Müzik Geleneği - Grup Yorum (2003),

Caz’dan Pop’a (2010),

Grup Yorum: 25 Yıl Hiç Durmadan (2010). 


  

5 Ağustos 2021 Perşembe

"Çok Özleneceksin Amigo"



Eski zamanlarda daha hayatımızda internetin olmadığı yıllarda Wikipedia yerine yurtdışından getirtilen rock guide'leri vardı. Bunlarda A'dan Z'ye rock gruplarının biyografi ve diskografileri sırasıyla yer alırdı. İşte onların hepsinin sonunda da mutlaka  ZZ Top olurdu. Bu sadece rock ile ilgili olanlarda değil pop ya da başka müzik türleri de katılmış olduğunda bile bu durum hiç ama hiç değişmezdi. Bu adın en harika grup ismi olduğunu düşünmüşümdür.  

Grubun isim babası gitarist Gibbons, sevdiği iki bluesçu olan BB King ve ZZ Hill'in isimlerinden hareket ederek işe başlamış ve ilk olarak ZZ King adını bulmuş ama daha sonra bunun telaffuz edilişiyle direkt BB King'i akla getireceğinden vazgeçmiş. En sonunda da ZZ Top yaparak bu isimde BB King'i "Zirve"ye taşıyarak anmaya karar vermişler. Böylece grup rock tarihi içinde bütün grupların arasında en sonda yer almış ama bir o kadar da akılda kalıcı hale gelmiş. 

ZZ Top'ın ayrıcalığı sadece isimden kaynaklanmıyor. Herkesin uzun saçlarla yer aldığı. rock'n roll aleminde onlar sakal uzunluğu ile de farklılık yaratmışlar. İlk başlarda insanlar onları sakalsız halde görseler de ilk albümden sonra uzun sakalları elli yıl boyunca hiç değişmemiş. Bir yanda Dusty diğer yanda Bill uzun sakalları, güneş gözlükleri ve şapkalarıyla yer alırken ortada duran davulcu Beard is onların tersine sakalsız ve kısa saçlı olarak farklılık oluşturacaktı. Açıkcası bu düzen de tam 50 yıl hiç bozulmadı. 

Geçen elli yıllık sürede onların değişmeyen tek şeyi görüntüleri miydi? Müzik sahnesi içindeki efsane grupların bile kadroları zaman içinde değişmiştir ama ZZ Top kadrosu elli yıldır hep aynı kalmıştır. Müzikleri içinde blues esas olsa da çeşitli zamanlarda heavy'den Küba müziğine kadar bir çok tarzı bünyesine katsa da imza hep ZZ Top olmuştur. 

Hem alfabenin son harfini iki defa yazıp, listenin en sonunda yer alarak önde olmak. Hani bu durum bir anlamda grubun müzikal duruşunu da sergiler gibidir. Bir rock triosundan çok dağ köylüsü hadi bilemedin ormancı görüntüleriyle country folk arası bir müzik yapar izlemini veren grup, isimlerindeki gibi alfabenin son harfinden yarışa girmelerine rağmen 1980'lerdeki değişim rüzgarlarında rengarenk hard'n heavy gruplarının arasından bir güzel sıyrılıverir. O dönem geçtiğinde de onları gene rock gruplarının en akılda kalıcısı olarak buluruz. Müzik tarzlarında her daim köklere sıkı sıkıya bağlı blues geleneğinden beslenen ZZ Top, bu konuda tavizsiz bir yapı gösterir. Taviz vermez ama bu yeniliklere kalın duvarlar örmek değildir. O an gündemde ne varsa bu müzikal yapılarına rahatlıkla girer. Başka gruplarda bu yapıldığında verilen taviz göze batarken, hatta sırıtırken (bir çok grup içinde yıkıma yol açarken) ZZ Top da bu asla söz konusu olmaz ve ZZ Top müziği bünyesinde bir imza olarak kendini korur. 

2015 yılında grubun gitaristi ve vokalisti Billy Gibbons "Perfectamundo" ile karşımıza çıkacaktı. Ardından bunu "The Big Bad Blues" takip edecekti. Bu yılın bahar aylarında da en son "Hardware" albümünü çıkartacaktı. Biz her ne kadar bu üç albümü de ZZ Top tadında dinlesek de az biraz kıllanmıyor da değildik hani. Pandemi döneminin yasakları dünyada bitmeye başladığında turne programlarında ZZ Top ismini görünce, grubun devam ettiğini görüp sevinecektim. 

Bahar aylarında bu gelişmeler olurken konserlere hazırlanan ZZ Top'ı iki hafta önce New Lenox, Illinois'deki Village Commons'da verdikleri konserde belki de ilk kez Dusty Hill olmadan görecektik. Efsanevi  basçının bir kaza sonucu kalça kırığı yaşaması sebebiyle sahneye çıkamayacak ve yerine gitar teknisyeni Elwood Francis bas gitarı çalacaktı. Elli yıllık ZZ Top tarihinde ilk kez Dusty Hill olmadan sahneye çıkmışlardı. Billy ve Frank, bu durumu, “Hızlı bir iyileşmeyi ve onu hemen geri almayı bekliyoruz. Dusty'nin isteği üzerine gösteri devam etmeli!” diye özetleyeceklerdi. 

Ancak geçtiğimiz çarşamba günü gelen bir haberle Dusty Hill'in hayata veda ettiğini öğrenecektik. Elli yıl boyunca birbirinden kopmayan üçlüyü ölüm ayıracaktı. Bundan sonra ZZ Top olur mu? Bilemem ama bir şeyler fena halde eksik olacak gibi.

Dusty Hill öldüğünde 72 yaşındayken öldü ama bu da şaşırtıcıydı hani. Zira bundan 30 ya da 40 yıl önce de grubun iki sakallısı hep aynı yaşta gibiydiler. Onları 35 yaşlarındayken izlediğimizde de sanki 60 üstü gibiydiler. Şimdi Dusty 72 yaşındaydı ama sanki bize olsa olsa 40 yaşındaymış gibi geliyor. ZZ Top'ın müziği gibi: tanımlanamaz, kategorize edilemez, eskimez ve nevi şahsına mahsus. 

Dusty Hill'in ölüm haberinin ardından kalan iki ZZ Top elemanı onun için "Çok özleneceksin Amigo" demişlerdi. Bizde bu sözü yazının hem başına hem de sonuna koyalım dedik. 

Aptulika



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...