30 Mayıs 2019 Perşembe

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 104


Enis Batur
"Amerika büyük bir şaka, sevgili Frank, ama ona ne kadar gülebiliriz?"
Yapı Kredi Yayınları
(1. Basım: Aralık 1999)


Kitabın isminin uzunluğu sizi yanıltmasın bu bir gezi kitabı. Bu hafta ikinci el kitap tezgahında gördüm, içindeki görseller de beni cezbetti alıp, hemen okudum. İçindeki görsellere gelince, çoğu gezide bizzat Enis Batur'un çektiği fotoğraflardı ve hem o izlenimleri görsel olarak takip ediyordunuz hem de orada gezilen çağdaş sanat müzelerinden örnekler de vardı. 
Rock ve blues tutkumun dışında ABD ile aram pek iyi olmamıştır hani, o yüzden kitap ilk çıktığı yıllarda pek ilgimi çekmemişti. Eh   kitap biraz rock ile ilgili olsa iş değişirdi ama doksanların sonundaki politik süreci de göz önüne alırsak demek ki pek ilgilenmemiştim. Şimdi yirmi yıl sonra bu kitabı almam da müzeler ve sanat görselleri olmuştu ama kitaba başladığımda o geziye sanki ben de çıkıyormuşum gibi bir ruh haline de girdim hani, itiraf etmem gerekirse. 
Kitabı tatlı tatlı okuyorum ve 35 sayfa omuştu ki... işte o an "Amerikan Emperyalizmi" gene kahrolası yüzünü gösterecekti. Bu kitapta yazan bir şey değildi. Olay şöyle ağlarını örecekti... Hava güzel mi güzeldi ve bende açık havada yayılarak kitabı okumaya başladım. Her şey güzel, yani keyfime diyecek yok, 35. sayfayı çevirip, okumaya devam edeceğim ve sayfayı çevirip şöyle güzelce masaya yayayım derken birden sayfalar dağılmaz mı?  O eski forma biçimi cilte kurban olayım, bu Amerikan cilt kitaplar zamkı az sürülünce bir dağıldı mı, gerisi durmaksızın gelir. Neyse ben elime bir yapıştırıcı aldım ve yapıştırdım. Tamamdır dizildi derken bir on sayfa sonra aynı şey olmaz mı?. Bu kitap bitene kadar devam etti. Yani elimde yapıştırıcı eşliğinde kitabı okudum. Amerika bu, sen ne kadar barış çubuğu yaksan da Amerika bu sefer de "cilt" i ile yapacağını yaparmış demek ki. Kitap bitti ve kütüphaneye yerleşti ama görüntüsü açıkcası biraz akordiyon gibi oldu yani. 

Enis Batur'un yazdığı bu gezi kitabı, tümüyle ABD'yi kapsamıyor. Üç haftalık bir "New York Seyahatı". Okurken öyle güzel gidiyor ki sanki sizde bu yolculuğa katılmış gibi oluyorsunuz. 

Aptulika


28 Mayıs 2019 Salı

Noel Baba Rick Wakeman



Progresif Rock'ı en önemli tuşlu çalgılar ustası Rick Wakeman, Yes grubunda yaptığı albümlerle olduğu gibi solo çalışmalarıyla da zihin açıcıdır. Öyle ki, bundan bir kaç yıl önce yaptığı klasik müzik albümüyle de beni mest etmişti.
Büyük usta şimdilerde de değişik bir şov ile karşımıza çıkacak. "The Grumpy Old Christmas Show" adını taşıyacak bu gösteri Aralık ayında, bir turne şeklinde olacakmış. Bir noel şovu olacak bu etkinlik alışılmış bir konserden bir hayli farklı. Müzik kariyerinde önemli yer tutan Yes klasiklerinin yanısıra David Bowie, Beatles gibi grupların da parçalarına yer verecek olan Wakeman, bu gösteride hem anılarıyla sohbet edecek hem de onun mizahi yönünü de göreceğiz. Tabi biz değil, çünkü bu turne sadece İngiltere'de olacakmış.

Aralık ayında  gerçekleşecek bu ekinliklerden önce de Rick Wakeman'ı 13 ve 14 Temmuz 2019'da vereceği konserde 1974 yılı konser albümü ‘Journey to the Centre of the Earth’  deki eserlerini seslendirecek. Bu konserde Rick, Orion Orkestrası, İngiliz Oda Korosu ve İngiliz Rock Ensemble eşlik edecekmiş.



26 Mayıs 2019 Pazar

John Mayall 85. Yıl İngiltere Turunu Duyurdu


Blues efsanesi John Mayall, bu yıl 85 yaşınını tamamlayacak ve bu yıldönümünün şerefine bir tuneye hazırlanıyor. 


Bu bir haberin başlığına eşlik eden manşet yakışıklı oldu belki ama biraz hatalı hatta yetersiz oldu. 
Neden mi? 
Çünkü John Mayall sadece bir "efsane" değil, kelimenin tam anlamıyla kalıcı bir gerçek. .. Hem de Doksan yıla beş kala yaşayan ve yaşadığını zımba gibi mühürleyen bir güzel adem. 85. yaşını bir turne ile taçlandıracak olan Mayall, blues'ı Avrupa'ya taşıyan ve bu türün siyahi ustalarını dünya ile buluşturan bir büyük müzik abidesi.  

Şubat, Mart ve Nisan aylarında ana kara Avrupa’yı yoğun bir şekilde gezen İngiliz Blues'ının Büyükbabası muhteşem bir konser turuna hazırlanıyor. 

85. Yıldönümü Turnesi, John Mayall'ın doğum günü olan 29 Kasım’da başlayacak ve 86 yaşına ilk adımını atacak. Bu turne Edinburgh, Newcastle, York, Guilford, Nottingham, Londra, Buxton, Bexhil, Cheltenham, Poole, St Albans, Cambridge, Manchester, Birmingham ve Southend'deolmak üzere İngiltere'yi baştan başa gezinecek.

Bu konserlerin açılışında  yükselen blues virtüözü Connor Selby'de sahneye çıkacakmış.  

Joe Bonamassa, Rush'ın Alex Lifeson'u, Todd Rundgren ve Steven Van Zandt gibi sanatçıların da konuk olduğu   John Mayall'ın en son albümü 'Nobody Told Me' bu yılın Şubat ayında yayınlanmış ve çok sevilmişti.

Yazımızı sonunda  Walter Trout'ın onunla ilgili anlamlı sözlerine yer verelim,  
 “Benim için John Mayall bir baba gibiydi, beş yıl onunla çalıştım, onunla dünyayı gezdim, onunla üç albüm yaptım, dört albümümde bana destek vererek konuk oldu.  O bir müzik dehası."

“Herkes Rock and Roll Şöhretler Salonunda olmalıysa, en başta o yer almalıdır.  Mick Taylor, Peter Green ve Eric Clapton, Free'den Simon Kirke ve Andy Fraser ve daha kimler hepsi John Mayall ile başladı."


25 Mayıs 2019 Cumartesi

Martin Scorsese'den Bob Dylan Filmi


Bob Dylan tutkunları, Martin Scorsese'nin hazırladığı belgesel ile ilgili olarak Ocak ayındaki  açıklanmasından bu yana şarkıcının "1975 Rolling Thunder Revue" turu ile ilgili belgeselin ne zaman yayınlanacağı haberini bekliyordu. Nihayet şimdi belgeselin çıkış tarihiyle ilgili açıklama yapıldı. Rolling Thunder Revue: Martin Scorsese'nin Bob Dylan Hikayesi 12 Haziran'da Netflix'te yayına girecek.  
Habere ek olarak yayıncı firma olan Variety, filmin dünyadaki çeşitli sinema salonlarında da gösterileceğini bildirdi. Film Netflix’te yayınlanmasından bir gün önce 11 Haziran’da sinema salonlarında olacakmış. Filmin sinema salonlarında yapılacak gala gösterimleri şu şehirlerde olacakmış; Londra, Paris, Washington, DC, Nashville, Philadelphia, San Francisco, Boston, Austin, Dallas, Houston, Portland, Tulsa, Tempe, Şikago, Cleveland, Minneapolis, Los Angeles, Sidney ve New York.
Bob Dylan ve Martin Scorsese

Filmin gösterim haberinden sonra gelen bir diğer sürpriz de  Rolling Thunder Revue filminden derlenen bir CD kutu seti de piyasaya çıkacakmış. 14 CD'den oluşan sette, 1975 turnesi sırasında  kaydedilen beş  Dylan konser kaydının yanı sıra daha önce duyulmamış prova kayıtları da yer alacakmış. Bu kutu set de   7 Haziran’da çıkacakmış.
Dylan'ın 1975 Rolling Thunder Revue turnesi yıllar içinde efsaneleşmiştir. Bob Dylan bu turneye yakın dostları olan Roger McGuinn , Joan Baez , Ramblin 'Jack Elliott, Bob Neuwirth ve Allen Ginsberg ile birlikte çıkmıştı. Bazı konserlerde de  Joni Mitchell ve Ringo Starr gibi müzisyenler de konuk olarak çıkmıştı.  


24 Mayıs 2019 Cuma

Karınca Adımı


Bazı anlar gelir ve hiç bir şey yapmak içinizden gelmez. Buna sebep de ilgilenen olmamasıdır ve yaptığınız hiç bir yere ulaşmaz, ses getirmez. Kendi adıma söylemek gerekirse ilgisizlikten şikayet edecek halim yok, sağolsun insanlar hala takip ediyor. Ancak ürettiklerimi, yazıp, çizdiklerimi sunma kanallarında ara sıra tıkanıklıklar oluyor. Kimi zaman görüntüde pürüz, seste cızırtı olabiliyor vesaire. Bu blog sanki yetmiyor gibi geliyor (sevgili blogspot beyzade ile bir çok şeyi halledemedik ya o da başka bir şey hani). Sosyal medya falan işleri kolaylaştırdı deniliyor ama çok şey yetersiz geliyor hala. Vurduğun yerden ses geliyor ama çok ve sık bağırman gerekiyor. Hani o etkinlik yaptığında duyurma işi de bana biraz esnaf lokantasının ya da kebapçınını önünde müşteri çağırmak için dükkanın önünde bağırırlar ya ona benzer gibi geliyor çoğu zaman. Sözün özü her sabah yeni bir şey yapmak için kalkıyorum ama bazılarını ertele, ertelemediklerinin de çığırtkanlığını yap dur... Bir arpa boyu misali, karınca adımlarında kalmak. Yani ne yazmak ne çizmek geliyor insanın içinden. İyi ki kitap okuyorum, o da olmasa bir ot misali olacağım. Ha bir de "Görme Biçimleri" var ki imdada yetişti hani. Müzik dinleme azalsa da bol bol resim izliyor ve okuyorum. 
Gene olan oldu ve blog yazılarını boşladım. Aslında her gün bir yazı tasarlıyorum ama her şey karınca misali gibi geliyor ve kalemi kağıdı bırakıyorum.

İşte bu ruh halindeyken dün öğleden sonra bir telefon gelmesiyle işin rengi değişti. Arayan Tünay (Akdeniz) Abi'ydi. 
"Aptül, ben internete çok sık bakamıyorum. Bugün benimle ilgili   internette çıkan haberleri tararken, senin blog'da çıkan yazıyı daha yeni gördüm. Hem sana hem de yazıyı yazan Bülent Seyitdanlıoğlu'na teşekkür ederim."
Diyordu telefonda ve ekliyordu Tünay Abi,
"Bu arada blog'a da baktım, bayağı dolu dolu hani."

İşte bu sözleri duymak yok mu? İnsanın karınca adımını dev adımına döndürüyor. 

Telefon konuşmamızı bitirdikten sonra Facebook'ta Tünay Abi'nin profilinde şu sözleri bulacaktım:  
"Bu gün Nette kendimle ilgili arama yaptığımda buldum. Zamanı geçmiş ama benim için önemli. Paylaşmak istedim.
37 yıllık dostum Sevgili Apdülkadir ELÇİOĞLU (Aptülika ) na ve Sevgili Bülent SETİYDANLIOĞLU na sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum,"

Ve bundan güzel bir şey olamazdı benim için. 

Tünay Abi, 1982'den itibaren beni ne gruplarla tanıştırmıştı. Öyle çok emeği vardır ki üzerimde, o borç kolay ödenmez. İşte o Tünay Abi şimdi de benim karınca adımlarıma hız verdi. Karınca marınca ama yazacağız ve çizeceğiz demek ki. 
Bir kez daha teşekkürler Tünay Abi. 

Aptulika





Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 103


Marc Chagall
"Hayatım"
Jaguar Kitap
(1. Basım: Ocak 2016)

Bu kitabı iki yıl içinde onlarca kez almak için atılıp, onlarca kez de vazgeçmişimdir. Tabii ki ressam Chagall'ın kendi dilinden hayatı diyeydi bu atılış ama kapak resmi beni yanıltıp, "Yok be bir isim benzerliğidir her halde." dememe neden olarak vazgeçirecekti. Kapaktaki ellerde boya izleri olsa da bu kitap sanki bir iş adamının hayatı ya da kıymeti kendinden menkul bir yaşam koçu'nun yazdığı kişisel gelişim kitabı sanısı verecekti. Kanımca kitabın kapağı Chagall'ın eserlerinden o kadar uzaklaştırılmıştı ki, her bakışımda da kitabın içine bakmak veya arkasını çevirip, içeriğini okumaya bile tenezzül etmemiştim. Sonradan bir arkadaşım doğum günümde bu kitabı bana hediye edince işin rengi değişti ve Chagall'ın "Hayatım" kitabıyla buluştum.
Yayıncıya nazizane bir uyarım olsun, şu kitabın kapağını ne olursunuz değiştirin ve Chagall'ın o şiirsel, düşsel dünyasını yansıtan bir kapak yapın. 

Marc Chagall resimleri hiç bir zaman baş köşemde yer almamıştır ama ne zaman, hangi tesadüfle görmüş olursam da ilgisiz kalamamışımdır.  Şimdilerde bu kitapla buluşunca aradaki açığı kapadım ve bir çok tablosunu da zevkle inceledim. Açıkcası araya niye böyle mesafe koyup kendimi Chagall dünyasından mahrum bırakmışım diye de bir hayli hayıflandım hani. 
Chagall bir ressam ama farklı biri, öncelikle modern dönemin kübizm, sürrealizm gibi akımlarına ilham verse de hepsinden farklı kendi tarzını oluşturmuştu. Onun resimlerini bir tarzla sınırlandırmak yerine "Chagall Dünyası" demek daha doğru olur gibi geliyor bana. Bu "dünya"nın içinde masal, mizah, rüya var ama her bir şey renklerin efendiliği' nde hallediliyor. Öyle ki 1954'te Matisse'in ölümünden sonra Picasso'nun, "Renklerden gerçekten anlayan tek ressam olarak Chagall kaldı."  demesi boşuna edilmiş laf olmasa gerek. Ülkemizde de tanınan ve sevilen Chagall şairlerimizden Cemal Süreya'ı da etkilemiştir. Süreya bakın onu nasıl tanımlıyor:
"Ressamlar kadar şairlerin de çok öğreneceği şey var ondan. Ben kendi payıma kimsede Chagall'daki kadar adamı çarpan, bozan, alıp götüren şiirsel çağrışımlar görmedim." 

1887 - 1985 yılları arasında yaşamış olan Chagall, "Hayatım" kitabında doğumundan 1928 yılına kadar olan yaşamını kaleme almış. Bu öyle tarihlere boğulmuş bir otobiyografi değil, ressamı hiç tanımıyor olsanız bile bir öykü hatta novella tadında bir yapıt. Onun resimlerinin öyküsünü de masalsı bir anlatımda okurken bir çok tarihsel süreci de müthiş bir ironiyle bulabileceksiniz. 1928 yılında yayınlanan bu eseri, 2016 yılında Jaguar yayınevi, İsmet Birkan'ın çevirisiyle Türkçeye kazandırmış. 



Hani o arabesk şarkıda, "Ben Doğarken Ölmüşüm" denir ya Marc Chagall'ın kitabı da böyle başlıyor. Usta ressam doğduğunda öldü sanılmış. Kitabın başında "Demem o ki, esas itibarıyla ölü doğmuşum." diye başlar ve anlatır ama o arabesk şarkının tersine mizah ve şiir dolu bir dille, tıpkı resimleri gibi. 

Ressamın şimdiki Belarus'ta olan o zamanki Rusya'ya bağlı bir kasaba olan Vitebsk'te geçen çocukluğu, gençliği ve oradan Paris'e uzanan serüveniyle devam ediyor. Ardından Birinci Dünya Savaşı sebebiyle tekrar Rusya'ya dönüş ve 1917 Sovyet Devrimi zamanlarındaki yaşamı harika bir şekilde yansıtılmış.  
Kitabı okurken kimi zaman Chagall tablolarının içinde geziniyor gibi oluyorsunuz kimi zaman da o dönemin sosyal ve politik ortamlarına ironik dokunuşları da bulabiliyorsunuz. 

Marc Chagall'ın "Hayatım" kitabını okurken bir başka güzel tesadüfle de karşılaştım. Babamın 1970'li yıllarda biriktirip, ciltlettiği Milliyet Sanat dergileri vardı. Onları annemden almıştım. Öyle güzel oluyordu ki onlara ara sıra bakmak. İşte o bakışlardan birinde 15 Haziran 1973 tarihli derginin 37 sayısının kapağında Chagall vardı. İçini açtığımda da "Chagall 15 yıl sonra Moskova'da" başlıklı bir yazı vardı.  1922'de Sovyet Rusya'dan ayrılmak zorunda kalan ressam, 1973 yılında Moskova'da açılan bir sergiyle uzun bir aradan sonra ülkesine gidebilmiş ve resimleri depolardan gün yüzüne çıkmış. Tabi bu yazıyı ve o dönem Chagall ile yapılan röportajı okuyunca benim için güzel bir sürpriz, yani kitabın devamını okumak gibi oldu. O Milliyet Sanat'da çıkan 46 yıl önceki yazıyı da bir ara paylaşmak isterim. (Burada olmazsa facebook'taki Aptulika sayfasında mutlaka)

Marc Chagall'ın "Hayatım"ını okurken yanınıza onun muhteşem resimlerini de alın derim. Zaten okurken ister istemez o tabloların içinde gezineceksiniz. 

Aptulika






12 Mayıs 2019 Pazar

Glenn Hughes İngiltere Turnesini erteledi


Glenn Hughes, yaklaşmakta olan 'Glenn Hughes performs Deep Purple Classics Live' Mayıs 2019 İngiltere Turunu acil tedavi gerektiren bir hastalık nedeniyle erteledi.

Glenn Hughes, acil ancak hayati tehlikesi olmayan bir ameliyat nedeniyle bu ay olacak olan İngiltere turnesini erteledi. Sanatçının Haziran ayından itibaren turneye devam edeceği bildirildi.

Glenn'in resmi internet sitesinde yayınlanan bir bildiride şöyle yazıyor: “Glenn Hughes, 14 Mayıs - 24 Mayıs tarihleri ​​arasında başlayacak olan İngiltere turunu gerçekleştiremediği için pişmanlık duyuyor.

“Hayatı tehdit edici olmasa da, ciddi bir sorun haline gelmemesi için derhal ele alınması gereken bir hastalık için tedavi edilmesi gerekiyor. İyileşmesi ve Haziran ayında tekrar yola çıkması bekleniyor. ”


Glenn'in ertelenen konserleri:

MAYIS 2019
Holmfirth Picturedrome - 14.
Edinburgh Queens Hall - 15.
Birmingham O2 Enstitüsü - 17.
Norwich UEA - 18.
St Albans Arenası - 20.
Salisbury Belediye Sarayı - 21.
Liverpool O2 Akademisi - 23.
Nottingham Rock City - 24.

9 Mayıs 2019 Perşembe

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 102


Aydın Boysan
"Acele Etme Çabuk Ol"
Türkiye İş Bankası Yayınları
(9. Basım: Aralık 2010)


Çocukluğum hatta gençlik yıllarımı da kapsayan dönemde mimarlık  başlı başına bir sanat dalıydı (ki hala öyle olması gerekir ya neyse) ve mimarlar neredeyse her dalda boy gösterirdi. Müzisyen, ressam, yazar, şair olan bir çok mimara rastlardınız. Üniversiteye giderken atölye hocamız Özdemir Altan'ın "En iyi ressamlar mimarlardan çıkar" dediğini çok iyi hatırlarım. Aslında sanat tarihine yazılmış Rönesans ressamları da aynı zamanda mimar değil miydi? 1980'lerin ilk yarısına kadar mimarlık böylesi bir öneme sahipti.
Aydın Boysan'ın "Acele Etme Çabuk Ol" kitabını okurken aklıma yukardaki satırlarda yazdığım düşünceler geliverdi. Her Aydın Boysan kitabını okurken, onun mimarlık deneyimlerini neredeyse cımbızla çeker ayırırım. Sohbetinin keyfi ile Aydın Boysan denildiğinde akla hemen rakı sofrası gelir ama o kelimenin hakkettiği şekliyle bir mimar ve de tabi ki sanatçıydı. Hep şöyle düşünmüşümdür, yayıncı Aydın Boysan'ın kitaplarındaki mimarlıkla ilgili bölümleri toparlayıp ayrı bir kitap olarak çıkarsa diye. Tabi bu kitap iyi kağıda ve büyük ( hani o yayıncıları "prestij kitap" dediği) olsun ve içinde Boysan'ın mimari eserlerinin fotoğrafları da yer almalı. İşte kendi ayağına kurşun sıkmak böyle bir şey olsa gerek,  sanki öyle bir kitap çıksa onu alacak param varmış gibi. 

Aydın Boysan'ı geçen yıl kaybettik ama aradan geçen bir yıl sanki bana 10 yıl gibi geldi. Onun ardından rahatlıkla erken kaybettik diyebilirim. 97 yıllık hayatın her anı dolu dolu yaşanmıştı ve biz o doluluğu fena halde özlüyoruz. Yüzyıllık hayatın en son anına kadar yazdı, üretti ve en önemlisi bizlere "yaşama sevinci"ni miras bıraktı.  

Kitapları okurken, satırların altını çizmek adet olmuştur ama ben bunu pek yapmam. Bunun yerine yanımda ufak bir defter bulundururum ve oraya sevdiğim bölümleri yazarım. Bunu sadece teorik kitaplarda değil romanlarda bile yaparım. Aydın Boysan'ın bu kitabını okurken de böyle notlar aldım, onlardan bir kaçını sizlerle paylaşmak isterim. İlk olarak en hınzırca ve de mizahi olanını yazacağım. Aydın Boysan'ın satırlarıyla bir uçak yolculuğu anısı,
"Uçağımız Paris'ten kalkıp, direkt olarak Atlanta'ya uçuyor. Havalandıktan hemen sonra nefis öğle yemeği için içki servisi başladı. Yanımda oturan adam kırmızı şarabı üstüne döktü. Dünya güzeli kızıl saçlı hostes, adamın gömleğini elini göğsüne de sokarak temizledi. Sonra da bana, ne renk şarap içeceğimi sordu. Ben: 'Fark etmez... Ben zaten üstüme dökeceğim' dedim. Güzel kızın cevabı minyatür bir kahkaha ile karışık, hoş bir gülümseme oldu." 
Kitabı okuduktan sonra hiç yoksa dört, beş kere bu bölümü tekrar okumuş, gülmüşümdür. 

Aydın Boysan'ı satırlarında günden güne yiten İstanbul da var. Şimdi bir çoğunuz garip gelecek ama İstanbul'da eskiden sebze de yetişirdi, işte o satırlardan biri:
"Yedikule marulu ne oldu? O her biri bir kantocu hanım göbeği gibi dolgun, bitmek bilmez 'Yedikule Marulu' yok oldu."
'Arnavutköy çileği" (Bu Arnavutköy tabi ki Boğaziçi'ndeki), 'Çengelköy Bademi" ve nicesini çocukluğumdan hayal meyal hatırlarım ama şimdi yerinde yeller bile değil, beton esiyor. Bu arada 'Çengelköy Bademi' dedik diye aklınıza kuruyemiş gelmesin burada kastedilen salatalık yani hıyar ama o eskilerin nezaketi hıyar diyememiş ve badem demiş. Gene biz Aydın Boysan'ın satırlarına dönelim:
"Ya 'Langa Hıyarı' denen o kibar, o zarif hıyarlar yaşamımızdan silindi gitti. O hıyarı ısırırken öyle bir 'kütürtü' sesleri çıkarırdı ki, yanımızdan tren geçse duymazdık. Biz hıyarlığı küçümserdik ama, hıyarları severdik."

Aydın Boysan satırlarından birinde de ,
"İki Boğaziçi Köprüsü İstanbul'un çelik gerdanlıklarıymış da, falan filan... Alt katı olmayan köprü mü olurmuş."
deyince aklımıza o güzelim eski Galata Köprüsü ve tabi Köprüaltı gelip, içimiz cız etmez mi hiç.  

Peki ya şu satırlara bakar mısınız:
"Dünyanın en zengin ülkesi İsviçre'de 'Gökdelen' inşa edildiği görülmez. Gerçekten de o bulutları yarıp tepelerini göstermeyen gökdelenler ancak görgüsüz petrol zenginleri tarafından fışkırtılır." 

Daha ne alıntılar yapabilir ama son bir alıntıyla noktayı koyayım:
"Sporda beden çalıştırma zahmetini doğal karşılayan insanların bir bölümü bazı konuları anlamak için kafa çalıştırmanın neden zorunlu olduğunu bir türlü anlamazlar."

Aydın Boysan, "Acele Etme Çabuk Ol" demiş ama siz acilen bir kitabını alın ve okuyun derim. Hem de çabuk olun!

Aptulika





David Gilmour'un gitarları müzayedede


David Gilmour, 20 Haziran'da koleksiyonundan 120'den fazla gitarının müzayedesini yapacak.
Enstrümanlarının bir kısmı şu anda Los Angeles'taki Christie's'de sergileniyor.  
Gitarların bazıları Gilmour'un mirasındaki efsanevi oranlara yaklaştı, 1973 ve 1980'lerin ortalarında, birincil gitarı olan bir şeker elma kırmızısı Strat olan 1969'ların ortasındaki bütün Pink Floyd kayıtlarında kullandı. 1988-2005 ve Leo Fender tarafından kendisine verilmiş olan, altın parçaları ve seri numarası 0001 olan 1954 beyaz bir model.

Christie, tüm gitarların 5.000 ila 150.000 ABD Doları arasında satış yapacağını tahmin ediyor. Gilmour, açık artırmanın getirdiği tüm gelirleri yardım kurumlarına bağışlıyor.  

Koleksiyon, 11 Mayıs'a kadar ücretsiz izlenebilir. Gitarlar, 14-19 Haziran tarihleri ​​arasında Christie's New York'ta olacak. 

Tüm ayrıntılar için, Christie'in web sitesini  aşağıdaki linkten bakabilirsiniz:
https://www.christies.com/auctions/the-david-gilmour-collection



7 Mayıs 2019 Salı

ZZ TOP'ın Ellinci Yılı İçin "Goin' 50"



"69'da başladığımız günlerden bugünlere Frank hariç sakallarımız belki biraz daha uzadı ama hiç bir şey değişmedi." 

Billy Gibbons



ZZ Top müzik hayatının 50. yılını, 50 şarkılık bir albüm setiyle kutlayacak. Grup üyeleri ZZ Top' ın yarım asırlık geçmişini, "Teksas'ın küçük bir grubunun 50 yılda bir efsaneye dönüşmesi." diye özetliyorlar.

1969'da kurulan ZZ Top, ellinci yıl için hazırlanacak bu çalışma bir anlamda grubun retrospektifi olacak. Bugüne kadar yaptıkları 15 albümden seçme parçaları yer alırken, eski günlerinden "Salt Lick" ve " Miller's Farm" da 'bonus' olarak bulunacakmış. 

 Ellinci yıl için hazırlan seçki 3 Cd ve 5 LP seti olarak, "Goin' 50" adıyla 16 Ağustos 2019'da piyasaya çıkacakmış.

ZZ Top, bunun dışında bu yaz başlayacak bir turneye de hazırlanıyor. Turne ve grubun 50. yılı için konuşan grubun gitaristi Billy Gibbons, " Bu yaz ve sonbahar çıkacağımız turne için çok heyecanlıyız. 69'da başladığımız günlerden bugünlere Frank hariç sakallarımız belki biraz daha uzadı ama hiç bir şey değişmedi. "


ZZ Top, 'Goin' 50' Parça Listesi
CD 1
01. "La Grange"
02. "Beer Drinkers & Hell Raisers"
03. "Tush"
04. "Salt Lick"
05. "Miller's Farm"
06. "(Somebody Else Been) Shaking Your Tree"
07. "Francine"
08. "Heard It On The X"
09. "It's Only Love"
10. "Arrested For Driving While Blind"
11. "Enjoy And Get It On"
12. "I Thank You"
13. "Cheap Sunglasses"
14. "I'm Bad, I'm Nationwide"
15. "Leila"
16. "Tube Snake Boogie"
17. "Pearl Necklace"
CD2
01. "Gimme All Your Lovin'"
02. "Got Me Under Pressure"
03. "Sharp Dressed Man"
04. "TV Dinners"
05. "Legs"
06. "Sleeping Bag"
07. "Can't Stop Rockin'"
08. "Stages"
09. "Rough Boy"
10. "Delirious"
11. "Woke Up With Wood"
12. "Velcro Fly"
13. "Doubleback"
14. "Concrete And Steel"
15. "My Head's In Mississippi"
16. "Give It Up"
17. "Decision Or Collision"
CD3
01. "Viva Las Vegas"
02. "Gun Love"
03. "Pincushion"
04. "Breakaway"
05. "Girl In A T-Shirt"
06. "Fuzzbox Voodoo"
07. "She's Just Killing Me"
08. "What's Up With That"
09. "Bang Bang"
10. "Rhythmeen"
11. "Fearless Boogie"
12. "36-22-36"
13. "Piece"
14. "I Gotsta Get Paid"
15. "Waitin' For The Bus" (Live)
16. "Jesus Just Left Chicago" (Live)




4 Mayıs 2019 Cumartesi

UFO konser turnesine Neil Carter ile devam edecek.



Paul Raymond'ın  ölümünün ardından UFO, 50'nci yıldönümü için yapılan "Last Orders Tour"una devam edip edemeyeceği konuşuluyordu. 
Grup yaptığı açıklamada turneye Neil Carter ile devam edeceklerini duyurdu. 


Paul Raymond, UFO’nun  konserinden sonra 13 Nisan’da kalp krizinden hayata veda etmişti. 

UFO veda turnesine Neil Carter ile devam edeceğini duyurdu.  

Seksenlerin başında grupla üç yıl boyunca çalışan ve üç stüdyo albümüne katkıda bulunan Neil Carter, kalan gösteriler için klavye, gitar ve vokal görevlerinde UFO'ya yeniden katılacak.

UFO'nun tam açıklaması şöyle:

“13 Nisan 2019'da, UFO ailesi grup arkadaşımız Paul Raymond'ın kalp krizinden öldüğü haberi verdi. İngiltere'de “Last Orders Tour”  nun ilk ayağını bitirdiğimizden bu yana sadece bir hafta olmuştu. Kaybının yasını tutarken, ne yazık ki grupla ne yapacağımızın gerçeğiyle de yüzleşmek zorunda kaldık. Tura devam etmemizin doğru yol olduğunu düşünüyoruz. Hepimiz biliyoruz ki, Paul bizim yapmamızı isterdi. Bu nedenle, arkadaşımız ve eski grup arkadaşımız Neil Carter'ın bize tekrar katılmayı kabul ettiğini ve turun geri kalanında klavyeleri / gitar ve vokal görevini devraldığından dolayı mutluluk duyuyoruz. Neil, 1981 ve 1983 yılları arasında ailenin bir parçasıydı; “The Wild, The Willing And The Innocent”, “Mechanix” ve  “Making Contact”albümlerinde çalmıştı." 


Avrupa ayağı 7 Haziran Cuma günü Almanya'nın Hannover kentinde bulunan Musik Zentrum'da açılıyor ve aynı zamanda İsveç, Hollanda, İspanya, İsviçre, Belçika ve bir dizi başka konserler de Ağustos ayının başında olacak. 

9 Ekim'de San Francisco Great American Music Hall 'da turnenin ABD ayağına başlayacaklar. 19 konserin sonunda da UFO grubu müzik hayatını noktalayacak.  


3 Mayıs 2019 Cuma

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 101


John Berger
"Portreler"
Metis Yayınları
(1. Basım: Mayıs 2018)
Çeviri: Beril Eyüboğlu

Sanat eleştirmeni John Berger'i 2017 yılında kaybetmiştik. Onun ölümünden bir yıl sonra bu kitabın çıktığını görünce, açıkcası biraz kıllandım. Hani bir rock kahramanı ölür ve bir anda birbiri ardına albümleri çıkmaya başlar. Bunu da  onun gibi bir yayıncı uyanıklığı sandımsa da böyle olmadığını kısa bir süre sonra anlayacaktım. Berger daha hayattayken, yani 2015 yılında Tom Overton bu kitabı İngiltere'de hazırlayarak, yayınlamış. John Berger'in hayatı boyunca dergilerde yayınlanan yazılarını Overton bir araya getirerek, "Portreler" isimli bu kitabı gün yüzüne çıkartmış. Bu kalın seçkiden sonra devamı da ikinci cilt olarak "Manzaralar" adıyla çıkacakmış. (Hatta o da şu sıralar çıktı bile galiba)
John Berger ile tanışmam ilk olarak "Sanat ve Devrim" ile olmuştu, ardından "Görme Biçimleri" ve "Picasso'nun Başarısı ve Başarısızlığı" ile büyük bir ilgiye dönerek sürecekti. Yazılarında özellikle sanat yapıtını esas alıp yazması çok hoşuma gitmişti. Bunun en güzel kanıtı da "Görme Biçimleri" olduğu için bana da yol gösterdi diyebilirim. Zaten müzik üzerine yazıp, çizmek konusunda da direkt müzik yapıtını esas almayı çok seviyordum ve bunun sanat yazılarında da örneğini görünce, ister bir resim ister bir karikatür, isterse de bir fotoğraf ya da her hangi  bir görsel esas alınıp onun üzerine konuşmayı ve yazmayı ben de kendime görev edindim. Bu biraz da bana radyo programı yapmak ya da müzik üzerine yazıp çizmek gibi de geliyordu. Biri "görme" diğeri de "duyma" biçimi. Bunlar herkes için ayrı olabilir ama bu her zaman "sanat yapıtı" esas alınarak yapılmalıydı. Diyelim bir resmi 17 yaşındayken görmüşüm, üzerinden yıllar geçmiş 50 yaşımda müzede ya da bir röprodüksiyonda tekrar karşılaşmışım, etkisi gitmemiş hatta daha da artmış olarak karşıma çıkıyor ve bana yeni şeyler söylüyor yani keşif bitmiyor. Aynı şey müzik için de geçerli değil mi? Şu günlerde yapmaya başladığım "Aptulika ile Görme Biçimleri Atölyesi"ni sürdürmek bana çok büyük keyif veriyor doğrusu. Bu etkinliklerde sadece benim görme biçimim değil, katılanların görme biçimleri de beni zenginleştiriyor. 
"Görme Biçimleri" ismini John Berger'den aldım diye yazara çok büyük hayranlık duyduğum sanılmasın. Bu kitabı okurken de fark ettim ki bazı zaman onun bakış noktasından ayrı gözlemlerim de olabiliyor. Ancak ondan öğrendiğim ve çok saygın bulduğum "sanat yapıtı"nı en öne hatta başrole alması. 
"Portreler" kitabında 74 sanatçı var. Bunlar arasında tanımadıklarım vardı ama en azından 20 sanatçı ve yapıtlarıyla ilk defa karşılaşıyordum. Tabi bu keşif benim için çok iyi olacaktı. Kitapta bu ilk defa tanıştığımız sanatçıların yapıtları kitapta siyah beyaz olarak yer alıyordu. Bu sayede biraz da olsa yapıtlarıyla tanışıyorduk. Tabi bu konuda internetten bir inceleme yapmamız da söz konusu. İşte burada bir handikap yaşanıyor ki onu da buradan söylemek zorundayım. Kitapta sanatçıların yapıtlarının isimleri Türkçe olarak yazılmış ama yanına orijinal isimleri de keşke yazılmış olsaydı. Zira internete Türkçe yazdığınızda bulmak zorlaşabiliyor. Hatta bu çok bilindik yapıtlar da bile olabiliyor. Kimi zaman Türkçeden İngilizceye çevirip öyle arasanız bile olmayabiliyor. 
Sadece bununla bitse iyi ama bir başka handikap daha var ki oldukça akla ziyan ve sinir bozucu. Diyelim bilinen bir ressamın yapıtını arıyorsunuz, "Google" bu tabi ki bulacaksınız ama karşınıza farklı renklerde aynı yapıt çıkıyor. Yerli ve yabancı o kadar çok poster basan firma var ki, bazı uyanıklar resmin rengini karanlık bulup, açıyor ve karşınıza o yapıt başka bir şey olup çıkıyor. Hatta bu yüzden Gustav Klimt'in "Öpüşme" tablosu kare değil, kenarları tıraşlanıp, dikdörtgen haline bile gelebiliyor, çünkü adamımız o yapıtı çanta haline getirmiş ve tabi fazlalıkları atmış. Bu nedenle doğru görselin bulunabilmesi için internet adresinin de ufak bir not olarak yazılmasında fayda var diyebilirim. 
"Portreler" kitabı, bizler için John Berger'in ardından güzel ve anlamlı bir miras oldu diyebilirim. Bu arada yeni keşiflerim Juan Munoz heykelleri, Marksist sanatçı Peter De Francia'nın "Sakiet'in Bombalanması" resmi uzun zaman unutamayacaklarım arasında yerlerini alacağa benzer. 
John Berger için çok şey söylenebilir ama belki de en güzeli dolu dolu yaşayan bir aydın adamın bu dünyadan göçtükten sonra da ışığının bizi aydınlatıyor olması. 
Resimsiz, heykelsiz, müziksiz yani tekmili birden sanatsız kalmayın diyerek bu yazıyı noktalayayım.
Aptulika


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...