31 Temmuz 2020 Cuma

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 150


Orhan Veli
 "Hoşgör Köftecisi"
Öykü
 Yapı Kredi Yayınları
 (2. Baskı 2012)

Cahit Sıtkı Tarancı "Yaş otuz beş yolun yarısı eder" demiş o unutulmaz şiirinde insanın yaşam serüvenini anlatırken. Orhan Veli, o "yolun yarısı" denilen süreci bir yıl daha yaşayabilmiş ve bir insan ömrünün yarısına çok şeyi sığdırabilmiş. Akla gelen soru, daha yaşayabilseydi kim bilir ne muhteşem yapıtlar verecekti. Bir ay önce elime geçen ve Orhan Veli'nin öykülerinden oluşan "Hoşgör Köftecisi" kitabını okuyunca sorunun cevabı daha da hararetlenecekti aklımda. Kitabın arka kapak tanıtımındaki yazıda, "Hoşgör Köftecisi okurlarının, 'keşke genç yaşta kaybetmeseydik de, o güzel şiirler gibi bu güzel hikayelerden de daha çok yazsaydı' diyeceğini düşünüyoruz." diyerek aynı soruyu dile getirmiş.
Çoğu kez şairlikle bütünleşmiş edebiyatçıların roman, öykü alanındaki çalışmaları  biraz gölgede kalmıştır. Şairlikle bu denli bütünleşmiş olan Orhan Veli'nin öykülerini okumaya başlarken de çok fazla beklentiye girmedim açıkcası. Ancak okumaya başladığımda şiirden öykü alanına muhteşem bir adım olduğunu görecektim. Öyleki hala bir şair ama şiir denizinden öykü adasının iskelesine kayığını gemici düğümüyle bağlamış. Güzel bir geçiş ve insan devamını iştahla bekliyor. Elbetteki ömrü vefa etseydi şiir gene devam edecekti Orhan Veli'nin evrenin de ama öykü ve düzyazıdaki işlerini de takip edecektik kuşkusuz. Zaten yaptığı çevirileri ve yenilikçi şiir hakkındaki görüşlerini sunduğu düzyazılarını da okuyabilmiştik o kısa ömre sığdırılarak. Demek ki daha sonrası da öyküleriyle hayatımıza girecekmiş. 
Orhan Veli'nin şiirlerini seviyorsanız "Hoşgör Köftecisi"ni mutlaka okuyun derim. Ben kitabı aldım ve kendime bir bira açtım... Bira bittiğinde kitap çoktan bitmişti. Bu zevki çok fazla geciktirmeden gerçekleştirin derim. 

Aptulika

25 Temmuz 2020 Cumartesi

Fleetwood Mac'in kurucusu ve İngiliz Blues ustası Peter Green Öldü


İngiliz Blues'ının dev ismi Peter Green bu Cumartesi (25 Temmuz 2020) hayatını kaybetti.   Fleetwood Mac grubunun kurucularından Peter Green 73 yaşındaydı. 



Peter Green'in ölüm haberini ailesi şu açıklamayla duyurdu:
"Peter Green bu hafta sonu sabaha karşı uykusunda hayata veda etti."




1960'lı yıllarda Britanya adasında büyük bir devrim yaşanacaktı. Bu devrimin adı: 
"British Blues"du 
ve 
Amerika'da hakettiği değeri verilmeyen siyahi insanların müziği İngiltere'den Avrupa'ya ve tüm dünyaya yayılacaktı. 

Bu devrimin iki ustası vardı ve bunların isimleri John Mayall ve Alexis Korner'dı. 
Her iki isimde Britanya kıtasında iki okul olacak ve bugün bildiğimiz ne kadar rock grubu ve müzisyeni varsa onların ufak kulüplerde verdikleri Jam session'larla ortaya çıkacaktı. 
Hani siyasi tarihte Marx, Engels ve Lenin'in yan yana gelen resimlerinden oluşan simge varsa aynı şeyi İngiliz blues için sırasıyla John Mayall, Alexis Korner der ve devam edersek üçüncü sıraya da Peter Green'i oturtabiliriz. 

1965 sonbahar'ında John Mayall'ın grubu Bluesbreakers'ta sahne alan Green kısa bir süre sonra Eric Clapton'un ayrılışıyla 1966 yazında grubun daimi gitaristi olacaktı. 
Bluessbreakers'ın davulcusu Mick Fleetwood ile birlikte 1967 yılında blues rock'ın efsanevi grubu Fleetwood Mac'i kuracaklardı. 

Grubun ilk döneminde yapılan albüm ve konserlerde Peter Green'in katkısı büyüktü her biri bir blues başyapıtı olan işlere imza atacaklardı. 

Sonrasında bir değişim yaşayan Fleetwood Mac başka bir yapıya dönüşecek ve Peter Green ile yolları ayrılacaktı. 



Fleetwood Mac'ten sonra solo çalışmalarıyla müziği sürdüren Peter Green bugüne dek bir çok rock ve blues gitaristine ilham kaynağı olacaktı. 





5 Temmuz 2020 Pazar

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 149


Oscar Wilde
 "Mutlu Prens"
Çeviri: Roza Hakmen ve Fatih Özgüven
 Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
 (8. Baskı 2019)

Modernizmin klasikleşmiş yazarı Oscar Wilde, geçen yüzyıla rağmen hala bir çok insana göre çağımızın bile çok ilerisindedir. Yapıtları hala tartışılıyor ve önyargılara tabulara meydan okuyor. Ancak bu hafta yazarın kaleme aldığı masallara yer vereceğim. Evet masal ama sadece çocuklar için değil, hatta biz büyüklere daha keyif verecek ya da (bazı kişileri) kızdıracak ve çileden çıkartacak olan masallar. Yazarın "Mutlu Prens" adıyla toparlanan 5 masalını oğulları için yazdığı rivayet edilse de Wilde bunları " yediden yetmişe çocuk ruhlu insanlar, şaşırma ve sevinme gibi çocuksu yetilerini koruyanlar" için yazdığını söylemiştir. 

İrlandalı oyun yazarı, şair ve romancı Oscar Wilde bu masalları 1888 yılında yani bir nevi çıraklık döneminde yazmıştır ama buna rağmen büyük bir ustalık ve yetkinlik taşıyan 5 öykü çıkarmıştır. Bencilliği, duyarsızlığı gözler önüne seren yazar, hicvi de toplumsal eleştiri yönünde çok da güzel kullanmış. 

Bu masallar çocuklarınıza da anlatabilirsiniz ama asıl zevkine varacak olan yetişkinler olacağı kanaatindeyim. Şu sıcaklarda deniz kenarına gittiğinizde  ya da bir kafede  ya da bir birayı yudumlarken yanınızda bu kitap olsun derim, çünkü bir solukta okuyacaksınız. 


Aptulika

3 Temmuz 2020 Cuma

ADANALI SANTANA!


Adanalı SANTANA. Beyoğlu Büyük parmak kapı sokağın simgelerinden Jazz Stop’ta sahne aldığı 2000’lerin başında Engin Yörükoğlu’nun taktığı bir lakaptı; cuk oturdu! Meslektaşı Meksikalı Santana’nın, İstanbul Kuruçeşme Arena’daki konserinden iki gün önce 4 Temmuz 2009 cumartesi günü hayata gözlerini yumdu.





ÖLÜM GÜNÜ 4 TEMMUZ



Adanalı SANTANA... Beyoğlu Büyük Parmak Kapı Sokağın simgelerinden biri olan Jazz Stop’ta sahne aldığı 2000’lerin başında Engin Yörükoğlu’nun taktığı bir lakaptı; cuk oturdu! 
“Siz onu bir de gitardan nasıl ud sesi çıkardığını bir görseniz” diyen de yine aynı isimdi. İlk albümünü 1984 yılında çıkarıp vefatına kadar yaptığı albümlerinin çoğunda arabeskin izini süren  bir gitarist/şantör nasıl oluyor da kah rock’ın kalelerinden Jazz Stop’ta, kah Taksim Sanatevi’nde, kah Fransız sokağı’nda sahne alıyordu? Ben kendisini geç keşfettim; 90’ların ikinci yarısında. Kariyerinin en parlak dönemlerini bitirmiş, belki de onun rehavetiyle serbest ve çoğu zaman caz’a uzanan çalışmalara imza attığı bir dönemde tanıdım. Elbette 80’lerde aşinaydım adına, şarkılarına. Kıbrıs Bayrak Radyosu’nun akıl almaz özgürlükle çınlayan antenlerinden “Hangimizde” diye yüksek tondan şarkı söylerken dikkatimi çekmişti ilk. Yıl 1985’di. Üniversite yıllarımda ise ortalık “Yaşanmıyor” ile çınlıyordu. Ben inatla Modern Talking, Rainbow, Metallica, Erkin Koray gibi bir keşmekeş müzik zevkimi geliştirmeye çalışırken “arabesk” denen tarzdan uzak duruyordum. Ki yaş kemale erince bu tavrımın ne kadar yanlışolduğunu görecek, etrafımdaki rocker tayfanın burun kıvırmalarına aldırmayarak inadına arabeske gömülecektim. Ve bunda da Kurtuluş’un etkisi büyük olacaktı. Arabesk bir gırtlak ve söyleme sahip olsa da sahnede cayır cayır rock çalan bir “gitarist” söz konusuydu. Bizim rockçı tayfa çok sonraları onun “gerçek yüzünü” görmüş ve adının geçtiği ortamlarda ceketler iliklenir olmuştu. Misafir olarak kayıtlarına gittiği karma albümlerde stüdyoda attığı sololarla önce oradakileri sonra da bizleri dumura uğratacaktı. Son üç albümünde gitarına ve sololarına ağrılık vermesi de kendisini yanlış tanı(mla)yan kitleye bir kartvizit uzatmasıydı diye düşünüyorum. Kendisini şahsen tanıyıp sohbet ettiğim, konserine gittiğim ve vefatına kadar irtibatta kaldığım için kendimi şanslı görüyorum. Bu dünyadan bir Kurtuluş Türkgüven geçti, 20’ye yakın albüm bıraktı ve arkasından bir kişi bile hakkında kötü bir şey yazmadı ve çizmedi.  

Adanalı değildi, ama orada palazlandığı için Adanalı bilindi. O da bu durumu hiç inkar etmedi; aksine gururla kabullendi. Mersin Tarsusluydu. 1954 doğumluydu. Çok küçük yaşlarda başlayan gitar merakı onu önce Çukurova deltasında sonra tüm memlekette star yaptı. Henüz 14’ünde kendi orkestrasını kurup herkes gibi stajını düğün salonlarında gerçekleştirdi. Konser için yöreye gelen kimi sanatçıya eşliğiyle dikkatleri üstüne çekti. Tarsus’tan Adana’ya transfer olduğunda daha da popüler oldu. Özellikle İncirlik hava üssünde Amerikan askerlerine verdiği konserlerde attığı gitar sololarıyla izleyenlerine parmak ısırttı. Tanju Okan’dan Seyyal Taner’e Pakize Suda’dan Sezer Güvenirgil’e bir dolu isime sahnede eşlik etti.


Hayatının devranı Seda Sayan’ın bir Adana konseriyle döner. Turne dönüşü yapımcısı Hüseyin Emre’ye “Adana’da müthiş bir çocuk var, mutlaka dinlemelisin” tavsiyesinde bulunan Sayan, Kurtuluş Türkgüven’in de yolunu açan isim olur böylece. 1983 yılında “İstanbul Sokakları”na adım atan Kurtuluş, ilk albümün çalışmalarına başlar hemen. Kendinden “istenilen” ile kafasındaki konsept farklıdır. Kendisiyle kısa bir dönem çalışma fırsatı da bulduğu ve 70’lerden beri izinden gittiği Erkin Koray’ın tarzında bir sentez hedefliyordu. Ancak yapımcısı Hüseyin Emre  ve özellikle ileride bestelerine sarılacağı Selahattin Sarıkaya Kurtuluş için bambaşka bir proje tasarlamıştı. Elektrogitarın başrolde olduğu ama söylemin saf arabesk olduğu bir albüm “Duydum Evleniyormuşsun” aynı yıl piyasaya çıkar. Sofistike çalınmış bir elektrogitar, Selahattin Sarıkaya’dan Orhan Gencebay’a, Azeri türkülerden özgün’e bestelerle bezeli albüm Seda Sayan’ı da yanıltmaz ve milyon barajını geçen bir satış grafiği sergiler. Akabinde kendisine yıllardır Adana’da eşlik eden arkadaşlarıyla grubunu oluşturur ve albümün konseptinin dışında, sert bir soundla konserlerine başlar. İzmir Fuarı’ndan Kıbrıs’a kadar kadar gitmediği yer, katılmadığı festival kalmaz. Yıllar sonra internet alemine düşen, 1986 yılına ait bir Kıbrıs konseri videosu, onun o dönemlerde nasıl bir müzik kafasına sahip olduğunun net göstergesidir.


Albümler peşpeşe gelir; “Sevdalı”, “ Gelsene”, “Yaşanmıyor”, “Biricik Sevgilimsin”, “Çok mu Gördünüz”, “Kurtuluş&Gitar”, “İnan ki”, Niçin”, “Geçmiyor Geceler”, Kurtuluş ‘95”, “Türkülerimiz”... Yılda iki albüme imza attığı da olur, 2-3 sene albüm yapmadığı da. Kurtuluş’un arabesk bir gırtlağa sahip olması ve 90’ların başına kadar olan süreçte arabeskin ülke müziğine hakim olması kaçınılmaz olarak bu albümlerin de arabesk sınıfında nitelendirilmesine neden oluyordu. 80’ler boyunca “aydın kesimce” hor görülen arabesk, haliyle yorumcularının da dikkate alınmadığı, burun kıvrıldığı ama uzun bir süre hakimiyetinin de kırılamadığı bir tür olarak gündemdeydi. Kurtuluş da bundan nasibini aldı. Albümleri baskı üstüne baskı yapıp yüzleri güldürecek şekilde satılıyorsa da, bu görmezden gelindi. 1988 yılında piyasaya çıkan “Yaşanmıyor” albümü, Kurtuluş’un en büyük hit şarkısı “İstanbul Sokakları”nın da etkisiyle satış rekorlarını kırması göz ardı edilecek bir olgu değil elbet. 

Tüm albümlerinde kendi icra ettiği, yer yer rock sounduyla icra ettiği elektrogitarı da görmezden gelindi. Ama konserlerinde gitarını uzun sololarla özgürce icra etti. Kurtuluş albümlerini arabesk olarak yaftalamak da yanlış. 1991 yılı yapımı “Kurtluş & Gitar” albümü kariyerinin en bilinmeyen albümü olmakla beraber, müthiş bir enstrümantal caz albümüdür de. 1993 yılı albümü “Geçmiyor Geceler” ise Ümit ve Cenk Eroğlu’nun aranjesinde, hatta Cenk Eroğlu’nun gitar sololarıyla bezenmiş bir rock albümdür diyebiliriz.  Kurtuluş’un albümlerinin ortak özelliklerinden biri de Erkin Koray’a olan hayranlığının bu albümlere yansımasıdır.  Müzik tarihimizin mihenk taşlarından Erkin Koray, önündeki birkaç nesli etkilemekle kalmamış, öncülüğüyle müzik dünyamızda yeni kapılar açmıştır. Kurtuluş da gerek gitar çalış gerekse vokal stilinde ustasının izinden gitmiş ve Erkin Koray’a malolmuş şarkıları yorumlamaktan kaçınmamıştır; “İnan ki”, “Aşka İnanmıyorum”, “Sarhoş Gibiyim”, Sana Bir Şeyler Olmuş”, “Uzat Serçe Parmağını”, “Komşu Kızı”, “Gönül Salıncağı”, “Sen Yoksun Diye”, “Senden Ayrı” gibi. Bu iki ismin, aynı zamanda yakın dost olduğu; Erkin Koray’ın, akdeniz seyahatlerinde mutlaka Kurtuluş’un sahne aldığı mekana gidip kendisini seyrettiği ve davet üzerine sahne eşlik ettiği de bilinir. 



Peş peşe gelen albümler, konserler sürerken özel hayatındaki gelişmeler yüzünden uzun bir süre piyasadan ayrı kalmak zorunda kalır.  Son albümü “Türkülerimiz”i 1997 yılında yapar ve sonrasında piyasadan çekilir.  Grileşmiş saçları ve daha olgunlaşmış bir ifadeyle geri döndüğünde yıl 2000’dir. “Keskin Bıçak” Kurtuluş’un ikinci bir doğuşu gibidir. Sezen Aksu’nun tereddüt etmeden verdiği bestenin hakkını başarıyla teslim etmiştir Kurtuluş. “Keskin Bıçak”la yakaladığı ivme konserlerine de yansır; grubu bir rock-band’dir ve sahne aldığı mekanlar daha elit mekanlardır. Taksim Sanatevi, JazzStop, Cezayir Sokağı gibi. 70’lerin sound’uyla ve rock alt yapısıyla hazırladığı albümü “2002’de Kurtuluş” ise kendisini “arabeskci” olarak küçümseyenleri dumura uğratan bir albüm olur. Kariyerinin özeti gibi bir albümdür; “İstanbul Sokakları”ndan “Duydum Evleniyormuşsun”a, “Hangimizde”den “Aklım Hep Sende”ya onun sesinden sevilip bilinen şarkılarla birlikte, Mavi Işıklar’dan “Kanamam”, Erkin Koray’dan “Sana Birşeyler Olmuş”, Nükhet Duru’dan “Aklımda Sen” gibi ilk defa söylediği şarkılar da albümde yer alır. Albümün gördüğü ilgi tv programlarını da beraberinde getirir. Çoğu canlı yayın olan bu programlarda sergilediği gitar performansları “bu ülkede bir Kurtuluş gerçeği varmış” mottosunu oturtur. 2004 yılında ilginç bir çalışma raflarda yerini alır. Tamamı Adanalı sanatılardan oluşan bir karma ekip, Grup Merdiven elemanı olarak bildiğimiz beste fabrikatörü Serhan Kelleözü’ne saygı amaçlı, onun bestelerinden oluşan “Aynı Mahallenin Çocukları” isimli bir albüme imza atarlar. Haluk Levent, Yaşar, Feridun Düzağaç, Murat Göğebakan, Kurtuluş ikişer beste seslendirip bir de toplu olarak “Akdeniz Akşamları”nı performe ederler. Kurtuluş’un, özellikle “Sevgi Üşümez”deki gitar performansı gerçekten akıllara ziyandır. Aynı yıl Kurtuluş’un 15.stüdyo albümü “Neredesin Sen” piyasaya çıkar. Şimdiye kadar söylemediği(“Hayalimdeki Resim” hariç) alaturka ve fantezi diye adlandırılan tarzda klasikleşmiş şarkılara yer verir bu albümde. 

Ve umulmadık bir kara haber gelir; pankreas kanseridir. Üstelik geç gelen bir ünün ertesinde yepyeni bir albümün daha hazırlıklarına girişmişken.  “Size Özel” albümü 2008 yılında piyasaya çıkar. Ajda Pekkan’ın bir Selami Şahin bestesi “Deliyiz Biz” başta, “Ağla Gitar”, “Bekleyeceğim, “Senden Ayrı” gibi bilindik şarkıların yer aldığı albüm, bir “final” yaparmışçasına Kurtuluş’un gitar icrasındaki performansının üst seviyelerde gezdiği bir albüm olur. Tedavisi için Adana’yı tercih eden Kurtuluş için bir moral ve vefa gecesi düzenlenir. Kenan Doğulu, Metin Özülkü, Hakan Altın, Selami Şahin, Feridun Düzağaç ve Yeliz gibi isimlerin katılıp sahne aldığı gecede Kurtuluş gitar performansı da sergiler. Katılan tüm sanatçıların toplu halde “İstanbul Sokakları”nı seslendirmesi geceye damga vuran duygusal anlardır. Geceden elde edilen gelir tedavisinde kullanılır. Ne yazık ki 4 Temmuz 2009 günü usta isim ardında 16 albüm, 3 çocuk bırakarak bu dünyadan göçer. 

25 yıllık kariyer ve 16 albüme rağmen hak ettiği yerde olamadı. Ancak bir avuç takipçisi onun “ne olduğunu” çok iyi idrak etti. Altın dönemlerini 80’lerde yaşadıysa da; kimi “aydın” kesim onu ve gitarından çıkan sesleri görmemezlikten/duymamazlıktan geldi. Ama o inatla gülümseyerek gitarını çalmaya devam etti.

Adanalı SANTANA. Beyoğlu Büyük parmak kapı sokağın simgelerinden Jazz Stop’ta sahne aldığı 2000’lerin başında Engin Yörükoğlu’nun taktığı bir lakaptı; cuk oturdu! Meslektaşı Meksikalı Santana’nın, İstanbul Kuruçeşme Arena’daki konserinden iki gün önce 4 Temmuz 2009 cumartesi günü hayata gözlerini yumdu.

Sinan DOYAN
(TRİP Dergisinin Ekım 2018
Sayısında yayınlana yazımın genişletilmiş
Versiyonu)











1 Temmuz 2020 Çarşamba

15 Yıl Sonra Knight Errant


1999 yılında ülkemizde kurulan bir grup herkesi şaşırtmıştı. Hard Rock ve heavy sounduna keman gibi bir klasik müzik enstrümanını sokan bu grup, Knight Errant'tı. Bu enstrüman katılımı sadece bir farklılık oluşturmanın ötesine geçerek, müziklerindeki klasik müzik etkisiyle de dikkat çekiyor ve bu keman katılımının bir renk olmanın ötesine geçerek bir boyut vermesine şahit oluyorduk. 



Türkiye’nin sert müziğini keman ile harmanlayan 27 yıllık Knight Errant, 1999 yılında yayınladığı kendi adını taşıyan albümle yola çıkacaktı. Bunu 2005 yılının sonunda yayınlanan "Divan" albümü takip etmişti. 



Bu iki albümden sonra Knight Errant'tan ses seda çıkmadı. Ülkemizin müzikal ortamındaki karmaşa içinde bir güzel grup daha tarihin tozlu raflarında gelecekteki keşfini beliyor diye hayıflanırken, 15 yıl aradan sonra Knight Errant'ın yeni bir albümünün çıktığını duyacaktık. Bu dönüş albümü de grubun kuruluş tarihi olan 25 Haziran1993'e gönderme yaparak, o gün piyasaya çıkacaktı. 



Knight Errant'ın yeni albümü "Ruhların Büyük Göçü" adını taşıyor.  Grubun yeni şarkılarından oluşan bu albüm, yalnızca dijital mecralarda yayınlanacak.  Şarkıların hikayeleri ile ilgili grup şunları söylüyor:

"Şarkıların hikayeleri çok daha eski olmakla birlikte beste-aranje çalışmaları ile 8 yıllık kayıt-mix-mastering sürecinde grupta bulunmuş toplam 11 müzisyenin izlerini taşıyor ki bu artık grup için gelenekselleşmiş bir durum... Albümün ismi de bu duruma dikkat çekerek ruhların yolculuğuna atıf yapmaktadır. İstanbul’dan İzmir’e, oradan Eindhoven’a dek uzanan bir kayıt/miks/mastering coğrafyasında ortaya çıkan albüm, Türkçe ve İngilizce şarkıların yanında yine enstrümantal öğeler de içermekte…"

Yapım ve prodüktörlüğü Divan’da olduğu gibi grupça yapılan albümün ses mühendisliği (kayıt/mix/mastering) Barbaros Bensoy tarafından Spongebarb Stüdyoları’nda (Eindhoven) gerçekleştirildi. Kapak çalışması ise ülkemizin çok önemli yeteneklerinden grafik animasyon sanatçısı Özlem Arslanoğlu imzası taşımaktadır. Albüm kayıtlarında Davullar Murat Arslanoğlu, Gitarlar Ali Ulupınar ve Barbaros Bensoy, Bas Gitar Deniz Turan, Kemanlar Ilgın Ayık ve Vokaller ise Uluer Emre Özdil ile Barbaros Bensoy tarafından icra edildi.


30 yıla yaklaşan geçmişiyle Knight Errant'ın üç albüm yapmış olması ve yeni kuşağın eski çalışmalarını bilemiyor olması gerçek anlamda bir talihsizlik. Hele ki bundan önceki albümle arada 15 yılın olması bugün grubu ilk kez dinleyen için yaptığı yeni anlayışın yeterince anlaşılmamasına neden olabilir. Bu yaratıcılığın, müzikalitenin ülkemizde ne denli kopuk kopuk gittiğininin özeti gibi. Bugün yeni dinleyici Knight Errant'ın yeni çıkan "Ruhların Büyük Göçü" albümünü dinlediğinde "ee ne var ki bunda" diyebilir. Ki haklı olabilirler de zira gelişen teknoloji içinde sanatsal ve yaratıcı hareketler çok hızla, doludizgin gidiyor. Biz ise her daim eski hatıraları canlandırmak içindeyiz. Yaratıcı, yenilikçi, keşifçi açılımları olduğu zaman içinde desteklemiyoruz. Bu ne yazık ki 40 yıl önce de, 30 yıl önce de hatta bugün için de geçerli. 

Yukarda yazdıklarımdan dolayı akla Knight Errant'ın "Ruhların Büyük Göçü" albümünün çok eskide kaldığı gibi bir düşünce gelmesin. Tam tersine yeni çıkan albümde bir çok yeni yaklaşımı da gördüm. Albümde yer alan "Rüzgar"ın vokalinde geleneksel müziğimize has "teganni"  denilen nameli okuma dikkat çekici. Ayrıca bu ve "Anafor" isimli parçalardaki alçalıp yükselen müzikal yapı, senfonik etkisiyle de dikkat çekiyor. Albümün tümüne baktığımızda ise 15 yıl gibi dev bir aradan sonra bize Knight Errant'ı hatırlatıyor ama asıl önemli olan bundan sonra gelecek yeni çalışmaların olup olamayacağı. Bu da biz dinleyicilere kalmış. Dilerim devamı gelir.

Aptulika 




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...