30 Haziran 2019 Pazar

Geronimo'dan Temmuz Konser Rehberi



Geronimo Yalnızkartal, yaz aylarında yapılacak konserlerin izini sürmeye devam ediyor.  

Deep Purple günlerini canlandıracak olan Glenn Hughes'tan, Manowar'a kadar tekmili birden Temmuz ayı konserlerine hazır mısınız? 



 TEMMUZ 2019 KONSERLERİ



 “Rock Off 2019     ( Opeth  ve Diğer Gruplar) “  ( 283 – 175 TL )
06 Tem 2019  Cmt   13:00  Parkorman,  İstanbul

2014 yılında ilki gerçekleşen ve aralarında Megadeth, Korn, Amon Amarth, Apocalyptica gibi gruplarında bulunduğu onlarca yabancı ve yerli gruba ev sahipliği yapan Birlikte Güzel Sunar: Rock Off 2019’un ilk konuğu ülkemizde oldukça geniş bir hayran kitlesi bulunduran, İsveç’in progresif metal türündeki en büyük gruplarından OPETH.

İmza ve söyleşi seansları, akustik performansların da gerçekleşeceği bir etkinlik olacak...

*** Diğer kadronun tamamı çok yakında açıklanacaktır.





“TesseracT”
08 Tem 2019  Pzt  20:30    Zorlu PSM %100 Studio,  İstanbul  (75 TL)

Djent akımının öncülerinden, İngiliz progressive metal grubu TesseracT İstanbul’a geliyor . Toplamda 4 stüdyo albüm, 3 EP, 8 single ve bir akustik albüm kaydeden ve kariyeri boyunca Megadeth, Meshuggah, Animals As Leaders, Karnivool, Devin Townsend Project ve Gojira gibi gruplarla Avrupa ve Amerika turnelerine çıkan İngiliz grup Tesseract TesseracT 2003 yılında grubun gitaristi Acle Kahney tarafından kuruldu. Bugüne dek 6 kez kez vokal değişikliğine giden gruba Daniel Tompkins’in de dahil olmasıyla, çıkış albümü “One” 2011 yılında müzikseverlerle buluştu. Albümün hemen sonra tura çıkan grup birçok konser verdi. Aynı yıl Tompkins gruptan ayrıldığını açıkladı. 2012’in başlarında yeni vokalisti hayranlarına tanıtan grup, çok geçmeden “Perspective” isimli yeni bir EP paylaştı. Albüm çalışmalarına başlandığı sıralarda grup bir kez daha vokalini değiştirdi, bu sefer mikrofonun başında Ashe O’Hara vardı. 10 şarkılık ikinci TesseracT albümü “Altered State” 2013 yılında yayınlandı. New Noise ve All Music gibi dergilerin övgüyle bahsettikleri albüm “Tüm zamanların en iyi metal albümü” ve ”Dönemin en iyi grubu” gibi övgü dolu yorumlar aldı ve grubun tüm albümleri arasında en yüksek metascore puanını alarak başarısını taçlandırdı.  2015’e geldiğimizde Daniel Tompkins ile yeniden bir araya geldiklerini açıkladılar ve çok geçmeden üçüncü albümleri “Polaris” yayınlandı. Albüm Dream Theater’ın Octavarium’u ve 2001 Space Odysssey gibi başyapıtlarla karşılaştırılarak, yılın en iyi djent albümlerinden biri olarak gösterildi.

Günümüz modern metal müziğin en başarılı temsilcilerinden TesseracT, son olarak geçtiğimiz yıl yayınlanan Luminary ve King single’larının ardından dördüncü albümleri Sounder’ı Nisan ayında sevenleriyle paylaştı. Grupta Acle Kahney’e 2006 yılından beri ritim gitarda James Monteith, bas gitar ve back vokalde Amos Williams, bateride ise Jay Postones’un eşlik ederken, vokalde ise halen Daniel Tompkins eşlik ediyor.



“Glenn Hughes  ( performs Deep Purple Classics Live )”

11 Tem 2019 Per 20:30 / Zorlu PSM - Turkcell Sahnesi, İstanbul ( 150 – 65 TL arası)

Milyonların “Rock’ın sesi” olarak tanıdığı Rock and Roll Hall of Fame üyesi ve Joe Bonamasa ile beraber çaldıkları  Black Country Communion'un solisti olan Deep Purple'ın eski basçısı ve solisti Glenn Hughes, “Glenn Hughes performs Deep Purple Classics Live” projesiyle Deep Purple efsanesini günümüze taşıyor!  Baş vokal ve bas gitardaki Hughes’a, gitarda Soren Anderson, klavyede Jesper Bo Hansen ve davulda Fernando Escobedo eşlik ediyor.

Not: Keşke Deep Purple şarkıları değilde, kendi şarkıları ile gelseydi , Deep Purple hale yaşıyor be Glenn !





“Kevin Morby” ( Solo )
17 Tem 2019 Çar  21:30  /  Salon İKSV,   İstanbul (90 TL)



Folk-indie rock'ın ABD ‘li şarkıcı ve şarkı sözü yazarı Kevin Morby : Lou Reed, Bob Dylan, Nina Simone, Simon Joyner ve daha nicesinden aldığı ilhamla 10 yaşında gitar çalmayı öğrendi, 2000’lerin ortasında Brooklyn’e taşındı. Burada noise-folk grubu Woods'a basçı olarak katıldı. 2007 -2014 yılları arasında lo-fi ve punk arası gidiş dönüş çalışan punk üçlüsü Vivian Girls üyesi Cassie Ramone’la aynı odayı paylaşmasıyla başlayan yakın dostluğu, beraber kurdukları ve iki albüm yayımladıkları The Babies isimli gruba evrildi. Los Angeles’a taşındı, solo şarkılarını The Babies döneminde beraber çalıştığı yapımcı Rob Barbato’yla kaydetti. Sekiz şarkılık bu hayli içsel koleksiyon, 2013 yılında 'Harlem River' ismiyle ilk Kevin Morby albümü olarak kayıtlara geçti. 2014 yılında ikinci albümü ‘Still Life’ı yayımladı. 2016’da yapımcı ve müzisyen Sam Cohen'le çalıştığı üçüncü albümü ‘Singing Saw'u yayımladı. 2017’de yayımlanan dördüncü albümü ‘City Music’ ise Kevin Morby için yeni bir sürecin başlangıcıydı. Morby, isminin hakkını verircesine inanç teması üzerinden ilerleyecek hem yeni hem de konsept albümü ‘Oh My God’ı 26 Nisan’da yayımlayacak.



“Manowar” (Final Battle Tour )
20 Tem 2019 Cmt 17:00  / KüçükÇiftlik Park,  İstanbul  (230 TL – SÖ: 365 TL)

Metal tarihinin en büyük gruplarından MANOWAR, The Final Battle turnesi kapsamında unutulmayacak bir konser için ülkemize geliyor! MANOWAR, 20 Temmuz gecesi bugüne kadarki en büyük sahne prodüksiyonuyla karşımızda olacak. Konserle ilgili olarak grubun beyni Joey DeMaio’dan Türkiye’deki MANOWAR hayranlarına mesaj var!“MANOWAR’un Türk hayranları yıllar boyunca tutkularını ve bağlılıklarını tüm dünyaya gösterdiler; MANOWAR olarak bundan onur duyuyoruz. Türkiye’deki en güçlü metal hayranları olan MANOWAR hayranlarıyla paylaşacağımız bu unutulmaz metal deneyimini iple çekiyoruz!”

1980’de kurulan, çıkardığı albümler ve klasikleşmiş bir dolu şarkısıyla metal denince ilk akla gelen gruplardan biri olan MANOWAR; Eric Adams’ın benzersiz çığlıkları, Joey DeMaio’nun yürek hoplatan basları ve kimseye benzemeyen sahne performanslarıyla adını metal tarihine hiç silinmeyecek şekilde yazdırmış bir grup. Daha önce ülkemizde konserler veren ve her seferinde unutulmaz anılar bırakan MANOWAR’un bu konserini özel kılan en önemli konuysa, grubun sadece en büyük hit’lerinden oluşacak bir setlist’le sahne alacak olması.


Not: Sonisphare ‘de ki  Big Four’a  Joe DeMaio’nun Türkçe sözlerle baş kaldırışını da halen unutmuyorum bu arada J

28 Haziran 2019 Cuma

PLAK MECMUASI yeni sayısı çıktı! Vol.2


Plak Mecmuası'nın yeni sayısını tantmaya devam ediyorum  Buyrun bakalım, ( eski plakların tabiriyle ) Volume 2


Plak Mecmuası yeni sayısında yepyeni bir dizinin başladığını gördüm. Uğur Hakan Hacıoğlu'nun hazırladığı "Doğudan Gelen Sesler"in birinci bölümü Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nde 1967'den 1983 yılına kadar çıkan rock plaklarına ayrılmış. 1968'li yıllardaki hareketliliğe değişik isimler verilir... kimi zaman bir isyan ya da başkaldırı, kimi zaman da gençlik eylemleri diye anılır. Belki de o yılları en iyi anlatan tanımı Erkin Koray, "Uzayda bir elektrik hasıl oldu." diye yapacaktı, yıllar öncesinden. Dünyanın her köşesinde farklı renklerde olsa da hem siyasi hem de kültürel olarak, "Gerçekçi Ol, İmkansızı İste!" sloganı aynı zamanda bir "Aydınlanma"ydı da. 68'li yılların bir yanı da müzikte görülen bereketlilikti ve o etki hala da hükmünü sürdürüyor. İşte "Doğudan Gelen Sesler" yazı dizisinin ilkinde bu etkinin Sovyetlerdeki yansımasına ışık tutmuş. Belki o plakları dinleme imkanımız yok ama plak kapakları ve içeriğine dair bilgileri okurken harika bir serüvenin içine giriyorsunuz. Şimdi elimizin altında böyle bir yazı var ve o albümleri bulabilmemiz için de bir rehber olabilir her halde. "Doğudan Gelen Sesler" dizisinin devamını da merakla bekliyorum. Keşke böyle bir radyo programı olsa diyorum ama bir anda hatırlıyorum müzik yazarı dostum Cenk Akyol buna benzer bir program yapıyordu, keşke devam etse de yeni keşiflere yol almanın heyecanını yaşasak. 

Bir müzik yazarı olmanın ötesinde edebiyatçı hassasiyetini de taşıyan Murat Beşer, "Yoldan Çıkmış Simalar" kitabıyla birlikte yeni bir sürece adım atarak, rock müziğin ülkemizdeki tarihinin yok sayılanlarını toplumun hafızasına işliyor. Sadece geçmiş mi? Türkiye'de rock'ın bugünü için de büyük emek veriyor. Hani o meşhur arabesk şarkıdaki gibi "İtirazım Var" diyorum. Yahu arkadaşlar Murat Beşer'in yabancı rock ve caz yazılarını çok özledim. Türkiye'deki rock ile ilgili yazıları hem nitelik hem de nicelik açısından çok önemli ( benim kendi tarihim için de önemli ) ama o yazılarını da çok özlüyorum. Sitemim bir yana Murat'ın yaptığı işler çok önemli, çünkü Türkiye'de sadece rock'ın değil müziğin de saklı tarihinin izlerini bir arkeolog gibi kazıyor. Murat'ın Plak Mecmuası'ndaki yazıları da bunun en güzel kanıtı. Kısaltılmış haliyle İMÇ yani uzun açılımıyla İstanbul Manifaturacılar Çarşısı. Çocukluğumda dedemin Vefa'daki evinin önünde yeni kurulan o çarşıyı görürdüm. Sonraları da müzik aşkım depreştiğinde o üç harf plak ve kaset sektörünün kalesi hayatıma girecekti. Dönemin değişimiyle başkalaşan bu mekanın Altıncı Blok'u Murat Beşer'in Plak Mecmuası'ndaki köşesinin ismi olmuş. 6. Blok'ta müziğin gizli kahramanlarını izlerken diğer yandan Türkiye'nin sosyolojik  tarihinin izlerini de sürüyorsunuz. 

Konusu plak olan bir dergide plak koleksiyoncuları olmaz mı? Olur tabiki, hele ki bu dergi Plak Mecmuası ise. 1978 yılında 17 yaşında olan bir gencin, Beyazıt Sahaflar Çarşısı'nda The Beatles'ın iki plağını almasıyla başlıyor her şey, yarım asır sonra devasa bir arşiv oluşuyor. Bu kişi Türk plak koleksiyonculuğu denilince ilk akla gelecek isim olan Ercan İmre.  Onu Onur Bayrakçeken'in yaptığı röportajda zevkle okuyacaksınız. 

Ressam, karikatürist, yazar Abidin Dino ismi dolu dolu bir yaşam demek. Yıllar geçtikçe ona olan hayranlığım daha da artıyor. 1993 yılında yitirdiğimiz sanatçımızın çok yönlü yaratıcılığını yeni yeni keşfediyoruz. Plak Mecmuası'nın bu sayısında Dino'nun yaptığı plak kapaklarını görünce bir kez daha büyülenecektim. Bu arada bu büyük ustanın yaptığı Ruhi Su ve Zülfü Livaneli (ilk döneminde bağlama ile yaptığı) plaklarını biliyordum ama bu sefer ki caz dünyasıyla alakalıydı. Abidin Dino'nun hangi caz devlerinin plaklarına kapak yaptığını yazmıyorum, dergiyi okuduğunuzda sürpriz olacak doğrusu. Hadi bir ismi vereyim: Chick Corea! Bora Gürdaş'ın kaleme aldığı bu yazı tarihsel bir öneme sahip, en azından kendi adıma yazarını ellerine sağlık.

Geçen hafta müzik dünyasının en önemli haberi sizi bilmem ama benim için 75'lik Mick Jagger'ın iki ay önce geçirdiği ciddi bir kalp ameliyatından sonra Rolling Stones konserine çıkmasıydı. Annem ondan ki yaş büyük ama onu bu konsere götürmeyi bile göze alamam. Meşhur ata(vecdi)sözüdür, "Rock'n Roll bööle bişi!"... Rock'ın yarım asrı aşan efsanesi Rolling Stones ve onların en önemli plağı olan "Sticky Fingers"ın kapağının öyküsü E. Kaan Tona'nın yazısıyla Plak Mecmuası'nda yerini almış. Sadece bu kadar mı? Değil tabi ki, Mina Maraşlıgil, "Zaman Sadece Durağan Taşları Eskitir" diyerek, Rolling Stones'un stilini satırlara dökmüş.

Peki Mecmuanın tanıtım yazısı bitti mi?
Ne gezer...
Öyle dolu ki Plak Mecmuası daha yarısına geldik.
Yani devamı var.

Aptulika




Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 109


Gertrude Stein
"Alice B. Toklas'ın Özyaşamöyküsü"
Metis Yayınları 
(2. Basım: Nisan 2018)
Çeviren: Nesrin Kasap

Bu kitabı görünce yazarı hemen aklıma, "Ben bu ismi bir yerden hatırlıyorum ama nereden?" sorusunu getirecekti. Ardından da isimden dolayı Alman bir yazar sanma gafletinde bulunacaktım. Bütün bu düşünceler içinde çok iyi bildiğim bu ismin resim sanatıyla alakalı olduğunu bir süre sonra kavrayacaktım. O bir ressam değil bir resmin ismiydi. Pablo Picasso'nun 1905'te başlayıp, 1906'da tamamladığı tablonun ismi: "Gertrude Stein’in Portresi". En nihayetinde bu ismi nereden hatırladığımı buluyorum. 
Picasso'unu 1906'da yaptığı "Gertrude Stein’in Portresi" tablosu 
Hani o polisiye romanlarındaki gibi "Katil Kim"vari ilk atılışım devamında bir dizi yanılgıları da beraberinde getiriyor. Nasıl mı? Şimdi bulgulara bir kez daha bakalım. Daha tam kübistleşmemiş bu Picasso tablosu yıllar öncesi ilk hafızama nakşolunduğunda tablonun ismini falan bilmiyordum, aklıma işlenen İspanyol bir kadının portresi olmasıydı ve büyük ihtimalle de Picasso'nun bir akrabası olduğuna kanaat getirmiştim, çok yıllarca önce. Böyle düşünmeme sebep de bu resimdeki portrenin bana hep Picasso'nun kadın hali gibi gelmesindendi. 
 Daha sonraları bu tablonun ismini öğrenecektim ve oradaki kadının Gertrude Stein olduğunu anlayacaktım. Bir araştırmadan sonra da 1903 yılında ABD'den Paris'e demir atmış ve oradan da ölene dek ayrılmamış bir resim koleksiyoneri olduğunu kavrayacaktım. Yani kahramanımız bir Alman değil, Amerikan vatandaşıymış. Ama gene de benim yıllarca Alman sanmam da pek yanlış değilmiş hani, çünkü Gertrude Stein'ın ebeveynleri 19. yüzyılda Almanya'dan ABD'ye göçmüş Yahudi kökenli bir aileymiş. Sonuçta Gertrude Stein da köken olarak Alman ama ABD vatandaşı. 
1874 yılında ABD'de doğan Stein, üniversitede tıp okurken son senesinde yarım bırakıp, tası tarağı toplayıp, erkek kardeşiyle birlikte Paris'e göçüyorlar. Burada Cezanne, Matisse, Braque, Picasso gibi yenlikçi ressamların  tablolarını almaya başlayacaklar ve Avrupa'nın en görkemli resim koleksiyonlarından birini oluşturacaklardı. Stein kardeşler varlıklı olmasına varlıklı ama kendi deyimiyle öyle ucu bucağı belirsiz bir servete sahip değiller. Onların ki sadece ABD'den kalkıp, Paris'e gelip yaşayacak kadar mütevazi bir servet... İşin şakası bir yana, Stein kardeşler bu ressamların peşlerine düştüklerinde yaptıkları kelimenin tam anlamıyla kaşiflikti... yani bu ressamlar bugünkü anlamda tanınmıyorlardı ve tabloları da bugünkü rakamlarda değildi.Böyle olunca da Gertrude Stein'in yazdığı bir anı kitabı demek de o dönemin ressamlarının anıları demek oluyor. 
Peki ama kitabın ismi olan Alice B. Toklas kim? Toklas, Gertrude Stein'in yakın dostu, yardımcısı, sekreteri. Kitap ismiden de anlaşılacağı gibi onun yaşam öyküsü yani bir biyografi kitabı. Tabi bu durum kağıt üzerinde böyle, kitabı Gertrude Stein yazarken Alice B. Toklas'ın anlatımından sunmuş. Kafanız bir hayli karışmış olabilir ama kitapta Toklas anlatıyor ama asıl anlatılan Gertrude Stein ve ressam çevresi. Yani kitapta Alice B. Toklas'ın "özyaşamöyküsü"nü 274 sayfalık kitapta toplasanız bir sayfa bile etmez. Hani ünlü biri (yazar olmayan daha çok da sinema yıldızı,  pop yıldızı ya da bir işadamı) anılarını ve hayat hikayesini kitap olarak çıkarır, kitabı o yazmış gibi görünür ama aslında perde arkasında gizli bir yazar kaleme dökmüştür ve onu kimse bilmez. İşte ona "Hayalet Yazar" denilir. Bu kitapta ise tam tersi olmuş.
Gertrude Stein

Gertrude Stein niye böyle yapmış derseniz, bu yaşayacağınız ilk gariplik değil. Stein, sadece bir resim koleksiyoneri değil aynı zamanda hikaye, şiir, romanlar da yazan bir edebiyatçı. Hem de Picasso'nun resimde yaptıklarını edebiyatta yaptığını iddia eden bir yazar. "Alice B. Toklas'ın Özyaşamöyküsü"nde çok fazla olmasa da yapıtlarında bilindik imla kurallarını bozmak ve farklı anlatım teknikleri geliştirmek gibi alışkanlıkları var. Bu eserde yaptığı sadece virgülleri ve tırnak işaretlerini kullanmamak. Açıkça itiraf etmeliyim ki kitabın yarısına kadar okurken takip etmekte çok zorluk çektim. Bununla kalsa iyi tarihleri yazarken de rakamla değil harfle yazmış. Mesela, "1915  yılında Paris'ten ayrıldık."  diye yazmak yerine, "Bindokuz yüz onbeş yılında Paris'ten ayrıldık." diye yazıyor. Bunu neden yapmış ya da bunun neresi "Picasso'nun resimde yaptıklarını edebiyatta yapmak" olduğunu, açıcası pek anlayabilmiş değilim. 
Bu nahoş imla bozmalarına rağmen Gertrude Stein, modern dönemin ressamlarını en iyi tanıyan ve bilen kişi diyerek kitabı okudum. Diyebileceğim şu ki o dönemin ressamlarını ve hatta edebiyatçılarını ( ki bunlardan biri de Hemingway) en iyi bilen ve anlatan kişi. Kitabı okurken sanki o tarihlerde yaşıyor gibi geziniyorsunuz. 
Gertrude Stein'in "Alice B. Toklas'ın Özyaşamöyküsü" kitabının bir başka yanı da Woddy Allen'in "Paris'te Gece Yarısı" filmine de kaynaklık ettiğini anladım. Modern sanatın öncü ressamlarıyla ilgili çok ciddi anektodlar bulabiliceğiniz gibi resimle hiç ilgilenmiyorsanız da zevkle takip edebiliyorsunuz. Benim kendi adıma bir eleştirim de az biraz "paparazzi" havası taşıması olacaktı. 
Bu kitabı okudum ama Gertrude Stein kitaplarına devam edeceğim gibi. Picasso'yu anlattığı kitabıyla birlikte "Üç Yaşam" isimli üç öyküsünün olduğu kitaplarını da aldım, onları da okuyacağım, bakalım ne olacak. Bu arada Picasso ile ilgili yazdığı kitaba biraz başladım ve sanırım bu kitap biraz daha ciddi ve resim üzerine sağlam bir çalışma. 
Bu arada bayağı güzel kitaplar yayınlanıyor, artık onları da Blues Perişan Kütüphane'mize katarız okuduktan sonra. 
İyi Hafta Sonları

Aptulika


25 Haziran 2019 Salı

Görme Biçimleri'inde 68 Estetiği


Bugün (26 Haziran 2019) Kadıköy Eskici -Gizli Bahçe'de Görme Biçimleri'nin yedincisi ile sezon finalini yapıyoruz. Bu haftaki Görme Biçimleri'nin konusu 1968'li Yıllar Estetiği. O yıllara değişik bir açıdan bakacağız. Gene resim, heykel, fotoğraf, afiş, plak kapağı, kolajlardan yani sanat yapıtlarından bir dönemin izini süreceğiz. Bunun için Kadıköy'de Eskici'ye gelmeniz yeterli saat 19.00'de.

Peki neler mi var?

Buyrun,

Sanat yapıtlarıyla Bonnie Mc Lean, Wes Wilson, Victor Moscoso, Josef Ayers, Alton Kelley, Rick Griffin, Gustav Klimt, Jaques Villegle, Abidin Dino, Canol Kocagöz ve Sergio Aragones

ve

ODTÜ Stadı'nda 50 yıldır silinemeyen DEVRİM yazısı ve öyküsü, 6. Filo'ya Hayır afişi, Akademi Boykotu, 68 Mayıs'ında Paris sokakları, Kaliforniya'da saykodelik konser afişleri, ve daha niceleri.

Saat 19.00

Eskici Gizli Bahçe

Serasker Caddesi No:104 Kat:1, 34714 Kadıköy

24 Haziran 2019 Pazartesi

PLAK MECMUASI yeni sayısı çıktı! Vol.1


Plak Mecmuası'nın yeni sayısı Mayıs ayında çıkmıştı. Peki ben niye kalkıp neredeyse bir ay sonra yazıyorum, derseniz bu tembellikte kaynaklanmıyor. Neredeyse her hafta klavyenin başına oturup, bir yazı yazayım desem ertelim. Bunun nedeni ise yazdıklarım derginin doluluğuna yetişemiyor. Her yazdığım yazı eksik kalıyor... Bende bu iş olacak gibi değil, o halde yazıyı bölümlere ayırayım dedim. Buyrun bakalım, ( eski plakların tabiriyle ) Volume 1


Plak Mecmuası yeni sayısını çıkardı. Üç ayda bir çıkan dergi bu ay beşinci sayısıyla bizlerle birlikte. Bu üç aylık periyot çoğu zaman biraz uzun aralıklar alsa da dergi yayın hayatına devam ediyor. Son beş ya da yedi yıldır bir kaç dergide yazdım çizdim, aklımda kalanları şöyle bir sıralarsam: Yumuşak G, Karakarga ve 45'lik.  Aklımda kalan bu dergilerde hiç birinde bir yılı tamamlayamadım. Hepsi beş altı sayı sonra yayın hayatına son verdi. Bu dergiler aylıktı, Plak Mecmuası ise üç aylık, yani bir rekora doğru gidiyorum. Periyot 3 aylık ama bu süreler 5 ya da 6 ay bile aralanabiliyor yani dergi bir yılı değil üçüncü yılına bile erişecek neredeyse. (Bu arada kontrol edeyim diye geçmiş sayılara baktım ama üç ayın ne olduğu yazıyor ama çıktığı yıl yazmıyor. Benim gibi takıntılı olanlar için yıl önemlidir. Derginin editörü Onur'a burdan bir hatırlatma yapayım.)

Plak Mecmuası denilince benim aklıma derhal Onur Bayrakçeken geliyor. Sonuçta biz yazıyor ve çiziyor, işlerimizi gönderiyoruz ama asıl yükü sırtlayan derginin yayın yönetmeni yani editörü oluyor ki bu işi de Onur yükleniyor. Derginin bunca zorluğa rağmen sürebilmesi biraz da onun sayesinde oluyor.

Peki bu sayısında Plak Mecmuası'nda neler ver derseniz şöyle bir bakalım...

Yılların dik duruşu Edip Akbayram dergide Uğur Hakan Hacıoğlu'nun yaptığı bir röportajla yerini almış. 1970'li yıllarda aldığım 45'lik plağı "Garip" ile başlamıştı, ona olan tutkum. Benim gibi kent kökenliler Aşık Mahzuni gibi ustaları kesinlikle Edip Akbayram sayesinde tanımışlardı. Hala unutamadığım Mahzuni klasiği de "Boşu Boşuna"dır ve hala Akbayram yorumuyla zevkle ve de kelimelerin anlamlarını özümseye özümseye dinlerim. Sesiyle yorumuyla çok farklıydı ve röportajı okurken ister istemez o yıllar gözümde canlanıverdi. Ha bu arada röportajda Akbayram'ın plağa okuduğu Aşık Mahzuni eserinin
telifini ödemek için (plak şirketinin aklına bile gelmez tabi ki) çabalamasını okurken bir sanatçının neden büyük sanatçı olduğunu da kavrıyoruz. 

Gene 1970'li yıllarımın anılarında Queen plakları olmazsa olmaz. O plakların arkasında "No Synth" yazardı. Yani o görkemli senfoni katkı maddesi taşımazdı... 1980'lerde ise Queen, "Radio Ga Ga" diyerek "Yes Synth" demesini de sevdik. Bu muhteşem grubun heybeti hala devam ediyor ve bu yıl yapılan filmiyle de kapalı gişe oldu. Peki buna Plak Mecmuası ilgisiz kalır mıydı? İyi ki de kalmamış, zira Emre Metin Bilginer "Derinlemesine" bir yazı kaleme alırken, gene Bilginer'le birlikte Uraz Özşakar, Queen plaklarındaki soloların izini sürmüş. 

Plak Terzisi isimli köşemde bende Dr Skull'ın "Rools 4 Fools" plağının iç kapağındaki çizimlerdeki kişilerin tek tek isimlerini yazdım.103 kişinin yer aldığı bu çizimle ilgili bana "Şu kim", "Bu kim" diye soranlara tavsiyem bir zahmet Plak Mecmuası almaları.

Geçen yıl Marsilya'da yaşayan bir arkadaşım İstanbul'a gelmişti. Onunla rakı sofrası kurup içerken, her daim olduğu gibi müzik de olsun istedik. İşte o anlarda arkadaşım bana bir grup dinletti. "Yahu bunlar kim?" diye sorduğumda da bana "Altın Günü" diye cevap vermişti. Hani o ev kadınlarının börek, çörek yaptığı altın günü bir grup ismi olur muydu? dedim ama olmuştu işte. 1970'li yılların Anadolu Rock örnekleri yani şimdilerin 
" 70'lerin Türk İşi  Saykodelik" diye tanımlanan örneklerini günümüzde yansıtan Hollandalı grup Altın Gün yeni LP'si "Gece" ile dergideki yerini Batıkan Baksı'nın kaleminden yerini almış.

Kendi adıma ve tabi benim kuşağımın üzerinde en büyük emeği geçen kişi hiç kuşku yoktur ki, İzzet Öz'dür. O siyah beyaz, tek kanallı TRT televizyonu döneminde Camel, Omega, Embrio, Jethro Tull, Emerson Lake and Palmer, King Crimson ve daha nice rock gruplarını bizlerle tanıştıran tek kişiydi , İzzet Öz. O muhteşem programları: Teleskop, Sihirli Lamba, Metronom keşke gene olsa demeden edemiyoruz. O programların bugün kayıtları ortada yok ama hafızalarımız ve anılarımızda asla silinemeyecekler. İzzet Öz'ün o programları bugün yok ama iyi ki Plak Mecmuası var ve her sayısında İzzet Öz yazılarıyla bu heyecan devam ediyor. ( Bu arada aklıma geldi... İzzet Öz neden you tube programı yapmıyor. ) Plak Mecmuası'nın bu sayısında İzzet Öz, çok eskilere gidiyor ve Barış Manço'nun izini sürüyor.  

Aptulika

23 Haziran 2019 Pazar

75'lik Mick Jagger, kalp ameliyatından sonra sahnede


 Rolling Stones'un vokalisti Mick Jagger geçirdiği kalp ameliyatından sonra ilk defa konsere çıktı.  Chicago'daki Soldier Field Stadyumu'nda geçtiğimiz Cuma gecesi (21 Haziran 2019) yapılan Rolling Stones konserinde sahnedeki yerini alan Jagger'ın performansını görenler ne onun 75 yaşında olduğuna ne de kısa bir süre önce kalp ameliyatı geçirdiğine kimse inanamadı. 

Nisan ayında Mick Jagger'ın geçirdiği kalp ameliyatı nedeniyle Rolling Stones, 17 konserini ertelemişti. Chicago'da gerçekleşen dönüş konserini 70 bin kişi izledi ve tüm biletleri de günler öncesinden tükenmişti. 

Grup, açılışı klasik şarkıları "Street Fighting Man" ile yaptı. Aralarında  "Angie", "Sympathy for the Devil", "Paint It, Black" gibi Rolling Stones klasiklerininde yer aldığı parçalarını da seslendiren grup, konserini  "Brown Sugar" ile noktaladı. Yoğun alkış üzerine sahneye tekrar çağrılan Rolling Stones"Gimme Shelter" ve  "(I Can't Get No) Satisfaction" ile bis yaptı.

75 yaşındaki Jagger, Nisan ayının başında kalp kapakçığı ameliyatı olmuş, bu nedenle de Rolling Stones konserleri iptal edilmişti.  Her şeye rağmen konserlere devam edceğini söyleyen Mick Jagger, doktorlarının uyarılarına rağmen bunu gerçek hale getirdi.  




Rolling Stones 21 Haziran 2019 Chicago konseri'nden

21 Haziran 2019 Cuma

53 yıl önce bugün





Bazı cover'lar vardır ki orijinallerinin önüne geçip onların da farkedilmelerini sağlarlar.
Bunlardan biri olan Bob Dylan çalışması Mr. Tambourine Man, The Byrds yorumuyla farklı bir boyut kazanmıştı.
İşte içinde aynı isimli bu yorumunda bulunduğu Mr. Tambourine Man albümü Byrds topluluğu tarafından bundan tam 53 yıl önce bugün yayınlanmıştı.



Peter Frampton Veda Turnesi'ne Başladı.


Peter Frampton'un "All Blues" albümünü tanıtan yazımdan sonra ünlü gitaristtin veda turnesiyle  konserlerini noktalayacağını duyurmuştum. 
Peter Frampton dün gece veda turnesini Tulsa' dan başlattı. Bu konserin playlistini aşağıda bulabilirsiniz.

Peter Frampton Finale -- The Farewell Tour, Hard Rock Hotel & Casino, Tulsa, 6/20/19

1. “Baby (Somethin's Happening)”
2. “Lying”
3. “Lines on My Face”
4. “Show Me the Way”
5. “All I Wanna Be (Is by Your Side)”
6. “I'm In You”
7. “I Wanna Go to the Sun”
8. “Georgia on My Mind" (Hoagy Carmichael cover)
9. “Breaking All the Rules”
10. “Black Hole Sun" (Soundgarden cover)
11. “(I'll Give You) Money”
12. “Baby, I Love Your Way”
13. “Do You Feel Like We Do”
Encore:
14. “Four Day Creep" (Ida Cox cover)
15. “I Don't Need No Doctor" (Ray Charles cover)
16. “While My Guitar Gently Weeps" (Beatles cover)




David Gilmour'ın Gitarı Rekor Kırdı !


Pink Floyd'un usta gitaristi David Gilmour'un ikonik gitarı The Black Strat, müzayedede satılan en pahalı gitar olarak dünya rekorunu kırdı.

Efsanevi gitar ünlü "Comfortably Numb" solosunda kullanılmıştı. Ayrıca Pink Floyd'un ‘The Dark Side Of The Moon’ (1973), ‘Wish You Were Here’ (1975), ‘Animals’ (1977) ve ‘The Wall’ (1979) albümlerinde de David Gilmour bu gitarı kullanmıştı.
Rekor fiyata satılan Black Strat'

Dün gece New York'ta  Christie  müzayede salonunda yapılan (Perşembe 20 Haziran 2019)  açık arttırmada  Black Strat'ın satışı için 150.000 $ ile 100.000  beklenirken, efsane gitar  $ 3.975.000 (£ 3.134.000) yani 4 milyon dolara yaklaşan fiyata satıldı.

Dün açık artırmadaki ilk parti - 1970 yılında Gilmour tarafından satın alınan 1966 katı gövdeli bir Fender Stratocaster  marka gitar için 423.000 $' a alıcı buldu.

 Gilmour'un “Wish You Were Here” albümünde kullandığı 1969 yapımı Martin D-35 akustik gitarı  1.095.000 $' a satıldı.

Bir başka Martin akustik, Gilmour'un 1974'te bir arkadaşından satın aldığı 12 telli bir gitar olan D12-  531.000 $ 'a ulaştı.

Gilmour'un "Another Brick On The Wall (Bölüm 2 ve 3)" de çaldığı 1954 Beyaz Fender Stratocaste # 0001 ise 1.815.000 $ 'a gitti. 

Toplamda, David Gilmour Gitar Koleksiyonu'ndaki 127 enstrüman 21.490.750 dolara satıldı.

David Gilmour'un bu haftanın başlarında açıkladığı gibi, satıştan elde edilen tüm gelirleri doğrudan EEEarth iklim değişikliği yardım kuruluşuna bağışlayacak.  Gilmour, satıştan elde edilecek geliri, iklim değişikliğine destek olan yardım kuruluşu ClientEath’a verecek.
Gilmour şöyle açıkladı:
“Küresel iklim krizi, insanlığın karşılaşabileceği en büyük zorluktur ve geri dönüşü olmayan sonuçlarla karşılaşacağımız  birkaç yıl içerisindeyiz. Umarım bu gitarların geliri  ClientEarth'e yardımcı olur."
dien sanatçı sözlerine söyle devam etti.
“Torunlarımız için ve bu gitarların çalınabileceği ve şarkıların söylenebileceğinin ötesinde medeni bir dünyaya ihtiyacımız var.”

ClientEarth CEO'su James Thornton, “Bu, en çılgınca beklentilerimizin ötesine geçen gerçekten alçakgönüllü ve olağanüstü bir hediye. Bu tarihi açık artırmanın faydalanıcısı olarak ClientEarth'ü seçtiğimiz için David'e ne kadar minnettar olduğumuzu ifade etmek zor."sözleriyle Gilmour'a  teşekkür etti.


Christie, Gilmour’un koleksiyonuna olan yoğun ilginin, 66’nın satışa kayıtlı olan 66 ülkeden 2.000’den fazla teklif sahibinin, Christie's Rockefeller Center HQ’da gerçekleştiğini söylüyor.

Ek olarak, 12.000'in üzerinde Pink Floyd ve David Gilmour hayranı son aylarda Londra , Los Angeles ve New York'ta sergilenen enstrümanları görmek için akın etti .

Ve David Gilmour'un diğer gitarları ve 20 milyon doların üzerindeki gelir insanlığın geleceği için göz bile kırpmadan bağışlanıyor. Demek ki neymiş, efsane öyle kolay olunmuyormuş. 






20 Haziran 2019 Perşembe

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 108


China Mieville
"Yeni Paris'in Son Günleri"
Yordam Edebiyat
(1. Basım: Aralık 2018)
Çeviren: Betül Çelik

China Mieville ismini duyunca aklıma Çinli bir yazar olacağı elbette gelmedi ama İngiliz olduğunu öğrenince de açıkcası bir hayli şaşırdım. Alışkın olmadığım isimli İngiliz yazarın benim için yaptığı diğer bir şaşkınlık dizisi de şöyle geldi; ben yazarla ilk kez karşılaşmıştım ve yazıya, "Ülkemizde pek tanınmayan yazar" ya da "Çevrilen tek kitabı" diye başlayacakken bir de baktım ki neredeyse bütün yapıtları dilimize çevrilmiş ve yayınlanmış. China Mieville hakkında bilgisizliğim benim cahilliğimden olsa gerek... eh bir de fantastik edebiyata ilgimin az olmasından kaynaklanmış olabilir. Britanyalı fantastik ve bilim - kurgu yazarı China Mieville yazdığı tarzı kendi ifadesiyle "tuhaf kurgu" diye tanımlıyor. Elimde bulunan "Yeni Paris'in Son Günleri" romanında da oldukça tuhaf bir işe kalkışmış. Roman İkinci Dünya Savaşı'nda Paris'te geçiyor ama dekoru Sürrealist tablolardan oluşuyor. Bu kitabı bana öneren hatta bizzat alıp bana veren kişi arkadaşım Meral Akman, Kadıköy Eskici Gizli Bahçe'deki "Görme Biçimleri"nden birinde getirdi. O günden sonra da kitabı hem okuyor hem de o yapıtları da bulup bakıyordum. Böyle olunca da okuma süresi bir hayli uzadı tabi ki.

En başta Salvador Dali'nin eriyen saatleri, uzun at bacakları ile tanıdığımız sanat akımı Sürrealizm yani Türkçe açılımıyla Gerçeküstücülük çıktığı yıllar itibarıyla da iki Dünya Savaşı'ının ortasına tekabül ediyor. Bilimin ve sanatın yükselişe geçtiği Modernizm'e bir balta gibi inen İkinci Dünya Savaşı ve baş belası Faşizm ortamında Paris, bir "tuhaf kurgu" ustasının kaleminden ancak bu kadar "sürrealist" sunulabilir. 

İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Paris’te. Eski Paris’te ve “yeni”sinde faşizme karşı yeraltı mücadelesi veren militanlar anlatılırken; Gerçeküstücülerin tablolarından, şiirlerinden ve manifestolarından fırlamış “manif”ler dolaşıyor şehirde. Sürrealist resim, heykel, çizim, şiir Direniş (Rezistans) hareketinin birer parçası olmuş, romanın sayfalarında akıp, gidiyor. 

Romanın ilk sayfasındaki heykel ile bisiklet karışımı figürlerin barikatlaradan faşistlere karşı hareketi çizim halinde hala kafamda silinmez vaziyette duruyor. Bir ara çizgiye dökeceğim diye çok korktum. Beni kitapta etkileyen diğer bir öge de romanın sonunda Rene Magritte'in "The Son of Man" (İnsanın oğlu) tablosunun girmesiydi. 

Fantastik edebiyatı ticarileşmeden ve tutucu kişilerden kurtarmayı amaçlayan China Mieville, sosyalist dünya görüşüne sahip bir yazar. Siyasi olarak hatırı sayılır bir eylem insanı olan yazar bir ara İngiliz İşçi Partisi'nden adaylığını da koymuş ama seçimlerde kazanamamış. Her romanında siyasi duruşunu da yansıtan Mieville eserlerinde farklı tarzları denemekten de çekinmiyor. 

China Mieville ve romanı "Yeni Paris'in Son Günleri" ile tanışmak güzel oldu olmasına ama çok da zamanımı aldı. Fantastik edebiyatı bu yüzden pek takip edemiyorum. Bir sayfayı okurken o sahnelere takılıyorum ve çıkamıyorum. Hele bu seferkinde bir de sürrealizm için  içine girince iş neredeyse pirinç ayıklamaya döndü. Ama siz fantastik edebiyata meraklıysanız China Mieville ile bu zevki bir çıta üste taşıyabilirsiniz. 

Aptulika

Teneke Trampet’in üçüncü albümünün ilk teklisi “CİHANGİR KEDİLERİ”


Pos bıyıklı Günter Grass'ın meşhur romanıdır, Teneke Trampet. Benim daha çocukluk yıllarımda ülkemizde yayınlanan bu kitap, o yıllarda öyle çok tutulmuştu ki, o zamandan bu yana aklıma mıh gibi kazınmıştı. O yüzden bu isimde bir grubun kurulduğunu duyduğumda ister istemez sempati duymuştum. Sonra müziklerini dinleyince bu ismi koymalarının bir tesadüf eseri olmadığını ve bu grubun da romandaki Oskar gibi hep çocuk kalmayı seçtiklerini anlayacaktım. Yaşımız büyüyor, hatta asırlık oluyoruz bile ama o çocuk kalma her daim baki...hele de söz konusu rock ise. 

Teneke Trampet, ilk albümü "İzin Verme" ile karşımıza çıkmıştı. Neşeli ve hiciv taşıyan nükteli şarkılarıyla farklı bir pencere açmışlardı. Ardından ikinci albümleri olan "Olmaz"gelecekti. Dünyanın yanında insanın kendisini sorguladığı soruları da katacaklardı şarkılarına ama suratlarını asmadan. Teneke Trampet, "Şarkılar sorularını bağıra çağıra da sorabilir, fısıltıyla da. Önemli olan bunların içten meraklara dair içten sorular olmaları." diyor.    

Teneke Trampet, şimdilerde üçüncü stüdyo albümüne hazırlanıyor ve albümün ilk teklisini de ( Bu arada "Single" yerine bu karşılığı iyi düşünmüşler.)  "CİHANGİR KEDİLERİ" ni şu sıralarda çıkardılar.  

Bu ilk tekli için Murat Özfilizler’in çektiği klip de kedilerin gözünden gösteriyor Cihangir’i ve Cihangir Kedileri’nin hikayesini. Grubun çok yakında çıkacak olan üçüncü albümünün kayıt, miks ve mastering süreçlerinin tümü deneyimli prodüktör Haluk Kurosman tarafından gerçekleştirilmiş. 

Daha önce yine Murat Özfilizler’in çektiği videolardan “Gezi” ile yakın tarihi yeniden canlandıran Teneke Trampet’in köklerinde sokak müziği, ozan-şarkıcılar, kimi kaya gibi sert, kimi tüy gibi yumuşak müzikler var…

Teneke Trampet-Cihangir Kedileri 14 Haziran’dan beri SMM etiketiyle tüm dijital platformlarda yayında! Klibi ise Sony Music Türkiye YouTube kanalında!


Jimmy Page, Motörhead ve Metallica'ya Kerrang! Ödülleri


Kerrang! Ödüller, dün akşam (19 Haziran Çarşamba) Londra'daki Islington Meclis Salonu'nda sahiplerini buldu. 
 Jimmy Page, Motörhead ve Metallica büyük ödülleri kazandılar. 

 Kerrang! 20019 Ödülleri :

En İyi İngiliz Konser Grubu
Architects 

En İyi  Uluslararası Konser Grubu 
Metallica
Phil Campbell, Motorhead adına ödülü alırken

The Kerrang! İLHAM Ödülü
Motörhead

En İyi Şarkı
Fever 333 – ‘Burn It’

En İyi Albüm
Ghost – ‘Prequelle’


The Kerrang! İkon Ödülü
Jimmy Page

Kerrang Onur Ödülü
Skunk Anansie






18 Haziran 2019 Salı

Byfuss, TESLA'nın yeni albümünü dinlemek için BELGRAD yollarında




Tesla  Shock  2019 , Belgrad, Tito.


Yolum Belgrad’a düştü, uzun hikaye başka zaman anlatırım, kalacağımız eve herkesten önce gelme avantajıyla  yalnız geçireceğim birkaç saati dolaşarak geçirmeye karar verdim.  Mapme adında bir uygulama var çevrim dışı çalışıyor, Faturanız  makul rakamlarda kalsın diye kullanmak çok manalı oluyor.
Cihazın şarjı bitik , böyle durumlar için telefona da birkaç albüm atıyorum  elde Tesla Shock ve Whitesnake Flesh and Blood var, . en yakın gidilecek yer Nikolai Tesla Müzesi olunca Tesla dinlemeye karar verdim. Harita 1.2 KM diyor.

1-You Won’t Take Me Alive  : 
Def Leppard gibi başladı , devam etti ve bitti. şaşırmış  halde  Kraljice Natalije caddesiyle Kosovle Devojke  caddesinin kesiştiği yerden sola dönüp yürüyorum bir parkta Çar 2 . Nikolai Heykelinin önündeyim son Rus çarı, Sırplar çok mu seviyormuş anlamadım  ?

Çar 2. Nikolai Heykeli Belgrad

2- Taste Like :
Parkta biraz oturup biraz daha dikkatli dinlemek ve albümün künyesini okumaya  çalışıyorum. Yapımcı Phil Collen Def Leppard’ın yeteneksiz gitaristi , mütevazi olmiyim kulağım iyidir.

3- We Can Rule The World : 
Yaylılar , Piano , İspanyol Gitarı ( bu enstrumanı naylon gitar diye yazanlara çok hayranım)   gereksiz bir balad.

4-Shock: 
Herkes Jeff Keith ‘in yırtık sesi ve Five Man Acoustical Jam Albümü Hatrına Tesla’yı sevse de ben Gitarist Frank Hannon yüzünden seviyordum, Frank Hannon ‘ın Six String Soldier, Gypsy Highway ,From One Place… bence dinlenilesi albümler. Not: Frank  Hannon , Almann Brothers efsanesi Dickey Betts’in kızıyla evli .

5-Love is a Fire: 
Yine bir balad , Biraz daha Tesla’ya benziyor,, daha blues ve güzel bir solo ancak sıkıcı sokaklara bakıyorum.Belgrad’ın bu semti eski ve bakımsız.
Tesla-Museum-in-Belgrade-Serbia 

 6- California Summer Song :  
Eğlenceli boş bir şarkı.( tariff edecek başka birşey bulamadım) Krunska Caddesini görünce sağ saptım ve Müzeye  geldim müziğe ara veriyorum, Herkes okumuştur,  Tesla bir dahi, 700 adet patenti var, Wi-Fi, Uzaktan kumanda, radio vb benim anlamadığım mevzulara hakim bir adam. müzede buluşlarının demoları var  aklıma geldi madem bu elektrik beleş Tito neden bunu yaygınlaştırmamış?

Tesla Müzesi anı defteri

7-) Forever Loving You: 
Yine balad Jeff Keith bunu iyi okumuş , yumuşak sakin bir şarkı, yine yaylılar aynı formül . Gidip Tito’ya sorayım neden bu elektrik faturaları bu kadar pahalı.

8-)Mission :
Sonunda  dinlemeye değer bir şey buldum, 80’ler Tesla’sı sonunda .
Tesla

9- Tiied To The Tracks: 
Sonunda album biraz canlandı, güzel rifler, yürüyüş temposuna uygun Tito’nun mezarı 2,7 KM yolun yarısına geçtim son 2 şarkıyı tekrar dinliyorum. Sıplar bildiğiniz gibi düğün ve cenaze dışında hep eşofman giyiyorlar.ben de bu sportif havadan etkilendim.

10- Afterlife: 
Karar verdim bu albümü tekrar dinlersem 5. Şarkıdan başlayacağım, son iyi albümünü 20 yıl önce yapmış bir grup için gayet iyi, Tito’nun müzesi ve mezarı yemyeşil bir parkın içinde, müzede Yugoslavya ve Tito hakkında yeterince bilgi  ve belge var.Tito’ya saygımdan müziğe ara veriyorum..
Tito Magnetim (Byfuss sağolsun bana da bir tane getirdi APT)

 11- I Want Everyting: 
 Ben de herşeyi istiyorum,bunda bir gariplik yok, güzel şarkı .müze çıkışında aynı yolu yürümemek için toplu taşıt kullanmaya karar verdim. Duraktaki büfede bira satılıyordu aldım bir tane .

12- Comfort Zone: 
Tamam yine Def Leppard ama iyiydi ya da artık alıştım.

Not: Ev Sahibemizin adı Wanda ama balık değil ( bu yazmasam hasta olurdum.)

BYFUSS
Belgrad'dan Bildiriyor.




Geronimo'dan Haziran Konserleri




Geronimo Yalnızkartal, yaz aylarında yapılacak konserleri sizler için toparladı. Onlardan bir bölümüne yani yakın olan konserlere yer vererek başlıyoruz. 

Devamı gelecek, bizi takip etmenizde yarar vardır hani.  



Eric Burdon & THE ANIMALS

20 Haz 2019 Per 21:00 Volkswagen Arena, İstanbul ( 470 – 90 TL aralığı )
75. yılını kutlayan Yapı Kredi ana sponsorluğunda, rock müzik tarihinin nesiller boyu efsanesiyle
Türkiye'de ilk randevu! The Beatles, The Rolling Stones, The Kinks ve The Who gibi gruplarla anılan The Animals, kurucusu ve sesi Eric Burdon ile 20 Haziran’da İstanbul’da !

Eric Burdon & THE ANIMALS, rock müzik tarihinin en önemli ve en güçlü seslerinden biri olan Rock and Roll Hall of Fame üyesi Eric Burdon önderliğinde Avrupa Turnesi’ne çıkıyor. Burdon, The Beatles, The Rolling Stones, The Who ve The Kinks gibi isimlerin başını çektiği, bütün dünyayı etkisi altına alan 60'ların İngiliz rock müziği akımında, grubu The Animals'la en önemli figürlerden biri haline geldi.
Ünlü dergi Rolling Stone tarafından 2008 yılında hazırlanan Müzik Tarihinin En İyi 100 Sesi listesinde yer aldı.  The House of the Rising Sun ;Baby Let Me Take You Home ; Crying  Boom ;
 Dont Let Me Be Misunderstood ;Bring It On Home to Me ;We Gotta Get out of This Place ;
My Life ; See See Rider gibi rock tarihine damgasını vurmuş, milyarlarca insanın kalbine kazınmış şarkıları seslendirdi. Bon Jovi ve Ringo Starr gibi isimlerle şarkılar kaydetti ve performanslar sergiledi.
İstanbul, rock tarihinin en önemli figürlerinden birini ağırlarken, yaşayan efsaneyle buluşmak için
orada olun! Eric Burdon & THE ANIMALS, 20 Haziran’da Volkswagen Arena'da!



“Franz Ferdinand”

19 Haz 2019 Çar 20:30 / Zorlu PSM - Turkcell Sahnesi, İstanbul (135 TL )
Adını, öldürülmesi ile Birinci Dünya Savaşı'nı alevlendiren Avusturya-Macaristan arşidükü Franz
Ferdinand’dan alan Glasgow'lu grup sound’unu arty rock, dans müziği, dub ve daha pek çok türü
harmanlayarak tanımladı. Solist/gitarist Alex Kapranos ve basçı Bob Hardy 2001’in sonlarına doğru
birlikte müzik yapmaya başladı ve kısa süre içinde multi-enstrümantelist Nick McCarthy’nin de
katılımıyla Franz Ferdinand grubunun dörtte üçü bir araya gelmiş oldu. Paul Thomson’ın da gruba
girmesi ile ise efsaneleşen kadroları kuruldu. Şubat 2004'te ilk albümlerini yayınlayan Franz
Ferdinand’ın parçaları listeleri alt üst ederken, Mercury Ödülü’ne layık görüldü. Grup, yapımcı Rich
Costey ile birlikte daha eklektik bir sound sunan ikinci albümleri You Could Have It So Much Better’ı 2005 yılında yayınladı. Bu albümleri ile de En İyi Alternatif Albüm adaylığı kazanan Franz Ferdinand, “Do You Want To” ile En İyi Rock Performansı kategorisinde Grammy adaylığını kucakladı.İlerleyen yıllarda, Lucid Dreams ve Ulysses gibi efsaneleşmiş parçalar ile devam eden Franz Ferdinand, son albümleri “Always Ascending”i Şubat 2018’de piyasaya sürdü.Always Ascending, grubun ham estetiğini deneysel bir elektronikle birleştirmesiyle öne çıkıyor. Phoenix ve Justice ile yaptığı dans ve rock-melding çalışmaları ile tanınan yapımcı Philippe Zdar'ın yapımcılığında grup, efsane parçalarınındans müziğine göz kırpan yorumları ile o sevdiğimiz Franz Ferdinand soundunu çoğaltmaya devam ediyor.

Gero’s Durum : Ben gitmeyi pek düşünmüyorum ama şartlar uygun olursa belli olmaz , meraklısı ve
seveninin bol olduğunu biliyorum ... Açıkçası ben grubun adını pek sevmemiştim , nedense bana ikinci sınıf İngiliz topçusu – düz topçu , fizikli , durumadan koşan ama hafif kazma – hissiyatı vermişti , ama biraz dinlersem sanki ısınacağım mı ne ? Eğlenmek isteyen varsa , biraz hoplamalı zıplamalı ritmik bir trip için gidilebilir belki .

Geronimo Yalnızkartal

Rick Parfitt'siz ilk Status Quo Albümü Eylül'de


Status Quo, 2016'da kaybettiğimiz emektar gitaristi Rick Parfitt'in olmadığı ilk albümü çıkartmaya hazırlanıyor. 
Grubun 33. stüdyo albümü olacak olan "Backbone", 6 Eylül 2019 tarihinde piyasaya çıkacakmış. 

2016'nın Aralık ayında grubun kuruluşundan bu yana gitaristi olan Rick Parfitt hayata veda etmişti. Aradan geçen üç yıl içinde gruba Rick Malone'ı alarak bu albümü hazırladı. 

Status Quo ayrıca bu ayın sonunda Lynyrd Skynyrd'ın veda turnesine özel konuk olarak çıkarak destek verecek.

17 Haziran 2019 Pazartesi

Dave Mustaine'e gırtlak kanseri teşhisi kondu.


Megadeth'in vokalisti ve gitaristi  Dave Mustaine'in doktorları tarafından gırtlak kanseri teşhisi konuldu. 



Megadeth solisti Dave Mustaine boğaz kanseri teşhisi konduğunu açıkladı.

Şarkıcı ve gitarist, bu akşam Megadeth'in resmi internet sitesinde haberi yayınladı ve grubun 2019 gösterilerinin çoğunun tedavi gördüğü süre boyunca iptal edildiğini açıkladı.

Dave Mustaine'in internet sitesinden yaptığı açıklama şöyle:

“Yapılan muayenelerde gırtlak kanseri teşhisi kondu.  Doktorlarımla yakın çalışıyorum ve% 90 başarı oranına sahip olduğunu düşündükleri bir tedavi planı hazırladılar ve bu tedavi çoktan başladı.

“Maalesef, bu tedavi bu yılki programların çoğunu iptal etmemizi gerektiriyor.  Tüm güncel bilgiler biz elde ettikçe megadeth.com'da olacaktır. Megadeth en kısa sürede yola geri dönecek.

“Bu arada, Kiko, David, Dirk ve ben stüdyodayız,  

“Tüm ekibim için çok müteşekkirim - aile, doktorlar, grup üyeleri, eğitmenler ve daha fazlası.

“Herkesi haberdar edeceğim.

“Yakında görüşürüz, 
Dave Mustaine”



'Kerim Çaplı Blues Gecesi' bu perşembe Ağaç Ev'de


Ülkemiz rock ve blues tarihinin en önemli isimlerinden Kerim Çaplı, 20 Haziran (2019) , perşembe günü Kadıköy Ağaç Ev'de yapılacak bir gece ile anılacak. Blues Derneği'nin katkılarıyla yapılacak ve saat 20:30'da başlayacak olan gece, "Kerim Çaplı Blues Night" adını taşıyor ve bu etkinlikte 21 müzisyen ve grup sahneye çıkacak. 

Bu özel etkinliğe sanatçının oğlu Ahmet Çaplı, Arif Deniz Toker, Aydın Şeref, Badi Gardi, Barış Göker, Batu Mutlugil, Burak Güngörmüş, Bluesaint, Sweet Papa Lowdown, Tuncer Tunceli, Utku Ünal, White Cheese Band, Volkan Başaran, Yağmur Kerestecioğlu, Yavuzcan Çetin, Zafer Şanlı ve daha nice sürpriz isimler konuk olacak. 

Peter Frampton Veda Albümünde Yüzde Yüz BLUES


Bu albümden sonra bir turneyle veda edeceğini açıklayan Frampton, bu vedanın sebebinin  yakalandığı  otoimmün hastalığı olduğunu da açıkladı. 69 yaşındaki müzisyeni gitardan uzaklaştıracak olan bu hastalık,  kas iltihabına, vücutta zayıflığa ve atrofiye neden oluyormuş. 

Rock gitarının efsanesi Peter Frampton yeni albümü "All Blues"ı 7 Haziran (2019) çıkardı. Son albümünde tümüyle blues klasiklerine yer veren Frampton, albümüyle ilgili yaptığı basın açıklamasında,
 “Her zaman blues çalmayı sevdim.  Kariyerimin başında Humble Pie'i kurduğumuzda yaptığımız şey tam da buydu. Son iki yaz için, Steve Miller Band ile sahnede her gece blues çalıyorduk.  O kadar çok keyif aldım ki, bu bana grubumla  bütünüyle bir Blues albümü yapma fikrini verdi . ”


Bu albümden sonra bir turneyle veda edeceğini açıklayan Frampton, bu vedanın sebebinin  yakalandığı  otoimmün hastalığı olduğunu da açıkladı. 
69 yaşındaki müzisyeni gitardan uzaklaştıracak olan bu hastalık,  kas iltihabına, vücutta zayıflığa ve atrofiye neden oluyormuş. 
Rahatsızlık nedeniyle sahneden uzak kalacak olan Peter Frampton, müzikten kopmaya niyetli değil; bundan sonrası için radyo programlarıyla müziğe devam edecek. Yine de, rockçı henüz yavaşlamaya hazır değil.   Peter Frampton Show adlı altı haftalık bir dizi , 10 Mayıs'ta SiriusXM'in Deep Tracks kanalında ilk yayınına başladı bile.

Peter Frampton Band, 'All Blues' albümünde Fabulous Thunderbirds grubunun vokalisti ve armonikacısı Kim Wilson, Caz fusion gitaristi Larry Carlton, blues gitaristi Sonny Landreth ve Deep Purple'dan Steve Morse konuk olan isimler arasında.


Peter Frampton Band



Rob Arthur - Org, Piyano, Wurlitzer
Peter Frampton -  Gitar, Vokal
David LaBruyere - Bas
Adam Lester - Gitar
 Dan Wojciechowski - Davul, Tamburin
Glenn Worf - Bas




Peter Frampton Band, ‘All Blues’  



1. I Just Want To Make Love To You (featuring Kim Wilson)
2. She Caught The Katy
3. Georgia On My Mind
4. Can’t Judge A Book By The Cover
5. Me And My Guitar
6. All Blues (featuring Larry Carlton)
7. The Thrill Is Gone (featuring Sonny Landreth)
8. Going Down Slow (featuring Steve Morse)
9. I’m A King Bee
10. Same Old Blues

APTULİKANALİZ
Her daim sevdiğim 1969'ların efsanesi Humble Pie grubunun bugün çok bilinmemesi içimi acıtır. Ama her ne kadar çok bilinmese de bu grubun tutkunu olan eski kuşak dinleyici de azımsanacak sayıda değildir hani. O günlerden bugüne solo kariyeriyle devam eden ve bir dönemin "Gitar Kahramanı" ünvanıyla şöhretlenen ve bugünlere gelen Peter Frampton benim vazgeçilmezlerim arasındadır. Evet ona gitar kahramanı ya da virtüöz desek de o diğer bu vasıftaki gitaristlerden oldukça farklıdır. Onda öyle cayır cayır gitar soloları ya da göze soka soka teknik gösterileri göremezsiniz, bütün virtüözite parçada melodinin içinde gizlenir. Yumuşacık, sıcacık bir etkide adeta "yağ gibi akar" tabirini gerçeğe dönüştürür. Son yıllardaki blues rock albümlerinde bu tavır neredeyse bir caz gitaristi tadına varacaktı. Son yıllardaki yaşlanmış sesi ise beni ayrıca etkiliyordu.
Bu yeni albümde blues klasikleri onun yorumuyla insanı değişik yolculuklara çıkartıyor. Bir de bu albümün final olması da Frampton'un tüm gücüyle yüklenmesine sebep olmuş diyebilirim. 
Muddy Waters'tan dinlediğimiz ve Etta James'ın yaşamının son günlerinde verdiği konserde harika (hem de teatral bir yorumla) yorumuyla unutulmazlarım arasına giren "I Just Want To Make Love To You" ile başlayan albümde Peter Frampton ve grubu bizi bodoslama bir şekilde blues alemine sokuveriyor. Bu parçada konuk olan Kim Wilson'un armonikası da bunda bir hayli etkili tabii ki. Ardından "She Caught The Katy"le devam eden "All Blues"ta aklım üçüncü parçaya takılıyor. Zira üçüncü parça Ray Charles'ın doğduğu eyalete yaptığı hem kinaye hem de sevgi dolu klasiği "Georgia On My Mind". Aklımın takılmasına gelince bu parçanın Frampton'a pek uymayacağından kaynaklanıyor. Dinlemeye başladığımda ise benim kaygılarımı doğrulayan ama yoruma getirdiği çözümle şaşırtan şey gerçekleşiyor. Bu ağır hüzünlü parçada Frampton vokal yapmadan gitarını konuşturuyor ve kaygılar gidip, harika ve de gitar virtüözlüğüne kapı açan bir yorum ortaya çıkıveriyor. 
" Can’t Judge A Book By The Cover" ve ardından gelen "Me And My Guitarile devam eden albümde "All Blues" ile gene enstrümantal ve bir başka özel bir yorum geliveriyor. Bu parçada vakti zamanında İstanbul Festivalinde de konsere geldiğinde dinlediğimiz (tabi neredeyse 30 yıl önce) Larry Carlton konuk oluyor. Yumuşak dokunuşlarıyla caz füzyonlarını estiren bu gitaristle Frampton'u kulağınızda ayrı ayrı hissetmeniz çok özel bir ayrıcalık diyebilirim. Albümün en uzun parçası olan "All Blues" için süre kısa bile gelmiş, diyebilirim. 
BB King'in unutulmaz yapıtı "The Thrill is Gone" da ise Sonny Landreth konuk olurken ardından gelen "Going Down Slow"da Deep Purple'ın gitaristi Steve Morse konuk olarak imzasını atıyor. 
Peter Frampton veda albümü "All Blues"ta gitarist ağırlıklı konuklara yer vermesine de bakılırsa rahatsızlığının etkisini daha da iyi anlayabiliriz ama bu pes etmek değil gene Frampton konuklarıyla gitarist olarak paslaşıyor hatta düette yapıyor. Bu en son dinleyeceğimiz Frampton albümü olduğuna göre ayrıca çok önemli. 
Aptulika
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...