30 Temmuz 2019 Salı

27 yıl önceki Brayn Adams anısı


Garip tesadüftür ama dün eski çizimleri bir toparlayım derken elime 27 yıl önceki bir çizim gelecekti. Bu 1992 yılında Hıbır dergisinde Bryan Adams konseri öncesinde yaptığım bir çizimdi. 
27 yıl önce iki gün önce yani 28 Temmuz 1992'de İstanbul'da Dolmabahçe'deki İnönü Stadyumunda Brayn Adams konserini tıklım tıklım doldurmuştuk. Bu tarihe ilk stadyum konseri olarak yazılacaktı. 
Bryan Adams, 16 Kasım 2019 Cumartesi gecesi Ülker Sports Arena’da yeniden bir konser verecek ve aklıma bu güzel anı geliverdi.  


26 Temmuz 2019 Cuma

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 113


Sevgi Soysal
"Tutkulu Perçem"
İletişim Yayınları
(1962)


 Elimde bulunan ve kısa öykülerden oluşan bu kitap, 2016 tarihinde İletişim yayınlarından çıkmış ama ilk yayınlanışı 1962, yani benim doğduğum tarihte çıkmış. Bu kitap şu an ilk kez yayınlanıyor olsaydı diyeceğim şey şu olurdu: "Özgün - Yenilikçi - Farklı"

Sanatın hangi dalında olursa olsun bir sanatçının kendine ait bir dünya kurabilmesinin önemli olduğuna dair bir takıntıya sahip olmuşumdur ki Sevgi Soysal yapıtlarında bunun en güzel örneğini veren yazarlardan. Her hangi bir eserinden her hangi bir sayfayı okumaya başlarsanız ona ait olduğunu anlayabiliyorsunuz. Günümüzde aşina olduğumuz imaj terziliği gibi biçilmiş bir elbise değil bu, hesapsız kitapsız bir dünya sunmak ve kendi penceresinden bakabilme mahareti. Bu sadece anlatımdan kaynaklanmıyor, dili kullanımıyla da o dünyaya ait. Beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz ama samimiyetinden kuşku duymanıza imkan yok, tabii sizin de samimi olup, ön yargılarınızı atmanız şartıyla.

Sevgi Soysal ismini ilk duyduğumda ilkokula gidiyordum ve hafızama yerleşen 12 Mart faşizminde hapise girmesiydi. Daha baştan düşüncenin nasıl bir suç olduğunu o anlarda algılayacaktım. O çocukluk günlerimde Sevgi Soysal görüntüsüyle de farklıydı çünkü sarışındı ve bir o kadar da "kentli"ydi. Bizim için o yıllarda kentli demek Ankara ile eşitti. Sarışın ve kentli tanımının çocuk aklımda oluşturduğu öznesi de Sevgi Soysal'dı. Kentli ve sarışın, çocuk aklımda "farklı" demekti. Şimdi "Tutkulu Perçem"i okurken, edebiyatımızda da aynı tanımın uyduğunu anlayacaktım. Sevgi Soysal, Türk edebiyatının en önemli temsilcilerinden ama bir başka yazarımıza benzemiyor diğer yazarlarımızda ona. 
   
Yukardaki satırlarda, "Bu kitap şu an ilk kez yayınlanıyor olsaydı diyeceğim şey şu olurdu: "Özgün - Yenilikçi - Farklı"" demiştim ve kendimce özgün ve farklı yanlarını anlattım. Kala kala "yenilikçi" yanını yazmak kaldı. İşte burada fena halde duvara tosluyorum diyebilirim. "Tutkulu Perçem" yazarın ilk kitabı ve bundan tam 57 yıl önce yayınlanmış. Yarım asır sonra hala nasıl olur da "yenilikçi" diyebilirim? Soru işaretini cevaba döndürmeye hiç niyetim yok biraz da siz düşünün. Hatta kitabı okuduktan sonra siz de yeni sorular oluşturun derim.

Aptulika


25 Temmuz 2019 Perşembe

Sabih Cangil Band Yaz Konseri


Sabih Cangil Band yaz konserleri devam ediyor, yarın  (26 Temmuz 2019) , saat 21.30'da Barock Bar'da. 

24 Temmuz 2019 Çarşamba

Beth Hart'ın yeni albümü Eylülde



Beth Hart yeni albümünü 27 Eylül 2019'da  çıkaracağını duyurdu. "War In My Mind" adını taşıyacak olan albümden sonra da sanatçı 2020 yılında İngiltere'yi kapsayan konser turnesine başlayacakmış.

12 yeni parçasının yer alacağı bu albümde Beth Hart, albümle aynı adı taşıyan parçasında da bağımlık yaşadığı problemli yıllarını ve bundan kurtuluşunu anlatıyor. 

Bu hafta albümden "War In My Mind"adlı parça yayınlandı. Dinlemek için aşağıdaki videoyu tıklayın. 

23 Temmuz 2019 Salı

Cahit Kukul 70 Yaşında


Geçtiğimiz Pazar günü rock gitaristi CAHİT KUKUL'un 70. yaşgününü kutladık. 
Hardal, Erkin Koray ve Yeraltı Dörtlüsü, Siyah Gölgeler, Meteor gruplarında gitarist olarak yer alan Cahit Kukul, 1966'dan bu yana gitarı, vokali ve besteleriyle  unutulmaz çalışmalara imza attı. 70 yaşına adım atan Cahit Kukul yeni bestelerini ve albüm projelerini de duyurdu. 
İyiki doğdun Cahit Abi ! 
Nice yıllara büyük usta!




Bir etkinlik ya da konser olur, çok çok özeldir ve bu izlenimlerimi paylaşmak isterim. Bu paylaşma isteğine ek olarak bir de yılların mesleki hassasiyetine göre bu bir haberdir ve olduktan sonra en çabuk şekilde okuyucuya ulaştırılmalıdır. Eğer bir konserse bu sabahına izlenim yazınızı bitirmeli ertesi günün gazetesinde yer alacak şekilde yayına hazır duruma getirmelisiniz. Doğru olanı budur ama ben hiç bir zaman bunu başaramamışımdır. Bu nedenle  gazetede çalışırken de konser izlenim yazısı yazmaktan hep uzak durdum.

ROCK'N ROLL'LA DOLU BİR HAFTA

Bu hafta sonu tamamen rock'n roll ile doluydu. Bir konser izledikten bir gün sonra da Türk Rock tarihinden bir ustamızın adına yapılan bir etkinliğe katıldım. Bunlardan ilki Manowar'ın Küçük Çiftlik Parkı'ndaki "Veda Turnesi konseriydi ki benim için en keyif veren yanı konserin yapıldığı yerdi. Küçük Çiftlik Parkı'nda konser izlemeyi hep sevmişimdir. Hem ulaşımda yürüme keyfiyle gidip gelmek hoştur, eh biraz da doğduğum, büyüdüğüm ilçenin sınırlarında ( Benim kastım Beşiktaş ama galiba Şişli sınırına da biraz geçmiş oluyoruz.) olması benim için önemlidir. Ayrıca hatıralarımızda yeri olan İnönü Stadı'nın yanında olması da ziyadesiyle güzeldir. Konser nasıl geçti derseniz... Manowar'ı bu ikinci izleyişim. Birincisi ilk geldikleri Yedikule konseriydi ki benim için tam anlamıyla hayal kırıklığıydı. Pek çok kişinin hatıralarında o konserin ayrı bir önemi vardır, bilirim. Bu yüzden onları kırmak istemem ama bana göre konser değil, tam anlamıyla bir tiyatro ya da başka bir deyimle şov vardı. Olur mu? Tabi ki olur ama ben pek tercih etmem. Bu seferki izlediğim ikinci Manowar konserinde ise artık, fazla bir beklentim de yoktu ama oraya gittim, eski dostları gördüm.  (Konserle ilgili yazıları Geronimo Yalnızkartal ve Cenk Akyol ayrı ayrı hazırlıyorlar. Her iki yazıda ayrı bakış açılarıyla olacak. Biri olumlu, biri de olumsuz yani eleştirel yanıyla olacak. Artık onlardan konseri okursunuz.)
Güzel bir konserin ya da etkinliğin ertesinde hemen yazamama sebebim uyuşukluk ya da tembellikten kaynaklanmıyor. O anları bir gün sonra da yaşatmayı sürdürüyorum. Bu kimi zaman bir günü de aşabiliyor hani. Nasıl anlatmak gerekir ama galiba o anları daha sonrası da yaşamaya devam ediyorum.

TÜRK ROCK TARİHİNİN KİLOMETRE TAŞI 
(Tabii benim tarihimin de)

Konserden bir gün sonra yani Pazar günü muhteşem bir buluşma olacaktı. Kadıköy'e geçtim ve saat 13.30'da  Eskici Gizli Bahçe'ye gittim. Orada Türk Rock tarihinin kilometre taşlarından Cahit Kukul ile buluşacaktık, çünkü usta 70 yaşına giriyordu. Cahit Kukul denildi mi benim için akan sular durur. 1970'li yılların sonunda TRT'de çıkan bir topluluk aklımı fena halde başımdan alacaktı. Grubun ismi Hardal'dı ve çalan parçaları ise "Zor"du. Parçayı ve o günkü TV görüntüsünü aşağıda bulabilirsiniz.

1982 yılında üniversiteye yeni başladığım zamanlarda, İzzet Öz'ün "Teleskop" programında bu parçayı duyduğumda heyecanım öylesine artmıştı ki anlatamam. Hala o günkü kalp atışlarımı hatırlarım.... Bugün hatta şu an paylaşırken bile aynı kalp atışları devamdır gidiyor. Bu TV görüntüsündeki yelekli ve bıyıklı gitaristi daha sonraları da Erkin Koray konserlerinde görecektim. Bu dev ismin adı Cahit Kukul'du ve sonrasında da tanıştık. 30 yıl önce tanıştık ve o gün bugündür, benim hayranlığımı sağolsun o abi kardeş haline taşıdı.

DEV ÇINARIN GÖLGESİNDE

21 Temmuz 2019, Pazar günü orada 70 yıllık dev çınarın gölgesinde olmak için koşar adım gidiyordum. Eskici'ye vardığımda ilk olarak Sinan Doyan'la karşılaştım. Kilometrelerce yolu aşıp, Ordu'dan gelen Sinan Doyan'la sarıldık, konuştuk. O da benim gibi erken gelmişti. Koyu sohbet esnasında bir baktık ki kapıdan Cahit Abi girdi yanında eşi ve kızı Özlem. Yalansız o 37 yıl önceki kalp atışları bende yeniden nüksetti. Oturduk hemen tasarılarından konuşmaya başladık. Edgar Alan Poe'nın şiiri "Annabel Lee"yi bestelemiş, onu anlattı. Bir süre sonra kalabalıklaşmaya başladık. 25 kişi olmuştuk ve bu bir anlamda rock tarihimizin bir kesitiydi. O sıra farkettim ki biz bir aile imisiz... Cahit Abi de bunu hatırlamamıza ön ayak olan kişi.

Herkes bir aradaydı ve tabi herkes birbiriyle konuşmaya hasret gidermeye başlamıştı. Ben muhabbetlerin tek bir saniyesi bile Cahit Abi'siz olmaması için Murat (Beşer)'a, "Aga sen bir ön ayak ol, moderatör mü ne diyorlar o hesap, Cahit Abi'ye sor muhabbet açılsın." dedim. Murat  hemen olaya el koydu. Masalar ip gibi dizildi ve en başa Kızılderili reisi misali Cahit Kukul oturdu. 
Orada bulunanların torunlarına değil torunların çocuklarına anlatacağı tarihi buluşma derin bir sohbete de şahit olacaktı. 

  RAMİ'DE BAŞLAYAN "TANTANA"

Hepinizin ilk rock bar denildiğinde aklınıza Kemancı gelir ama Kemancı’nın temelleri  Tantana’da atılmış.  
Tantana da ne ? derseniz. 1970'lerin içinde İstanbul'un Rami semtinde kurulmuş bir rock cafe. Orada rock severler bir araya geliyor ve rock plakları çalınıyormuş. Cahit Abi işte o günleri anlatan "Tantana" isimli bir parça da bestelemiş. Onun kayıtlarını sürdürüyormuş. 
Eh yeni parça ve kayıt denilince hemen akla geleni Murat dillendirdi tabi ki,
"Cahit Abi, biraz çıkacak olan yeni kayıtlardan bahseder misin?"

"Yeni kayıtlar işte, 'Marduk Geliyor!' dedik. Marduk, bildiğiniz gibi Marduk gezegeninden gelen bir savaşçı. Bu bir savaşçı ama iyilerin savaşçısı.  Uzay gemisinin adı da 'Marduk'. Ve binlerce savaşçı geliyor, dünyadaki iyilerle bir olup, kötülerle savaşmak için ve tabi duyarsız insanları uyandırmak için. Böyle bir şarkı, diğer şarkı da Anna Belle. Edgar Allan Poe’nun bir şiiri bildiğiniz gibi. Onu da besteledim. Biraz senfonik oldu, uzunca da bir şiir."

Cahit Abi, bu şarkılar hangi formatlarda çıkacak.

"Önce CD olarak düşünüyorum. Bir de internet ortamında. Daha sonra bütün şarkıları çıkartıp yayınladıktan sonrasında da amaç onları bir best of olarak toplamak."

Bir de Hardal albümü plak olarak basılacakmış. 

"Evet tabi, onun anlaşmasını yaptık. Eylül’de satışa çıkacak. Kod müzikten çıkacak. Önce tek albüm yani "Nasıl Ne Zaman” yayınlanacak.  Plak kapağı da yeni bir dizaynla çıkacak. Öyle konuşuldu. 1000 tane plak, 500 CD çıkacak. "

Konuşma böyle sürerken aklımıza geleni orada ilk seslendiren, "Peki neden farklı kapak abi?" diye sorarak Cem Arık olacaktı.
Cahit Abi, "Öyle istediler, yapımcı olarak. " dediyse de Cem Arık, "Orijinali olsa daha iyi olmaz mıydı?" diyerek bu kapak değişikliğinden pek hoşlanmadığını belli edecekti. 
Tabi hepimiz Hardal'ın yeniden çıkacak plağının orijinal kapaklı olmasını isterdik ama fazla üstelemedik. Biraz düşündüğümde o 40 yıl önce çıkan plağın belli sayıda basılan hali daha tarihi değerde kalır, bu da yeni kapakla "yeniden sürüm" olarak günümüz dinleyicisiyle buluşur. Bence bu da güzel. 

Cahit Abi'yi yormayalım diye Murat, "Cahit Abi’ye sorusu olan varsa sorsun. Yoksa serbest bırakalım." dedi ama usta rock gitaristi ağır sağlık problemlerini yeni atlatmasına rağmen, " Tantana’yı anlatıyorduk. Ona devam edelim." diyecekti. Ve tabi sonrasında da 
 Rami’de 66. Tümen Sineması konserlerine doğru sohbet akıp gidecekti. 
  Neler yoktu ki o anılarda 1966 yılının lambalı amfilerinden Siyah Gölgeler, Erkin Koray ve Yeraltı Dörtlüsü ve tabii Hardal günlerinden anılar bir bir dökülecekti. 
Bu Pazar günü özeldi ve onu güzel hale getiren Cahit Kukul'du. İyi doğdun Cahit Abi. 

APTULİKA


O güne özel bir fotoğrafta çektirecektik tabiki. Tam kadro 


Soldan sağa
Oturanlar ön sıra: İlker Kavruk, , Cem Arık
                arka sıra: Güven Erkin Erkal, CAHİT KUKUL, Sinan Doyan, Nejat Tekdal, 
Ayaktakiler: Halim Gima Özlüper, Barış Göker, Sabih Cangil, Serdar Çokuslu, İzi Eli, Gür Akad, Cenk Akyol, Ünal Vanli,  Cahit Abi'nin eşi, Cahit Abinin kızı Özlem Kukul, Murat Beşer, Vecdi Yücalan, Aptulika, Burak Sarıkaya, Sabahattin Taşdöğen, Serkan Özgül.


 Cahit Abi 70 yaşında da bizi bir araya getirdi. Vecdi'den ödünç alayım ve "Rock'n Roll Böle Bişi".







22 Temmuz 2019 Pazartesi

Geronimo, Manowar Veda Konserini Yazdı !


Manowar : “ Her daim bir derdimiz var” 

 Joey Di Maio,  konserin ortasında mikrofonu eline aldığında  yine tüm alanı tıpkı 2010 ‘da  yaptığı o efsane konuşmanın bir benzeri geliyor  ya da yine Türkçe bir  muhabbet geliyor diye heyecan kapladı.  Ama baba bu defa uzun mu uzun İngilizce bir nutuk attı.  Yine büyük bir dertleri vardı tıpkı  dokuz yıl önce olduğu gibi.   O zaman  “ Big Four” a takmıştılar   ( 2010  Sonisphere Rock Festivali  Gruplar : Metallica , Megadeth , Slayer, Anthrax , Manowar , Accept , Rammstein, Alice in Chains  vd) . Neden  dört büyük deyip bir güzel saydırmış, seyirciden de bu Türkçe diyalog sebebi ile büyük destek almış, konser acayip coşkulu geçmişti.   Bu defa da Baba’nın derdi  büyüktü,  uzun uzun Manowar’ı anlattı, vefalı olduklarına vurgu yapıp haklılıklarını saydı ve  onları  organizasyondan çıkaran Hellfest’çilere  postasını koydu , kendine yakışır şekilde.  Ben izlerken elinde kağıt falan, bayağı bir  politikacı edasında ve rahatlığında gördüm, isterse  senatör falan olabilir diye de düşündüm. Netice de Manowar’ın derdi bizim derdimizdir deyip Hellfest’çilere bir parmak selamı çakalım uygun şekilde ! 
Kısacası  bu dertli mi dertli efsane Manowar  bu yılın en görkemli açık hava konseri olmayı vaat  ediyordu ki , öyle de oldu.  Bir kere MANOWAR‘ın heavy metalinin çoşturamayacağı adam azdır. Nitekim konser alanındaki seyirci yaş grup dağılımı dengesi de bunu kanıtlar nitelikteydi  üç kuşaktan seyirci vardı, hatta  bebeler vardı ki önümüzdeki bir tanesi babasının omuzlarında  kafa sallamaktan bıkmadı, biz de onu seyredip zevk almaktan. 
Konser için dört tır malzeme ile görkemli bir sahne hazırlanmıştı.  Bunu beğendim, ciddiye alınmak güzel.  Konser alanına 20.30 civarı girdik, kapı gevşek olunca, acaba konser sönük mü geçecek diye düşünürken daha içeri adım atar atmaz sürpriz olmayacak şekilde yanıldığımızı anladık. Fanatik hayran kitlesi tüm alanı doldurmuştu, on binin üzerinde  metal ve Manowar hayranı, ya da özel bir görsel ve tempolu şov izlemek isteyen meraklılar yerlerini almıştı . 
Konser isimlerini verdikleri “ Manowar “ ile başladı , ortalık yıkıldı ve ardından akıp gitti …
Hep beraber   Metal kardeşliğini haykırdık , savaştık , çarpıştık , kah Odin’in çocuğu olduk  , kah Metal’in Kralı  , Dünya için savaştık , ara ara yeni az bilindik birkaç parçada  nefeslenme molası olsa da,  Manowar tam bir gaz grubu neticesinde  , tıkır tıkır ilerledi konser.  Konserin bence yine en etkileyici adamı  Joey Di Maio’nun bu defaki bas solo performansıydı, hele ki bas gitardan çıkardığı akdeniz ezgileri ve melodileri  şahaneydi, bir İspanyol gitari  nidaları yükseldi geceye bas gitarından … 
Ben bir Manowar’cı sayılmam, ama  böyle  büyük gruplara her daim saygıyla yaklaşır ve gittiğim her konserden daha önce de ifade ettiğim gibi en büyük keyfi ve zevki almaya çalışırım , bilinen şarkıların nakaratlarını binlerce  kişiyle haykırmak , elleri ve yumrukları aynı anda sallamak , uzun süredir metal  eşliğinde kafa da sallamadıysanız  boyun kaslarınızı çalıştırmak , kireçlenmeye de iyi gelir ayrıca   Biz de her zaman ki  “ Konser Tayfaları”  olarak  bu coşkuya ekipçe katıldık , keyif aldık eğlendik .  İyi ki Manowar var ,  iyi ki bu sene buraya gelmişler ve iyi ki biz de gitmişiz diyerek ayrıldık  konser sonunda alandan … 
Neticede  uzun lafın kısası zaten bu değil mi ?
Other bands play Manowar kill ! 

20 Temmuz 2019 Cumartesi

Büyük Birader Dorock XL Kadıköy sahnesinde...


Son yılların önemi rock gruplarından Büyük Birader, bu salı günü İstanbul'a konser için geliyor. Ankara'da ikamet eden grup, 23 Temmuz 2019, Salı Dorock XL Kadıköy'de konser verecek.

Büyük Birader şarkılarında sistem eleştirisi, içsel hesaplaşmalar, yalnızlık ve sulandırılmamış aşktan bahseden ilk albümü “Yol”u Şubat 2016 tarihinde On Air etiketiyle dijital platformlar ve müzik marketlerde yayınlandı.

Büyük Birader, vokal-gitar Bora Biçer tarafından davul ve perküsyonda Gerçek Dorman, bas ve çelloda Ulaş Tercan’ın katılımıyla 2007 yılında Ankara’da kuruldu. Adını George Orwell’in kült romanı 1984’teki herkesi izleyen, totaliter baskıcı sistemi temsil eden karakter Büyük Birader’den almıştır.

Büyük Birader temelde klasik trio bas, davul, elektro gitar üçlüsünden oluşsa da Bora Biçer’in akustik düzenlediği şarkılara Ulaş Tercan’ın çellosu ve Gerçek Dorman’ın perküsyon setiyle eşlik etmesi, grup içinde yeni akustik bir tarzın oluşmasını da sağlamıştır. Hem elektrik hem akustik setle farklı bir enerji yakalayan grubun tarzı genel olarak rock tınlasada, içinde yer yer funk, blues ve country türlerinden de esintiler hissedilmektedir. Sahnede doğaçlamayı da seven grubun enstrümantal çalışmaları da bulunmaktadır.

Albümden çıkan ilk video klip çalışması “İki Teker Bir Ruh” da aynı tarihte dinleyicilerin beğenisine sunuldu. Sonrasında da Grup “Yol” İstanbul Sokakları”  “Kelebek” “Derin Kuyular” isimli şarklılarına video klip çekti. “Kötü Çocuk” isimli yeni single’ ı ve video klibi” Haziran ayı içerisinde tüm dijital mecralarda çıkmıştı. 




Büyük Birader

 23 Temmuz 2019 Salı  22:30

 Dorock XL Kadıköy


 Biletix Çağrı Merkezi: 0216 556 98 00 Biletix Satış Noktaları,www.biletix.com ve Mekan gişe

Adres: Neşet Ömer Sokak, Kadıköy İstanbul





19 Temmuz 2019 Cuma

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 112


Gertrude Stein
"Üç Yaşam"
Deli Dolu
(2017)
Çeviren: Gökçe Yavaş

Görme Biçimleri için çalışırken Picasso'nun bir tablosunda karşılaşmıştım, Gertrude Stein'le. Picasso'nun portresini yapmaya karar verdiğinde en az doksan kez model olarak poz vermiş. Bunca eziyetin sonunda ressam yüz bölümünü silerek yeniden çalışmaya koyulmuş. En az bir yıl süren bu çalışmadan sonra resme bakanlar Afrika masklarını andıran bir portre ile karşılaşmışlar. Tabi Stein'in dostları bu portrenin ona benzemediğini söyleseler de o hiç mi hiç tınmamış bile. Gertrude Stein, bunu diyen dostlarına, "Bu portre beni en iyi anlatan portre" cevabını vermiş. Bununla da kalmayarak, Gertrude Stein, "Picasso'nun resimde ve kübizmde yaptığını ben de şiir, roman ve hikayede yapıyorum." dediğini duyunca beni bir merak aldı. İlk iş olarak da Türkçeye çevrilmiş kitabı var mıdır? diye araştırmaya başladım. Pek bir şey çıkmayacağını sanırken ülkemizde basılmış, üç kitabının olduğunu öğrenecektim. Tabi ondan sonrası da o üç kitabı okumakla geçti. Böyle olunca da tabii, Blues Perişan Kütüphanesi yazılarında birbiri ardına devam eder olduk.
Gertrude Stein, Alman kökenli bir Amerikalı. Üniversitede tıp eğitimi alırken, son senesinde okulu bırakıp, Fransa'ya göç ediyor. Çevresinde ressamlarla dolu bir hayat. Empresyonizmin, Kübizmin çıkış yıllarında Gertrude Stein'in çevresinde resim sanatının ustalarından olmayan yok gibi. 
Daha önceki yazılarda Stein'in ressamlarla ilgili olan iki kitabına yer vermiştim. Bu seferki ise yazarın edebiyatçı olarak bir çalışması. "Üç Yaşam", üç uzun öyküden oluşan bir kitap. 1909 yılında çıkan bu kitapta üç işçi kadının öyküsü var. Her üç öyküyü okuduktan sonra şaşırtıcı bir gerçekçilikle karşı karşıya geliyorsunuz. Benim için en ilgi çekici yanı, bunca acılı, zorlu hatta kim zaman melodramik yaşamı okurken konuya dalıp salya sümük olmuyorsunuz, nasıl yapıyorsa Stein sizi hep olayın dışında izleyici konumunda tutuyor. 
"Üç Yaşam"daki kadınlardan biri olan Melanctha bir siyahi. Açıkcası Amerikalı bir yazarın üstelik 1909 tarihinde bir siyahi kahramanı işlemesi, ilklerden biri olsa gerek. Siyah beyaz ayrımınının 1970'lere kadar gündemde olduğu ABD'de  beyaz bir yazarın, siyahi bir kadını hem de o yıllarda işlemesi çok özel bir durum olsa gerek. Bu öyküde siyah bir kahraman anlatılmakla kalmıyor, çevresi ve duygularıyla da gözümüzün önüne getiriyor. Stein'in bu öyküsünü Katherine Mansfield 1920'de yazdığı bir yazıda şu sözlerle tanımlıyor:
"...Melanctha öyküsünü okurken insan dikkatli olmalı...Bu öyküyü okurken birden banço, davul, zil ve insan sesleri gelmeye... sayfaları sarsılıp sallanmaya başladı... Melanctha bütün çıldırtıcı tekdüzeliğiyle, düzyazıya aktarılmış bir zenci müziği."
Anlık duyguları ve olayları yazıya döken Stein, 20 yüzyılın ilk yarısında yazın dünyasına giren bilinç akışı yönteminin uygulandığı ilk kitap olarak " Üç Yaşam"ı yazmıştı. Bu yöntemin en çok hissedildiği "Melanctha" öyküsünde kesintisiz bir biçimde ve yineleye yineleye dizilen yalın sözcüklerle neredeyse kulağımızda duyduğumuz bir ezgi de yaratılıyor. 
"Üç Yaşam" da benim en çok sevdiğim "İyi Anna" oldu. Anna bir hizmetçi ama hani o şatolarda, saraylarda ya da malikanelerde soylulara hizmet edenlerden. Kendi kuralları ve tabi bir asaleti olanlardan. Bu öyküde artık tarihe gömülmüş zamanlara direnen bir asil hizmetçinin yaşamı çok güzel anlatılmış. 
Benim Gertrude Stein serüvenim, şimdilik bu kadar.  Bildiğim kadarıyla ülkemizde üç kitabı yayınlanmıştı. Ardından gelen olursa okur muyum bilemem ama bu öykü kitabını uzun zaman unutmayacağıma eminim. 

Aptulika









1960'ların Gölgeler grubunun gitaristi Cemil Urul'u kaybettik.


Cemil Urul, 1960'lı yıllardan bir müzisyen. Bu ismi ben Tünay Akdeniz'in Karabük'te kurduğu ilk grubu Gölgeler'in gitaristi olarak biliyorum. Zaten bu ölüm haberini de Tünay Abi'nin resmi facebook sitesinden aldım ve sizlerle paylaşıyor. 

Ve sözü Tünay Abi'ye bırakıyorum

"15 Temmuz, 16:02 ·
Çok uzun yıllar sonra plağımın imza gününde karşılaştığım uzun uzun sohbet ederek eski günleri andığımız Grubumuz GÖLGELER de uzun yıllar gitar çalan çok sevgili arkadaşım dostum Cemil URUL u kaybettiğimizi öğrendim. En son telefon konuşmamızda CD ni aldım demişti bende Istanbula geldiğimde imzalarım demiştim. Sana bir imza borcum kaldı dostum. Hakkını helal et.
kendisine Allahtan rahmet diliyorum.Mekanın cennet toprağın bol olsun. Nurlar içinde uyu."


GÖLGELER 1967 - Karabük Şato Düğün Salonu
Soldan Sağa
Cemil Urul - Gitar
Tünay AKDENİZ - Bateri
Nihat YALÇIN - Vokal (Rahmetli)
Namık COŞKUN - Bas gitar
Fazlı CERİT - Gitar



17 Temmuz 2019 Çarşamba

Neil Young, çocuklara destek için konser



Bridge School Benefit konser serisinin sona ermesinden üç yıl sonra, Neil Young, şimdi de ciddi tıbbi koşullarda yaşamak zorunda olan çocuklara maddi destek sağlamak ve bu konuda farkındalık yaratmak için bir yardım konserine hazırlanıyor.  

Harvest Moon adıdaki bu yardım konseri, Eylül ayında Los Angeles'ın bir saat kuzeyindeki Painted Turtle kampında gerçekleşecek. Aralarında Norah Jones, Father John Misty​, Neil Young'ında olduğu 14 sanatçı bu konserde sahneye çıkacak. 

14 Temmuz 2019 Pazar

Bu Çarşamba %100 ROCK'N ROLL !


Tibet Ağırtan'ı bilirsiniz ve çok iyi tanırsınız. 

İlginçtir... tanımayanlardansınız demek ki.

Bir de bununla da kalmayarak, 

"Bu ismi ilk defa duyuyorum, O da kim ola ki?" 

diyorsunuz ha... o zaman bunu gençliğinize vereyim. 

Tibet Ağırtan'ı bugün yaşı kırkbeşi aşmış olanlar gayet iyi bilir. İpucu vermek için Mavi Sakal dediğimizde her kes hep bir ağızdan "Çektir Git" isimli şarkıyı elinde olmaksızın okumaya başlar ve gayet iyi hatırlar. 

Ama gene de onu bilmeyenler için bir açıklama yapmak gerekirse:
Yüzde yüz Rock'n Roll
diyebilirim. 

Ama öyle şatafatlı gitar abanmalı falan değil pürü pak, saf Rock'n Roll. 
Ve bu Rock'n Roll'un özünde blues'un ta kendisi var. Ama gene en pürü pak ve organik halde. 
Belki de bu yüzden Tibet'in yeni grubunun Organix olması tam isabet olmuş, diyebilirim.  

Bundan otuz küsur yıl önce ilk kez Mavi Sakal ismini duyduğumda Tarsus Amerikan Koleji grubu denilmişti. Sonra İstanbul'a geldiler ve harika kasetleri ile harika konserleri birbirini izledi. O gün bugündür de Tibet ile dostluğumuz ayrıcalıklı sürer. Onunla plaktan blues dinlemenin keyfi başkadır. Sade, abartısız ve esprili bir adamdır ve sahneye çıktığında bu üç vasıf rock'n roll'da bütünleşir. 


Tibet Ağırtan yeni grubu Organix ile birlikte bu çarşamba ( 17 Tammuz 2019 ) gecesi Kadıköy Ağaç Ev'de konsere çıkacak. Konser haberini yaparken hep esas çocuk Tibet gibi yazdım ama Organix bir rock'n Roll grubu ve Tibet de elemanı. Bu bandoda vokal yapıp, gitar çalıyor. Bas gitarda İlker Göçmen, Davulda Nedim Tanyolaç ve klavyede Güven İlter, Organix grubunun kadrosunu oluşturuyor. 

Sözün özü Organix, 17 Temmuz'da saatler 23.59'u gösterdiğinde Ağaç Ev- Kadıköy'de sahneye çıkacak ve ondan sonrası kesinlikle %100 ROCK'N ROLL !

Aptulika - İstanbul'dan bildiyor.


"Guthrie son idoldu... Çünkü o ilk idoldu"





Woody Guthrie, yaşamının büyük bölümünü yollarda geçirdi ve üzerinde "bu makina faşistleri öldürür" yazan gitarıyla 30'lardan itibaren bir halk kahramanı olarak kabul edildi.

Yazdığı 1000'den fazla şarkıyla Amerika'nın en büyük folk şairi olduğu gibi en önemli edebi figürü aynı zamanda.

Woody Guthrie, Bob Dylan için de onu en çok etkileyen kişi ve bir hoca olarak kabul edilmeli.
Dylan Guthrie için:
"Son idoldu o
Çünkü ilk idoldu
Karşılaştığım 
Bana yüz yüze öğreten 
İnsanların insan olduğunu
Bir idol olarak
Kendini bile parçalayarak...
Woody hiçbir zaman beni korkutmadı
Ve hiç bir umut çiğnemedi
Çünkü bir insanlık kitabı taşıyordu yanında
Onu bana verdi okuyayım diye
O kitaptan aldım dersimi..." diyor.
Woody Guthrie 1912'de tam da bugün doğmuştu.
Saygıyla...

13 Temmuz 2019 Cumartesi

İyi ki doğdun Alper Yarangümeli.





Ian Paice, John Bonham, Bill Bruford, Neil Peart, Barriemore Barlow izini sürdüğü efsane davulcular.
Kendisi de Ankara'dan çıkan efsane grup Dr. Skull'ın davulcusu; iyi bir davulcu olduğu gibi çok iyi şarkı da söylüyor.
Bildiğiniz gibi Dr. Skull'ın 90'lı yıllarda kaset formatında çıkardığı Türk rock tarihine adını altın harflerle kazayan üç albümü tam çeyrek asır sonra geçtiğimiz yıl plak ve cd formatında yeniden yayınlanmış, bu geri dönüş bizzat tanıklıklık yaptığım Dr. Razor ile verilen bir olağanüstü bir konserle taçlandırılmıştı tarihler 24 Ocak'ı gösterdiğinde.
Bu üç albüm 90'lardan beri arşivimde. Plaklar ise yayınlanır yayınlanmaz arşive girdiler ve halen kulaklarımızın pasını silmeye devam ediyorlar
Evet rock yalnızca bir müzik türü değil aynı zamanda bir yaşam tarzı.
Bugün rock müziği bir yaşam tarzı olarak kabul eden Dr. Skull'ın bageti Alper Yarangümeli'nin doğum günü.
Hocama Ankara konserini merakla beklediğimizi belirtelim ve bir selam çakalım.
İyi ki doğdun Alper Yarangümeli. 

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 111


Eduardo Labarca
"Louis Corvalan"
Bilim Yayınları
(Eylül 1976)
Çeviren: Celil Oker

Sahafın tezgahına baktığımda bir dizi 1970'lerden sol menşeli kitapların geldiğini görmüştüm. Bu benim için harika bir oyun gibidir. Onlara bakarken kitapları verenin fraksiyonunu tahmin etmek acayip eğlencelidir. Bu sefer ki 1970'lerde TİP kökenli birine ait olabilirdi. O kitaplara bakarken arada bir tanesi dikkatimi çekecekti. 

Kitap Luis Corvalan üzerine yazılmıştı. Açıkcası bu ismi bilmiyordum ama kitabın üstündeki resim hiç mi hiç yabancı gelmiyordu hani. Kitabın içine şöyle bir bakınca ismini değil ama suretini bildiğim bu kişiyi nerden hatırladığımı anlayacaktım. Dünya üzerinde seçimle iktidara gelmiş ilk sosyalist lider, 1970'lerin Şili devlet başkanı Allende'nin bir fotoğrafında bu kişiyi yani Corvalan'ı görmüştüm. Neredeyse kırk yıl önceki bir fotoğrafı hala hafızamda tuttuğum için de kendimle gurur duydum açıkcası. 
Kitabı tabi ki aldım ve hemen okumaya başladım. Şili ve Allende'yi çok eskilerden beri önemserim ve her zaman ilgimi çeker hani. Şimdi kitaptan bahsedeceğim bu yazıya başlamadan önce bir şarkı ile hafızaları canlandıralım derim. Buyrun bakalım..

Bulutsuzluk Özlemi'nin en sevdiğim on parçasını yaz deseniz bu mutlaka olur ama kesinlikle ilk üçte yer alır. Bu parçayı bu kadar sevmemin ötesinde benim yazıyla sayfalarca anlatacağım bir tarihi 4 dakikaya sığdırıp anlatıyor olması da ayrıca dikkate değer hani. 

İşte o Şili' de ilk kez seçimle iktidara gelen Salvador Allende 1973 yılında Amerikancı darbe ile devrilmiş ve faşist Augusto Pinochet iktidara gelmişti. Allende bu darbeye direnirken öldürülmüş ve yüzbinlerce kişi Santiago stadında işkence edilip, tutuklanmıştı. İşte bunlardan biri de Şili Komünist Partisi’nin Genel Sekreteri Luis Corvalan'dı. Corvalán da yakalandı. Diğer Halk Birliği (Unidad Popular) liderleriyle birlikte Dawson adasına tecrite gönderildi, ardından kaderinde tekrar toplama kampları göründü. Corvalán, Ritoque ve Tres Álamos gibi toplama kamplarının birinden öbürüne sürüklenirken, 1975’te, ağır bir darbe daha aldı: Bulgaristan’da sürgündeki oğlunun ölüm haberi... Toplama kamplarında geçen 3 senenin sonunda, Aralık 1976’da, Sovyetler Birliği’ndeki bir  muhalifle değiş-tokuş edilerek serbest bırakıldı. 

Corvalan bir değiş tokuş hesabıyla serbest bırakılacaktı ama bu kendiliğinden olan bir şey değildi. İşte bugün tanıttığımız bu kitap 1975 yılında dünyada yayınlanacak ve oluşan kamuoyu sebebiyle faşist Pinochet yönetimi geri atmak zorunda kalacaktı. 

İşte bugün tanıttığım kitap gazeteci Eduardo Labarca tarafından hazırlanmış ve darbeden iki yıl sonra tüm dünyada yayınlanmış. Bu kitap sayesinde dünya kamuoyunun ilgisi Şili'ye çevrilmiş ve tüm dünyada, "Corvalan'a Özgürlük" kampanyaları başlatılmış. Kitap,  Şili'deki faşizme  dikkat çekmek için 1975'te çıkmış ama Labarca 1972 yılında Corvalan üzerine bir TV programı hazırlarken,  dostlarıyla da onun hakkında bir  dizi röportaj yapmış. İşte o röportajlardaki metinlerden seçerek, bu kitabı oluşturmuş. Kısaca dostlarının anlatımıyla Corvalan sunulurken, ortaya hiç sıkıcı olmayan bir biyografi ve Şili tarihi çıkmış. Konuşulan dostlar arasında şair Pablo Neruda ve eşi Matilda Urrutia da olunca Şili'nin sanat ortamı da kitaba dahil olmuş.  
1975 yılında yayınlanan bu kitap 1976'da bizde de "Şili'ye Özgürlük" kampanyaları içinde yayınlanmış. 

 Luis Corvalán, 1958-1989 seneleri arasında Şili Komünist Partisi’nin Genel Sekreterliği yapmış biriydi.  Arkadaşları ona “Don Lucho” diyorlardı, yani İtalyanca’dan bozma bir İspanyolca’yla “Bay Mücadele”...  Onu 2011 yılında 94 yaşında yitirmiştik. 

Yazımı kitaptan ilginç bir ayrıntıyla bitireyim. Allende başkanlık seçimlerine ilk kez 1952'de Sosyalist Parti adayı olarak katılmış ve sonuncu olmuş. Bu arada oy oranı yüzde 5. Aynı seçime katılan Komünist Parti adayı ise meşhur şair Pablo Neruda'ymış. 20 yıl sonra bütün sol partiler Halk Birliği (Unidad Popular) cephesinde birleşmesiyle Salvador Allende seçimle gelen ilk sosyalist lider olarak Şili devlet başkanlığına gelecekti. 

Salvador Allende ve Pablo Neruda

Corvalan'a Özgürlük kampanyası için yapılan bir afiş


 
Şili'ye Özgürlük yürüyüşlerinden biri

Corvalan,  Filistin için Arafat'la omuz omuza Birleşmiş Milletler'de



Corvalan gençlik yıllarında


Corvalan 90  yaşında

Bir kitap tanıtımı yapalım dedik,  resimli, müzikli Şili tarihine döndürdük işi... Ama olsun, bu da güzel oldu. Böyle kitaplar  ilk anda dikkatinizi çekmese de hatta, "vakti zamanın kampanya kitabı, artık bir kıymeti harbiyesi yok." deyip, burun kıvırsanız da ben de olduğu gibi böyle geniş, yekpare pencereler açıveriyor. 
Kıyıda köşede, önemsiz gibi görünen şeylerin bir sayfasını açtınız mı, ne olacağı belli olmaz.
Tatilde kitap okumak asıl tatildir. 

Aptulika
 

12 Temmuz 2019 Cuma

Geronimo'dan Gleen Hughes konseri yazısı - 11 Temmuz 2019 İstanbul

BİR ROCK MASALI GİBİYDİ


 Efsane doğulmaz, efsane olunur ve o da böyle olur!  Bir kez daha bir rock vokalistliği nedir, nasıldır ? Nasıl olur da elli koca  yıl geçmesine ve her gün onlarcası çıkmasına rağmen halen ROCK STAR  kalınır dersini izledik desem az kalır. Glenn babanın bu  performansına, sıcaklığına, sempatikliğine, mütevaziliğine ancak şapka çıkarılır, önünde saygıyla eğilirim… 


 Glenn Hughes‘dan  Deep Purple Klasikleri Performansı Konserine dair … 


Önce ilk haberi düştüğünde, neden Deep Purple klasikleri, kendi solo şarkılarıyla gelse olmaz mıydı?  Ya da Joe Bonamassa ile  oluşturdukları proje grupları Black Country Communion‘la gelmeleri zaten bir hayaldi ama keşke demiştik …  Deep Purple’ı zaten orjinalinden dinlemiştik birçok kez, Glenn Hughes’in rock tarihinin en efsane vokalistlerinden bir olduğuna da hiç şüphemiz yoktu ama , bu nedenler de aklımızdan geçmişti işte … 
Başta da dediğimi gibi bu aslında geçmişten anıların geceye karışacağı bir masal gecesi gibi olacaktı. O halde bu  masaldan bir on beş sene öncesini de hatırlayalım, tarihlerin 2 Şubat 2004’ü bir kış gecesini gösterdiği. Bir GS-FB maçı sonrası apar topar yetiştiğimiz ve yine iki ex. Deep Purple’lının projeleri olan  Glenn Hughes & Joe Lynn Turner Project'in  Maslak’ta ki rock gecesini.   İlk orada izlemiş ve hayranlığımız bir kat daha artmışken, dün gece yani tam tamına 15 sene sonraki  performansını gerçekten anlatacak tarif edecek kelimeler bulamıyorum.   Şöyle deneyeyim,  Efsane doğulmaz, efsane olunur ve o da böyle olur!  Bir kez daha bir rock vokalistliği nedir, nasıldır ? Nasıl olur da elli koca  yıl geçmesine ve her gün onlarcası çıkmasına rağmen halen ROCK STAR  kalınır dersini izledik desem az kalır. Glenn babanın bu  performansına, sıcaklığına, sempatikliğine, mütevaziliğine ancak şapka çıkarılır, önünde saygıyla eğilirim… 

“ Siz bu akşam buraya benim için gelmediniz , Ben  sizin için geldim “  
                                                                                               Glenn Hughes  ( 11 Temmuz 2019 İstanbul )

Ve ekledi ardından reçetesini de 
“ Be safe , be free , be loved , be happy …” 

Görsellerde de  görüleceği üzere  “Stormbringer” ile şahane bir giriş yaptı konsere baba. Öncesinde biz de  biraz çalışmıştık tabi,  ardından da  “Might Just Take Your Life”  ve “Sail Away” in geleceğini de bekleyerek. Bir Deep Purple masalı anlatıyordu,  Glenn dede bize sahnede,  derken önceki listelerinde pek sık çalmadığı  harika temposu ve ritmi ile  “ You Fool No One”  geldi …  Arada seyirci  çığlıklar eşliğinde  “You Keep On Moovin “dediğinde de   “Sakin olun , bağırmayın , duyuyorum , görüyorum , kalbimde hissediyor ve seviyorum sizleri”  diye de  çok hoş tepkiler verdi Hughes ve tabi sonra  “ ….Keepppp on  mooooovinn….  “  


Parçalar gayet uzun doyurucu ama hepsinden önemlisi Glenn Hughes ‘in sesinin sınırlarını zorladığı ve gerçekten vokal şovu yaptığı performansları ile  her biri bir başka masala dönüştü gecenin karanlığında … 
Sonra ne olduysa bambaşka bir şey oldu , gruba nefes alma molası olarak genelde tasarlanan davul solo başladı, ama o nasıl davul solodur öyle!  Nerdeyse on beş dakika  süren, bir ara farkına varıp yüzümü seyircilere döndüğümde  neredeyse tüm salonun nefes almadan, kıpırdamadan sanki hipnotize olmuş ya da transa geçmiş halde bu performansı izlediğini gördüm, hemen yüzümü sahneye kulağımı ve gözümü davula verip kaldığım yerden ben de onlara katıldım …
Usta arada güzel bir  bass solosu, bir vokal şovu daha ekledi ve tabi saatler ilerliyor , her ne kadar bitmesini istemiyoruz desek de  büyük ve  beklenen üçlüye sıranın geldiğini biliyordum.  Bu arada kızım tam önümdeydi, bir ara baktığımda ful konsantre olmuş ve bu muhteşem rock ayinine kendini kaptırmış soluksuz şekilde  müziği doyasıya yaşıyordu ki bu da hissiyatıma ve bu güzel masala bir zirve daha ekliyordu . 
Ve 

…. I've been mistreated….
Duyuldu ve sahne ve salon bir kez daha sarsıldı deprem gibi, Hughes baba vokaliyle  özel ruh kattığı bu muhteşem parçayı armağan ediyordu hepimize …    
… I've been losing my mind…
Ve tabi onsuz asla düşünülemeyecek  bir Deep Purple gecesi ve Rock N Roll’un belkide en büyük MARŞI başladı  “ Smoke On The Waaater”  fire in the sky …..
Benim için  belkide gecenin en sönük performası bu parça olmasına rağmen, ne şartta ve ne durumda olursa olsun haykırmamak mümkün olmazdı …
Geceyi ateşe vermeden salon ve sahne terk edilemezdi, gecenin sonu şovun ve masalın bitimi alev alev oldu  “ Burn “ 
Dün gece çok tekrarladın bizi sevdiğini Glenn Baba , ama şimdi sıra bizde 
“ We love you too  Glenn , we love you too Man !  THANK YOU VERY MUCH ! “

Konser  başı , sonu ve ekibimize dair kısa not :  Emre ilk konserimize  1993 ‘de gittiğimiz ayrılmaz konser partnerlerimdendir , dün akşam bu defa 26 yıl sonra  babalar ve kızları ile  bu konser deneyimini yaşamanın tarifsiz keyfindeydik, anlatılmaz yaşanır cinsinden. Byfuss , Filiz  ve değerli dostum radyocu, gitarist Okan Meriç ‘le de beraberdik .  Konser önü  ne bulacağımızı tahmin ediyorduk, ama konser sonrası  herkes , ama herkes  beklentilerinin çok çok ötesinde bir performans dinlemenin şaşkınlığı ve mutluluğunu henüz kulaklarında ki çınlamalar geçmeden birbirine anlatmaya çalışıyordu, yüzlerdeki müthiş bir haz ifadesi ile . Hele ki bu güzel ifadeleri kızlarımız  Doğa ve Yankı’dan da duymak, görmek  tarifsizdi …
Rock ile  kalın …

Geronimo Yalnızkartal 
12 Temmuz 2019 İstanbul  




9 Temmuz 2019 Salı

Tesseract Konseri ve bir güzel deneyim






Bu konserin şöyle bir özelliği vardı benim için, Beth Hart konserini saymaz isek ki o konsere ne O,  ne de ben zaten konsantre olamamış ve pek de keyif alamamıştık, ilk kez bir rock konserine  16 yaşındaki  kızımla gitme şansı yakalamam önemliydi.  Glenn Hughes ile başlayacaktık ama listeye bakarken 3 gün öncesinde  - aslında bugüne dek benimde radarıma girmemiş olan , benim için de yeni olan – TesseracT’ın konserini gördüm, bunla ısınma turu yapmaya karar verdim. Hakklarında  bilgi edinildiğinde her ne kadar 2003 gibi, 16 yıl öncesinde kurulduğu, eski bir grup olduğu  ve de bolca vokal değiştirdiği görünse de   asıl çıkışını 2011 yılında yaptıklarını görünce nispeten yeni ya da yeni akım heavy metal gruplarından biri olduğunu anlamış oldum. Dinlediğimde  parçaları kulağıma temiz, net ve melodik geldi, Face Book’da  üyesi olduğum ProgTurk grubunda da hakkında pozitif eleştiri ve heyecan verici yorumları  da okuyunca  konsere  kızımla gitme kararım netleşti. 

Kısacası hem kızımla gidecektim, hem Ona bir rock konseri gidişi, yolu yordamı, önü, içi ve arkasında neler oluyor ve olabileceğini gösterebilecek hem de birlikte yeni bir grubu da keşfedecektik.
Nihayetinde de öyle oldu, kapı açılışı bir saat öncesi vardık (Ders 1: Konsere son dakikada gelinmez, konser önü havayı koklamak önemlidir, motivasyonu arttırır ) . Zorlu PSM’nin amfisinde  klasik Fransız sinemasından bir örneğin izlendiği açık hava sinemasını izleyerek  bekledik saati  ( Ders 2 : Her konser alanının kendine has  fiziksel özellikleri vardır, bunu bilip buna göre hareket edilmeli.)  Zorlu Stüdyo şahane butik bir konser salonu , burası için erkenden kuyruğa girerek kendini heba etmeye gerek yok , konserden 10 dk önce gitsen uyar . Nihayetinde rahatça içeri girdik ve kenardaki alt balkon merdivenlerine konumladık . 
Grup saatinde başladı ve aşağıdaki setlisti seri halde çaldılar  ve   22:45 civarı  konseri bitiriyormuş gibi yaptı .  (Ders 3:  Bak şimdi geri gelecekler yani “ Bis “ yapacaklar dedim ve beklemeye başladık ama gelmediler , oysa ki iyi ve enerjik bir seyirci vardı. Her ne kadar yapmayacakları kararını paylaşmış olsalarda ( ben kaçırmışım bunu dil sorunundan olsa gerek )  bir rock konserinin “Bis” yapılmadan bitmesi benim anlayışıma tersti ve bu terslikle bitti konser  . Üçüncü  derste golü yedik böylelikle   . Bu nedenledir ki Tesseract kara listeye de bir nevi yazılmış oldu . Bir daha gelirlerse sanırım gitmem  )  
Vokalist  Daniel  grubun sahnedeki her şeyi , tüm iletişimi  ve enerjiyi o yayıyor ,  grubun diğer elemanları sadece işlerini yapıyor ciddiyetindeler ve de bu  düzende çaldılar ( İngiliz grupları olmaları bu konuda daima iyi olmalarını sağlıyor , düzenli ve disiplinli ve etkileyici müzik yapıyorlar , enstruman performanslarını da başarılı buluyorum  . Bu nedenledir ki   ben İngiliz bir grubu  her daim Kuzeyli grupların müziklerine yeğ tutarım , belirtmeden geçmeyeyim . 

Bilinen sevilen parçalarını listede ( setlist aşağıda)  de göreceğiniz üzere çaldılar diyebiliriz ( Yaptığım araştırmaya göre  öyle tahmin ediyorum )  . Özellikle  genç bir seyirci grubu enerjisi ile salonu domine ederken ,  Tesseract’ı  , daha da önemlisi Vokalist Daniel’i de   iyi motive ettiler diyebiliriz konser sırasında , Daniel ‘de kendilerine övgülerini gönderdi fazlasıyla gönderdi   . Daha önce de belirttiğim gibi Zorlu PSM’nin bu Stüdyo sahnesi bu tür grupları dinlemek keşfetmek için gerçekten özel tasarlanmış bir mekan gibi . Seyirciyi de işin içine sokmada etkin ki akşama ki genç ve orta yaş karışımı seyircide gerçekten iyiydi .
Konser sonrası , enerji tam tüketilmez çünkü konser alanlarından ulaşım noktalarına genelde yürünür . Buradan da Metrobüs’e azımsanamayacak bir mesafe vardı . Kısa konser yorumları ile bunu da aştık  ( Ders 4 )

Neticede  Tesseract sayesinde  hem kızımla güzel bir rock müzik etkinliğine ilk kez gitmiş olduk hem de iyi bir grubu dinleme ve tanıma fırsatı bulmuş olduk .  Darısı  bu tür beklentileri olanlara da diyelim .  Perşembe akşamı bu defa büyük salonda  koltuklara oturarak   ( Bir başka ders )   bir rock efsanesini dinlemek nasıl oluyormuş isimli  etkinliğe gidiyoruz , görüşürüz   ( Bence , hele ki klasik rock grubu koltuklu sahnelerde olmaz  / olmamalı !) 

Tesseract Grup üyeleri :  Vokal Daniel Tompkins , Bas gitar, Amos Williams  ,Gitar Acle Kahney  , Gitar James Monteith , Davul Jay Postones 

Setlist
1. Concealing Fate, Part 1: Acceptance 
2. Concealing Fate, Part 2: Deception 
3. Concealing Fate, Part 3: The Impossible 
4. Luminary 
5. Of Mind - Nocturne 
6. Survival 
7. Dystopia 
8. Hexes 
9. Phoenix 
10. Smile 
11. Of Matter - Retrospect 
12. King 
13. Juno 


Geronimo Yalnızkartal

Mavi Işıklar'ın kurucusu Nejat Toksoy hayata veda etti.


Türk Rock ve Pop müziğinin öncü grubu Mavi Işıklar’ın kurucusu ve solisti Nejat Toksoy’u  kaybettik. Geçtiğimiz mayıs ayında yoğun bakıma kaldırılan  Nejat Toksoy kanser tedavisi görüyordu. 

Bugün hangi tarzda rock türevi müzikler dinliyor ya da yapıyor  olursak olalım, Mavi Işıklar grubu ve tabii ki onun en güzel insanı Nejat Toksoy'a çok şey borçluyuz. 

Nejat Bey ile tanışıklığım olmasa da onları 6 ya da 8 yaşımdayken ailemle gittiğim Bebek Belediye Gazinosu'nda izlemiştim ve hala hatırımdadır. Bir dipnot daha eklemem gerekirse 10 yıl önce Rock FM'de Blues Perişan isimli radyo programımı yaparken, telefonla aradığını ve programı dinlediğine dair notunu bırakmıştı. Sonrasında verdiği telefonu teşekkür etmek için aradığımda bir türlü ulaşamamıştım. O tarihlerde yani 2010 yılında kızı Derya Toksoy'u kanserden kaybetmişti ve gene aynı yıl eşini de kaybetmişti. Bu yüzden daha sonrası da rahatsız etmekten çekindim. 

Nejat Toksoy ve Mavi Işıklar, 1960'lı yıllar ve 1970'lerin başındaki  o muhteşem plaklardaki güzelliklerin önünde saygıyla eğiliyoruz. 

Aptulika


1965 yapımı başrolünü Fatma Girik'in oynadığı (ilk filmi) efsanevi "Şeker Gibi Kızlar" filminden... 


1970 plağı "Zaman"


İlkokula  giderken her köşebaşında çalan plak. 


1966 yılından bir başyapıt (hala da öyle)   - Çayır Çimen Geze Geze  
5 yaşında falanken bu parçayı duyar bir an önce büyüyüp o abiler gibi olmak isterdim. 


ÇOK AMA ÇOK TEŞEKKÜRLER 
MAVİ IŞIKLAR



8 Temmuz 2019 Pazartesi

Stevie Wonder’a böbrek nakli






Soul müziğin efsane ismi Stevie Wonder’a böbrek nakli yapılacak. Bağışçı bulunduğunu söyleyen 69 yaşındaki efsane, “Merak etmeyin, ameliyat olunca daha iyi olacağım” demiş.

Londra’da verdiği konserini tamamladıktan sonra dinleyicilerine sağlık durumuyla ilgili bilgi vererek kendisi için bağışçı bulunduğunu ve eylül ayında nakil yapılacağını açıklayan şarkıcı, o tarihe kadar üç konser daha vereceğini belirtmiş.

Wonder dinleyicilerine “Sevginiz her zaman güç kaynağı oldu” diyerek teşekkür etmiş.

Biz yine Londra'ya 1995 yılına gidelim ve Master Blaster ile efsaneye buradan bir selam çakalım.



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...