30 Nisan 2021 Cuma

Caz müzisyeni Ümit Onartan'ı kaybettik.


Ümit, tenor ve alto saksafonda usta bir caz müzisyeniydi. Ama aynı zamanda ressam, kanun sanatçısı, hayvan sever ve iyi bir arkadaştı da.



Caz müzisyeni Ümit Onartan'ı 29 Nisan 2019 tarihinde kaybettik. Sanatçı bir süredir yakalandığı bir hastalık sebebiyle tedavi görüyordu ama ölümü bu hastalıktan değil, tedavi sürecinde yakalandığı Covid - 19'dan oldu. 

Ümit benim Akademi'den arkadaşımdı. Onunla aynı yaşlardaydık ve aynı dönemde İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde (yani şimdiki MSÜ) okumuştuk. Ümit, ilk önce fotoğraf bölümündeydi ama iki yıl sonra resim bölümüne geçecekti. Akademi'in ilk yıllarında o  kanun çalardı ancak daha sonradan saksafon çalmaya başlayacak bu alanda müzikal kariyerini başlatacaktı. 



 Tenor ve alto saksafon sanatçısı Ümit Onartan, icracılığının yanında saksafon restorasyonu ile özel olarak uğraşıyordu ve 2002 yılından sonrası da kişiye özel tasarım el yapımı saksafon ağızlığı üretiyordu. Bu alanda Türkiye'nin tek üreticisi olan Onartan bugüne kadar sayısız isim için sayısız ağızlık üretti.



Bugüne kadar bir çok caz albümünde çalan Ümit Onartan 2001 yılında Tolga Tüzün'ün "Nix" ile Oğuz Büyükberber'in "Velvele" kayıtlarında yer aldı. 2006 yılında oldukça geniş kadroyla kaydedilen "Fenomen" albümünün de sanatçıları arasındaydı. 2013 yılında da caz rock gitaristti Mustafa Dönmez'in "Kısa Öyküler" albümünde çalmıştı. 

Ümit Onartan başarılı bir tenor ve alto saksafoncu. Peki onu kanun çalmaktan, resim yapmaktan çekip saksafon çalmaya yönelten ne oldu? derseniz,  o zaman  Ümit'le yapılan bir röportaja kulak verelim. Bu röportajda Ümit Onartan saksafona 1985 yılında George Michael'ın "Careless Whisper" şarkısını sevmesiyle başladığını söylüyordu.

Ümit, Işıklar içinde uyu.

Aptulika 


28 Nisan 2021 Çarşamba

Ölümünün ikinci yılında Meral Akman'ın kaleminden Jak Kohen



Geçen yılın yaz aylarında biraz bezmiş ve blog yazılarını kesmiştim. İşte o zaman diliminde Meral'in çok önemli bir yazısı da güme gitmişti. Sonradan toparlanıp yeniden yazılar yazmaya başladım ama Meral'in o yazısına bir türlü yer verememiştim. Meral o yazıyı ustası Jak Kohen için yazmıştı. Bugün Jak Kohen'in doğum günü ve  aramızdan ayrılışının da ikinci yıldönümü. 26 Nisan 2019 tarihinde kaybettiğimiz Jak Kohen'i Meral'in yazısıyla anıyoruz. 

Aptulika




Sevgili Jak Usta


Peter Green de sahneyi terk etti! Haberi okuduğumda aklıma ilk gelen, “Gitaresk hem öksüz hem de yetim kaldı” oldu. Her Salı saat 21:00’de Supernatural ile başlar, 22:00’de yine Supernatural ile biter Gitaresk’imiz. Arada Ustamız Jak Kohen seçtiği birbirinden güzel parçalar yer alır. Yıllarca Jak Kohen hazırladı ve sundu Gitaresk’i, sonra bayrağı bizimle, Gonca Açıkalın ve bendeniz Meral Akman ile paylaştı. 

Aptulika uzun süredir “Jak Kohen hakkında iki satır yaz” diyor, her seferinde “tabi tabi yazayım mutlaka” diyordum ama itiraf edeyim bir türlü elim varmıyordu, Jak Baba’nın “ardından” bir şeyler yazmak bana çok zor geliyordu. Fakat Peter Green de aramızdan ayrıldıktan sonra Jak Kohen daha çok aklıma düşer oldu ve bu yazıyı yazmak artık farz oldu. 

Jak Baba ile yüz yüze görüşme sayımız iki elin parmaklarını geçmez, ben Jak Kohen’i ilk önce sesiyle tanıdım. Sonrasında da telefonda “güzel kızım, eline sağlık”, “kız J.J. Cale İngiliz mi, nereden çıkarttın onu”.

Henüz yeni geldiğim ve trafiğinde her seferinde dehşete düştüğüm İstanbul ile kulaklıklarım ve müzik ile savaşmaya çalışıyordum. Zor bir günün sonunda, günün kirini üstümden atmak için yine kulaklıklarıma sarılmış, kendimi trafiğe bırakmıştım. İlk gitar solo duyduğum kanalda kaldım, daha önce hiç duymadığım sesler duyuyordum, oysa o güne kadar bütün rock müziği yalayıp yutmuştum, benim bilmediğim bir gitar solo atmaya kim cüret etmişti acaba?  Dört kulakla çalan şarkının bitip anonsun başlamasını bekliyordum ki, tok sesli bir adam, “işte rock’n roll böyle bir şeydir, (hafif bir iç çekiş) çok kadını dul bırakmıştır” dedi. Sanırım o ana kadar radyoda duyduğum en ilginç cümleydi. O güzel sesli adam, bütün rock müzik dinleyicilerinin hislerine tercüman olmuştu ya da hiç kimseyi takmadan sadece içinden gelenleri söylüyordu. Her koşulda o anda büyülenmişti. Dinlediğim grup, “Wishbone Ash”, o tok sesli adam “Jak Kohen, yani Ben”, program Açık Radyo’da Gitaresk’di. O anonstan sonra, Salı akşamları işten özellikle mesai saatimi uzattım ve İstanbul trafiği sıkışsın diye içimden dua ettim. Küçük bir not defterim ve kalemim vardı, çalan her grubu, her sanatçıyı not ettim. Widespread Panic, Mick Karn, Ana Popovic, The Tangent, Umphrey's McGee, Gov’t Mule, Alvin Lee, Warren Haynes, Bruce Katz Band, Jack Bruce, John Mayall, Jeff Beck, Trey Anastasio, Vanilla Fudge, Frogwings….. Daha sayayım mı? 20‘li yaşlarının sonunda olmasına rağmen “ben rock müziği bitirdim, bilmediğim kalmadı” ergen tripleri atan biri için büyük şok değil mi? Bilmediğim ve öğrendikçe daha çok öğrenmek istediğim ne kadar çok şey vardı. Neyse ki kurumsal hayatta çok az kişinin rock müziğe ayıracak vakti vardı ve eksiklerimi kimse fark etmedi. Ben de yıllarca Jak Kohen’in radyodan paylaştığı arşivini sömürdüm de sömürdüm.

Sonra bir gün sosyal medya icat oldu. Önce ilkokul arkadaşlarımızı bulduk, sonra bizimle aynı zevkleri paylaşan insanların kurduğu gruplara üye olduk, hiç erişemeyiz sandığımız ünlü insanların sosyal hesaplarını takip edip, dün ne giymiş, akşam ne yemiş takip etmeye başladık. Tam bu zamanlarda Jak Kohen’in sosyal medya hesabını keşfettim. Bir ay kadar düşündüm, “acaba bir davet göndersem mi” diye, “rahatsız eder miyim”, “kabul etmezse rezil olur muyum”, “olur mu olmaz mı” derken, cesaretimi toplayıp bir davet gönderdim. Heyecanla sonucu beklerken, hop, cevap geldi, “ne kadar çok ortak noktamız var, aynı şeyleri dinliyoruz, aynı şeyleri okuyoruz. Ben hiç Neil Gaiman okumadım, tavsiye eder misiniz?” 

Buyurun, radyodaki tok sesli adam, çeyrek seviyedeki müzik bilgimi tamamlayan, hiç tanışmasam da akıl hocam bana “Neil Gaiman” soruyor, ne diyeceğim şimdi ben? Şaka yapmıyorum, ne dediğimi ne cevap verdiğimi hiç hatırlamıyorum, ama her ne dediysem Usta’nın içine sinmiş olacak ki, müzik, fantastik edebiyat, diziler derken muhabbet koyulaştı ve bir gün o ışıklı, yanar döner, gözlerime inanamayıp tekrar tekrar okuduğum mesaj geldi, “birlikte bir Meralesk yapmanın zamanı gelmedi mi?” Bilmem, geldi mi? Usta geldi dediyse, gelmişti tabi, ben hazır mıyım? Kendimi bildim bileli kafamda listeler uçuşur, “keşke radyoda şunu çalsam da sonra da bunu çalsam, üstüne bir de bunu çaldık mı, ooohhh, ben bile dinlerim bunu…” ama iş ciddiye binince işler öyle olmuyormuş, 45 dakikan ama 45 yıllık parçaların var kafanda, epey bir kısmı da Jak Baba’dan arşivlenmiş. Sancılı bir parça eksiltme sürecinden sonra bir liste çıktı ortaya ve Jak Kohen’e gitti. Cevap: “6 Kasım’da İstanbul’dayım, şarkılarını da al gel”. 6 Kasım geldi, ben de şarkılarımı aldım gittim. Jak Usta (Justa) ile sadece 1,5 saat geçirdik, fakat o sürede, hayatında, ilkokulda şiir okumak için bile mikrofon karşısına çıkmamış birine kırk yıllık radyocuymuş gibi program yaptırdı, hem de tek kelime etmeden, bakışlarıyla, baş sallamasıyla, yüzüme bakarak ya da teknik masayı işaret ederek. O gün Jak Kohen benim hayatımı bir daha hiç kimsenin yapamayacağı gibi değiştirdi, 90 dakikada, müzik, edebiyat, yaşam, İstanbul, Bodrum, Baba olmak ve çocuk olmak hakkında konuştuk. Harbiye’deki Açık Radyo binasının üst katında, İstanbul damlarına bakıp birer sigara tellendirdik. Sahnedeki personasına hayran olduğunuz biriyle tanışıp, rol yapmadığını gerçekten öyle biri olduğunu anladığınız bir an vardır ya, işte o anı ben 6 Kasım gecesi yaşadım.


Sonra olaylar gelişti. Jak ve sevgili eşi Vivian yazlığımızın olduğu siteye kamp yapmaya geldiler. İçimden sabah altıda gidip yanlarına çöreklenmek, akşam uyuyana kadar hiç ayrılmamak gelirken kendimi tutup, (kendimce) makul saatlerde günü bu iki güzel insanlar geçirdim. King Crimson dinledik, Knidos Afroditi’ni çekiştirdik (Vivian Kohen’in yazdığı “Whispering Stones” isimli kitaptaki öykülerden birinde Knidos Afroditi’nde esinlenen enfes hikâyeyi okuyabilirsiniz). 

Ve sonunda o teklif geldi, “kendi kendine bir program yap artık”. Bir kez daha kafamda listeler uçuşmaya başladı. Gitaresk’e uygun, bol gitarlı, Rare Earth’lü, Ten Years After’lı, Grateful Dead’li, Fleetwood Mac’li bir liste hazırladım, Jak Baba listeye bakıp, “bu sen değilsin” dedi. İşte o zaman bana ilk dersimi verdi. Eğer istediğim gibi bir program yapacak ve Gitaresk’i hak edeceksem, kendim olacaktım. Yıllardır içimde biriktirdiğim, progressive rock listemi açtım Usta’nın beğenisine. “Evet, şimdi oldu” dedi. 


Ve Gitaresk’de 7 yıl neredeyse bitti. Jak Kohen çaldıklarıma hiç müdahale etmedi, her Gitaresk’i özenle dinledi, yanlışlarım olduğunda zarifçe bana doğrusunu anlattı, seçtiğim kimi parçalar için “kız bu iyiymiş, bütün albümleri indirdim, sana da gönderiyorum” dedi, her fırsatta benimle gurur duyduğunu, Gitaresk’in emin ellerde olduğunu söyledi. 


Jak Usta, sadece bir radyocu değil, fotoğrafçı, edebiyatçı, çevirmen, arşivci, Baba (sadece Roksan’ın değil bütün Açık Radyo ailesinin)…. Ama her şeyden önemlisi o bir yol gösterici, ders vermeden, akıl vermeden, günahlarınızı da sevaplarınızı da size gösteren gerçek bir lider. Ondan çok şey öğrendim, müzik paylaşmanın da müzik dinlemek kadar keyifli olduğunu, sen yaptığından memnunsan dinleyicinin de memnun olacağını, dünya üzerinde hem fantastik hem gerçekçi hem yönetici hem koruyucu olunabileceğini Justa’dan öğrendim. Ders verme kaygısı olmadan, ahkam kesmeden, büyüklük taslamadan kendi yöntemler ile doğruları öğretti, söylediğim saçma sapan şeyleri bile ilgiyle dinleyerek, fikrini söyleyerek daha çok düşünmemi, daha başka yerlere bakmayı, baktıklarımdan başka şeyler görmeyi öğretti. Çok sık bir araya gelemesek de tanıştıktan sonra attığım her adımda onun izinde gitmeye gayret ettim.

Benim Jak Kohen ve Gitaresk maceram böyle. Jak Baba’mı ne hasta yatağında görmeye ne de son yolculuğuna uğurlamaya gönlüm el vermedi, kendimi “Jak Baba onu böyle görmemi istemezdi” diye teselli ettim ama işin doğrusu, ben Jak Kohen’in yokluğuna ikna olmadım. Her Gitaresk’i hazırlarken ve sunarken “Jak Baba bunu beğenecek mi” heyecanını yaşamayı tercih ediyorum. Bizi bir yerlerden dinliyorlar mı bilmiyorum ama Sevgili Jak Usta, sevgili Peter Green, Slabo Day çalıp söylerken beni de hatırlayın.

Meral Akman


27 Nisan 2021 Salı

Sisler Dağıldıktan Sonra bir Asım Ekren Yazısı



Usta baterist Asım Ekren'i dün (26 Nisan 2021) kaybettik. 2011 yılında lenf kanserine yakalanan sanatçı 70 yaşında yaşamını yitirdi. Onun müzisyenliğinin önemini hem plak kayıtlarından hem de bir kez konserde dinleme bahtiyarlığına erişmiş biri olarak bilirim. Ancak Asım Ekren'in ardından çıkan yazılarda hayat hikayesi ağırlıklı olarak evlilikleri  üzerineydi. Bu evliliklerden  biri  de Turgut Özal'ın kızı ile olunca ister istemez "Davul ve Jaguar Partisi" konu edilecekti. Tabii onun hayatında en az bahis konusu olan da müziği olacaktı. 

Dün Asım Ekren'in ölüm haberini vereyim ama bunu müzisyenliğine vurgu yaparak yazmalıydım derken, Ünal (Vanii) abiyi aradım. Ondan bir şeyler söylemesini istedim. Hiç olmazsa bir müzik insanının ardından bir müzik insanı kelam etsin ve haberi böyle sunayım dedim. Sağolsun Ünal Abi ertesi gün şu satırları göndermişti:

"Güzel insan, İstanbul Gelişim'in müthiş davulcusu Asım Ekren de sessiz sedasız aramızdan ayrıldı. 1990 senesinde tanıştık kendisi ile. Her daim gülen, sevecen bir kişiliği vardı. Işıklarda uyusun. Tüm sevenlerine, yakınlarına sabır diliyorum. "

Asım Ekren'in ölümünün ardından Ünal Vanii'nin bu sözleriyle haberi noktalayacaktım. Ancak bir süre sonra didiklemeye başladıkça sisler açılacaktı. Ülkemizin önemli caz sitelerinden Cazkolik'te Feridun Ertaşkın'ın 2009'da Asım Ekren'le yaptığı röportajı bulacaktım. İşte ondan sonra da her şey birbiri ardına açılacaktı. Sonrasında eski plaklar ve derken diğer kaynaklarla aşağıdaki yazıyı çıkartacaktım.


 Asım Ekren

 1951 yılında Adapazarı'nda dünyaya gelen Asım Ekren'i ilk önce 1966 yılında Ali Atasagun'un kendi adını taşıyan dörtlüsünde görüyoruz. Bu grubun kadrosunda Uğur Dikmen (org), Oğuz Durukan (bas) ve bateride de 15 yaşındaki Asım Ekren yer alıyor. Ali Atasagun Dörtlüsü o yıl yapılan Altın Mikrofon yarışmasında "Yarim" adlı bestesiyle finalist olacaktı. Daha sonra bu kadroya saksafoncu Çetin Yorulmaz katılacak ve grup, "Ali Atasagun ve Dört Harami" adını alacaktı. Bir süre sonra da Atasagun yurtdışına gidecek ve grup "Haramiler" ismini alacaktı. 

1967 senesinde bağımsız bir grup haline gelen Haramiler, dönemin plak şirketi Sayan adına "Gimme Some Lovin' - I Got You - Friendship , I'm Looking For A Saxophonist" plağını çıkartacaktı. 

1970 yılının Ekim ayında Asım Ekren'i İstanbul Gelişim Orkestrası'nın kuruluşunda görüyoruz. İlk konserini Öztürk Serengil'in işlettiği Lalezar'da veren bu orkestrada Garo Mafyan, Attila Özdemiroğlu, Uğur Başar, Selçuk Başar  gibi müzik ustaları yer almıştı. Asım Ekren, İstanbul Gelişim'in kadrosunda 40 yıl gibi bir süre yeralacaktı. Asım Ekren, "İstanbul Gelişim ile Chicago Transit, Blood Sweat and Tears gibi o dönemin caz rock gruplarının repertuvarları ile içli dışlı bir dönem geçirdik. Bunun yanısıra Sergio Mendes, Antonio Carlos Jobim latin müzik ile tanışmama neden oldu ve bu tarz bundan sonraki müzik tarzımı belirledi. O dönemden beri de en ilgi duyduğum ve çalmaktan da en fazla zevk aldığım tarz latindir." diyerek o günleri özetliyor. 

Usta baterist davulculuğunun ekollerini ise şöyle anlatıyor, "Blood Sweat and Tears ve Chicago dönemlerinde Boby Colomy, Daniel Seraphine hastasıydım ve taklitçisiydim. Sonra Bill Cobham enerjisi ile tanıştım ve ister istemez ben de daha sert ve tuşeli çalmaya başladım zaten. Sonra bir Steve Gadd çıktı ki ortalığa çok farklı bir lezzetle tanıştım ve uzun süre resmen fanatiği oldum... Sonrasında da malum Dave Weckle ve Vinnie Colaiuta’yı dinliyor ve dehşete düşmekten kendimi alamıyorum. Benim için hakikaten insanüstü varlıklar." 

1990'lı yıllarda Kültür Bakanlığı’nın "Devlet Modern Folk Müzik Topluluğunda" pek çok müzisyen ile birlikte müzik çalışmalarıma devam eden Asım Ekren, 2009 yılında Cengiz Özdemir ve bas gitarist Eylem Pelit ile birlikte modernize edilmiş Türk Halk Müziği ezgilerini enstrümantal olarak yorumladığı "Folkestra" isimli bir grup kurdu.

Benim kendi adıma toparlayabildiklerim bunlar. Dilerim bir kum tanesi kadar da olsa bir müzik insanı, baterist olarak Asım Ekren'i anlatma adına not düşmüşümdür. 

Renkli yaşamıyla (politik alanda kızdığımız ama gene de bizi gülümseten) anılarda yaşayacak  olan ama en önemlisi bizim müzik evrenimize dokunan Asım Ekren'i unutmamız ne mümkün. 

Işıklar içinde uyu büyük usta!

- Aptulika -


Kaynaklar:

- Bir Metamorfoz Hikayesi - Münir Tireli - Arkaplan Yayınevi /2005

- cazkolik - Asım Ekren; Müzikte geçen 45 yıl -   https://cazkolik.com/icerik/asim-ekren-muzikle-gecen-45-yil






26 Nisan 2021 Pazartesi

Dandy Island'ın yeni EP'si bu cuma günü çıkıyor.



Dandy Island'ın Yeni EP'si "Nuclear Nature" cuma günü çıkıyor.

  

Burak Aydın(Vokal), Bora Özden (Gitar) ve Ege Erdal(Davul) tarafından 2018 yazında kurulan Dandy Island,  ilk konserlerinden sonra gruba Efe Erdal(Bass Gitar)'ın da katılmasıyla grup şu anki kadrosunu tamamlamış oldu.

Dandy Island 2020 bahar aylarında önce "Monster in the Bushes" daha sonra da "Lovin' House" isimli ilk teklilerini yayınladı. 

30 Nisan'da yayınlanacak Nuclear Nature'ın prodüktörlüğünü Al'york gitaristi Ediz Steel üstlendi, kayıtlar Ankara'daki Midas'ın Kulaklığı studyolarında 7 günde Ediz Steel ve Keihan Khasmakhi tarafından yapıldı.

 

25 Nisan 2021 Pazar

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 173


Rachel Ingalls
 "Bayan Caliban"
Jaguar Kitap
Çeviri: Özge Çağlar Aksoy
  (2020)

Bu roman Jaguar Kitap yayınları bünyesinde yer alan diziden çıkan bir kitap. Jaguar'ın oluşturduğu bu dizi "Prospero Kitaplığı" adını taşıyor ve bu seriden şu ana kadar altı kitap yayınlanmış durumda. Böyle ayrı bir seri halinde neden kitap yayınlanma gereği duyulduğuna dair soruya cevap bulmak için yayınevinin yaptığı açıklamaya bir göz atalım:

"Shakespeare’in Fırtına’sında Prospero, kızıyla birlikte on iki yıl yaşamak zorunda kaldığı adadan ayrılırken sihirli asasını ve kitaplarını gömer. Prospero’nun kayıp kitaplarından mahrum kalan insanlığın kendi rüyalarını (ütopya), kâbuslarını (distopya), hayallerini (fantastik) ve geleceğini (bilimkurgu) yazmaktan başka çaresi kalmamıştır artık."

Yayınevi "Prospero Kitaplığı" adını verdiği seriyi bu şekilde açıklamış. Yani bu dizi içinde ütopya, distopya, fantastik ve bilimkurgu üzerine yazılmış yapıtları bulabileceğiz.

Ben bu dizi içinden ilk olarak Rachel Ingalls'ın "Bayan Caliban" isimli bu romanını okudum. Yukardaki türlerden hangilerine uyuyor derseniz; gerçeküstücü ve fantastik diyebilirim. Peki sevdim mi? derseniz. Cevabın hayır olacak. Ama buna rağmen okurken oldukça sürükleyici ve gerilim düzeyinin hiç düşmediğini söyleyebilirim. Benim beklentilerime cevap veremiyor olmasına gelince, eseri biraz 1970'lerin radyo tiyatrolarına uyarlanabilecek nitelikte buldum. Ama bu dediğim sizi yanıltmasın hatta bu romanı okumuş olanlardan bir çoğunun da bu yazdıkların için bana, "Vay hödük, sen ne anlarsın." diyeceklerine bile eminim. 

"Bayan Caliban" romanının kahramanı tipik bir Amerikan ev kadını. Kahramanımız Dorothy, mutsuz evliliği yaşamın tekdüzeliği içinde bir yaşam sürmektedir. O eyalette bulunan bir enstitü vardır ve burada denek olarak kullanılan Larry isimli devasa bir yaratık kaçar. Hem denizde hem de karada yaşayabilen bu yaratık bir gece Dorothy'nin mutfağında ortaya çıkar. Bundan sonra da her ikisinin hayatları birdenbire yön değiştirir. İlişkileri ilerledikçe ve birbirlerini daha yakından tanıdıkça bu iki farklı dünyanın kesişimi, yepyeni bir özgürleşme alanına dönüşmeye başlar.  Toplumsal cinsiyet rolleri, aşk, cinsellik ve kıskançlık gibi konuları gerçeküstü bir atmosferde işlendiğini görürüz. 

Dilimize ilk kez çevrilmiş Rachel Ingalls'ın "Bayan Caliban" romanının çıktığı "Prospero Kitaplığı" dizisini meraklılarına tavsiye ederim. Ben kendi adıma bu diziden çıkan diğer kitapları da fena halde merak ediyorum. 

Aptulika

24 Nisan 2021 Cumartesi

Wolfgang Van Halen'dan albüm öncesi yeni şarkı: "Feel"

 


6 Ekim 2020 tarihinde kaybettiğimiz usta rock gitaristi Eddie Van Halen'in oğlu Wolfgang Van Halen ilk albümü "Mammoth WVH"ni çıkartmaya hazırlanıyor. 

11 Haziran 2021 tarihinde yayımlanacak albüm öncesinde de albümde yar alan en son parça olan "Feel" dün yayınlandı. 

Babası Eddie Van Halen'a bir saygı duruşu olarak sunulan bu parçayı aşağıdaki videodan dinleyebilirsiniz.




23 Nisan 2021 Cuma

Heart 'ın gitaristi Nancy Wilson solo albümünde Heart gölgesi istemiyor.



 Heart grubunun gitaristi Nancy Wilson ilk solo albümü "You and Me"yi 7 Mayıs 2021'de çıkartacak. Gitarist bu albümün Heart grubunun gölgesinde kalmamasını istiyor...hatta "Heart grubundan Nancy Wilson'un solo albümü" denilmesinden bile tedirgin olduğunu belirtiyor. Bu nedenle albüm çalışmalarına kardeşi Ann Wilson'u bile katmamış. "...Çünkü Ann'in bu albümde vokalleri üstlenmesi, dinleyenlerin aklına ister istemez Heart'ı getirecekti." diyerek, bu durumu açıklıyor.

Nancy Wilson, Condequence'e (1) verdiği röportajda, 

"Bu albümde vokalleri de ben yaptım. Heart'ı hatırlatmaması kızkardeşim Ann'in vokalinden farklı olmasını istiyordum. Ben bir gitarcıyım, öne çıkabilecek bir vokal değilim. Ancak iş ortağım Sue Ennis'in de yardımıyla ses kişiliğimi oturttum. İlham vericiydi ve bir şarkıcı olarak uzun zamandır sahip olmadığım güveni kazandım. Yani albümdeki her şeyi diğer konuk yıldızlarla birlikte söylüyorum. Bir albümde baş şarkıcı olmak, işte bu benim için ilkti." 


Usta gitarist bu solo albümü yapma sebebini de, 

" Bu albümü yaparak, üniversiteye giden kızımla daha yakın ilişki kurabilirim diye düşündüm." 

sözleriyle açıklıyor. 


Nancy Wilson, bu solo albümle Heart çalışmalarının son bulmayacağını ve sonsuza kadar devam edeceklerini de üzerine basa basa vurguluyor. 

  

(1) Consequence röportajı : https://consequence.net/2021/04/beyond-the-boys-club-nancy-wilson-heart/

1970'lerin ikolarından BAY CITY ROLLERS'ta Les McKeown öldü.

 


Bay City Rollers'ın solisti Les McKeown 65 yaşında hayata veda etti. Karısının twitter'dan yaptığı açıklamaya göre Les McKeown, bu salı günü (20 Nisan 2021) evinde ölmüş. (1) (2) (3)

İskoçyalı Mc Keown, 12 Kasım 1955 tarihinde Edinburg'da dünyaya geldi. 1973 yılında  katıldığı Bay City Rollers ile ilk önce İskoç pop rock ikonuna dönüşen grup, ardından tüm dünyada fırtına gibi esecekti. "Rollin' and Once Upon a Star", "Bye, Bye, Baby", "Give a Little Love" ve "Saturday Nights" parçalarıyla dönemin listelerinde birinci sıraya çıkan grup, 1970'lerin teenage dinleyicisinin vazgeçilmezi olacaktı. 


Dönemin pop müzik dergilerine sıkça kapak olan ve posterleri verilen ( o dönem bizde çıkan Hey dergisi de buna dahil)  grup, 2015 yılından sonra tekrar kurularak dönüş şovları yapmıştı. Bu turne konserlerinde 2020 yılına kadar Les Mckeown da grubun bir elemanı olarak yer almıştı. 

By City Rollers, 1970'lerin en popüler grubu olarak glam rock tarzına da öncülük yapmıştı. Grubun vokalistliğini üstlenen Les McKeown'un 1979'dan 2016'ya kadar yapmış olduğu dokuz solo albümü de vardır. 








(1) Ultimate Classic Rock sitesinde Brtan Rolli haberi.

(2) Rolling Stone - Daniel Kresps haberi

(3) BBC - https://www.bbc.com/news/entertainment-arts-56848233

22 Nisan 2021 Perşembe

Billy Gibbons: "Desert High" bana Jim Morrison ile Gram Parsons'u hatırlatıyor"

 


ZZ Top'n gitaristi Billy Gibbons'un 4 Haziran 2021'de piyasaya çıkması planlanan "Hardware" albümünden çıkan son single'ı "Desert High" geçtiğimiz hafta yayınlanmıştı. Bu parça için çekilen video da bugün yayınlandı. 

Çekimleri Joshue Tree'de yapılan video ile ilgili Gibbons, "Çekimler esnasında araba ile Joshua Tree etrafında gezinirken Jim Morrison ve Gram Parsons'ı hatırladım." diyecekti. 

Doors'un unutulmaz vokalisti Jim Morrison'u 3 Temmuz 1971'de 27 yaşında kaybetmiştik. Band ve The Byrds gruplarında da çalışmış olan Gram Parsons'u da 19 Eylül 1973'te gene aynı yaşta yitirmiştik. Gram Parsons, Gibbons'un "Desert High" şarısının videosunun çekildiği Joshua Tree'de ölmüştü. 

Billy Gibbons'un "Desert High" videosunu aşağıda izleyebilirsiniz.



Pandeminin durduramadığı Bonamassa'dan müzik emekçilerine destek


 

Bonamassa "Now Serving: Live From The Ryman" albümünü çıkartıyor.

Aslında bu haberin başlığı bir üstte gördüğünüz alt başlıktaki gibi olacaktı ama ana başlığı "Pandeminin durduramadığı Bonamassa'dan müzik emekçilerine destek" diye atmayı uygun buldum. Böyle davranmamın nedenini, son zamanlarda internet haber sitelerinin alışkanlık haline getirdiği anlatılanla alakası olmayan ama dikkat çeken başlık  atma modasına uymuş değilim. Bir... ben öyle uyanık bir zekaya sahip değilim, iki ise... bizim yapacağımız haberler dikkat çekse ne olacak... reklam yok, okuyan da bir elin parmağı kadar zaten. Söz konusu haberin içinde müzisyenlere destek var ve bende bunun öne çıkarılmasını istedim. Zira bizim diyarlarda bir senedir herkes atıp tutuyor ama ortada bir şey yok. Olmayacağını da adım gibi biliyorum ama gene de birilerine ders olur diye bu kelamları ettim, o kadar, fazla uzatmayın. Ben de fazla uzatmayayım ve habere yer vereyim. 

Aptulika


Pandemide 44 ülkeye ve yüzbin kişiye ulaşan konser

Geçen yıl korona salgını dünyayı kapladığında konserler iptal edildi ve haliyle  turneler durduruldu. Her yıl en azından bir stüdyo bir de konser albümü çıkartmayı istikrarlı olarak sürdüren blues rock gitaristi Joe Bonamassa da konser salonlarından uzak kalacaktı. Ancak o gene de bu durumu lehine çevirerek, konserlerden uzak kalmamayı başaracaktı. Sanatçı Nashville'daki efsanevi Ryman Oditoryum'unda konsere çıkarak, 44 ülkeye canlı yayın yaparak hayranlarına yeni çıkan albümü "Royal Tea"nin promiyerini yapmıştı. Bu konserin kaydı 11 Haziran 2021 tarihinde CD, DVD, Blu - Ray ve ikili LP olarak çıkacak. Konserin DVD kaydında aktör Jeff Daniels tarafından anlatılan bir belgesel de yer alacak. 

Normal şartlarda 2.300 kişilik olan Ryman Oditoryumu'ndaki Bonamassa konserini o gece tüm dünya üzerinde 17.000'den fazla biletli kişi televizyon ve bilgisayarlarından izlemiş. Konseri biletsiz olarak izleyenleri de kattığımızda 100.000 üzerinde dinleyiciye ulaşılmış oldu. Bu arada boş olan koltukların her birinde biletli izleyicilerin kartondan kesilmiş resimleri bulunuyormuş. 

Ryman'daki bu konser için satılan biletlerden kar amacı gütmeyen Keeping the Blues Alive Foundation (KTBA) tarafından sunulan Bonamassa'nın Fueling Müzisyenleri programı için 32 bin dolar toplanmış. Pandemi döneminde bir yıldan fazla müzik yapamayan müzisyenler destekleyen bu program, müzik ortamının durduğu bu dönemde mali zorluk çeken turne müzisyenleri için 450 bin dolarlık fon sağlamış. Program, müzisyenlerin yola çıkana kadar ayakta kalmalarına yardımcı olmak için temel yaşam masrafları için anında 1.500 $ nakit ödeme sağlıyor. Geçtiğimiz hafta sonu Joe, bu amaç için para toplamaya devam etmek için 35'ten fazla çarpıcı performans ve 3 saatten fazla müzik içeren 2. Yıllık Stream-A-Thon etkinliğine ev sahipliği yaptı. Etkinlik, Bonamassa, Toto, Dion, Ana Popovic, Warren Haynes, Bobby Rush, Jared James Nichols, Emily Wolfe ve daha fazlasını içeren yıldızlarla dolu bir kadroyu içeriyordu.


Haber : https://bluesrockreview.com/

21 Nisan 2021 Çarşamba

Gary Moore'ın daha önce yayınlanmamış parçası: I'm Tore Down



Plak şirketi Provogue Records, Gary Moore'un ölümünden sonra çıkacak olan ve daha önce yayınlamamış olan parçalarının da olduğu "How Blue Can You Get"i yayınlamaya hazırlanıyor. Bu albümde yer alacak ve daha önce yayınlanmamış olan Gary Moore'un  şarkısı “I'm Tore Down” u da plak şirketi ilk kez duyurdu.  

Sekiz parçanın yer alacağı bu albümde blues gitaristinin, daha önce duyulmamış “In My Dreams” isimli parçası da yer alacakmış. Gary Moore bu parçayı kalp krizi geçirmeden iki ay önce kaydetmiş.  

30 Nisan 2021'de çıkması planlanan "How Blue Can You Get" albümünde yer alacak olan ve daha önce yayınlanmamış kayıtlarından biri olan  "I'm Tore Down"  şarkısını aşağıda  dinleyebilirsiniz.


 


20 Nisan 2021 Salı

Meat Loaf'ın "Bat Out of Love" klasiğinin bestecisi Jim Steinman Öldü.

 


Meat Loaf denilince akla hiç kuşkusuz "Bat Out of Love" şarkısı gelir. 1990'ların TRT televizyonunda "Dönence" ve "Helezon" programlarında klibi devamlı dönerdi. Kendi adıma Meat Loaf'tan aklımda da başka bir parça kalmamıştır. Her ne kadar Meat Loaf bu parçayı seslendirse ve de onunla özdeşleşmiş bir parça olsa da "Bat Out of Hell" beste ve sözleriyle Jim Steinman'a aittir. 


Amerikalı plak prodüktörü, besteci, söz yazarı, piyanist, şarkıcı Jim Steinman, sadece Meat Loaf değil, Celine Dion, Air Supply, Barbara Streisand, Barry Manilow, Bonnie Tyler ve daha bir çok isme unutulmaz "hit" parçalar çıkartmıştı. 



1947, New York doğumlu Jim Steinman tiyatro üzerine eğitim aldı. Tiyatro oyunları, müzikaller için müzikler hazırladı. Kendi adına üç albümü olan müzisyen, pop ve rock sanatçılarına "hit" parçalar üreten isim olarak bilinir. 

Jim Steinman  pazartesi (19 Nisan 2021) günü 73 yaşında hayata veda etti. 



Serdar Öztop : Yine Düştük Yollara



O seksenlerin sonundaki hard'n heavy rüzgarlarında Exon ve ardından Harbiye Açık Hava konserlerinden hatırladığımız Blueline gruplarında gitarı üstlenirken tanımıştım Serdar Öztop'u. 

Daha sonrasında Serdar'ı Kesmeşeker'in "Aşk ve Para" albümünde kadroda gördük. Ve ardından rock barlar hayatımıza girdiği zamanların muhteşem grubu Indians'ta dinleyecektik.

Serdar, müzikte her zaman var oldu, kimi zaman tonmaister kimi zaman aranjör kimi zaman da prodüktör olarak unutulmaz albümlere imzasını koyacaktı. Bunlarla da kalmayan Serdar kendi adına nefis iki solo albümü de çıkartacaktı. 2001 ile 2005 yıllları arasında da Bulutsuzluk Özlemi'nin kadrosunda yer almıştı

Şu sıralar Serdar Öztop, pandemi döneminde tek başına cover çalışmalara ağırlık vermiş. İlk olarak da bir Bulutsuzluk Özlemi parçası olan "Yine Düştük Yollara"yı, farklı bir düzenleme ve sound ile hazırlamış. 9 Nisan 2021 Cuma günü tüm dijital mecralarda yerini alan bu tekli'den sonra devamı gelecekmiş. 

 Şimdi sözü Serdar'a bırakalım ve  bu çalışma sürecini ondan dinleyelim: "Daha önceki çalışmalarda olduğu gibi, tüm performans ve stüdyo işlemlerini tek başıma tamamladım. Ayrıca, bu sefer parçaya yeni bir beste gibi yaklaşarak yepyeni bir düzenleme yaptım. Parçanın temel motiflerini koruyarak, daha güncel bir yaklaşımla renklilik ve heyecan katmayı hedefledim."

Parçayı dijital ortamda dinlemek ve indirmek için: 

https://open.spotify.com/track/6pFmYSYCibJsUR3gMAq15F?si=3-kyTdQ8T2yxZSV2Uj_XYw

Şimdi de bu cover'ın videosuna yer verelim, bakalım nasıl bulacaksınız. Ama itiraf edeyim kapağı çok tuttum. Her baktığımda didik didik inceleyip, gülüyorum. Ellerine Sağlık, Serdar. 

APTULİKA



18 Nisan 2021 Pazar

Billy Gibbons'ın solo albüm öncesi ikinci teklisi:"Desert High"



 ZZ Top'ın vokalist ve gitaristi Billy Gibbons solo kariyerini üçüncü bir albümle taçlandırmaya hazırlanıyor. 

"Hardware" adını taşıyacak bu albüm Haziran ayında yayımlanmayı beklerken albümde yer alacak çalışmalardan biri olan "Desert High" da üç gün önce tekli olarak çıktı. Bu, albümde yer alacak şarkılardan yayınlanan ikinci tekli olma özelliğini taşıyor. Bundan önce de "West Coast Junkie" yayınlanmıştı. 

Bu yaz çıkması planlanan Billy Gibbons'un üçüncü albümünde yer alacak "Desert High"ı aşağıdaki videodan dinleyebilirsiniz:




Kingsmen'in gitaristi Mike Mitchell 77 yaşında öldü.



 Kingsmen'in kurucu gitaristi Mike Mitchell'i cuma (16 Nisan 2021) günü 77 yaşında yitirdik.  

Mitchell'in ölüm haberini grubun 1963'ten beri davulcusu olan Dick Peterson tarafından , Rolling Stone dergisine açıklandı (1)

Kingsmen grubundan arkadaşı Peterson, "Mike'ın ölümü beni çok üzdü. O dünyanın en nazik insanıydı. 60 yıldır birlikte rock'n roll yaptık. Mike yeri doldurulamayacak bir adamdı, o sadece iyi bir müzisyen değil, tanıdığım en komik adamdı." sözleriyle onu anlatacaktı. 

Eagles'ın gitaristi Joe Walsh ise Mike Mitchell için, "O benim ve benim neslimin gitaristlerini etkilemiş olan bir isimdi. Mike Mitchell sayesinde gitar çalmayı öğrendim." diyecekti. 

Mike Mitchell ve Kingsmen denilince akla hemen Richard Berry'nin bestesi "Louie Louie" şarkısı gelir. 1963'te plak olarak Kingsmen tarafından çıkan bu plak o dönem listelerde üst sıralara yükselmiş ve bugüne kadar da unutulmaz bir klasik haline gelmiştir. 

"Louie Louie" parçasını yeni kuşak ( tabi gene old school) dinleyici Motorhead'ın yaptığı cover'la hatırlayacaktır. 

Yazının sonunda ilk olarak Kingsmen'in "Louie Louie" parçasını yayınladıktan sonra Motorhead'ın 1978'de yaptığı cover'a yer vereceğiz. 







Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 172

Sergey Dovlatov
 "Yabancı Kadın"
Olvido
Çeviri: Eyüp Karakuş
  (1. Baskı: Haziran 2019)

Dostoyevski'nin, "Biz hepimiz Gogol'un paltosundan çıktık" lafının ne kadar değerli olduğu aradan yüzyıl geçse de ortaya çıkıyor. Sergey Dovlatov'u bu kitabıyla okurken Nikolay Gogol'un mimarlığının ne denli kalıcı olduğunu bir kez daha anladım. 

Dovlatov, Sovyetler Birliği döneminde Leningrad (şimdiki St. Peterburg)'da 1941'de doğmuş bir Rus yazar. Rus Yahudisi olan babası tiyatro yönetmeni ve Ermeni kökenli annesi de bir tiyatro oyuncusu. Bu yüzden sanatla küçük yaşlardan itibaren bir bağı olmuş olsa da Dovlatov, Fin dili üzerine üniversite eğitimini tamamladıktan sonra gazetecilik üzerinde yoğunlaşmış. Bu sıralarda öyküler yazan ve bunları dergilerde yayımlatan yazarımız rejime muhalif düştüğü gerekçesiyle eserleri kaçak olarak basılacak ve el altından yayınlanacaktı. 1976 yılında Sovyet Yazarlar Birliği'nden atılan Dovlatov, 1978 yılında da Sovyetler Birliği'nden ayrılıp, ABD'ye göç edecekti. Burada basılan eserleriyle seksenli yıllarda tanınacaktı. 12 romanı olduğu söylenen yazarın dilimize iki romanı çevrilmiş (1) ve ben onlardan sadece orijinal adı " Inostranka" olan "Yabancı Kadın"ı okudum.

Alkolle arası gayet iyi olan Sergey Dovlatov, yaşamı boyunca bu problemle boğuşmuş ve 1990 yılında da kalp yetmezliği sonucu 48 yaşında New York'ta hayata veda etmiş. ABD'ye göç eden ve burada yaşadığı 12 yıl boyunca 12 kitap çıkartan yazarın bu kitabı 1986 yılında çıkmış. Kendisi gibi Sovyet Rusya'dan göç eden ve hepsinin de kökeni Yahudi olanların yaşadığı bir mahalleden insanların hayatlarını izliyoruz. Bu göç için "üçüncü kuşak" deniliyor ve bunun bir başka örneğini de 1920'de göçen Yahudilerden biri olan  Arkadi Averçenko'nun "Bir Safdilin Hatıra Defteri" eserinden hatırlıyorum. (2) Averçenko'nun eseri daha önceki kuşak göçlerinden birini anlatırken İstanbul'un Galata semtini mekan tutuyordu, burada da ABD'nin Yüz Sekizinci Caddesi'ndeki bir semti merkez alıyor. Averçenko'nun eseri zaten başlıbaşına mizah niteliğindeydi, burada da Dovlatov'un ironik ve mizahi gücüne şahit oluyoruz. 

Fotograf : Mark Serman

"Yabancı Kadın", göçmenlerin yaşadığı Yüz Sekizinci Cadde'de bulunan mahallede başlıyor. O mahalledeki insanlar neredeyse tek tek öyle güzel resmediliyor ki, hiç sıkılmadan o karekterleri tanıyorsunuz. Burada ironi gücü ortaya çıkıyor, yazarın rejim muhalifi (3) bir göçmen olmasına rağmen göçmenleri de mizahi bir dilde anlatabiliyor olması ayrıca önemli. O dönemlerin en gözde rejim muhalifi Nobel ödüllü Rus yazarı Soljenitsin bile alaya alınıyor. 

Romanın ana kahramanı Marusya Tataroviç’te bu mahallede ve o da göç edenlerden biri. Ancak o ne rejim muhalifi (Hatta ailesinin yönetimle arası çok iyi) ne de Yahudi. Ortada hiçbir neden yokken ülkesinden kalkıp, ABD'ye iltica etmiş. New York’ta cümbüşlü bir Rus mahallesinde bir türlü yerini bulamayan biri. Zaten kitaba ismini veren "Yabancı Kadın" iması da oradan geliyor.  Göçmenlerin ve de Tataroviç’in “özgür yeni dünya” aldatmacasına ve "fırsatlar ülkesi" kavramlarında düşülen hayal kırıklarına şahit oluyoruz. Tabi Marusya Tataroviç'in hem Sovyetler'de hem de ABD'de yaşadığı fırtınalı aşklar romanın örgüsünü oluştururken, dönemin politik atmosferini de izleyebiliyoruz.  

Bunca lafı dedim diye "Yabancı Kadın" romanını sıkı bir Sovyet sosyalizmi eleştirisi ya da ağır bir politik roman sanmayın. Oldukça eğlenceli ve mizahi bir bakış hakim. Bunda da başlangıçta dediğim gibi Gogol'un "Palto"su hala Rus yazarlarını ısıtıyor. (4) En ağır, en acılı konuları bile mizahın süzgeçinden geçirip sunabilmelerine hayranlık duyuyorum. Bu yüzden Gogol yüzyıllar sonrası da okunabilecek bir yazar. Tabi bunları dedim diye Sergey Dovlatov'u  ve eserini Gogol benzeri diye düşünmeyin. Zira Dovlatov kendisi gibi bir yazar. 

Siz iyisi mi, benim dediğim lafları bir kenara bırakın ve hemen Sergey Dovlatov'un "Yabancı Kadın"ını alın okuyun. 

Aptulika


(1) Ben her ne kadar iki romanı çevrilmiş dediysem de vakti zamanında Cem yayınları tarafından "Bavul" isimli bir eseri de dilimize çevrilmiş.

(2) Bir Safdilin Hatıra Defteri - Arkadi Averçenko - İş Bankası Kültür Yayınları / Modern Klasikler 117
Bu kitabın hakkında gene bu köşede yazdığım bir yazı mevcuttur. Okumak isteyenler için link:

(3) Sovyetler Birliği'ne muhalif bi yazarın kitabını yazdım diye çok mutlu olduğum söylenemez. Ben dünya görüşü olarak sosyalist olsam da uygulamada yapılan yanlışlara, eleştirilere de kulağımı kapatamıyorum. Açıkcası her görüşü de okumaya gayret ediyorum. 

(4) Arkadi Averçenko'nu kitabının isminin de Gogol'un "Bir Delinin Hatıra Defteri" ile isimsel benzerliği de boşuna olmasa gerek. 


17 Nisan 2021 Cumartesi

Ramones'in efsanevi solisti Joey Ramone'nin hayatı Netflix'te




PUNK ROCK'IN UNUTULMAZ GRUBU RAMONES'İN VOKALİSTİ JOEY RAMONE'NİN HAYATI FİLM OLUYOR. 

NETFLİX İÇİN ÇEKİLECEK FİLMİN HABERİ JOEY RAMONE'NİN ÖLÜMÜNÜN YİRMİNCİ YILDÖNÜMÜ OLAN 15 NİSAN'DA BASINA DUYURULDU. 





Punk rock'ın unutulmaz grubu Ramones'in solisti Joey Ramone'nin hayat hikayesi "I Slept With Ramone " adıyla Netflix'te ekrana taşınacak. 

Filmde Joey Ramone'yi canlandıracak oyuncunun da Pete Davidson olduğu açıklandı. 

Pete Davidson
Jason Orley tarafından yönetilecek film Joey Ramone vakfı desteği ve Joey Ramone'nin kardeşi Mickey Leigh'in anılarına dayanılarak çekilecek. 


Joey Ramone bundan yirmi yıl önce 49 yaşındayken yedi yıl boyunca mücadele ettiği lenfome rahatsızlığı sonucu 15 Nisan 2001 tarihinde hayata veda etmişti.  Ramone'nin hayatının film olacağı haberi de sanatçının yirminci ölüm yıldönümünde basına duyuruldu. 

Bizde yazının sonuna hem Joey Ramone hem de Ramones grubunu hatırlatmak için klasikler arasına girmiş olan "Blitzkrieg Bop" parçasını viideosunu yayınlayalım:



Teoman ve "Gecenin Sonuna Yolculuk" albümü üzerine

Teoman

 "Gecenin Sonuna Yolculuk" 

Avrupa Müzik

(2021)

Teoman'ı hiç yoksa 35 yıldır tanırım (35 yıl denilince o vakitlerdeki grubu Mirage'dan başlayan süreç) ama onu son bir yıldır dinlediğim kadar hiç bir zaman dinlememişimdir. Geçen yıl Sabih (Cangil)'in "50" albümünde Teoman'ın seslendirdiği "Farkındayım" parçasıyla başlamıştı her şey. O yorumda adeta çeyrek asır günlerindeki Harbiye Açık Hava Tiyatrosu konserlerideki  Mirage sahnesinin heyecanına dönüverecektim. Sabih'in o albümünün tanıtım konserini öyle bir heyecanla bekliyordum ki, ama bir anda koronavirüs günleri gelecek ve hayallerim suya düşecekti. O albümde yer alan ve Sabih'in 50 yıllık müzik serüvenini konuk olarak yansıtan isimler de o konserde yer alacaktı. Bir yılı tamamladık ve bu konser olamadı, ne zaman bu pandemi biter bilinmez ama bana kalırsa normale dönme ne zaman olursa olsun bu konser gerçekleşsin derim. 

Sabih'in ellinci yılını kutladığı "50" albümünde konuk olan Teoman, "Farkındayım" parçasını çok güzel yorumlamıştı ve bu bir yıl boyunca kaç kez dinlemişimdir sormayın gitsin. 

Pandemi ile geçen tam tekmil bir yılın ardından 2021 yılının başında Ocak ayında "Teoman ve Piyano" albümüyle karşılaştım. Sonrasında "Tek Başına" ile seyircisiz ama bal gibi bir konserin albümüyle dinledim onu. Sonrasında ise tekrar bütün diskografisine bir bakıverdim. Sözün özü bu yıl Teoman'ı hatmettim diyebilirim. En son olarak da geçen hafta çıkan yeni albümü "Gecenin Sonuna Yolculuk"la karşılaştım. İtiraf edeyim ki, tüm Teoman külliyatı içinde bütünüyle ve en çok dinlediğim albüm de bu oldu. 

Albümü tek tek parçalar halinde analiz ederek kritik yapmayı çok severim ama bu sefer böyle yapmayacağım. Çünkü bu bir konsept albüm, yani parçaları birbirinden ayırmanıza imkan yok. Hoş, kendi adıma "Efendi ve Kölesi" ayrıcalıklı ve de liste başımda yer alanı ama albümü bir bütün olarak dinlediğinizde güzelleşiyor. Üç elemandan kurulu müzikal kadro (ki buna Teoman da dahil) olmasına ve de cayır cayır gitarlar, klavyeler olmasa da bu albümün yüz ağartıcı bir düzeyde progresif rock kategorisine ulaştığını söyleyebilirim. Bunu dediğim için bir çok sıkı rock dinleyicisi bana kızacaktır ama ne yapayım en azından kendime yalan söyleyemem. Bu arada sadece sıkı rockçılar değil gördüğüm kadarıyla Teoman dinleyicisini de pek memnun edecek bir albüm değil bu. Yani öyle iyi bir çalışma olmuş ki bu, ne hancıya ne de yolcuya yaranamıyor. İşte bu yüzden Teoman'ın riske girdiğini ve bununda önemli olduğunu düşünüyorum.  

Beğenelim, beğenmeyelim bütün Teoman albümlerine  baktığımda samimi bir yan buluyorum. Evet ben onun tarzına hiç yakın olmadım ama kendi gibi olan tek popüler rock müzisyeni olarak onu buluyorum. 

Neden mi? 

Tek tek açıklayayım o zaman: 

- Arabeske, alaturkaya hiç bulaşmayan tek (popüler) rockçı olduğunu söyleyebilirim. Şimdi bunu okuyanlar "öyle bir şey yapsaydı komik olurdu zaten" diyeceklerdir. İster snop, ister cool, ister soğuk ya da havalı deyin Teoman bunları saklamayan, kentliyken taklit yapmayan birisi.

- Alışılmış rock müzisyenlerinden değil. Hatta rockçı bile denilmeyebilir. Bütün bunlara rağmen kendi gibi rock'ı ya da ne derseniz deyin onu yapageldi.

- Teoman hiç bir zaman rockçı için görünmek için sesini yırtınmadı, gitarları cayırtmadı. Onu tişörtle, deri ceketle, yırtık kotla da görmedik. Kumaş pantolon, ceket ve gömlek ile farklı bir yerde durdu. 

- Şarkı sözlerini çok değerli buluyorum. Kimseye yaranmayı düşünmüyor. 


Şimdi gene son albüme dönelim.  Çok kişiyi mutlu etmemiş olabilir. Hele ki finaldeki "Viski Ve Lazanya" konuşur tonda bir öykü anlatır gibi olması ve Eric Satie kolajı bol eleştiri aldı. Ancak konsept (progresif) bir albümde vurucu bir final olmalı ki burada edebi duyarlılıkla bu başarılmış. Albüme bütünüyle bakıldığında şarkı sözleri ve müziğin uyumluluğu övgüsel değerde. 

"Gecenin Sonuna Yolculuk"ta Teoman bir öykücü kıvamında karşımıza çıkıyor. Genel duruşunda Roxy Music ve Bryan Ferry geleneğinden gelişin yanına Nick Cave ve Leonard Cohen de eklenmiş. Burada Leonard Cohen derken bire bir aynısı demek istemiyorum. (Zaten böyle bir şey diyecek kadar ahmak da değilim.) Kumaş pantolon, ceket, gömlek görünümünden dolayı böyle bir imajı yüklemeye kalkarlarsa (ki nelere kalkışmadı ki bizim aklı evveller) Teoman sakın ola ki bunu yemesin derim. 

Bunları yazdım diye kızanlar olabilecek ama benim penceremden böyle görünüyor. Hiç bir zaman ciddi bir Teoman tutkunu hatta dinleyicisi olmadım, bundan sonra da olmayacağım ama bu duruşunu olumlu bulduğumu söylemeliyim. "Gecenin Sonuna Yolculuk" albümüne gelince ne yapayım ki çok sevdim ve değerli buldum. 

Aptulika  


Peter Frampton'dan korona günleri için anlamlı bir video


Humble Pie grubu ve sonrasındaki solo kariyeriyle tanıdığımız usta gitarist Peter Frampton , George Harrison’ın klasik şarkısı "Isn't it a Pity" i yorumladığı bir video klibini yayınladı.



Frampton bu video ile ilgili şunları söyledi:  "Hepimiz bir yıldan fazla bir süredir aynı gemideyiz. Bu video, benim kilitli dünyamdan sizin dünyanıza girmemi sağlıyor."  



Humble Pie grubu ve sonrasındaki solo kariyeriyle tanıdığımız usta gitarist Peter Frampton, George Harrison’ın klasik şarkısı "Isn't it a Pity" i yorumladığı bir klibini yayınladı.

Bu kavır parça Frampton'un 23 Nisan'da yayımlanması planlanan enstrümantal cover albümü "Frampton Forgets the Words"den sunulan ilk örnek oluyor. 

"Isn't it a Pity" videosunda Frampton'ın 2019'daki veda turnesi için hazırlanırken evinde çekilen görüntülerle başlıyor. Frampton son turnesi için 2020 yılı konser tarihlerine bakarken, Mart 2020 tarihinde 'Koronavirüs' hayatımızın göbeğine oturacaktır. Bütün konserler bir bir iptal olacaktır. Bu süreci sanatçının yüz ifadeleri o kadar güzel yorumlar ki, adeta hepimizin yaşadığı kahrolmuşluğu özetler gibidir.  Klip sadece son turnesi suya düşen bir büyük müzik adamını değil, 65 yaş üstü eve kapanmak zorunda kalan insanların da hissettiklerine tercüman olmakta.

Ülkemizde de konser veremeyen,  sahneden uzak kalan ve en önemlisi açlığa mahkum edilen müzisyenler de düşünülürse Frampton'un bu klibi onları anlatıyor gibi.

İsterseniz George Harrison'un unutulmaz klasiği "Isn't it a Pity" i Peter Frampton'un yorumuyla aşağıdaki videodan hem izleyelim hem dinleyelim hem de düşünelim. Ama hepsinden öncesi ilerlemiş yaşına ve yaşadığı kas hastalığı yüzünden bundan sonra müzik yapamayacak bir rock devinin veda konserlerinin de suya düşmesine rağmen umudunu yitirmeden bir şekilde müzikten kopmamasına da saygı duyalım. 

Buyrun o klip;

 


Frampton bu video ile ilgili basına yaptığı açıklamada şunları söyledi:  "Hepimiz bir yıldan fazla bir süredir aynı gemideyiz. Bu video, benim kilitli dünyamdan sizin dünyanıza girmemi sağlıyor."     

Frampton'ın "All Blues" albümü 2019'da çıkmıştı. Ancak kısa bir süre sonra rahatsızlanan sanatçıya dejeneratif kas hastalığı dahil vücut miyoziti teşhisi kondu. Usta gitarist yakın arkadaşı aktör Alec Baldwin ile yaptığı bir söyleşide bu rahatsızlık sebebiyle artık müzik yapamayacağından bahsettikten sonra müzik adına olabildiğince çabuk son bir şeyler yapmak istediğini söylemişti. Sanatçı bunun için de her şeyi hazırladı ve tam son noktayı koymak için adım atacaktı ki, koronavirüs geliverdi.  

“Maalesef kaslarım zayıflıyor. Bu ilerleyen bir hastalıktır. Ancak, en kısa zamanda olabildiğince çok müzik yapmak istiyorum. "diye durumu açıklayan Frampton, "Zira bundan sonra daha ne kadar gitar çalabileceğimi  bilemiyorum.  Çünkü bu rahatsızlık ilk önce elleri etkiliyor." diyerek durumu anlatmıştı. Bunun üzerine Frampton, enstrümantal bir cover albümü fikrini oluşturmuştu.   






 

16 Nisan 2021 Cuma

Poco grubunun gitaristi Rusty Young öldü.


Amerikan country rock grubu Poco'nun gitaristi Rusty Young, bu çarşamba günü hayata veda etti. 75 yaşında ölen müzisyen Poco grubunun kurulduğu yıl olan 1968'den beri değişmeyen tek elemanıydı.  



 American country rock grubu Poco'nun gitaristi ve vokalisti Rusty Young, bu çarşamba günü (14 Nisan 2021) hayata veda etti. 75 yaşındaki sanatçı, Mo Davisville'deki evinde geçirdiği bir kalp krizi sonucu öldü.

Pedal steel gitarda virtüöz  olan Rusty Young, bir hoparlör kabini aracılığıyla enstrümandan Hammond org ve başka sesleri de çıkarabilmeyi sağlamış bir mucitti de aynı zamanda. 

Poco grubunun 1968'de kuruluşundan bu yana değişmeyen tek elemanı olan Rusty Young, 23 Şubat 1945'da Kaliforniya'da doğdu. Asıl adı Norman Russell Young olan müzisyen 1967 yılında Neil Young'ın da yer aldığı Buffalo Springfield grubunda profesyonel kariyerine adım attı. 




 Young, 1968'de Buffalo Springfield elemanları Richie Fray, Jim Messina ile birlikte Poco'yu kurdu. İlk albümleri Pickin 'Up the Pieces , 1969'da piyasaya sürüldü ve büyüyen country-rock hareketinin ilk kayıtlarından birini oluşturdular. Poco önümüzdeki kırk yılda 20'ye yakın albüm çıkardı.

Aşağıdaki videoda Poco grubunun 1972 yılında Almanların ünlü Beat Club programındaki kayıtlarından "C'mon" yer almakta. Poco elemanı Rusty Young burada oturarak ( bir orgcu gibi) steel gitar çalan kişi. Bu parça 1971 yılında 45'lik plak (single) olarak çıkmıştı.

  

 


15 Nisan 2021 Perşembe

PEGI YOUNG’IN ARDINDAN GECİKMİŞ BİR YAZI




Öncelikle bu yazı için geciktiğimi belirteyim ve gecikme için özür dileyim Aptulkadir Elçioğlu’ndan. 

Yazı 2019 yılının Ocak ayında yitirdiğimiz bir kadına ilişkin ve bu  kadının ismi Pegi Young…

Peki Pegi Young kim?

Kanadalı efsane, şarkıcı ozan geleneğinin en büyük isimlerinden Neil Young’ın eşi Pegi Young.

Neil Young en güzel şarkılarını Pegi Young için yazmış; hatta 1992 tarihli Harvest Moon albümü  tümüyle Pegi Young’a adanmış. 

Albüme adını veren şarkı aynı zamanda albümden çıkan ilk single olma niteliği de taşıyor. Şarkı albümün bir özeti gibi ve Young bu şarkıda ay motifi üzerinden Pegi Young’a olan sonsuz sevgisini anlatıyor. Şarkının videosunda ise ikiliyi dans ederken görüyorsunuz. 



Asıl adı Young Margaret Mary Morton, Pegi’nin; 1952 California doğumlu. Neil Young ile garson olarak çalıştığı Lokanta’da tanışıyor. 

Bu tanışmanın hikayesini yine Harvest Moon albümünde yer alan başka bir şarkı olan Unknown Legend’da  “bir lokanta’da çalışıyordu ve ondan daha güzelini görmedim…” diyerek anlatıyor Neil Young ve  “çöl yolunda bir yerlerde Harley Davidson kullanıyor ve uzun sarı saçları rüzgarda uçuşuyor…” şeklinde de devam ediyor. 



1978 yılında evleniyor ikili ve Pegi Young 1983 yılından itibaren  çıktığı her turnede vokalist olarak eşinin en büyük destekçisi oluyor. 

1994 yılında ise, Neil Young’ın Oscar adayı olan şarkısı Philadelphia için ödül töreninde birlikte sahneye çıkıyorlar ikili olarak. 

Pegi Young  iyi bir şarkıcı ve şarkı yazarı olarak da kabul ediliyor bugün; bu kariyerinin başlangıç albümü  2007 tarihli ve kendi ismini taşıyor; albümde Neil Young ve yakın arkadaşları tam tekmil hazır tabii ki.

Pegi Young, tüm bunların yanı sıra sıkı bir aktivist. Neil Young ile birlikte The Bridge School Benefit konser etkinliğini düzenledi yıllarca. Çok uzun süre devam eden bu etkinlikte rock dünyasının  efsane isimleri sahne aldı ve akustik performanslar sergilediler. Örnekse Pearl Jam, bu konserlerde her daim hazır bulunanlardan biri.

Bu etkinlik yani The Bridge School Benefit, bir okula finansman sağlamak amacına yönelik olarak düzenleniyordu.


Okulun adı Bridge Schcool ve adından da anlaşılacağı gibi bir köprü niteliği taşıyor. Bu köprünün temelleri fiziksel engeli ya da karmaşık iletişim ihtiyacı olan çocuklar için atılmış. Amaç alternatif iletişim ve yardımcı teknoloji ile engelli çocuklara yardımcı olmak.

Pek tabii ki; okulun kurucuları da Neil Young ve Pegi Young’dan başkası değil; çünkü, Neil Young Pegi Young çiftinin bir çocuğu Serebral Palsi diğeri epilepsi hastası; yine Neil Young’ın ilk çocuğu da aynı dertten müzdarip.


Uzun  süre de,  birlikte  güzel ve güçlü bir aile olarak mücadele verdiler engelli çocuklar için.

Ancak olan oldu; Neil Young bu birlikteliğe noktayı koyduğunda tarihler 2014 yılını gösteriyordu. 

Bu ayrılıktan çok kısa bir süre sonra, bir sinema yıldızıyla ortaya çıktı  Neil Young ve hemen akabinde 2016 yılında evlendi bu kadınla.  

David Crosby, Stephen Stills ve Graham Nash pek hoşlanmadılar ve tepki verdiler bu evliliğe…

Hepiniz biliyorsunuz Neil Young’ın  evlilik sonrası  eşim diye tanıttığı bu isim Amerikalı sinema oyuncusu Darly Hannah’tan başkası değildi. 

Pegi Young’ın kariyerini son albümünü, klavyeci ve söz yazarı Spooner Oldham liderliğinde kurulan Survivors grubuyla birlikte çıkardı.

Albümün ismi Raw; folk rock çizgisi üzerine kurulu   güçlü ses örgüsüyle Neil Young’a sesleniyor bu albümde Pegi Young ve neden? diye soruyor tam 36 yıl evli kaldığı, birlikte müzik yaptığı, kendi çocuklarının da içinde bulunduğu engelliler için birlikte mücadele yaptığı adama ve devam ediyor tüm duygusallığı ile “…neden hayatımı mahvetmek zorundaydın?”

Bu sorunun cevabını inanın ben de arıyorum. 

Evet, Pegi Young Raw’ın yaratım sürecinde kanserle mücadele ediyordu ve 2019 yılı Ocak ayında yitirdik onu.

Yazının sonunda Pegi Young’a, bu güzel insana illa ki kulak misafiri olun diyorum; yarattığı ses örgüsü gerçekten kayda değer.

Bülent Seyitdanlıoğlu




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...