31 Ocak 2024 Çarşamba

Yarım asırlık Krautrock efsanesi Kraan'ın yeni albümü "Zoup"


  Yarım asırlık Alman Krautrock efsanesi Kraan yeni albümü "Zoup"   ile kraut ve caz rock füzyonlarına günümüzden de renkler katmaya çalışıyor. Ancak onlar gene geçmişte olduğu gibi deneysel tavrında. 


"Albümün ismi 'Zoup'a bakıp 'çorba'nın (soup) yanlış yazılmış bir hali sanabilirsiniz, ancak bu sadece yanlış yazılmış bir 'çorba' değil. Burada kastedilen içinde birçok etkinin olduğu bir karışım da olabilir. Bu yönüyle isim günümüzün Kraan anlayışına mükemmel bir şekilde uymaktadır.” 

Krautrock efsanesi Kraan'ın emektar bas gitaristi Hellmut Hattler yeni albümlerini bu sözlerle özetliyor. 

Almanların 50 yıllık rock grubu kraut ve caz rock füzyonlarına günümüzden de renkler katmaya çalışıyor. Ancak onlar gene geçmişte olduğu gibi deneysel tavrında. 


2023'ün sonunda piyasaya çıkan bu albümün plak baskısı da bu hafta çıktı. Tabiki bu albümü bendeniz hala spotify sayesinde dinliyorum ama Kraan'ı plaktan dinlemenin ayrıcalığı başka bir şey olsa gerek. Bana düşen gözlerimi kapayıp, sanki plak pikapta dönüyormuş gibi hayal etmek. Böyle dedim diye her Kraan albümünü plaktan dinlediğim sanılmasın, zira grubun albümleri bende hep CD olarak bulunmuştu. 

 

Albümle ilgili yapılan röportajda Hattler, “50 yılı aşkın süredir devam etmek ve  diğer takımyıldızlarıyla (karutrock grupları)  başarılması mümkün olmayan bir şeyi başarmak için her zaman birlikte hareket etmemiz çok ilginç. Sadık hayranlarımız da bunu hissediyor ve bize büyük bir onay ve güç veriyorlar! KRAAN'ın bundan sonra ne yapacağını ya da 'Zoup'un son albümümüz olup olmayacağını hiç planlamadık. Ama eğer bu bizim son albümümüzse, kulağa olabildiğince iyi bir istisna gibi gelmeli ve o zaman bu gerçekten işe yarayabilir!”

Hattler'in bu sözleri sadece grubu Kraan'ı tanımlamıyor bence... 1970'lerde Almanya'da kendi halinde rock'ı seslendiren bütün Krautrock gruplarını tanımlıyor gibi. O dönemin İngiltere ve ABD menşeli gruplarının hakimiyetindeki rock müziğine giren Alman gruplarına  bıyık altından hafifce gülümsenirken Alman Krautrock grupları 50 yıl sonra bile talep ediliyor ve hatırı sayılır bir dinleyici kitlesi müzik tutkusuyla onları takip ediyor. 


Bas - Hellmut Hattler

Vokal - Hellmut Hattler

Gitar - Peter Wolbrandt

Davul - Jan Fride

oluşan kadrosuyla Kraan yeni albümü "Zoup" ile günümüze harika bir soluk veriyor. Yazıyı yazarken bir yandan da albümü dinliyorum ve şunu fark ediyorum: Kraan'ı dinlerken öyle kolay tüketemezsiniz, oturup başına kulak vererek zaman ayırmalısınız. 

Aptulika



Doğan Sakin'in Ölümünün 1. Yıldönümünde KRAMP Konseri.









 Kramp grubunun gitaristi Doğan Sakin'i geçen yıl bu zamanlarda kaybetmiştik. Grubun yaşayan tek elemanı İdris Tubcil önderliğinde yeni kadrosuyla grup,  bir hafta sonra Doğan'ın anısına bir konser vermeye hazırlanıyor. 

Kramp, 7 şubat çarşamba günü Doğan Sakin'in ölümünün birinci yıldönümü dolayısı ile  Taksim Dorock Heavy Metal'de Abraxas grubu ile ortak bir konser verecek.




İdris Tübcil önderliğinde grup yeni kadrosu ile tekrar toparlandı ve konserlerine bir biri ardına devam ediyor. 

Davulda İdris Tubcil klasik Kramp üçlüsünden kalan tek eleman olarak yer alırken, vokalde Anıl Kovastan,  solo gitarda Aytek Akçakaya, ritim gitarda Hakan Özboz ve bas gitarda Doğan Buruk yenilenmiş kadroyu oluşturuyor. 

 Her zaman olduğu gibi yeni kadroya Özer Sarısakal da destek vermekte ve bazı şarkılarda konuk olarak sahneye çıkmakta.

Bu arada 7 Şubat 2024 tarihinde Taksim Dorock Heavy Metal'de gerçekleşecek konserde sürpriz olarak yepyeni bir Kramp şarkısı da çalınacakmış.

 

Liste Başı Albümler 31 Ocak 2024




Rock 





1. Time Of The Signs - GOV'T MULE  (2) - 9

2. Equal Strain On All Parts - JIMMY BUFFETT (4) - 9

3. Can't Find The Brakes - DIRTY HONEY(3) - 11

4. Ace Monroe - ACE MONROE (7) - 7

5. Conqueress - DORO (5) - 12

6. Departures - Apollo Suns (1) -10

7. Just Before The World Starts Burning - THE SLEEPING SOULS (8) - 9

8. Rockstar - DOLLY PARTON (9) - 10

9. Accentuate The Positive - VAN MORRISON (6)

10. Hackney Diamond ( Live Edition) - ROLLING STONES (11) - 5

 11. Alphine Gold - DAWN BROTHERS  (14) - 6

12. Afro Turca Dances  - MURAT SES  (15) - 4

 13. Mirror in the Sky - YES (12) - 35

14. Death Of The Hoochie Koo - Sgt. SPLENDOR (16) - 5

15.  Saviors - GREEN DAY (19) - 2

16. 2024 - RAVENSTINE (17) - 3

17. Here Comes The Rain - MAGNUM (18) - 3
 
18. Hackney Diamonds - THE ROLLING STONES (13) - 14

19. The Restoration - NEAL MORSE (20) - 3

20. Femmes Fatales - EXIT EDEN (21) - 3

21. Medusa - RUSSELL & GUNS (22) - 3

22.  Hell, Fire And Damna - SAXON (23) - 2

23.  Time - NOBODY'S FOOL (24) - 2

24.  Torn By Reflection - WONDERFUL BLUFFER (25) - 2

25. Robby Krieger & The Soul Savages - ROBBY KRIEGER (Yeni) - 1


Blues

1.  Dirt On My Diamonds Vol. 1 - KENNY WAYNE SHEPHERD (1) - 10

2. Thanks - BOB MARGOLIN (3) - 10

3.  Blues From Caucasia - TOM BUENGER (5) - 10

4. Shout Sister Shout - GHALIA VOLT (6) - 10

5. Last Call For The Blues - CASSIUS KING & THE DOWNTOWN BLUES (7) - 9


6. Up Next - MATHIAS LATTIN (4) - 12

7.  It Ain't Easy - ERIC B. TURNER (9) - 9

8. Back to the Spieit of 66 - LAYLA ZOE (2) - 11

9. Big Grey Sky - CHRIS THOMAS KING (11) - 8

10. Blues Caravan 2023 - WILL JACOBS / ALLY VENABLE/ ASHLEY SHERLOCK (12) - 8

 
11. The Hard Line - CHRIS O'LEARY (15) - 3


12. Live at Reelsounds - ZOOFUNKYOU (16) - 7


13. Time To Shine - GARNERRA CROMWELL(17) - 5

14. Luther's Blues - BERNARD ALLISON (Yeni) - 1


15. Raise Your Hands - SCOTT WEIS BAND (8) - 11

16.  Nowhere Left To Go - BROTHERS BROWN (18) - 3

17. She Said Mahalo - LEE OSKAR (19) - 5

18. Bootlegger Days - JOHN POPPER & JONO MANSON (20) - 8

19. Dockside - JONAH TOLCHIN (21) - 7

20.  Padley Two - THE PADLEY BLUES BAND (22) - 9

21. Live In Austin Vol 1 - SUE FOLEY (14) - 10

22. Black Bayou - ROBERT FINLEY  (10) - 12

23. Get It Out - LA PERRA BLANCO (24) - 2

24. Fox Street Blues - BUENOS DIAZ (25) - 2

25. Walking Heart Attack - JOHNNY RAWLS (13) - 15




Caz





1.  Colour Of Sound - ZOE RAHMAN (3) - 9

2. Rags &Ragas - CHARU SURI (1) - 9

3. Rising Sun - SHUTEEN ERDENEBAATAR (2) - 9


4.  Spry - ADAM LEVY (8) - 7

 5. Summer Me, Winter Me - STACEY KENT (5) - 9

6. Disappearance - HUMAN BEING HUMAN (4) - 11

7. Enchanted - TOM OLLENDORFF (8) - 7

8. Good Woman - KATE KORTUM (9) - 5

9. Valleys & Mountains - RYMDEN (7) - 8

10. Scary Godings: Live - SCARY GOLDINGS (10) - 7

11. Ventura - VINCEN GARCIA (12) - 7

12. The Shores of Infinity - MENAGERIE (11) - 5

 13. Solsa Verde - THE WINFIELD ROAD EXPERIMENT (13) - 3

14. Neonomadic - NOAM WIESENBERG (14) - 4


15. A Lovesome Thing - KURT ROSENWINKEL (15) - 5

16.  Don't Be Mad At Me - OLIVIA VAN GOOR (16) - 3

17. Continuance - JOEY ALEXANDER (17) - 3

18. New York Knock - MARIUS VAN DEN BRINK  (19) - 2

19.  Postcards - LEMON CITY TRIO (18) - 2

20. Open Gates - FREDRIK KRONKVIST (20) - 2





30 Ocak 2024 Salı

Rolling Stones'un "Hackney Diamonds" albümü ve artçıları

 


Geçtiğimiz yıla başlarken Yes'in  "Mirror in the Sky" albümünü çok sevmiş ve neredeyse bir yıl boyunca dinlemeden edememiştim. Yılın sonuna doğru ise Rolling Stones'un "Hackney Diamonds" albümü çıkacaktı ve onu da hala dinliyorum. 

Yes'in "Mirror in the Sky" ve Rolling Stones'un "Hackney Diamonds"ı benim için 2023'ün en unutamadığım, Yılın Albümü oldu. 

Rolling Stones'un "Hackney Diamonds" albümü çıktığından itibaren Ekim , Kasım Aralık aylarında hem dinleyip hem de çizimler yaptım. Bu öyle tasarlanmış bir şey değildi, sadece güzel bir albüm çizmemi körüklüyordu. Böylece 50 çizim ortaya çıktı. Daha da devam edebilirdim ama Aralık ayının ortalarında albümü dinlemeyi kendime biraz yasaklamaya başladım diyebilirim. 

Şimdi o çizimler kolajlar halinde sizlerle paylaşıyorum. 



Bu arada bütün zamanların en çok dinlediğim Rolling Stones albümü bu oldu desem yalan olmaz hani. 



Mick Jagger'dan sonra Keith abiyi çizmemek olmazdı tabii...



Ronnie Wood olmaz mı?



Charlie Watts'ın ölümünden önce yaptığı iki kayıt da vardı albümde. Zaten olmasa da çizerdim. 





İşte Rolling Stones'un "Hackney Diamonds" albümüyle süren maceram ve sonuçları bu kadar. 

"Bu kadar" dedim ama adamlar bu stüdyo albümünün bir de ikili konser albümünü çıkardılar. Bu canlı kayıtlar albümün tanıtımı için New York'ta yapılan konserden oluşuyor. Şimdilerde de onu dinlemekteyim. Çizim yapmamak için elimi kolumu bağlasam mı nedir, artık bilemedim. 


Aptulika


 

Renk Değil Boyut Katmak



Çocukluk yıllarımdaydı ve televizyonda siyah beyaz izlediğim bir film, içimde büyük bir sevdayı açacaktı. Bu Van Gogh üzerine yapılmış bir sinema filmiydi ve ressamı Kirk Douglas oynuyordu. Ressam üzerine onlarca film yapıldı ama benim için o film ayrıcalıklıydı. Öyle ki Kirk Douglas, Van Gogh için biçilmiş kaftan gibiydi... keza oradaki Gauguin rolünde de Anthony Quinn vardı ki o da çok güzel oturmuştu. 

Bu filmi izlediğim zamanlarda Van Gogh ile ilgili hiç bir bilgim yoktu ama film bir ilgi oluşturacaktı bende. Ondan sonra yapılan her Van Gogh filminde hep bir hata bulmuş ya da orasını burasını eleştirmiştim. Çünkü o ilk filmden sonra hem resimlerini takip etmiş hem de üzerine yazılanları okuyup bilgilenmiştim. Üstelik bu bilgilenme de hala sürüyor. Yani o ilk filmi izlediğimde bilgim yoktu ama ilgi oluştu. Ve ardından da bilgilenme geldi. Daha sonra izlediğim ünlü isimlerin hayatından yola çıkan filmlerde de durum böyle oldu. 

Ancak tanıdığım yani bilgi sahibi olduğum ünlülerin hayatını konu alan filmleri hep eleştirdim ya da eksik yanlar buldu. Örneğin en son izlediğim Freddie Mercury filminde durum böyle oldu. Şimdi o filmi izleyip sevenler benim filmi sevmediğime kanaat getirmesin hemen. Benim için Freddie Mercury ismi, Queen albümlerinden yıllara yayılmış bir tanışıklıktı. Böyle olunca da o film benim beklentilerime hiç ama hiç cevap vermeyecekti. 


İlgi - Bilgi

Bunlar aklıma "Cem Karaca'nın Gözyaşları" filmi vizyona girdiğinde gelecekti. Açık konuşayım filmden beklentim fazla değildi. Öyle ki gidip izlediğimde de bir çok sahne bana batacaktı ve yer yer eleştirecektim. Çünkü ben Cem Karaca'yı hiç yoksa 50 yıla yayılan bir süreçte tanımıştım, şimdi bir film karesinde yorumla görecektim ve oradaki yorum benim değil, yönetmenin yorumu olacaktı. Bu yüzden izlemek istemiyordum. Ama sonra bir zaman you tube'tan falan izleyecektim. Böyle olunca da "filmi git sinemada izle o zaman" dedim kendi kendime. Bu arada filmi hala izlemedim. Hele ki bu tartışmalı durumlar çıkınca filmi izlemeden o tartışmanın içine dalıverdik, ister istemez. 

Öncelikle bu film benim için değil, ilk defa Cem Karaca ile tanışacaklar için önemliydi. Hele ki filmin yönetmeni Yüksel Aksu'nun bütün filmlerini izlediğim için belirli bir düzeyinin olacağına da emindim. Tabi gene bazı sahnelerde popüler yan öne çıkacaktı, ama dediğim gibi bu benim yorumum değildi. 

Şimdi filmden sonra başlayan telif, izin , mahkeme kararı vesaire yolunda çıkan mevzuları bir kenara koyup olaya şöyle bir bakalım. 

Bir akademisyenin konuşmasında duymuştum; Atatürk üzerine yazılan biyografilerde dünya üzerinde en az yazılanı bizim ülkemizdeymiş. Bu ülkemizdeki sanatçı, ünlü, devlet adamı, bilim insanı üzerine biyografi türünde çalışmalar çok azdır. Olanlar da ya bel altı vurmak için ya da fazladan övmek için yapılır. Neredeyse 35  yıldır rock adına yazıp çiziyorum, o günden bugüne herkes rock tarihi yazmak için koları sıvamıştır. Bu alanda bir çok çalışma kitap halinde çıkmıştır da ama bu güne kalan yok gibidir.  Bazıları bana da yazsana der, ben de onlara "senin duymak istediklerini yazamam ki" derim. Tabi karşımdaki hiç bir şey anlamaz. Bizim derdimiz bir insanı ya da zaman diliminin tarih içinde dökümü değil, bizim duymak istediklerimizi birilerinin yazması. Ya öveceğiz ya kötüleyeceğiz. Biz genelde heykel sanatına da böyle bakıyoruz. O heykelden bir sanat hazzı almak değil, kutsamak ve sonra da unutmak... hatta görmemek. Bir diğer kısım için zaten heykel tukaka bir şey. 

Ülkemizde rock adına üç isim çok ama çok önemli: Erkin Koray, Barış Manço ve Cem Karaca. Dolayısıyla Cem Karaca adına bir film yapılması çok önemli ama bir o kadar da geç kalmış bir şey. Öyle ki bu görkemli yapı için kitaplar,  biyografiler, filmler bir değil bir kaç tane olmalıydı. Peki daha bir film yapıldı ama olan oldu. Üstelik olay yavaştan Cem Karaca'nın hatırasına  zarar vermeye başladı bile. 


Öncelikle İçimdekileri Dökmek 

"Cem Karaca'nın Gözyaşları" filmini bugün izlemeye kararlıydım ama vazgeçtim. Çünkü izlersem ya çok sevecektim ya da beğenmeyecektim... yani bir yargım olacaktı ve söyleyeceklerimi unutacak ya da es geçecektim. Bir etki altına girmeyeyim ve içimdekileri dökeyim dedim. Öncelikle tartışmalar filmin içeriği ya da estetik değeri vesaire yönünde değil. Konu şarkıların telifi ve izin ile alakalı. Bu izin konusunda da mirasçılarından biri olan oğlu filme destek vermek değil, bizzat danışmanlık bile yapmış. Emrah Karaca'nın danışman olduğu filmin önemi ve değeri elbetteki artar. Ancak mirasçılardan olan diğer isim ise eşi ve bu konuda kendisinden izin alınmadığını belirterek filmi durdurmak için mahkemeye başvuruyor. Buraya kadar olay akışında giderken filmin konusunun ikinci eşi ile evlendiği tarihten öncesine dayandığı belirtiliyor.  Tabi konu filmde kullanılan şarkıların telifine geliyor dayanıyor. Konu artık mahkemede ama biz burada duralım hele. 

Eser hakları ve telif konusu benim için hayati, önemli bir konu..."Kırmızı" değil kızıl ötesi "Çizgim". Hepimiz bu konuda hemfikiriz,  öyle mi?   Şu anda mirasçıları kalkıp, "Cem Karaca'nın telif hakları falan yok, eserlerini isteyen istediği gibi kullanır." dese, ortalık ne hale gelir acaba. Daha bir iki yıl önce Orhan Veli ve George Orwell'ın ölümünün üzerinden 70 yıl geçince telif hakları kalmadığı için ders kitabı basan yayınevleri bile "1984" romanı bastı. Düşünün bir de Cem Karaca'nın telifi olmadığını, ortalık binbir sesten "Tamirci Çırağı" nidalarıyla dolar, cep telefonunu kapan Cem Karaca filmi çekmek için sıraya girer. Abartıyorsun falan demeyin benim Metallica çizimlerinden birini pazar çantası olarak bir teyzenin elinde görmüşlüğüm vardır. 

Şimdi gelelim Cem Karaca'nın telifi konusuna. 1970'li yılların başında askere gittiğinde, Cem Karaca'nın albüm için biriktirdiği stüdyo kayıtlarını plak şirketi iki yıl boyunca parça parça 45'lik (single - tekli) plak olarak çıkartmıştı. Eskiden bu tip olaylara öyle sık rastlanmıştır ki, Cem Karaca bu örneklerden sadece birisi. Ne telif ne izin bizim umurumuzdadır hani. 

Cem Karaca ve bir çok sanatçı yaşarken bu telif hadiselerini pek duymazdık. Onlar öldükten sonra bu konulara çok sıkı bakılıyor. Aileleri onların mirasını elbetteki koruyacaklar ama aynı hassasiyeti bu sanatçıları albümlerindeki parçaların gelişi güzel parça parça kopartılıp farklı isimlerle plak olarak çıkartılması konusunda da bir şey yapsalar ya. Öyle ki Cem Karaca, Erkin Koray ve Barış Manço'nun albüm diskografyası allak bullak bir hale geldi. "Parasını verdik ya"... türünden alaturkalığımızda telif haklarını da kendimize benzetiriz bir güzel.  Telif hakları dediğimiz şey bizim için mirasçılar arasında bir kavga ögesi ya da bir prestij konusu. Oysa artık hayatta olmayan o büyük sanatçıların eserlerinin korunmasıdır bu telif hakkı. 

Abartıyorum falan sanılmasın Cem Karaca çok özel bir ses ve nevi şahsına münhasır bir sanatçı duruşudur... Bu sadece bizim ülkemiz için değil tüm dünya için geçerlidir. Kendini bilen birisi onunla ilgili bir şey yapacakken tekrar tekrar düşünmelidir. Olay sadece telifini vermek değildir. Ama biz bütün değerlerimizi onlar öldükten sonra övelim derken çamurluyoruz.  Kavır adına yapılan yorumlardan tutun, şaşalı yazılara, kitaplara, belgesellere kadar her yer yağma hasanın böreği misali. Oysa bu isimler Batı'da olsaydı müzeleri kurulur, yüzlerce kitap yazılır, film yapılırdı. 


İzin Almak konusu

"Cem Karaca'nın Gözyaşları" filmi için ikinci eşinden izin alınmadığı da mahkeme konusu olmuş. Filmde Cem Karaca'nın oğlu izin vermenin ötesinde danışman olarak da çalışmış. Üstelik film Cem Karaca'nın yaşamından 1987 yılına kadar olan süreci anlatıyor.  Oysa Cem Karaca  2000’li yıllarda ikinci evliliğini yapıyor. Bu nedenle de İlkim Karaca'dan izin almaya gerek olmadığını bizzat oğlu Emrah Karaca basın toplantısında söyledi.   Bu konu onların bileceği bir konu ama bana göre de Emrah Karaca'nın bakışı doğru geliyor. Ama gene de galaya davet edilerek onure edilebilir miydi?  Açıkcası Emrah'ın yaşadıklarını yaşasaydım ben de davet etmezdim. 

Bugün yaşadığımız ortamda izin mizin ne ola ki ama ben yıllar öncesine döneceğim. Yıl 1987 ve Gırgır dergisinde ilk profesyonellik hayatıma adım atmışım. Evet dergi görkemli ama ben o derya içinde bir kum tanesi, kelimenin tam anlamıyla bir tıfılım. Bir iki yıl sonra Moğollar'dan Cahit Berkay beni telefonla arıyor bir çizimimi kullanmak için izin istiyor. Oysa o günlerde ne telif ne de yasası falan var, üstelik iki yıl sonra Gırgır satıldığında bile telif hakları olmadığı için oradaki bir çok çizerin çalışması dergiyi alanın malı olacaktı. Ha onu bırakın o zamanlarda Cahit Abi beni tanımazdı ve çizimi istediği gibi kullanabilirdi. Hadi o da olmasa dergiyi arar izin isterdi ama o benim gibi bir tıfılı aramıştı. Ve o çizim bir Moğollar kasetinin kapağı olacaktı. 

Gene o zamanlarda yapılan bir Kramp konserine Cem Karaca'yı davet etmiştik. O zamanlarda Almanya'dan yeni gelmiş ve vatandaşlığa yeni kabul edilmişti ama kırmadı geldi. Orada yaptığım çizimler için beni onure eden sözcükler kullandı.

Erkin Koray'ın Moda Sineması'ndaki konserinin afişini yapmıştım. Konser esnasında görüşemediğimiz için iki gün sonra beni ziyarete gelen Erkin Koray, teşekkür etmişti. 

Bu kadarla da bitmiyor 2000'li yıllarda Cumhuriyet gazetesinde yazıyor ve çiziyorum gazeteden eve telefon geldi ve Sezen Cumhur Önal'ın benimle görüşmek istediğini söylediler. Telefonumu verdim ve aradı. Benden yıllar önce yaptığım bir çizimimi kullanmak için izin  istiyordu. Üstelik bu çizim onu yerden yere vurduğum bir çizgi romandı. 

Gene Cumhuriyet gazetesinde yaptığım bir panoramik İstanbul çizimimi yazacağı bir kitapta kullanmak için Fikret Hakan izin istemişti. 

Bu örneklerden daha bir hayli var. Yani yazmaya kalksam sayfalarca sürer. Sözün özü Cem Karaca başta olmak üzere bu güzel insanlar "izin" isteme nezaketinde olan insanlardı.  

Bu izin konusuna böyle anılarla bir katkıda bulunayım dedim. Bir de bu izin olayının farklı bir yanı var o anıyı da anlatayım. Erkin Koray'ın İstanbul Plak'tan çıkan plakları toplanıp, best of misali bir şekilde kaset olarak çıkacaktı ve kapağını çizmem için plak şirketinden beni aradılar. Bu haberi duyduğumda açıkcası havalara uçtum. Ancak bundan Erkin Koray'ın haberi var mıydı? Plak şirketi bu konuda yayın haklarının onlarda olduğunu ve bir sorun olmayacağını söylediler. Aslında bu benim için yeterliydi ama içimi iyi ki bir şey kemirmişti ve Erkin Koray'ı telefonla aradım, izin aldım. İyi ki aramışım. O heyecanla aramamış olabilirdim. Keşke o günlerde içerikteki parçaların yerleşmesi ve seçimi ona da sorulsaydı. Bu çalışmanın daha güzelleşmesi açısından da önemli ama bizim diyarda böyle gelmiş böyle gidiyor işte. 


Renk değil Boyut katmak!

"Cem Karaca'nın Gözyaşları" filmi yapıldı ve olan oldu. Oysa ölümünden bu yana 20 yıl geçti ve bu süre içinde Cem Karaca üzerine onlarca kitap, film yapılmalıydı. Bu isim sadece bizim için değil dünya çapında tanıtılacak bir sanatçı. Bunun için de sinema filmi yapmak çok önemli. Bu filmi çeken yönetmenin Yüksel Aksu olması da benim için ayrıca önemli. 

20 yıl içinde Cem Karaca adına sadece bir film yaptık onda da ortalık toz duman oldu. Oysa böyle bir isim Batı'da olsaydı adına müzeler kurulurdu. Biz böyleyiz işte böyle gelmiş böyle gidecek. Ama içimi acıtan sevdiğimiz bu isimleri severek parça pınçık ediyoruz. 

Bu konu yapılan "Cem Karaca'nın Gözyaşları" isimli sinema filmi üzerine oldu. Filmi daha izlemedim, izlediğimde de kıl olacağım ya da sevmeyeceğim bölümler olabilir. Sonuçta sinema büyük bütçeli bir çalışma ve popülizmi yakalamak zorundadır ve seyirciyi yakalamak ister. Bu gayet doğaldır çünkü Cem Karaca'yı ben hiç yoksa 50 yıldır birike birike tanımışım ve benim kafamdaki Cem Karaca filmi başkadır. "Cem Karaca'nın Gözyaşları" filmi bir başka bakış açısıdır benim için ve bunların daha da çoğaltılması gerekir. Cem Karaca'yı anmak için şarkıcı ve grupları toplayıp, ısmarlama kavırlar yapılmasının ötesinde şeyler yapılmalı artık. 

Özel radyolar ilk kurulduğu zamanlarda Cem Karaca bir programa konuk olmuştu. O programın sonunda sunucu, "Çok teşekkür ederiz, programımıza renk kattınız." demesi üzerine Cem Karaca, "Ben renk değil boyut katarım" diyecekti. Bu çok doğru bir tespitti... çünkü  Cem Karaca bizim yaşamımıza boyut getiren bir isimdi. 

Aptulika



29 Ocak 2024 Pazartesi

"Cem Karaca'nın Gözyaşları" değil bizim GÖZYAŞLARIMIZ!




Bu hafta sonu Cem Karaca’nın hayatını konu alan “Cem Karaca’nın Gözyaşları” filmi vizyona girdikten bir gün sonra mahkeme kararıyla durdurulduğu haberi çıktı.  Bu durumun Cem Karaca'nın  eşi İlkim Karaca’nın yaptığı başvuru sonucu gerçekleştiği anlaşılacaktı. 

Filmin gösteriminin durdurulduğu haberinden bir iki saat sonra Cem Karaca'nın oğlu Emrah Karaca tarafından, filmin gösteriminin devam ettiğine dair sosyal medya paylaşımı olacaktı. 



Filme danışmanlık yapan Cem Karaca’nın oğlu Emrah Karaca da   bir basın toplantısı düzenleyerek tepkisini dile getirdi:

“İlkim Karaca’yla babamın eserleriyle alakalı bir ortaklığım söz konusuydu. 2018 yılında kendi tasarrufuyla haklarını Tüm Yıldızlar Yapım’a sattı. ‘Bana sorulmadı, benden izin alınmadı’ gibi varsayımlarla filme dava açtı. Kendisine yapımcılar aracılığıyla ulaşıldı, ancak 16 milyon lira para talep etti. Bu, karşılanması mümkün olmayan bir rakam. Film 1987’de bitiyor. Ondan izin almamızı gerektirecek bir durum yok. Babamın 2000’li yıllarda evlendiği bir kadından ben neden icazet alayım?” 

Aynı basın toplantısında yapımcı Aytaç Ağdağ, durumu aşağıdaki sözlerle özetleyecekti:

“Müziklerin tüm haklarını ödedik, buna rağmen böyle bir ara karar çıktı. Mahkeme, gösterimin durdurulması için İlkim Karaca’dan 3 milyon 500 bin lira teminat talep etti. Bu teminatı yatırırsa filmin gösterimi durur. Yatırmazsa devam eder. Gösterim durursa o 3 milyon 500 bin lira bize verilecek ama harcadığımız 90-95 milyon liranın yanında bu rakam ne ki?”

 


Filmin üzerinde bu tartışmalar sürerken pazartesi günü akşama doğru Moğollar grubunun gitaristi ve Cem Karaca'nın çalışmalarında (özellikle de1980'lerin ikinci yarısından sonra neredeyse yaptığı her çalışmada) yanında olan Cahit Berkay kişisel facebook profilinden şu açıklamayı yapacaktı: 

"Herkesten ricamdır;

Cem Karaca’nın Gözyaşları’nı sinemalardan geri çekmeye çalışanlara Cem’e ve filme sahip çıkarak cevap verelim!

Fırsatını bulduğu anda Cem Karaca’nın aile yadigarlarını, şarkıları üzerindeki 1/4 haklarını satan kadının ne olduğunu iyi bilenlerden biriyim! 

Ayrıca o gece Cem fenalaştığında taksi çağırmak yerine karşı dairedeki Emrah’a haber verse ya da ambulans çağırsa acaba Cem hala aramızda olur muydu diye de düşünmeden edemiyorum. Şöförün sırtında Cem’i hastaneye götürürken kim bilir ne kadar zaman kaybedildi sorusu hep aklımda…

Film bugün sinemalarda. Yarın ne olacağı belli değil. Başka bir planınız yoksa mutlaka gidin ve izleyin!"


Cahit Abi'nin mesajı bu şekildeydi ve paylaşmayı gerekli buldum.


***


Aptulika Notu:  Filmin yönetmeni, Cahit Abi, Emrah Karaca ve Cem Karaca'nın ikinci eşi tanıdığım insanlar. Bu konuda kimseye haksızlık etmek istemem. Elbetteki mirasçıların hakları vardır ama Cem Karaca Türkiye'de rock müziğine öncülük etmiş bu nedenle de ülkemize malolmuş bir sanatçıdır, keşke onun aziz hatırasına gölge düşürülmeseydi. Müzik yazarı dostum Cumhur Cambazoğlu yazısında "CEM KARACA'NIN ANISINA YAZIK OLUYOR" başlığını atmış.  https://www.sinemamuzik.com/detay/cem-karacanin-anisina-yazik-oluyor?fbclid=IwAR09R2cKoALQ1vMPGGdlZPr8TmgxnSs0G98E4Cy1ieyoA7PVZN4Q7SiQSvE 

Cem Karaca'nın anısına ne "Yazık olur" ne de "Gölge" düşer, ama biz niye böyle olduk, niye bu değerlerimizi yaşatamıyoruz. Niyetim bir tartışma yaratmak falan değil. Filmi de daha izlemedim... ama sadece bu konuda değil ama genel olarak bir yazı yazmak istiyorum. Çünkü öyle çok içim birikti ki... Yazar mıyım yazmaz mıyım bilemem ama içimde birikenleri artık söylemeden de edemiyorum. Hem Cem Karaca'nın hem Barış Manço'nun hem de Erkin Koray'ın bize verdiklerini öyle rahat çamurlaştırıyoruz ki... kahrolmamak imkansız. 



Doors'un Gitaristi Robby Krieger, Solo grubu The Soul Savages ile İlk Albümünü Çıkardı.

  


Doors grubunun  gitaristi Robby Krieger yeni kurduğu  grubu The Soul Savages ile 29 Ocak 2024'te albümünü  yayınladı. 



Kendi adını taşıyan albüm, Krieger ve grubunun , Kaliforniya'daki Love Street Stüdyolarında kaydettiği 10 enstrümantal parçayı içeriyor.  77 yaşındaki gitarist kurduğu grubuyla  caz füzyonu, soul, psychedelic rock, blues, funk ve daha fazlasını içeren çeşitli türleri bir araya getirmesini sağladığını belirtiyor.

Robby Krieger and the Soul Savages, Krieger'in 2020 tarihli solo enstrümantal albümü The Ritual Begins at Sundown'ın devamı niteliğinde.

Albümü şu anda dinlemekteyim ama hemen duyurmak istedim. Dinlememden sonra bir de yorum - analiz yazısı yazarım. Bu arada albüm harika akıyor. 

Aptulika



28 Ocak 2024 Pazar

LUTHER ALLISON Blues'ına Oğlundan Bir Pencere


 

Luther Allison ismi ile Rock FM'de program yaptığım yıllarda tanışmıştım. Bu tanışmadan sonra böylesi önemli bir isimle niye bu kadar geç tanıştığım için de açıkcası çok hayıflandım. Bu gecikmeli tanışmaya rağmen son 15 yıl içinde de yaptığı bütün çalışmaları  didik araştırdım ve dinledim. Her bir albümünü dinlediğimde de yepyeni keşiflere ulaşmakla kalmadım, Luther Allison isminin rock ve blues gitarında ne denli önemli ve öncü bir isim olduğunu görecektim. Bu kavrayıştan sonra neredeyse kendime bir büyük misyon yükleyip, "Hey millet, bakın böyle önemli bir isim var, bunu tanıyın artık" diye yeri göğü inletmek isteyecektim. Ama ne yapalım ki, bilinen isimlerin ötesine bir meraka sahip olmayan müzik alemimizde Luther Allison ismi ne acıdır ki pek bilinmez ve hak ettiği ilgiyi pek görmez ( ama neyse ki bu dünyada pek geçerli değil). 


Luther Allison

Blues rock gitarına neredeyse hard rock tadı verebilen Luther Allison isminden sonra bir başka Allison ile daha tanışacaktım... Bu isim Bernard Allison'du ve bu büyük ustanın en küçük oğluydu. O da babasından gelen mirasın takipçisi bir gitaristti. Bu mirası sadakatle alan Bernard, babasının yaptıklarını aynen kullanmak yerine bu görkemli binaya yeni tuğlalar koyuyor ve en önemlisi de kendi kişiliğini oluşturmayı da ihmal etmiyordu. Luther her ne kadar hard rock gitar tarzına hakimken Bernard tavrını funk ve soul ile koyuyordu. Büyük mirası yüklenen oğulların kaçınılmaz kaderi olan baba gölgesinin aksine Bernard kendi gibi olarak farkını koyuyordu. 


Luther ve Bernard Allison 


Bu girişi yapmama neden olan bu haftalarda çıkan Bernard Allison'un "Luther's Blues" albümü oldu. 20 parçadan oluşan bu ikili albümde Bernard, babasının şarkılarını bir araya toplamış. Usta gitarist babasının çok öne çıkan parçalarına yer verdiği gibi gözden kaçan çalışmalarına da yer vermeyi ihmal etmemiş. 

Bernard çok küçük yaşlarda babasıyla aynı sahneye çıkmasına rağmen, ondan aldığı öğüt, "nasıl hissediyorsan öyle çal" olacaktı. Bu sadece bir öğüt olarak da kalmadı baba Luther ona müzik konusunda  her olanağı verse de okuluna devam etmesini inatla teşvik etti. Böylece kendi kendine yolunu çizen Bernard Allison kendi dinleyicisini oluşturacak ve yaratıcılık, yorum adına kendine has çağdaş fikirler getirebilecekti. 



"Nasıl hissediyorsan öyle çal" lafı basit ve kolay anlaşılabilir bir öğüt gibi gelebilir. Buna rağmen bu öğütün ardında gizli bir yan vardır, o da bir şey hissedebilmek için kendin gibi olmalısın. İşte bir büyük blues devi olan Luther'den gelen öğüt Bernard da bu sayede yerini buluyor. Ünlü babaların gölgesinde kalan çocuklardan biri olmuyor Bernard Allison ve babasını taklit etmeden babasının eserlerini yorumlayarak harika bir iş yapıyor. Bu albümden sonra Luther Allison albümlerini dinlerseniz, dediklerimi daha net anlayacaksınız. 

Bu arada hem Luther hem de oğul Bernard için iyi bir gitarist dedim ama her iki ismin vokalistliği de bir ekol ve kilometre taşıdır.

Bu albümü dinlemek ve ardından Luther Allison blues'ına adım atmak karşınızda yeni ufuklar açacak bir keşiftir... buna değer doğrusu. 

Aptulika



Bernard Allison 



Luther Allison



1996 yılında baba oğul buluşmasından 




Bernard Allison'dan Luther'in Blues'ı 



İstanbul Caz Festivali'nde Gregory Porter ve Chris Isaak



Bundan 35- 40 yıl öncesi hepimiz merakla İstanbul Festivali'ne gelen isimleri beklerdik. O zamanlar bu festival caz ve klasik müzik diye iki kategoriye ayrılmamıştı ve klasik müzik haricinde aradaki caz müzisyenlerini bekler olurduk. İsimler açıklanır açıklanmaz hemen TRT 3 radyo programlarına , tabii en çok da Yavuz Aydar'ın "Stüdyo FM programına kulak kabartırdık. Sadece kulak değil kaset teyplerimizi de kayıta hazır hale tutardık. O programlarda İstanbul Festivali'ne gelen isimler tanıtılır ve parçalarına yer verilirdi. Yani konsere önceden hazırlanmak gibisinden bir serüvendi o yıllar. Daha sonraları caz müzisyenlerini caz rock fusion yapanlar takip edecekti. Bir kaç yıl sonra da BB King gibi blues sanatçıları ve Santana, Jethro Tull gibi rock devleri gelecekti. 

 Şimdilerde ara sıra bu festivale gelenleri takip etmeye çalışsam da eskisi gibi olmuyor. Ancak bu sene yapılacak İstanbul Caz Festivali'ne gelmesi kesinleşen iki ismin haberini görünce eski heyecanlarım aklıma geldi ve paylaşayım dedim. 

31. İstanbul Caz Festivali'ne gelecek iki isim belirlendi ve 15 Ocak tarihinde açıklandı.  Gregory Porter ve Chris Isaak, festival kapsamında İstanbul'a geliyor. Festival bu yıl 3-18 Temmuz’da düzenlenecek.

 

Müzik aleminde erkek caz vokalleri arasında en önemlilerinden biri olarak gösterilen ve Grammy dahil olmak üzere bir çok ödüle de sahip olan Gregory Porter, 8 Temmuz Pazartesi akşamı Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda konser verecek.  

"Wicked Game", "Blue Hotel" gibi popüler şarkıları ile tanınan müzisyen Chris Isaak ise  12 Temmuz 2024 tarihinde , Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda konsere çıkacak. 

Aptulika




26 Ocak 2024 Cuma

Steve Riley'in 68. yaş gününde ve ölümünden 2 ay sonra çıkan L.A. Guns albümü



Riley's L.A. Guns'ın "The Dark Horse" albümü 22 Ocak 2024'te çıktı. Bu tarih grubun beyni Steve Riley'in doğum günü ve albümün çıkışı aylar önceden bugüne denk getirilerek çıkarılması planlanmıştı.   Bu çaba , "The Dark Horse" un yayınlandığı gün 68. yaş gününü kutlayacak olan grubun davulcusu ve lideri Steve Riley'nin ölümünden iki ay sonra gerçekleşti.  



Albümün çıkışı böyle tasarlanmıştı ama Riley, 24 Ekim 2023'te 67 yaşında öldü. Steve Riley , ciddi bir zatürre vakasıyla karşı karşıya kalarak hayata veda etmişti. Ancak usta baterist hayattayken bu albümün kayıtları tamamlanmıştı ve bu hafta da piyasaya çıktı. 


Davulda Steve Riley'nin yer aldığı RILEY'S LA GUNS'ın  kadrosunda   gitarist/vokalist Kurt Frohlich , basçı Kelly Nickels  ve  gitarist Scott Griffin yer alıyor.  



L.A. Guns, 1980'lerin sonundan 90'lara kadar çalışmalarıyla hard'n heavy dünyasının önemli gruplarından biri olacaktı. Şimdiler de ise kadronun bir kısmı L.A. Guns diye devam ederken diğer yanda da Riley'in L.A. Guns'ı devam ediyordu. Olayın hikayesi de şu şekilde... 1987'de WASP'tan ayrılan Steve Riley, L.A. Guns'ın davuluna geçecekti. Böylece 1990'ların içinde başarılı albümler yapan grup, sonra sessizliğe gömülecekti. Bu aradan sonra 2016 yılında grup tekrar müzik hayatına döndü ama bu seferki kadroda Steve Riley yer almıyordu. 2019 yılında Steve Riley da L.A. Guns ismini kullanarak bir albüm yapacaktı. Böylece iki tane L.A. Guns grubu olacaktı. Tabi iki taraf mahkemelik oldu ve diğer L.A. Guns bir anda Riley's L.A. Guns yapılarak uzlaşma sağlanacaktı. 



Riley'ın L.A. Guns albümü "The Dark Horse" albümü dinlerken keyif veriyor vermesine ama daha çok kulağımız davula takılıyor. Albümde benim ilk anda sevdiğim iki parça oldu. Bunlardan biri  "Sweet Summer Girl (Florida)" olurken bir diğeri de "Changing Lights" olacaktı. Riley'in davul ritminin güzelliğinde akustik tınılı gitar ile Kurt Frohlich'in nefis vokalinin helezonu oldukça etkileyici... açıkcası dinlemeye doyamıyorum. 

Riley'in ölümünden sonra Riley's LA Guns bu albümle son bulacağını düşünüyorsanız, durum pek öyle görünmüyor.  Basçı Kelly Nickels, Riley'in mirasını yaşatmaya devam edecekmiş. Hatta grubun, bu yaz gerçekleşecek  Amerika Birleşik Devletleri'nde turne tarihleri ​​bile belirlenmiş. 

“The Dark Horse”, Riley'in hatırasını yaşatacak güzellikte bir albüm olmuş. 

Aptulika 







25 Ocak 2024 Perşembe

Woodstock'ın Yıldızı MELANIE hayata veda etti.



Bazı isimler vardır ki, sizinle yıllar değil yarım asırdır bağı vardır. Çocukluk yıllarınızdan bu zamana kadar o isimler sizin tarihinizde hep olmuştur ama iki kelam laf etmemiş ve çizmemişinizdir. Bunun bir nedeni de bir puntuna getireyim o zaman yazarım demişsinizdir.  Hep onlar hakkında yazıp, çizmek istediğinizde, "şimdi yazarım ama kimse tanımaz, bir ufak vesile olsun o zaman yazarım" dersiniz. Sonra bir gün o vesile gelir ve o da ölüm haberidir. İşte Melanie'nin bu Salı ( 23 Ocak 2024) günü öldüğünü duyduğumda da bu durumda oldum. 

Melanie için Woodstock'ın unutulmaz yıldızı diyebilirim. Onu çocukluğumda ilk duyduğumda içimden, "Yahu niye ben 1969'da 7 yaşındaydım, keşke o zamanlar 20 yaşında falan olsaydım." demiştim. Çünkü o çocukluk yıllarımda üç aşkım vardı. Bunlardan biri Suzi Quatro iken diğer ikisi ise Woodstock Festivali'nin plağını arkadaşımda görüp dinlediğimde olmuştu. Oradaki Janis Joplin ve Melanie aşık olmuştum. Sanki 1969'da 7 değil de 20 yaşında olsaydım o festivale gidip onlarla tanışacakmışım gibi. 



Tabi daha sonra Janis hayata veda etti ve Melanie ile Suzi sevdam hep sürdü. Şimdi galiba bir tek Suzi kaldı. 

1960'ların efsane festivali Woodstock'ta konser veren dokuz kadından biriydi Melanie. O zaman plak kapağında sadece bu isimle bilirdiniz ama şimdilerde internete falan baktığınızda sadece bu ismi yazmanız yetmiyor, Melanie Safka yazarak daha net buluyorsunuz ya da Woodstock Melanie yazmanızda fayda var. 

Melanie ismi bende çocukluktan bu yana güçlü bir simge olarak kalmıştır. Oysa o ne Janis gibi blues ve rock çılgınlığında ne Suzi gibi rock ateşleyicisidir. Evet o festivale katılan Joan Baez gibi tek akustik gitarlıdır ama öyle folk politikliği de yoktur. Ama etkileyici sesindeki o çakıl taşı tınısı anlatılmaz bir güzelliktir. Belki de o dönemin erkek seslerindeki Donovan'ın bir kadın yansıması gibidir. 

İtiraf etmeliyim ki eski bir iki plağını bulsam da o Woodstock plağından sonra Melanie ne yapar ne eder diye bakmadım. O benim için o Woodstock'ın bir hippi sembolüydü. Oysa yakın tarihte onunla yapılan bir röportajda, “Kendimi hiçbir zaman hippi gibi görmedim ve hissetmedim." dedikten sonra da, "Aksine, ben beat kuşağıydım.” diye ekliyordu. 

İşte o gün o tarihi festivale hiç bir plağı olmayan, kimsenin tanımadığı bir kız sahneye çıkıyor ve efsaneleşerek bugünlere kadar geliyordu. 

Melanie yani o Woodstock'taki dokuz kadın sanatçıdan biri,  23 Ocak'ta 76 yaşında hayata veda etti. 

Aptulika










 


24 Ocak 2024 Çarşamba

Liste Başı Albümler 24 Ocak 2024




Rock


 


1. Departures - Apollo Suns (2) - 9

2. Time Of The Signs - GOV'T MULE  (4) - 8

3. Can't Find The Brakes - DIRTY HONEY(1) - 10


4. Equal Strain On All Parts - JIMMY BUFFETT (7) - 8

5. Conqueress - DORO (8) - 11

6. Accentuate The Positive - VAN MORRISON (3) - 10

7. Ace Monroe - ACE MONROE (12) - 6

8. Just Before The World Starts Burning - THE SLEEPING SOULS (11) - 8

 9. Rockstar - DOLLY PARTON (9) - 9



10. 40 Years and the Night - NIGHT RANGER (5) - 10

11. Hackney Diamond ( Live Edition) - ROLLING STONES (13) - 4

 12. Mirror in the Sky - YES (15) - 34

13. Hackney Diamonds - THE ROLLING STONES (16) - 13

 14. Alphine Gold - DAWN BROTHERS  (14) - 5

15. Afro Turca Dances  - MURAT SES  (18) - 3

16. Death Of The Hoochie Koo - Sgt. SPLENDOR (20) - 4

17. 2024 - RAVENSTINE (21) - 2

18. Here Comes The Rain - MAGNUM (22) - 2

19.  Saviors - GREEN DAY (Yeni) - 1

20. The Restoration - NEAL MORSE (23) - 2

21. Femmes Fatales - EXIT EDEN (24) - 2

22. Medusa - RUSSELL & GUNS (25) - 2

23.  Hell, Fire And Damna - SAXON (Y) - 1

24.  Time - NOBODY'S FOOL (Y) - 1

25.  Torn By Reflection - WONDERFUL BLUFFER (Y) - 1






Blues

1.  Dirt On My Diamonds Vol. 1 - KENNY WAYNE SHEPHERD (2) - 9


2. Back to the Spieit of 66 - LAYLA ZOE (3) - 10

3. Thanks - BOB MARGOLIN (6) - 9




4. Up Next - MATHIAS LATTIN (1) - 11
 
5.  Blues From Caucasia - TOM BUENGER (8) - 9

6. Shout Sister Shout - GHALIA VOLT (9) - 9

7. Last Call For The Blues - CASSIUS KING & THE DOWNTOWN BLUES (10) - 8


8. Raise Your Hands - SCOTT WEIS BAND (5) - 10

9.  It Ain't Easy - ERIC B. TURNER (12) - 8

10. Black Bayou - ROBERT FINLEY  (4) - 11


11. Big Grey Sky - CHRIS THOMAS KING (13) - 7


12. Blues Caravan 2023 - WILL JACOBS / ALLY VENABLE/ ASHLEY SHERLOCK (14) - 7



13. Walking Heart Attack - JOHNNY RAWLS (7) - 14



14. Live In Austin Vol 1 - SUE FOLEY (11) - 9


15. The Hard Line - CHRIS O'LEARY (17) - 2

16. Live at Reelsounds - ZOOFUNKYOU (15) - 6

17. Time To Shine - GARNERRA CROMWELL(18) - 4 

18.  Nowhere Left To Go - BROTHERS BROWN (19) - 2

19. She Said Mahalo - LEE OSKAR (21) - 4

20. Bootlegger Days - JOHN POPPER & JONO MANSON (22) - 7

21. Dockside - JONAH TOLCHIN (23) - 6

22.  Padley Two - THE PADLEY BLUES BAND (24) - 8

23. Joyful Sky - ROBIN TROWER (16) - 12
 
24. Get It Out - LA PERRA BLANCO (Yeni) - 1

25. Fox Street Blues - BUENOS DIAZ (Y) - 1



Caz








1. Rags &Ragas - CHARU SURI (2) - 8

2. Rising Sun - SHUTEEN ERDENEBAATAR (3) - 8

3.  Colour Of Sound - ZOE RAHMAN (4) - 8


4. Disappearance - HUMAN BEING HUMAN (1) - 10

 5. Summer Me, Winter Me - STACEY KENT (5) - 8

6.  Spry - ADAM LEVY (8) - 6

 7. Valleys & Mountains - RYMDEN (7) - 7

8. Enchanted - TOM OLLENDORFF (10) - 6

9. Good Woman - KATE KORTUM (13) - 4

10. Scary Godings: Live - SCARY GOLDINGS (12) - 6

 
11. The Shores of Infinity - MENAGERIE (15) - 4


12. Ventura - VINCEN GARCIA (14) - 6
 

  13. Solsa Verde - THE WINFIELD ROAD EXPERIMENT (18) - 2

14. Neonomadic - NOAM WIESENBERG (16) - 3

15. A Lovesome Thing - KURT ROSENWINKEL (17) - 4

16.  Don't Be Mad At Me - OLIVIA VAN GOOR (20) - 2

17. Continuance - JOEY ALEXANDER (19) - 2

18.  Postcards - LEMON CITY TRIO (Yeni) - 1

19. New York Knock - MARIUS VAN DEN BRINK  (Y) - 1

20. Open Gates - FREDRIK KRONKVIST (Y) - 1

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...