30 Nisan 2014 Çarşamba

Joe Bonamassa ve Beth Hart tekrar yayını

Blues Perişan radyo programında bu hafta John Mc Laughlin'in yeni albümünün yer alacağını söylemiştim ama ne yazık ki bu program gelecek haftaya kaldı. Bu hafta eskiden yayınlanmış bir programın tekrarı olacak. 1 mayıs günü yayınlanacak olan tekrar programında Joe bonamassa ve Beth hart'ın "Seesaw" albümünün yer aldığı eski bir program yer alacak. 


Joe Bonamassa ve Beth Hart’dan İkinci Buluşma
Günümüzün Blues ve Rock gitarının en önemli ismi Joe Bonamassa ve Janis Joplin’in en büyük mirasçısı Beth Hart bir araya gelince ortaya içleri ferahlatacak bir müzik çıkıyor. 2011 yılında “Don’t Explain” albümüyle gelişen proje, bu sene de “Seesaw” albümüyle bir kez daha tekrarlandı. 
 Yeteneğinin yanısıra oldukça üretken bir gitarist olan Bonamassa, her yıla bir albüm sığdırmakla kalmıyor, çeşitli müzikal projelerde de yer alıyor. Glenn Hughes ve Led Zeppelin’in efsanevi davulcusu John Bonham’ın oğlu Jason Bonham’la birlikte kurdukları “Süper Grup” Black Country Communion’la da hem albüm hem de konser turneleri yapıyor.  Gitaristimizin bütün bunların yanısıra kendi solo konserlerini sürdürdüğünü ve bir çok albüme de konuk olduğu düşünülürse, 24 saatin bir saniyesini bile iyi kullandığına kanaat getiriyoruz.
Bonamassa’nın bunca çalışmasının arasında 2011 yılında Beth Hart’la birlikte bir projesiyle karşılaşmıştık. Kadın Caz vokalinin  önemli isimlerinden Billy Holiday’in unutulmaz parçası “Don’t Explain”i albüme isim olarak vermişlerdi. İkilinin “Don’t Explain” albümünde Ray Charles, Etta James, Tom Waits, Billy Holiday’e kadar birçok ismin blues klasikleri repertuarda biraraya gelmişti. Ama albümde bir parça fena halde dikkati çekiyordu. Bobby Bland’in “I’ll Take Care Of You” parçası Beth Hart’ın yorumuyla hemen hafızalara kazınıyor ve yıllardır bildiğimiz bir ses gibi etki ediyordu.  
Joe Bonamassa ismine yabancı olmasak da Beth Hart ismiyle ilk kez karşılaşıyorduk. Müziğe 1996’da başlayan Kaliforniyalı vokalist’i daha önce lokal bir dinleyici biliyordu. Joe Bonamassa ile yaptıkları “Don’t Explain” ile geniş bir kitle, “Bu nasıl bir ses, daha önce neredeymiş” diye kulak kabartacaktı. Açıkcası Hart’ın vokaline ilgisiz kalmak imkansız. Yazının başında onun için, “Janis Joplin’in mirasçısı” dedik. Onun hem sahnede duruşu, hem de vokalindeki tonlama gerçekten mirasçı lafını hakkediyor. Janis Joplin ekolünü takip eden ve bunu hakkıyla da başaran daha bir çok isim vardı ve daha da olacaktır… Ama Beth Hart’ın bu ekolü takip edişi bir hayli farklı. Hart’da sadece Joplin değil caz ve blues’ın kadın seslerinin iyice özümsenmesine şahit oluyoruz. Onun vokalinde Janis’in çılgınlığı, Billy Holiday’in hüznü, Abbey Lincoln’ün olgunluğu bütünleşiyor gibi. Ustaların izinden gitmiş ama taklitten çok uzak durmuş ve  sonuçta da vokaline Beth Hart imzasını koymayı haketmiş.
Besteciliği de kuvvetli olan Beth Hart, vokalinin yanısıra piyano başta olmak üzere gitar, cello, perküsyon da çalabiliyor. Bu meziyetlere bir de ressamlığını eklemeliyiz.

12 yaşındayken Blues gitarının yaşayan en eski ismi B.B. King ile birlikte gitar çalan Joe Bonamassa ise 2000’den bu yana müzik dünyasının gözdesi olmuş bir isim. Babasının bir gitar mağazası olması ve büyükbabasının trompetçi olması onun için bulunmaz bir imkandı. Ama o da bu imkanı kendi çalışkanlığı ile zirveye taşıyacaktı. Küçük yaşlarda  Guitar Slim, Eric Clapton, Jethro Tull, Bonnie Raitt dinleyerek başladığı müzik merakını 7 yaşında gitarla sürdürecekti. 11 yaşında da caz teorisi üzerine eğitim alacaktı.  
Bugüne kadar 10 stüdyo, 6 da konser albümü yapan Bonamassa, Blues’ın geleneksel yapısını koruyarak, 70’lerin rock müziğini damıtarak kendine has bir blues penceresi oluşturabiliyor. Albümlerinde elektrik blues gitarının tadını ziyadesiyle alabildiğimiz gibi kimi zamanda bizi 2010 tarihli “Black Rock” albümünde olduğu gibi şaşırtabiliyor da. Bu albümü tatile geldiği Yunan adalarından birinde kaydeden gitarist, yerel müzisyenlerle birlikte bir albüm çıkarmıştı. Albümde klarinet, ney gibi Doğu enstrümanları Yunanlı müzisyenlerinde katılımıyla yer almıştı. “Black Rock”, Joe Bonamassa’nın dinleyicileri tarafından beğenilmese de sanatçının perspektifinin ne kadar geniş olduğunu gözler önüne seriyordu. Ardından gelen “Dust Bowl” ve geçen yıl çıkan başyapıt niteliğindeki “Driving Towards The Daylight” ile tekrar dinleyicisiyle barışan Bonamassa, bu yılın başında da “An Acoustic Evening at The Vienna Opera House” isimli konser albümünü çıkararak  onu dinlemenin akustik gitarda da keyifli olduğunu gösterdi.

Bonamassa ve Beth Hart’ın ikinci birlikteliği “Seesaw” albümü bu yılın Mayıs ayında piyasaya çıktı. Albümde gene 11 tane blues klasiği yer almış. Louis Armstrong’dan “Them There Eyes”, Buddy Miles’dan “Miss Layd, Etta James’dan “A Sunday Kind Of Love” ve Aretha Franklin’den albüme ismini veren “Seesaw” bunlardan bir kaçı. Ancak Billie Holiday’in unutulmaz ve de anlamlı klasiği “ Strange Fruit”  Beth Hart’ın yorumuyla hem finale oturuyor hem de tüyleri diken diken edecek denli görkeme erişiyor. “Seesaw”ın bir başka güzel yanı ise bu seferki buluşmada trombon, trompet ve saksofon gibi nefeslilerin katılımı olmuş. Böylece bazı parcalarda Beth Hart’ın sesinin soul ve R& B tadını da almamız mümkün olmuş.   

Yazı ve Çizmler APTÜLİKA

25 Nisan 2014 Cuma

Ian Anderson yeni albümüyle Rock Efsaneleri’nde

Ülkemizin önemli radyo programcılarından Bora Çetin, her hafta hazırladığı “Rock Efsaneleri” programıyla rock müziğin ustalarını evimize taşıyor. Usta programcının yıllardır bilinen tukusu da Jethro Tull’dır. Grubun hem ülkemizde hem de dünyadaki konserlerini alışıldık bir dinleyicinin çok ötesinde yakından takip eden Çetin bu pazar günü Jethro Tull’ın beyni Ian Anderson’un yeni solo albümüne radyo programı “Rock Efsaneleri”de yer verecek. Ian Anderson’un yeni albümü "Homo Erraticus”  bu Pazar ( 27 Nisan ) saat 17:00'de, TRT Radyo3 de "Rock Efsaneleri"nde . 

44 yıl öncesinin rock operası yeniden


1970 yılının unutulmaz rock operası “Jesus Christ Superstar”, 2014 yılında da sahne eseri olarak sergilenmeye devam ediyor. Müzikalin günümüz kadrosunda da Punk’ın ilk ve tanınmış gruplarından Sex Pistols’un vokalisti Johnny Rotten’da rol alıyor. Sex Pistols’ün dağılışından sonra da kurduğu post punk grubu Public Image Ltd. ile müzik yaşamını 80’lerden bu yana sürdüren sıradışı vokalist, müzikalde “King Herod” rolünü üstenecek.
Çizgi Aptülika

Amerika’da iki hafta önce yapılan seçmelerde belirlenen isimler arasında Rotten’in dışında günümüzün ünlü isimleri de yer alıyor. Kaliforniyalı alternatif rock ve nu metal grubu Incubus’ın vokalisti Brandon Boyd, “Iscariot” rolünde yer alırken, Destiny Child grubunun elemanı Michelle Williams da “Mary Magdalena” olarak sahneye çıkacak.

  Andrew Lloyd Webber ve  Tim Rice’ın hazırladığı bu müzikal 1970’lerde Brodway sahnelerinde müzikal olarak sergilenmekle kalmayıp, hem sinema filmi hem de plak kaydı olarak yayınlanmıştı. 44 yıl sonra tekrar müzikal sahnelerine dönecek olan yapıt ilk olarak 11 Nisan günü New Orleans’tan başlayarak, 22 gösteriyi kapsayan bir Kuzey Amerika turnesi gerçekleştirecek.  

24 Nisan 2014 Perşembe

24 Nisan 2014 Blues Perişan radyo programı çalma listesi

* BUNALIMLAR - Bunalım
*LEON RUSSELL - Big Lips
* IAN ANDERSON - The Engineer
*CREEDENCE CLEARWATER REVIVAL - I Put A Spell ON You
*CREEDENCE CLEARWATER REVIVAL - Good Golly Miss Molly
*BARBARA STREISAND - Gotta Move
*TOM PETTY -- I Wont Back Down
*RAY CHARLES - Georgia My Mind
*OTIS SPANN - No More Dagging
OTIS SPANN - I Need Soma Air
* DEXTER GORDON - Rhythm Mad
* DEXTER GORDON - Dont Worry A bout Me
* GARRY BURTON - Sunday's Uncle
LYMBIKO - Look Into The Sun

* ROBIN MCKELLE - What You Want*JILL SHARPE - Crybaby Blues
* FREDDIE KING - Play It Cool
* BB KING - The Blues Come Over Me
* JOHN LEE HOOKER - The Healer
* ERIC CLAPTON - Run Home to me
* WALTER TROUT - Outsider
* GOVT MULE - Gamblers Roll
* WALTER TROUT - Pray for rain

www.rockfm.com.tr
Blues Perişan

Hazırlayan ve sunan Aptülika
Her Perşembe saat 22.00de Rock FM 94.5'te
internetten dinlemek için
www.rockfm.com.tr

23 Nisan 2014 Çarşamba

Ölüm yıldönümünde Dexter Gordon

Cazın en önemli tenor saksofoncularından Dexter Gordon'u 25 Nisan 1990'da yitirmiştik.

Ölümünün 24. yıldönümünde Dexter Gordon'u bu perşembe, saat 22.00'de Aptülika'nın hazırlayıp sunduğu Blues Perişan radyo programında dinleyebilirsiniz.
Blues Perişan, Rock FM 94.5'te
İstanbul dışındaki dinleyiciler programı internet üzerinden www.rockfm.com.tr adresinden dinleyebilirler

Otis Spann Blues Perişan'da

Chicago Blues'ın efsanevi piyanisti ve vokalisti Otis Spann'ı bundan 44 yıl önce yitirdik. Karaciğer kanserine yakalanan sanatçı, 46 yaşında hayata veda edecekti. 
Bu haftaki Blues Perişan radyo programında Otis Spann'ın 1969 yılında yaptığı "The Biggest Thing Since Colossus" albümünden iki şarkıya yer vereceğiz. 
Prodüktörlüğünü Mike Vernon'un yaptığı albümde davulda S.P. Leary yer alıyor. Bu albümün bir diğer büyük özelliği ise sanatçıya İngiliz rock'ının efsanevi grubu Fleetwood Mac'in eşlik ediyor olması. 

Albümde Otis Spann piyano ve vokalde yerini alırken, gitarlarda Peter Green ve Danny Kibman, bas gitarda ise John Mc Vie bulunuyor. 
1969 yılında çıkan bu tarihi albümden iki parçayı bu perşembe, saat 22.00'de Aptülika'nın hazırlayıp sunduğu Blues Perişan radyo programında dinleyebilirsiniz.
Blues Perişan, Rock FM 94.5'te
İstanbul dışındaki dinleyiciler programı internet üzerinden www.rockfm.com.tr adresinden dinleyebilirler

Vakti zamanında bu hafta



19 Nisan  1988
Müzik dünyasında 68’ler protest tavrın üst düzeye çıktığı yıllardı. ABD’deki bir çok müzisyen bu yıllarda Vietnam savaşına karşı çıkmak  başta olmak üzere sol protest tavırlı müzikler yapmıştı.
Bu tavrın dışında her zaman Amerikan sağı ve muhafazakar konumunu sürdüren müzisyenler de vardı. Sonny Bono bunlardan biriydi. 60’larda Cher ile birlikte ikili olarak yaptıkları plaklarla bir döneme damgasını vuran müzisyen 70’lere doğru ününü yitirecekti. Bunun sebebi de zamanın protest tavrına uyan müzikler yapmamasıydı. 80’li yıllara geldiğimizde 19 Nisan 1988 günü Sonny Bono, Cumhuriyetçi Parti’den muhafazakar bir aday olarak Kaliforniya’ya belediye başkanı olarak seçilecekti.
20 Nisan 1970
Beatles dağılışından sonra grubun basgitaristi Paul Mc Cartney ilk solo albüm yapan eleman olacaktı.

21 Nisan 1927
George Gerswin’in “Rhapsody in Blue” eseri Paul Whiteman’ın şefliğinde seslendirildi. Bu konserde besteci Gerswin de piyanodaki yerini almıştı.

24 Nisan 1979
Bir kente adanmış şarkılardan en muhteşemi “Georgia On My Mind”dir. Doğduğu kent olan Georgia için bu parçayı yapan Ray Charles, yaşamının son yıllarına kadar bu kente girmesi yasaklanmıştı. 50’lerde ırk ayrımının had safhada olduğu yılllarda beyazlar ile siyahların lokantaları bile ayrıydı. Ray Charles, bir restorana girip, beyazların oturduğu, siyahlara yasak olan bölüme girince hakkında dava açılır. Bu inadını sürdüren Ray Charles, konserinde beyazlar ile siyahların ayrı bölümlerde oturmasına karşı çıkacaktı. Bu olay sonucu eyelet valise Ray Charles’ın kente grissini yasaklayacaktı. 1979 yılında yıllar süren bu yasak kalkacaktı. Ve “Georgia On My Mind” şarkısı da Georgia kentinin şarkısı olarak ilan edilecekti.

25 Nisan 1979
Arabesk tarzı çalışmalarıyla bilinen Hakkı Bulut, “Gecekondu” isimli bir albüm çıkardı. Sol, protest tavırlı bu LP’nin iç kapağında şöyle yazıyordu,
“Hakkı Bulut Diyor ki:
‘Bak kardeşim bu düzene hep beraber dur demezsek’ diyor ve şimdiye kadar okuduğu eserlerin en güzellerini bu albümde söylüyor.”
Plak kapağındaki bu yazı da bazı imla hataları olsa da dönemin sol arabesk ilginçliklerinden biri olarak tarihe yazılacaktı.


27 Nisan 1977
Joan Baez ve Santana, Soledad Hapishanesi’nde konser verdi.


 Doğanlar
24 Nisan 1942
BARBARA STREISAND
Sinema oyuncusu, yönetmen, şarkıcı Barbara Streisand, Brooklyn’de doğmuştu. 72 yaşına giren sanatçı, yakın dönemde çıkardığı albümle müzik hayatına devam ediyor.

24 Nisan 1945
DOUG CLIFFORD
Creedence Clearwater Revival grubunun davulcusu


Ölenler
21 Nisan 1970
EARL HOOKER
Blues müziğinin güçlü gitaristi ve vokalisti Earl Hooker bundan 44 yıl önce yakalandığı verem hastalığından hayata veda edecekti.

24 Nisan 1970
OTIS SPANN
21 Nisan 1990
DEXTER GORDON


Vakti Zamanının Albümü

Tom Petty
" Full Moon Fever"
 24 Nisan 1989

Leon Russell, Blues Perişan'da

LEON RUSSELL, "Life Journey"den bir parça ile Blues Perişan'da

Oklahomo, Tulsa'nın J.J. Cale gibi simgeleşmiş isimlerinden biri, Leon Russell.
Bugün 72 yaşında olan piyanist ve vokalist yeni albümü "Life Journey" ile karşımızda.
Müziğinde folk, country ögelerini rock vöe bluesla harmanlayan usta müzisyen son albümünden bir parça ile bu perşembe günkü Blues Perişan radyo programında.

19 Nisan 2014 Cumartesi

Aratacalı Gabriel Amca


Nobel ödüllü yazarlara pek meyil etmemişimdir. Bu ödülü alan sadece iki yazarı okumuş ve sevmişimdir. Bunlardan biri John Steinback’tir ki, okuduktan sonra Nobel ödüllü olduğunu öğrenecektim. İlk gençlik yıllarımda, “ona niye bu ödülü verdiler? ” diye düşünmekten kendimi alamayacaktım. Steinback ödüle gerek olmayacak denli iyi bir romancıydı ve okunması için de böylesi bir şeye gerek yoktu bence. Komik ama o zaman öyle düşünürdüm. (hala düşünüyorum ya o da ayrı mesele)
Bu ödülü alanlardan kitaplığımda her zaman yeri olan ikinci isim Gabriel Garcia Marquez’di. Onu bulabilmem için Nobel ödülü gerekliydi. 80’lere doğru onun “Yüzyıllık Yalnızlık” kitabını alıp, okuduğumda Kolombiya gibi bilmediğim bir yerin bize ne kadar yakın olduğunu anlayacaktım. Sonra “Kırmızı Pazartesi” romanı bu ilgimi kamçılayacaktı.

Kitaplarını okudukça Marquez’in de “Nobel” denilen ödülü alması beni şaşırtırdı. Ama iyi ki almıştı. Almıştı ve ben bu diyarda Kolombiya denilen o diyarlardaki adamı tanımıştım.
Gece vakti haberlerde “Gabriel Garcia Marquez, tedavi gördüğü hastanede 87 yaşında hayata veda etti.” diyor ve “Nobel ödüllü Kolombiyalı yazar bir süredir zatürre tedavisi görüyordu.” kelamı da eklenmeden edemiyordu. O ne Kolombiyalı idi benim için ne de nobelli. Marquez benim için Arjantin’li, Bolivyalı, Şilili,Meksikalı, Fatihli, Kuruçeşmeli, Arnavutköylü bizim mahalleli idi.
Onun nobel aldığı günlerde kitabını Fransızcaya çevirmek istemişler. Marquez bir şart koymuş. Şartı söyleymiş: “Yayıneviniz en az 10 Latin Amerikalı yazarın eserini yayınlarsa benim kitabımı çevirebilirsiniz.”
Ne bileyim ben Marquez amcayı çok severdim. Benim için nobel ödülü almayacak kadar iyi bir yazardı.

Güle güle Aratacalı güzel insan. Gittiğin yerde Steinback’e de bizden selamlar götür.

18 Nisan 2014 Cuma

Gabriel Garcia Marquez'in ardından


Gabriel Garcia Marquez, tedavi gördüğü hastanede 87 yaşında hayata veda etti. Nobel ödüllü Kolombiyalı yazar bir süredir zatürre tedavisi görüyordu. Onun anısına iki yıl önce yaptığım bir çizimi paylaşıyorum.

17 Nisan 2014 Perşembe

30. ölüm yıldönümünde Felix Pappalardi

17 Nisan 1983
FELIX PAPPALARDI

Bundan 30 yıl önce bugün Mountain grubunun usta bascısı Felix Pappalardi'yi kaybetmiştik. New York’taki evinde vurularak öldürülmüş bulunan müzisyen.44 yaşında hayatını yitirirken, Pappalardi'yi öldürdüğü gerekçesiyle karısı Gail Collins tutuklanarak, hapse atılmıştı. 

Blues perişanda Micheal Bloomfield özel



Michael Bloomfield’ın  33. ölüm yıldönümünde  çıkan “From His Head To His Heart To Hands” albümünden seçmeler  BLUES PERİŞAN radyo programında bu gece. 

Blues Perişan radyo programı 17 Nisan 2014


16 Nisan 2014 Çarşamba

Michel Bloomfield, blues'ın beyaz hali

Beyaz tenli siyahi gitarist

Çizim Aptülika
bluesperisan@gmail.com
Blues gitarının ABD’deki ilk beyaz ustası Michael Bloomfield’ı 15 Şubat 1981’de,  37 yaşındayken yitirmiştik.  Siyahlarla beyazların bir arada müzik yapmasını sağlayıp, ırkçılığa bir tokat atan öncü gitaristin 33. ölüm yıldönümünde  çıkan “From His Head To His Heart To Hands” albümü daha önce yayınlanmamış stüdyo ve konser kayıtlarını da barındıran 3 CD’lik ciddi bir antoloji niteliğinde. 


ABD’de beyaz müzisyenlerin blues müziğine girişi, Avrupalı’lardan çok sonra olacaktı. 60’larda İngiltere başta olmak üzere Avrupalı gençler ABD’de çıkan siyah insanın müziğine tutku ve hayranlıkla sarılırken, birçok blues müzisyeni de çıkartacaklardı. ABD’de ise hala ırkcı tabular hükmünü sürüyordu. İşte bunu bozan üç beyaz tüm aşağılanmalara rağmen siyahlarla aynı sahneye çıkmak cesaretini göstermekle kalmayarak bizzat onların müziğini yapacaklardı. Bunların isimleri armonikacı Paul Butterfield, gitarist Elvin Bishop ve gitarist Mike Bloomfield’di. 
İngiltere blues ustalarını çoktan çıkarmış; Alexis Korner, Eric Clapton, Jimmy Page, Jeff Beck gibi gitaristler siyah insanın müziğini Avrupa’dan dillendiriyorlardı. İşte ABD’deki bu sessizlikte Mike Bloomfield denilen asi beyaz adam blues gitar tınılarını dökecekti.
1943 yazında Yahudi kökenli bir ailenin çocuğu olarak Chicago’da dünyaya gelmişti, Michael Bloomfield. Ailesi dindar olduğu için oğlunun müzik yapmasını istemiyordu ama Bloomfield küçük yaşlarda edindiği gitarla müziğe başladı. O siyahların arasında bir gettoda siyahların müziğine tutkun bir gençti artık. Sanatçı o günkü seçimini, “Siyah insanlar bu ülkede beyazlardan müzdarip, Yahudi halkı ise o zaman her taraftan müzdaripti. Bu acılar içinde benim için de blues dayanak noktam oluyordu.” sözleriyle  tanımlayacaktı.

“Doğu – Batı”

  The Paul Butterfield Blues Band ile 1965yılında Chicago Blues tarzındaki ilk albümlerini yaptılar. Beyazlardan oluşan bir grubun blues yapması ABD’de de bir hayli şaşkınlık yaratırken bir yıl sonra bunu ikinci albüm “East – West” takip edecekti. İlk albümün aksine bu seferki çalışma özgün besteleri de kapsıyordu. Caz, saykodelik rock ve blues birleşimi olan bu albümde bir parça yeni bir bakışı da sunuyordu. Albümle aynı ismi taşıyan “East – West”, Doğu ile Batı’yı blues süzgecinde birleştiriyordu. Bu Miles Davis’in 1959’da  “Kind Of Blue” albümünde gerçekleştirdiği Doğu makamsal müziğinin cazdaki yansımasının devamı gibiydi. Mike Bloomfield’ın bu bestesinde Hint Raga müziğinin kaynaşması grubun orgcusu Mark Naftalin’in klavyesiyle hayat buluyordu. Müzik tarihinin bu başyapıtı bizde de etkili olmuştu. Erkin Koray’ın klavye ile “Tek Başına” konserler verdiği 80 sonu ile 90 arası dönemde bu sound oldukça hissedilecekti.
Newport Caz Festivali ve Fillmore’da tarihi konserler veren The Paul Butterfield Blues Band’in ardından Mike Bloomfield’ı 1967’de The Electric Flag isimli kendi grubuyla bulacaktık. Bu grup 2 yıl sürdü ve “The Trip”, “Along Time Coming” isimli albümleri yaptı. 1968’de  Al Kooper ve Stephan Stills ile birlikte “Super Sessions” adındaki tarihi albümü yapacaklardı. “jam Sessions” (doğaçlamalar) doruğa çıktığı bu harika çalışmadan sonra Bloomfield solo albümler yapacaktı. 

Şöhretten kaçan adam

Kusursuz gitar tekniği ve siyahi sanatçılara has duygusal tonları yakalayabilen Mike Bloomfield, birçok müzik yazarına göre İngiltere’den çıkan Eric Clapton’a karşı ABD’nin cevabı gibiydi. Bloomfield’in bu övgüleri hak etmesi 37 yıllık bir ömürle sınırlı olduğu düşünülürse önemi daha iyi anlaşılacaktır.
Bloomfield’ın 1977 yılında yaptığı “If You Love This Blues Play’em As You Plaese” bir çok otoriteye göre gitaristler için ders niteliğinde bir çalışma olacaktı. Böylesi bir yeteneğe sahip olmasına rağmen sanatçı, müzik sanayinin idol kavramına uzak bir kişiliğe sahipti. Dinleyicinin alıştırıldığı “star” kavramından nefret ediyor ve onu biçimlendirdiğini hissediyordu. Bu da onu konserlerden nefret eder hale bile getirdi. Bloomfield bu durumu su sözlerle açıklıyordu: “ İnsanlar sahnedeyken seni idol olarak görürler ve tapınırlar. Bu tehlikelidir. Çünkü bu dinleyicinin seni kalıplamasına neden olur ve kendin gibi değil, verilen imaja göre hareket edersin.” Bu yüzden Bloomfield 70’lerin sonuna doğru turnelerden uzak durdu. Basından, dinleyiciden uzak, kendi halinde yaşamayı tercih ediyordu. Ancak turnelerin ona yüklediği stres, uykusuzluk problemi yaratmıştı. Bu yüzden sadece uyuyabilmek için aldığı uyuşturucular onun ölümüne neden olacaktı.

“Blues benim bir parçam”

ABD’de ırk ayrımına tepkiyi ilk beyaz blues gitaristi olarak veren Michael Bloomfield,  “Blues sadece notalardan ibaret değildir. O çevremizi saran herşeyin toplamıdır. Onunla kişisel bir bağım var ve o benim bir parçam. “ sözleriyle bakışını net olarak ortaya koyacaktı.
Michael Bloomfield’ın 33. ölüm yıldönümünde çıkan “From His Head To His Heart To Hands” albümü 3 CD ve 1 belgesel DVD’den oluşan kelimenin tam anlamıyla bir antoloji. Bu çalışmaya seçilen parçaların daha önce yayınlanmamış kayıtları da barındırıyor olmasının yanısıra sunumuyla da  gerçek anlamda bir ciddiyet resmi geçidi. İlk CD’de sanatçının yayınlanmamış stüdyo kayıtları ve “Jam Sessions”larından oluşuyor. Stüdyo ortamının da hissedildiği bu çalışmanın ardından ikinci CD ise konser kayıtlarını içeriyor.

Muddy Waters, Janis Joplin ve Bob Dylan’ın gitaristi

“From His Head To His Heart To Hands”in üçüncü bölümü ise Bloomfield’ın çaldığı ünlü isimlerle yaptıkları yer alıyor. Muddy Waters’ın “Fathers And Sons” ve Janis Joplin’in ilk solo albümünde gitarı üstlenen Bloomfield’ın bu isimlerle yaptığı çok özel kayıtlarını bu seçkide bulabiliyoruz. Mike Bloomfield 1965 yılında Bob Dylan’ın unutulmaz albümü “Highway 61 Revisited”de de çalmıştı. Bu albümde yer alan Dylan klasiği “Like A Rolling Stone” parçasındaki sert gitar sololarına imza atan Bloomfield’den başkası değildi. Bugünlerde çıkan “From His Head To His Heart To Hands”de de hem Bob Dylan’lı bir konser kaydı hem de “Like A Rolling Stone”ın enstrümantal yorumu yer alıyor.

Mike Bloomfield 60’lı yılların müziğinde rock gitarının önemli bir figürüydü. Ama asıl önemlisi ABD’de beyazların siyahlarla birlikte blues yapmasına vesile olan öncü ve insan yürekli bir gitaristti.
Yazı ve çizim Aptülika
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...