30 Kasım 2023 Perşembe

Blues vokalinin Rapunzel'i

 


İlk duyduğumda çok etkilendiğim ve neredeyse 2009'dan beri takip ettiğim son dönemlerin en başarılı bulduğum beyaz blues kadın vokali olduğunu söyleyebilirim, Layla Zoe için.   Janis Joplin vari çığlıksı haykırışlara uzanan bu ses ilk duyduğunuzda sizi ister istemez kavrıyor. 

 Layla Zoe'un yeni albümü "Back to the Spirit of 66"ı dinlemeye başladığımda aklıma gelen ilk şey, iyiyi hep es geçtiğimiz oldu. Böyle güçlü bir ses nedense hak ettiğince fark edilmiyor.  


Masallar hep çocuklar için yazılmış sanılır ama bana kalırsa hiç öyle değildir. Bir çoğunu çocukken dinlemişizdir ama asıl önemleri yıllar sonra anlaşılır. Öyle ya, çocuk dünyasında Rapunzel diye bir kız sevgilisini uzun saçlarıyla niye odasına alsın ki? Aklınıza hemen iç gıcıklayıcı şeyler gelmesin ( ama o da göz ardı edilemez ya neyse) bu sadece sevgi ile alakalı olabilir. Hangimiz gençlik döneminde gizli gizli sevgilimizle buluşmak zorunda kalmamışızdır ki? O yüzden bu Rapunzel masalı sadece bir çocuk masalı değildir,   yetişkinlik hatta yaşlılık dönemimizde de önemi daha da artan bir öyküdür. Kim bilir bazı aklı evveller bu güzelim kurguyu çocuklara yönlendirerek, iki yüzlülüklerini gizlemeye çalışmışlardı, büyük ihtimalle. 

Sözün özü Rapunzel güzel bir öyküdür. Hele ki o saçlarını sevgilisine merdiven eden kızın çizimi de, bir çizer olarak beni ziyadesiyle keyiflendirir. O kahrolası çocuk eğitiminde kullanılan masallar, yetişkinliğimde benim karmaşık çizimler yapmama sebep oldu belki de ama sırf bu yüzden bile minnettarım o pedagojiye. 

Kramp grubunun en sevdiğim parçası "Saçlarımız uçuşsun rüzgarda" diye başlayan "Sen ve Ben" şarkısındaki gibi uçuşan saçlarıyla bir Rapunzel bundan on küsur yıl önce hayatıma girdi. Ama bu sefer kaçamak bir buluşmadaki sevgili değildi; O saçlar blues rock vokaline merdiven olan Rapunzel saçlarıydı. 

İlk duyduğumda çok etkilendiğim ve neredeyse 2009'dan beri takip ettiğim son dönemlerin en başarılı bulduğum beyaz blues kadın vokali olduğunu söyleyebilirim, Layla Zoe için. Artık ne mene bir giriş yaptıysam, kendi kurduğum cümlenin içinde neredeyse ben boğulacaktım... Ancak Layla Zoe'nun ayrıcalıklı sesini başka türlü vurgulayamayacaktım. Diklere çıkıp, bir anda Janis Joplin vari çığlıksı  haykırışlara uzanan bu ses ilk duyduğunuzda sizi ister istemez kavrıyor. 

 


Layla Zoe'un yeni albümü "Back to the Spirit of 66"ı dinlemeye başladığımda aklıma gelen ilk şey, iyiyi hep es geçtiğimiz oldu. Böyle güçlü bir ses nedense hak ettiğince fark edilmiyor. Bunda kendimi de suçlu hissetmiyor değilim, onu da bir kalem söyleyeyim hani. 

Kanadalı Layla Zoe'nun bu 17. albümü olup, Belçika'daki "Spirit of 66" adlı mekanda verdiği konserin kayıtlarından oluşuyor. Kanada doğumlu olsa da Hollanda'da yaşayan sanatçı bu konseri 2022 tarihli "The World Could Change" albümünün tanıtım turnesi kapsamında vermiş. 

Albüme Beatles'ın "Golden Slumber" parçasını akapella olarak yorumlayarak başlayan Zoe, bir klasik parçanın saf sesle kişiliğini imza olarak nasıl konulabileceğini fena halde gösteriyor. Ardından gelen "Dark Heart"da gitarın ritmik tınısı kalp atışı gibi bizi sarıp sarmalıyor. Dünya değişebilir hatta değişmeli ama o gene bildiğini okuyor ve biz Layla Zoe'nun sesinden "The World Could Change" ile semaya gene de "Dünya Değişebilir" diye yazıyoruz. Gitarist Krissy Matthews, Layla'nın sesine çok iyi uyan bir tını yakalamaya devam ediyor. Teatral dokunuşlu yumuşak tonlu bu parçada kimi zaman ritim kimi zaman solo ile fena halde örüyor.  Albümde bas gitarları da çalan Paul Jobson aynı zamanda klavyede de yerini alıyor ve "Praying Kind"da çok özel bir org duygusu yakalıyor. Gospel tadındaki bu parçada gitarist Matthews, Dire Straits güzelliğinde yumuşak tonda aklımızı alıyor. 

Albüme başladık ama hep böyle yavaş tempoda  mı devam edeceğiz derken başlayan "Leave You for Good" ile biraz hızlanıyoruz. Bu arada parça biraz volum yükseltince hem Layla Zoe'nun sesine  daha iyi erişiyor hem de gitaristin sololarından keyif alıyoruz. Bu arada davulcu Felix Dehmel'in de hakkını vermeliyiz. Sonrasında "Susan" ile piyano ve vokal konseptinin keyfine varıyoruz. Devamında gelen "Weakness" ile ortam bir anda Black Sabbath vari bir blues'a dönüyor. Tony Iommi'ye selam gönderen bu parçadan sonra gelen "Ghost Train" ile hard ve heavy tınılarında bir ruh haline giriveriyoruz. Parçanın sonuna doğru baterist Felix Dehmel çılgın solosuyla varlığını hissettiriyor. Adından grup elemanlarını tek tek tanıtam Layla Zoe, "Roses and Lavender"a başlıyor. On dakikalık bu parçada gitara doyuyoruz, tabi alt yapıda akan klavye ve kamçı gibi çimdik atan davulu da es geçemeyiz. "Watch What You're Doing" ile devam eden konser, 14 dakikaya yaklaşan " Brother" ile bir pop rüzgarında kalıveriyoruz ana ne yapalım ki ses güzel. 

Gary Moore'un "Still Got The Blues"unu andıran bir girişle başlayan "We're All the Same" ile sona doğru yaklaşıyoruz. Ve ardından gelen "He Loves Me" ile albümü sonlandırıyoruz. 

Layla Zoe harika ve sınırların ötesinde bir ses. Öyle ki onu sadece blues ile de sınırlandıramayız. Akla gelen her tarzda vokaliyle imzasını atar. Bu kadar ani sesini değiştirebilecek denli bir ses armonisine sahip biri yeryüzümüzde olur olmaz bulunamaz. Bu konser albümüyle Layla Zoe alemine dalmanız mümkün değil ama ses renginin çeşitliliğini görmeniz için ideal bir buluşma imkanı. 

Aptulika



29 Kasım 2023 Çarşamba

Liste Başı Plaklar 29.Kasım 2023




Rock





 1. Hackney Diamonds - THE ROLLING STONES (1) - 6

2. Lighthouse -  Duff McKagan (6) - 6

3. Slowburn - Fire Starter (2) - 6



4. Midnight Rose - PAUL RODGERS (3) - 10

5. Sonic Mojo - FOGHAT(10) - 3

6. Can't Find The Brakes - DIRTY HONEY (14) - 3


7. Accentuate The Positive - VAN MORRISON (12) - 3


8. Dreaming In Dystopia - DIRTY SOUND MAGNET (11) - 5


9. Grand Ville - GRAND VILLE (4) - 10


10. Beautiful Horizon - THE FUSİON SYNDICATE (13) - 3


11. Mirror in the Sky - YES (7) - 27


 12. Babylon - LYNCH MOB (5) - 6


13. Guitars at the End of the World - GEORGE LYNCH (16) - 3
 

14. Heaven Comes Down - DOKKEN (18) - 4

 15. Conqueress - DORO (15) - 4

16. 40 Years and the Night - NIGHT RANGER (17) - 3

17. From The Road, Vol.1: Covers - ZAC BROWN BAND (19) - 2

18. Departures - Apollo Suns (20) - 2

19. Rockstar - DOLLY PARTON (21) - 2

20. Equal Strain On All Parts - JIMMY BUFFETT (23) - 2

21. Vol.2 - TARQUE (24) - 2

  22.Hope and Courage - KEN MARGOLIS (22) -2

23. Drawn to the Devil - AL DE LONER (25) - 2

24. Time Of The Signs - GOV'T MULE  (Yeni) - 1

25. Just Before The World Starts Burning - THE SLEEPING SOULS (Y) - 1






Blues
 


 1. Live In London - CHRISTONE "KINGFISH" INGRAM (1) - 7

 2. Blues Deluxe Vol 2 - JOE BONAMASSA (2) - 7

3. Pass It On Down - CHRIS BEARD (4) - 6



4. Joyful Sky - ROBIN TROWER (5) - 5

5. Damn The Rent - THE DIG 3 (7) - 7

6. Walking Heart Attack - JOHNNY RAWLS (8) - 7

7 . Memphis Callin' - MIGHTY MO RODGERS (3) - 9

8. Raise Your Hands - SCOTT WEIS BAND (12) - 3

9. Blu Ja Vu - TOM HAMBRIDGE (6) - 9

10. Black Bayou - ROBERT FINLEY  (14) - 4

 
11. Attitude - SOULFUL FEMME (13) - 7

 
12. Up Next - MATHIAS LATTIN (15) - 4

13.Back to the Spieit of 66 - LAYLA ZOE (16) - 3

14. Thanks - BOB MARGOLIN (21) - 2

15.  Blues From Caucasia - TOM BUENGER (22) - 2

16.  Dirt On My Diamonds Vol. 1 - KENNY WAYNE SHEPHERD (25) - 2

17. Shout Sister Shout - GHALIA VOLT (24) - 2

18. Live In Austin Vol 1 - SUE FOLEY (23) - 2

 19. Classy Woman - MIZZ LOWE (19) - 3

20. The Blues, Man, Rides Again - MICK CLARKE (18) - 5

21. Big Love - THE BLUESNOVAS (20) - 3


22.  It Ain't Easy - ERIC B. TURNER (Yeni) - 1

23. Last Call For The Blues - CASSIUS KING & THE DOWNTOWN BLUES (Y) - 1

24.  The Gremlins Are Listening - The Rick Ray Band (Y) - 1

25.  Padley Two - THE PADLEY BLUES BAND (Y) - 1




Caz








 1. Uncle John's Band - JOE SCOFIELD (1) - 6

 
2. Frozen Silence - MACIEJ OBARA QUARTET (7) - 8

3. Tales of Utopia - SHALOSH (6) - 8



4. Bridges - KEVIN HAYS (9) - 6

5.  As Good As It Gets - ESPEN ERIKSEN TRIO (8) - 6

6 . Continuo - AVISHAI COHEN (11) - 4

7. Live At Glenn Miller Cafe - FREDRIK KRONKVIST (15) - 3

8. Sofa - URBAN QUARTET (13) - 3

9. Light Wood, Dark Strings - TONBRUKET (10) - 6


10. Seven Ages Of Man - PAUL MOTTRAM  (12) - 5


11. Home Cookin' - CORY WEEDS (18) - 2

12. Call On The Old Wise - NITAI HERSHKOVITS (19) - 2

13. Grand Company - RAY GALLON (20) -2

14. Disappearannce - HUMAN BEING HUMAN (16) -3

15. Web Max II - WEB WEB & MAX HERRE (17) - 3
 
16. Rising Sun - SHUTEEN ERDENEBAATAR (Yeni) - 1

17. Summer Me, Winter Me - STACEY KENT (Y) - 1

18. Rags &Ragas - CHARU SURI (Y) - 1

19.  Colour Of Sound - ZOE RAHMAN (Y) - 1

20. Vol.1 - CHRIS BOTTI (Y) - 1





27 Kasım 2023 Pazartesi

TIMARLI HASTANEDEN KUL NESİMİ'YE; OBJEKTİF


 

35 yıl önce Samsun’dan yükselen dumanın, zamanla ortalığı aleve vereceğini nerden bilebilirdik ki?  
Geçen bu bir ömürlük sürenin öğretisi, azmin ve özverinin önünde hiçbir şeyin duramayacağıdır. Bu öğretinin adı da Objektif’tir. Objektif grubunun bugün geldiği nokta “dört büyükler”* kategorisinde halen yoluna sağlam adımlarla devam eden bir konumu işaret etmektedir. Grupla yüz yüze mesaim ise tam 30 uzun yıla tekabül ediyor. Samsun’daki “Lay Lay Lom Müzik Mağazası”na gidip, Objektif’in henüz yeni çıkan kaseti “Hayal ve Yaşam”ı “birinci elden” satın almam, bu uzun süreci başlatan olmuştu; Vecdi Yücalan’la ilk tanışmamız da… Dün gibi hatırlıyorum; benim de yakından tanıdığım Kamil Özaydın'ın (Whisky) vefat edeli birkaç ay olmuştu. Konuyu açtım, derin bir nefes çekti, “yaa sorma, Kamil kahretti beni” dedi. Hangimiz kahrolmamıştık ki? Hep yaptığım gibi kaseti imzalattım. Yazdığı not kimine göre iyi bir dilek, kimine samimi bir dilek olabilir; bana göreyse beddua! O notu okuduğumdan beri ayağım kaydı(!). Bundan sonra Objektif ve diğerleri nerede ben orada; “uçuş” devam ediyor…(Zaman sonra, 2007’de uçuşumu tamamladığıma kanaat getirmiş, artık kendi kanatlarınla uçabilirsin minvalinde temennide bulunmuştu)




2023’ün 17 Kasım akşamında Esenlerdeki Adem Baştürk Kültür Merkezine girerken konser salonundan soundcheck sesleri geliyordu. Konsere daha bir saat var, kimsecikler yok. Salonun merdivenlerinden inerken Vecdi beni gördü, bir an sustu ve mikrofon açık olduğu halde aynen “vay arkadaş, Sinan Doyan geliyor, yahu ne sürpriz adamsın sen Sinan” dedi. Haber vermemiştim geleceğimi. Hatta İstanbul'da olduğumu da bilmiyordu. Severim soundcheck ortamını, oturdum bir müddet seyrettim onları. Süprizlerin adamıdır Vecdi, benim gibi; ilk dikkatimi çeken sahnedeki klavye oldu. Epeydir klavye yoktu grupta; en son “Sokağın Sesi”(2007) albümünde kullanmışlardı, hele benim gittiğim konserlerinde hiç denk gelmemiştim klavyeye. Neyse, yeni eleman da bir yerden tanıdık geliyor, ama bir türlü hatırlayamıyorum kim olduğunu. Bir zaman sonra Vecdi geri dönüp ismiyle seslenince uyandım; Ercüment Vural’ın** ta kendisiydi! Hep en mükemmele odaklanıp en iyisini sunan Vecdi bu kuralı yine bozmamıştı. 

Ercüment Vural


İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin son aylarda sıklaştırdığı ücretsiz konserlerde dikkat çeken bir nokta vardı; grup ve sanatçı seçiminde, hiç olmadığı kadar rock ve türevlerine ağırlık veriliyordu. İBB Kültür’ün başındaki isim değiştiği ve rock camiasına yakın bir ismin koltuğa oturduğundan bahsediliyordu. Sadece Esenler’de değil, Hoca Ahmet Yesevi, İdris Güllüce, CRR, Ali Emiri Efendi gibi isimlere sahip kültür merkezlerinde de Yüksek Sadakat, Fatma Turgut, Aylin Aslım, Gece Yolcuları gibi isimler sahne alıyordu. Objektif de o akşam bu kategoriye dahil en sert isim olarak bir halk konserine imza atıyordu. “Biz Halk Rock yapıyoruz” mottosuyla yola çıkan bir gruptu neticede. Bu bağlamda seyirci sayısından çok kitleyi merak ediyordum. Ve elbette grubun playlist’ini de.


Genelde Black Sabbath şarkılarıyla konserlerine başlayan grup bu sefer son çalışması “Hey Sen” ile giriş yaptı. Ve 35 yıllık hikayelerinin köşe başlarına yerleşmiş şarkılarını peşpeşe ateşlemeye başladı. “Loş Akşamlar”, “Kerkük Zindanı”, “Can Suyu”, “Fahişe”, “Olabilecek”, ve “Dağlarda” gibi kemikleşmiş Objektif şarkılarıyla bizleri mestettiler. Gençlerin yanı sıra benim gibi, grubu başından takip eden bir kitlede vardı, Esenler bölgesinde ikamet edenler de. Vecdi Yücalan ve ekibi hepsini avucunun içine almasını bildi. (Burada bir parantez açıp, farklı bir seyirci kitlesiyle grubun hayranlarının, başka bir ortak bir etkinlikte bir araya gel(me)melerine değineyim. Son yıllarda “rock festivali” adı altında düzenlenen etkinlikler hepinizin malumu. Çoğu festivalde adı asla “rock”la anıl(a)mayacak bir çok değerli ismi görüyoruz. Onbinlere hitap eden bu festivallere katılan seyircilerin tamamı da elbet rockçılardan oluşmuyor. Orta noktayı bulmak lazım. Hal böyleyken bu işin temelini oluşturan ve Objektif gibi 35 yıl ve daha üstü emek sarfetmiş “harbi” rock gruplarını da o festivallerde görmek istiyor insan. O akşam türbanlısından marjinaline, salondaki kitleye şarkılarını sunarken bu detay geldi aklıma).  Seyirciyle olan diyaloğu da her zamanki gibi çok iyiydi. Balıkesir’den konser için oğluyla konsere gelen ama feribottu, İstanbul trafiğiydi derken konserin ortalarında ancak yetişebilen bir babanın isteğini kırmadı ve Vecdi (benim seyrettiğim onlarca konser de dahil) hiç yapmadığı bir şeyi yaparak “Dağlarda”yı yeniden seslendirdi, bir kez daha gönüllerimizi fethetti. 


Halk konseri olmasından mükellef, playlistte bir “yumuşama” olur mu düşüncesindeydim; bazen “Çanakkale İçinde”, “Uzun İnce Bir Yoldayım” gibi türküleri repertuarlarına alıyorlardı ya, oradan biliyorum. Bu sefer Can Gox’a da selam göndererek bir Kul Nesimi*** şaheseri olan ve “Ben Melamet Hırkasını” diye bildiğimiz “Haydar Haydar”ı seslendirdiler. Benim çok bayıldığım “Mutlu Ölüm” ve her konserlerinde “rockajandası” Hakan Kibar’a adadıkları “Künye” bize özel şarkılardı. İBB’nin ayırdığı süre kısıtlıydı ve birkaç şarkıyı eleyip “Hayal Et” ile konseri bitirdiler.



Konser bitiminde hayranlardan gelen imza ve fotoğraf teklifini tereddütsüz kabul eden ekip salon dışında nefis an(ı)lara imza atmamıza sebep oldular. Kimseyi geri çevirmeden imza, video, fotoğraf tüm talepleri yerine getirdiler. Tüm kasetleri toplarlayıp imzaya getiren bir genç arkadaş benim otuz yıl önceki heyecanımı yaşıyordu birebir. Ben de otuz yıl öncesini…

SİNAN DOYAN


 * Dört Büyükler: Yıllardır konu ile ilgili yazdığım yazılarda bahsi geçen dört grubumuza daha geniş yer vermişimdir. Beni tanıyanlar bilir ki; Devil, Whisky, Kramp ve Objektif grupları benim çok kafa yorduğum ve mesai harcadığım, aynı zamanda yakınen tanıdığım arkadaşlarım.


 ** Ercüment Vural: Samsunlu. Vecdi gibi. Hatta o yıllardan arkadaşlar. Multi enstrümantalist; bas gitar ana enstrümanı olmasına rağmen çalmadığı yok. Ve söylüyor da. 90’larda birçok pop albümünde çalışmasına rağmen caz ve latin’e daha çok eğilmiştir. Yeşim Salkım’ın çıkış şarkılarının çoğunda imzası bulunan usta müzisyenin alamet-i farikası elbette “Gemiler”dir. 


*** Kul Nesimi: ”kah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi, kah inerim yeryüzüne seyreder alem beni” diye nefis sözlerle başlayan “Melamet Hırkası”nın yaratıcısı, Alevi-Bektaşi halk ozanı. “Nesiminin derisini yüzen gelsin, işte meydan”da geçen Seyyid Nesimi ile karıştıran çoktur, benim gibi. Yalın bir dille yazdığı en sade bir olayı bile etkili şekilde bize aktarabilmiş bir ozandır. Çok az eseri günümüze ulaşmış olsa da elimizdekiler bile tokat gibidir. Yari, ile hoş olup olmadığını sorana “hoş olayım, hoş olmayım, o yar benim, kime ne” diye ayar verecek kadar da nettir… Vecdi Yücalan’ın, bu şarkıyı bile isteyerek repertuarına aldığına şüphem yok; zira 35 yıldır benzer ayarları da kendisi veriyor bize…




  


24 Kasım 2023 Cuma

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 214




Altı Üstü Bir Mekan 



“Dışarı da neler oluyor ? ”  dedi  , uzun süredir elindeki defterine bir şeyler karalamakta olan Ahmet Mithat , karşısında oturmuş beklemekte olan  Felatun ile Rakım’a .  Çakma Eflatun umursamaz , Rakım ise dikkat kesilerek baktı Ona.. Ve aniden şiddetli bir gök gürültüsü ile fırtına patlak verdi , dışarısı görünmez oldu .

Oysaki sabah pırıl pırıl bir güne uyanmıştı  şehir  , gökyüzü ve deniz masmaviydi . Yalnızca sertçe esen kuzey rüzgarı , başlarda  tedbirsiz duran  şapkaları , kepleri , fötrleri , fesleri ve kaskları tehdit ediyordu  . Sokaklar canlıydı , insanlar  yollara dökülmüşlerdi .  Bazıları için de  günün keyfini çıkarmak , dinginleşmek ,kafa dağıtmak, eğlenmek ya da dertlenmek için bir tek yer vardı  ve ne tesadüf ki hepsi orada toplanmıştı , bu mekanda.. 

Mekan ,  semtin kıyısında  önünden geçen arnavut kaldırımlı yaya  yolu , ileride küçük yeşil bir park ve ötesi denize bakan konumdaydı . Yıllara meydan okurcasına ayakta durmakta olan , ilk yıllarında  balıkçıların kahvesi , sonrasında lokantadan ve son olarak devinim son halkasında kafe , bar ve meyhaneye  dönüşen , belki de bunların hiçbiri olmayan ,hepsinden daha fazlasıydı .  Tarifsiz ve isimsizdi  .  Kapıyı açar açmaz hem kokusunu hem havasını hemen ayırt edebildiğiniz o özel yerler gibiydi , hani vardır ya  eski kitaplar satan bir sahafa girersiniz ve o benzemez kokuyu alırsınız hemen , tam da onun gibi bir şey . Denizin , balıkların , ağların , mutfağın , çayın , kahvenin , içilen içkilerin , tütünün , sobada tüten dumanın  ve içeri giren belki binlerce misafirinin  yıllar içinde bıraktığı o izler, o kokuları eğer isterseniz  ayrı ayrı duyumsamak mümkündü . Hani gözünüzü kapasalar , sizi bir yere soksalar ve yalnızca kokusundan tanımanızı isteseler , yıllar sonra bile olsa  hemen hatırlayacağınız , hiç unutmayacağınız türde bir yer , işte  o yer burasıydı . 

Müdavimleri de bu dönüşümün her halkasında yer almışların ruhuna uygun ,  sıradan insanlardan gazetecisine , yazarına , şairinden , ressamına , denizcisinden , sporcusuna , avaresine  ve zaman zaman da demiryoluna, rıhtıma , otogara yakınlığı nedeniyle ülkeye yolu düşen gezginlere  bile ev sahipliği yapmaktaydı . 

Sahibini kimse bilmez , tanımazdı ki  zaten önemi de yoktu .  Şu sıralar hem işletmesini , hem aşçılığını ,hem barmenliğini, hem de garsonluğunu   Napoli’ li Antonio Zullo yapıyordu .Antonio görkemli geçmişi ve tarihine rağmen , yakın tarihinde efsanevi Maradona ile özdeşleşen Güney İtalya’da ki  o şehirdendi.  Bu yüzdendir ki  barın bir köşesinde  o futbol tanrısının  dev bir resmi asılıdır ve  karşısında ki  antik çağın deniz tanrısının (Poseidon ya da Neptunus)   reprodüksiyon  heykeline bakmaktadır .  Mekanda tüm tanrılara ve tanrı ile sorunlu olanlara saygı eşit seviyededir . 

Duvarlar tarihsel geçmişin izleri objelerle doludur  ve her metrekaresinde bunu görmek mümkündür . Uzak bir köşede 1800 ‘lerden kalma bir piyano , bir başka köşede bir  pikap , duvarın birinde , bilmem kaç yılı şampiyonluğu anısına bir bir basketbol potası çemberinden  kesilmiş ağ, bir bir başka duvarda eski yıpranmış  tam ne olduğu anlaşılmayan bir forma , bir başkasında soluk bir çerçeve içine sıkıştırılmış meçhul bir denizciye ağıtı mektubu ,solmuş kepi  daha birçok eski fotoğraf ve diğerleri … 

Bu  yer nerede derseniz , dünyanın herhangi bir yerinde derim . Yerinde durmayı sevmeyen zaman yolcularının uğrak yeri . 

Masalar bir birinden uzak , hani şu günümüzde bir kuruş daha kazanacağım diye kıç kıça tıkıştırılmış yerlerde ki gibi hiç değil , herkes biri birinin hem farkında ama isterse bir çölde ki kadar yalnız . Minik pencerelerden giren ışık yetersiz gibi görünse de yüksek tavanlar,  taş duvarlar içeriyi ferah ve huzurlu kılmaya yetiyor . 

Başa dönecek olursak berbat bir gün geçirmiş olan Ahmet Mithat  eve yorgun gidip de Canan ona merakla sormasın diye soluklanıp kahve içerken , bir yandan  son yazdığı tefrikasını gözden geçiriyor , bir yandan da  karşısında oturan bu iki zıt delikanlıya nasıl bir yol göstereceğini düşünmekteydi .

John  , sanatın ve resmin peşinde ki dedektifliği ve hiç bitmeyen merakının peşinde şehre gelmişti . O ünlü kiliseden bozma binanın yok olmadan önceki halini hem çizmek , hem de  uzun yıllar sonra  burada olduğunu işittiği eski dostu  gazeteci ama sonradan ünlü bir yazar olacak  Gabriel’i de görmek için şimdi buradaydı , yani mekanda .    Antonio onlara güzel bir meze  tabağı eşliğinde şarap ikram etmişti .  Masada kan kırmızısı şarabın verdiği şevkle hararetli bir sohbet dönmekteydi . John o  kendine has üslubu ile Rosa Lüksemburg’dan Charlie  Chaplin ’e  farklı hikayeler anlatıyordu , gözü bir yandan denizcileri kesmekte olan Gabriel’e . 

Arka fondaki müzik kara Afrika’nın batı kıyılarından esen ılık bir rüzgarı taşıyordu , çıplak ayaklarıya sahne almasıyla da ünlenen Caseria Evora’nın  hüzünlü sesindeki melodiler dolduruyordu mekanı . Uzak köşede bir grup denizci büyük bir coşku  ile kim bilir belki de  son seferlerine çıkacakmış gibi delicesine içip eğlenmekteydiler  .  Bir tanesi fena sıkışmış halde tuvalete  koşarken , hızlıca Pierre  ile çarpıştı . Pierre 1.92 boyunda sağlam yapılı profesyonel  bir futbolcuydu  , sarhoş  denizci sendeledi , sendeledi ama düşmedi , hali fena olduğu için pardon dahi diyemeden hızla içeriye daldı . Bu esnada kepinin yere düşürdüğünün  farkına da varmadı . Kibar bir adam olan Pierre  yavaşça düşen kepi yerden aldı , çevirdiğinde içinde güzel genç bir kadının resmini , terden  ve deniz suyundan ıslanmış kurumuş , yarım yamalak okunabilen el yazısını ile denizcinin adının yazdığı   “Luis Alejandro Velasco” yazısını  gördü   .  Kepi aldı ve yavaşça masasına doğru ilerlerken ,  olanları uzaktan görmüş ve ayağa kalmış olan gazeteci Gabriel , Pierre ’e yaklaşıp , olanca nezaketi ile  “ Siz onu bana bırakın , ben veririm , hemşerimin de kusuruna bakmayın ,  uzun süredir buradalar ,  bugün ülkeye dönüş  yoluna çıkacaklar , davranışları umarım sizi rahatsız etmemiştir”  dedi “.  Pierre  denizcinin kepini verip anlayışlı bir gülümseme ile masada onu bekleyen arkadaşının yanına yöneldi  . Bugün  mekana ilk kez gelen basketbolcu dostu  Bobby’e tercümanı Murat ile şehri gezdirmeyi  ve katıldığı camiayı tanıtmayı üstenmişti . O , Boby’e ( Daha sonra Ali Muhammet adını alacak olan ) hem kendi geçmişinden hem camianın büyüklüğünden  bahsederken , Boby’de onu anlattığı hazin çocukluk hikayesi ile büyüdüğü Şikago sokaklarına  götürüyor , kah sosyal konutlardaki zorlu yaşamına , kah antrenmana yetişmek için  deli gibi sürdüğü  bisikletin arkasına takmış uçuruyor ..

Ve aniden şiddetli bir gök gürültüsü ile fırtına patlak verdi , dışarısı görünmez oldu .

Ahmet Mithat , Rakım , Felatun , John , Gabriel , Luis Alejandro ve denizci arkadaşları , Pierrre , Tercumanı Murat Kurt ve Bobby  oturdukları yerde irkildiler . Tam o esnada , kapı hızla açıldı , dışarıdaki hava içeriye dolup , tüm masaları soğuk bir ürperti ile yalayıp geçti . Kapıdan içeriye giren siluet tam o esnada belirdi ,  uzun bir çölü aç ve susuz geçip son anda kasabanın barına girip yere yığılan kovboy misali bir siluet . Ama gelen bir bisikletçiydi  . Hepsinin yüzünde bir afallama ifadesi ile dönüp kapıya baktılar r .  Ama bu “cowgirl”  yere yığılmadı .

Juliana’dı içeriye giren , uzun zamandır bisikleti ile dünya turundaydı . Yağmur , çamur ve  fırtınadan mahvolmuş vaziyette bitkin ,  üzerindeki forması  kaskı çamurdan görünmez haldeydi . Ama yandan bakıldığında üzerinden “ Pegasus” yazısının okunabildiği , arka lastiği patlak bisiklet , başında saksağanların saldırısının  delik deşik ettiği izlerin bulunduğu kaskı ve çamurlu suratı ile içeriye daldı . Gözlüklerini çıkardı ve yüzünü sildikten sonra , meraklı gözlerle ona bakan kalabalığı süzdü , başını bara doğru çevirdi ve yorgun yüzünde minik bir tebessüm belirdi .

 “ Antonio , bana acil bir experssso “ .

Yanına ilk koşan , Luis Alejandro Velasco oldu , nihayet o da başarmıştı …

Bitti ( Başka bir yerlerde sürüyor olabilir )

Bonus :  Mekanın halen orada  bir yerlerde duruyor, hem çalışanları hem müdavimleri sürekli bir devinim içinde , siz hangi maceraya atılmak isterseniz sizi orada bekliyor olacaklar . Hikayeleri duvarlarda yankılanmaya ve hatta duvarları da aşıp dışarıya ,  dalga dalga denize  , duman duman şehrin semalarında yükselip ulaşacaktır ta uzaklara, bize , size ve diğerlerine   … 

                                                                                                    Geronimo Yalnızkartal  - Kasım 2023 İstanbul 


Altı gün,  altı kitap 

Yukarıdaki kurmaca şöyle ortaya çıktı .  İki üç yıldır  çeşitli dünyevi mevzular diyerek bahanesini üretebileceğimiz gerekçelerle  kitap okumaktan uzaklaştığımı bilip darlanmaktaydım . Uzun süredir  “kitapsız herif”’in tekine dönüşmüştüm. Geçen hafta bir sahaf ziyareti ile bu havayı döndürdüğümü sanıyorum .  

 Sahaftan “altı kitap”  ile çıkıp eve geldim , sonra bunlar nelermiş diye merakla her birinde kısa bir giriş yapayım ki  bir fikrim oluşsun diye başladım okumaya . Birden her biri beni kavradı içine çekti ve   bugüne kadar hiç denemediğim tamamen doğaçlama olarak altı kitabı da aynı anda ve her gün düzenli olarak  -  günlük hengameden arta kalan zamanda , yani gece yarısına doğru  - okumayı  sürdürdüm . Tam bir hafta sonra şu satırları yazdığım zamandan kısa bir süre önce beşini  bitmiştim . Birini de pastanın kreması olması için son yirmi , otuz  sayfasını kendime sakladım . Şimdi onu okuyacağım .  Yani bir haftada aynı anda altı kitap bitirmeyi başarmış oldum . Toplam dokuz yüzelli  sayfa civarı olsa gerek. 

Tabi kitapların konuları , içerikleri ve kahramanları  tüm hafta boyunca  zihnimde hep birlikte dans ettiler. Bu dansın sonu da işte yukarıda ki şeydi . Okuyanlar için hiç bir şey ifade etmeyeceği hatta anlamsız gelebileceği aşikar , ama birlikte okundukları aslında kitapların da harmanlanması , iç içe geçmeleri güzel geldi bana , hayal eder ve satırlara dökerken keyif aldım ve bu karmaşayı birleştirip paylaşmak istedim  . Bir yere varmasa da eğlenceli ve çok keyifli bir yolculuktu . Hem zaten bu yolculuk bir yere varmıyor ki , devam ediyor . 

Kitapları tavsiye etmek yerine  , tecrübemi paylaşmak ve uygulanabilir olabileceğini  okuyanlar ile  paylaşmak istedim . 

Yinede bu mevzu hangi altı kitaptan  çıktı derseniz , buyurunuz 

İyi okumalar . 

Kitaplar :

1-Ahmet Mithat Efendi : Felatun Bey ile Rakım Efendi  (Roman - 1875)    (Yanlışlıkla Ahmet Rasim diye aldığım halde, süprizli oldu. )

2-Gabriel Garcia Marquez : Bir Kayıp Denizci ( Roman-1982 Nobel )

3-Bobby Dixon : Savaşçı  (Biyografi- 2017)

4-Murat Kurt – Futbolun Efendisi  (Bir sezonun analizi ve P.V.H hikayesi 2004)

5- John Berger – Hoşbeş (Deneme - 2017) 

6- Juliana Buhring – Rüzgara Karşı ( Anı- Dünyayı Bisikletle Dolaşma Guiness Rekoru ve Hikayesi – 2012 ) 



Geronimo Yalnızkartal



22 Kasım 2023 Çarşamba

Rüyada Ak Sakallı Bir Dave Mustaine Görmek Ne Anlama Gelir?



Rock’n roll yaşlanıyor galiba. 60’ların, 70’lerin rock yıldızlarının saçlarının ağarmasına, biraz göbeklenmesine alıştık ama 80’lerin sırma saçları, parlak taytları bizim için hala yeni sayılır, onların saçlarına düşen griler, yüzlerindeki kırışıklar ve tayt yerine giydikleri eşofmanlar biraz içimi burkuyor. Geçenlerde gelen bir habere tabiri caizse içim burkuldu. Gözümüzün nuru, sırma saçlı, bal dudaklı Dave Mustaine’imiz ilk torununu kucağına almış. Zaman sadece bizim için değil sarışın tanrılar için de hızla geçip gidiyor galiba.



Metallica ile başlayıp Megadeth ile devam eden uzun müzik yaşamında Mustaine heavy metal’in yılmaz savaşçılarından biri, ancak, alkol ve uyuşturucu yüzünden çok defa rehabilitasyona girip çıktı, yakın zamanda kanserle mücadele etti ve hepsini de atlattı. 1991 yılında Pamela Anne Casselberry ile hayatını birleştiren Mustaine ve Pamela’nın iki çocuğu var, oğlu Justis Mustaine ve kendisi gibi müzisyen olan Electra (Mustaine). 

Sürekli headbang yapmaktan boynu ve omurgası deforme olmuş, heavy metal’in sinirli sesi Dave Mustaine 12 Ekim 2023 yılında oğlu Justis ve eşi Angela’nın bebekleri Georgette Monroe Mustaine 'Opa'’yı kucağına aldı. Bence nefis bir dede olacak Mustaine. 



Sevgili Mustaine ilk dede olan heavy metal tanrısı değil. Buyurun, gitarları gibi torunlarını kucaklayan uzun saçlı dedelere birkaç örnek.



https://blabbermouth.net/news/megadeths-dave-mustaine-becomes-first-time-grandfather



Kid Rock



 
 Vince Neil


James Hetfield


Dave Mustaine

Ozzy Osbourne

Tom Araya


Billy Idol




Liste Başı Plaklar 22. Kasım 2023




Rock





 1. Hackney Diamonds - THE ROLLING STONES (1) - 5


2. Slowburn - Fire Starter (4) - 5

3. Midnight Rose - PAUL RODGERS (2) - 9

4. Grand Ville - GRAND VILLE (5) - 9

5. Babylon - LYNCH MOB (9) - 5

6. Lighthouse -  Duff McKagan (8) - 5

 7. Mirror in the Sky - YES (7) - 26

8. The 4th Album - THE RECORD COMPANY (3) - 9


9.   Lightbringer - RIVAL SONS (11) - 5


10. Sonic Mojo - FOGHAT(15) - 2


11. Dreaming In Dystopia - DIRTY SOUND MAGNET (13) - 4

12. Accentuate The Positive - VAN MORRISON (17) - 2

13. Beautiful Horizon - THE FUSİON SYNDICATE (24) - 2



14. Can't Find Yhe Brakes - DIRTY HONEY (23) -2


15. Conqueress - DORO (19) - 3

16. Guitars at the End of the World - GEORGE LYNCH (22) - 2
 

17. 40 Years and the Night - NIGHT RANGER (21) - 2

18. Heaven Comes Down - DOKKEN (20) - 3

19. From The Road, Vol.1: Covers - ZAC BROWN BAND (Yeni) - 1

20. Departures - Apollo Suns (Y) - 1

21. Rockstar - DOLLY PARTON (Y) - 1

22.Hope and Courage - KEN MARGOLIS (Y) -1

23. Equal Strain On All Parts - JIMMY BUFFETT (Y) - 1

24. Vol.2 - TARQUE (Y) - 1
 
 25. Drawn to the Devil - AL DE LONER (Y) - 1







Blues
 


1. Live In London - CHRISTONE "KINGFISH" INGRAM (2) - 6

2. Blues Deluxe Vol 2 - JOE BONAMASSA (1) - 6

3 . Memphis Callin' - MIGHTY MO RODGERS (6) - 8

4. Pass It On Down - CHRIS BEARD (7) - 5

5. Joyful Sky - ROBIN TROWER (9) - 4

6. Blu Ja Vu - TOM HAMBRIDGE (5) - 8

7. Damn The Rent - THE DIG 3 (8) - 6

8. Walking Heart Attack - JOHNNY RAWLS (10) - 6

9 . Seattle to Greaseland - JOEL ASTLEY (3) - 8


10. Behind The Veil - JASON RICCI & THE BAD KIND (4) - 7


  11. SoulFunkn'Blues - BLACKBURN BROTHERS (11) - 6

 12. Raise Your Hands - SCOTT WEIS BAND (17) - 2

13. Attitude - SOULFUL FEMME (12) - 6

 
14. Black Bayou - ROBERT FINLEY  (18) - 3

15. Up Next - MATHIAS LATTIN (20) -3

16.Back to the Spieit of 66 - LAYLA ZOE (21) - 2

17. When The Levee Breaks - CANDICE IVORY (24) - 2

18. The Blues, Man, Rides Again - MICK CLARKE (19) - 4

19. Classy Woman - MIZZ LOWE (23) - 2


20. Big Love - THE BLUESNOVAS (22) - 2

21. Thanks - BOB MARGOLIN (Yeni) - 1

22.  Blues From Caucasia - TOM BUENGER (Y) - 1

23. Live In Austin Vol 1 - SUE FOLEY (Y) - 1

24. Shout Sister Shout - GHALIA VOLT (Y) - 1


25.  Dirt On My Diamonds Vol. 1 - KENNY WAYNE SHEPHERD (Y) - 1





Caz








1. Uncle John's Band - JOE SCOFIELD (4) - 5

 2. In Pursuit Of Swing - Tim Garland (2) - 8

3. The Return - JOEL HAYNES (1) - 10

4. Sato - USEIN BEKIROV(3) - 10

  5. Basie Swings - COUNT BASIE ORCHESTRA (5) - 8

6. Tales of Utopia - SHALOSH (8) - 7

 7. Frozen Silence - MACIEJ OBARA QUARTET (7) - 7

8.  As Good As It Gets - ESPEN ERIKSEN TRIO (9) - 5

9. Bridges - KEVIN HAYS (12) - 5

10. Light Wood, Dark Strings - TONBRUKET (13) - 5

11 . Continuo - AVISHAI COHEN (15) - 3

12. Seven Ages Of Man - PAUL MOTTRAM  (14) - 4

13. Sofa - URBAN QUARTET (17) - 2

14. An Ever Changing Wiew - MATTHEW HALSALL (16) - 3


15. Live At Glenn Miller Cafe - FREDRIK KRONKVIST (18) - 2

16. Disappearannce - HUMAN BEING HUMAN (20) -2

17. Web Max II - WEB WEB & MAX HERRE (19) - 2

18. Home Cookin' - CORY WEEDS (Yeni) - 1

19. Call On The Old Wise - NITAI HERSHKOVITS (Y) - 1

20. Grand Company - RAY GALLON (Y) -1







Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...