19 Nisan 2020 Pazar

Koronavirüs Günlerinde Hatırladıklarım ve Keşifler 41


1987'de yayınlanan "Eternal Idol"de yepyeni bir vokal vardı ve albümün ilk parçasında insanı alıp götürüyordu. Bu vokalin ismi Tony Martin'di ve  muhteşem bir sese sahip vokaldi. Black Sabbath uyar ya da uymaz umrumda bile değildi. Albümdeki parçalardan sadece açılıştaki "The Shining" beni vurmuştu, diğerlerini o kadar tutmamıştım ama o ses acayip bir şeydi. 


"The Shining"




Black Sabbath
"The Eternal Idol"
 (1987)
Vertigo

 1980'lerde hayranı olduğu grubu solistine göre değerlediren dinleyici kitlesi, alışıldık bir durumdu. Mesela Deep Purple'ı sevenler Ian Gillan ile David Coverdale tercihinde şekillenir hatta politik klikleşmeye benzer bir cepheleşmeye kadar da giderdi. Gruptan Ian Gillan çıkınca, dönemin sıkı dinleyicisi, "Bu artık Deep Purple değil." der hatta dinlemezdi bile. Bu yaklaşım artık pek kalmadı gibi ama o dönemden bu zamana kadar süren sadece Black Sabbath için olanıdır. O günlerde grubun dinleyicileri, Ozzyci ve Diocu diye cepheleşirdi. Bu bugün de "Black Sabbath vokali Ozzy'dir!" diye devam ediyor. Dio vokalini sevenler Ozzy dönemini de sevseler de, Ozzy kanadı asla taviz vermez(di). Bana göre "yumurta mı tavuktan çıkmış, tavuk mu yumurtadan?" gibi bir şey olan bu tavıra hep gülmüşümdür. 
 Black Sabbath'ın alameti farikası denilebilecek vokal elbette ki Ozzy Osbourne'dır.  Kendi adıma söylersem Dio dönemini daha çok sevmişimdir. Ancak hiç bir zaman o "Diocu" denilen kanattan olmadım... çünkü Dio'yu sadece Black Sabbath ile değil, Rainbow ve solo dönemleriyle de severim. Bütün bunlardan sonra Black Sabbath'ta en sevdiğim vokalin Tony Martin olduğunu söylersem, sokak ağzıyla söylenen, "bu kavgada bile denmez" lafı bu duruma çok güzel oturacaktır. Durun hemen, "hayydaa!" demeyin öyle yazının ilerleyen bölümlerinde de ikinci bir "kavgada bile denmez" vakası yaşayacaksınız.
"Seventh Star" albümü kapaktan da anlaşılacağı gibi
Tony Iommi, Black Sabath'tan tek kalan eleman

1980 yılı "Heaven and Hell" albümünü dinlediğimde zaten Rainbow'dan aşina olduğum sesiyle Ronnie James Dio, Black Sabbath'a en ısındığım vokal olacaktı.  Onun ayrılışından sonra vokale Deep Purple'dan Ian Gillan geçecekti. Yıl 1983'tü ve aradan geçen 3 yıl sonunda Black Sabbath'tan sadece gitarist Tony Iommi kalacaktı ve 1986'da "Seventh Star" albümü yayınlanacaktı. Bu albümün kapağında Black Sabbath yazısının altında "Featuring : Tony Iommi" ibaresi yer alacaktı. Klasik kadrodan Iommi dışında kimse kalmamış ve bir nevi solo albüm gibiydi. İşte şimdi burada derin bir soluk alın, zira birazdan okkalı bir "hayydaa!" daha patlatacaksınız. Evet ikinci "kavgada bile denmeyecek" geliyor... "Seventh Star" en sevdiğim ve o dönemlerde çokça dinlediğim Black Sabbath albümlerinden biri olmuştur. Galiba ben bu grupta Tony Iommi'nin hayranıyım. Tabii ki "Seventh Star" bütünüyle Black Sabbath karekterinde değil ama Tony Iommi vardı. ( Bir de o yıllarda tam tekmil Black Sabbath diskografisini dinlemiş değildim. Dinlediğimde de albüm çıktığı yıllarda olmuyordu). Bu arada o kadar yıl aradan sonra bu yazıyı yazarken bir yanda da "Seventh Star" albümü dönüyor ve hala da bu çalışmayı sevdiğimi anlıyorum (Üçüncü bir "hayydaaa!" demeyin artık).
"Seventh Star" albümünü diğer Black Sabbath albümlerinin aksine çıktığı yıl kasetini alıp dinlemiştim (1987'den sonra yayınlanan albümleri de artık çıktığı yıllarda dinleyecektim). Dolayısıyla eskileri de bulabildiğince dinledim ; evet "Seventh Star"a tam tamına bir Black Sabbath albümü denilemezdi.  Bu albümde vokalde Glenn Hughes yer alıyordu belki de sevmemin bir nedeni de bu olabilirdi.
"Seventh Star" bir solo albüm gibiydi ve bir yıl sonra çıkan "Eternal Idol" yola yeni ama kalıcı bir vokalle "Black Sabbath artık budur" diye devam ediyordu.  Zaten o günden bu güne kadar ki süreçte de klasik kadrosunu oturtana kadar da devam edecekti. 
1987'de yayınlanan "Eternal Idol"de yepyeni bir vokal vardı ve albümün ilk parçasında insanı alıp götürüyordu. Bu vokalin ismi Tony Martin'di ve  muhteşem bir sese sahip vokaldi. Black Sabbath uyar ya da uymaz umrumda bile değildi. Albümdeki parçalardan sadece açılıştaki "The Shining" beni vurmuştu, diğerlerini o kadar tutmamıştım ama o ses acayip bir şeydi. İki yıl sonra çıkacak olan "Headless Cross"ta ise albüme de ısınacaktım. Sonraki yıllarda Tony Martin'in solo albümünü de dinleyip sevecektim. 
Black Sabbath'ın vokaline Tony Martin'in geçtiği yıl, içimden böyle bir ses için ne büyük talihsizlik" demiştim. Klasik gruplara geldiğinizde hele de ilk ya da klasik kadro vokalistleri muhteşemse ağzınızla kuş tutsanız da kimseye yaranamazsınız... hele ki söz konusu grup Black Sabbath ve Ozzy Osbourne ise. Buna benzer bir talihsizlik de Iron Maiden'a Blaze Bayley katıldığında olmuştu.  
Korona Günleri'nde bu yıllar önceki albümü ve Tony Martin vokalini hatırladım. Eh bir not düşeyim de istedim. Ama onun Black Sabbath'la tanımasaydık da yepyeni bir grubun vokali olarak tanısaydık keşke. 
Tony Martin'in vokaliyle tanıştığım "The Eternal Idol" albümünün sevdiğim bir yanı da kapağı. Auguste Rodin'in 1889 tarihli heykeli kapakta yer alıyordu. Fakat kapakta heykelin orijinalinden fotoğraf çekimine izin alınmadığı için bu görseli iki manken ile canlandırmak zorunda kalmışlardı. İki mankenin üzerlerine bronz boya sürülerek, heykel görüntüsü sağlanmaya çalışılmış.  Çekim sonrasında ise sürülen boyanın toksisite içermesi sebebiyle bu iki model hastanelik olmuş.   
Yazının nihayetine gelirken, bir not olarak da şunu özellikle belirtmeliyim..."The Eternal İdol" albümünde vokal için Ray Gillen düşülüyormuş. Kayıtlara onunla başlanmış ama parçaları okumakta zorlanmış ve çalışmalardan ayrılmış. Kayıtların bitimine kısa bir süre sonra Tony Martin vokale geçmiş. Belki de bu yüzden parçaların düzenlemesinin Ray Gillen'e göre yapılmış olması da ayrı şanssızlık doğrusu. Bu albümde "The Shining" ile Tony Martin doyulmaz bir yapıt ortaya koyuyor gene de. Onu asıl iki yıl sonra çıkan "Headles Cross"da dinleyecektik.   


Aptulika
Koronavirüs Günleri






Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...