30 Haziran 2021 Çarşamba

Tears ile 27 yıl sonra buluşma!

 


Seksenli yılların sonunda Gırgır'da çizmeye başlamışım ve işin işine az biraz da rock'ı katmaya koyulmuşum. Doksanlı yılların başında ise ülkemizdeki gruplarda çizgilere ve yazılara iyice girmeye başlamıştı. O dönemlerde hayalim, ülkemizde hakettiği yeri bulamayan rock gruplarının kayıtlarının çıkmasıydı. Öyle ki bir önceki on yılın nice grubu konser anılarında kalıp, kayıt olarak kalamamamıştı. Evet çocukça bir ham hayaldi benimkisi ama hayaldi işte. İşin komik yanı bir süre sonra çıkan kasetlerle bu hayal gerçek oldu. 

O dönem çıkan rock kasetlerinden biri de Tears grubunundu. Kaset çıkmazdan önce konserlerini öyle zevkle izlemiştim ki, her biri hala aklımdadır. Özellikle grubun gitaristi Özgür'ün müziğe bakışı ve zevki tamı tamına bana uygundu. Klasik bir hard rock ve heavy metal. O dönemden bu güne kadar bir iki örnek hariç bu klasik hard'n heavy anlayışını çok fazla bulamayacaktım. Ancak kaset çıktıktan sonra başka albüm gelmedi ve grup da sessizliğe büründü. 

Sözün özü Tears'ın konserleri ve çıkan tek albümü "Winds Of Dreamland" geçen bunca yıl içinde en unutamadığımdır. Yayımlandığı yıllarda rock içinde yeni türler çıkıyordu ve böylesi rafine hard'n heavy soundları kalmamıştı ve o tek kasetin günümüze bir hatıra olarak bile taşınması imkansızlaşmıştı. Hani oradan buradan dolandırmayayım da söyleyeyim: "Benim o zamanlarda sevdiğim tarz böyle bir şeydi." 

Bugün mail adresime gelen "Tears grubunun 1994 yılında kaset formatında çıkmış olan “Winds of Dreamland” albümü SCP etiketiyle remaster olarak tüm dijital platformlarda. " başlıklı mesaj beni ziyadesiyle mutlu edecekti. 

Şimdi bu maille gelen basın bültenine bir göz atarak 30 küsur yıl öncesine giderek Tears ile bir tanışalım. Tabii o yılları yaşayanların da hafızalarını bir canlandıralım derim. 

"Tears, 1989 senesinde gitarda Özgür Öztürk, vokalde Sinan Çilesiz, bas gitarda Cenap Üstel ve davulda Ergün Arpacı tarafından kuruldu. Aynı yıl bu kadro ile birkaç konser verdikten sonra ekibe kısa süreliğine davulda Ertan Aşar ve klavyede Hakan Apaydın katıldı. Bu kadro ile de bir konser verdikten sonra solist Sinan Çilesiz’n eğitim/öğretim amaçlı yurt dışına gitmesi ile grup bir sessizliğe büründü.

Sinan Çilesiz’in 1992 senesinde geri dönmesi ile birlikte albüm kaydetmek üzere beste çalışmaları başladı. 1993 yılında ilk albümleri Winds of Dreamland’in kayıtları için SKS stüdyolarında kayda giren grup 1994 Mayıs ayında Hades Records etiketi ile albümü yayınladı. Albümde tüm besteler Özgür Öztürk’e ait olup bazı şarkıların sözlerinde Sinan Çilesiz imzası vardı. Albüm, Özgür Öztürk’ün yakın arkadaşı ve aynı zamanda bir dönem Pentagram grubunun da gitaristliğini yapan ve askerlik görevinin  bitmesine 1 ay kala şehit olan Ümit Yılbar ve onun nezdinde tüm şehitlerimizin anısına adandı.

Bu dönemleri takiben peşi sıra Özgür Öztürk ve Cenap Üstel’in askere gitmeleri nedeni ile grup uzun süren bir sessizlik dönemine girdi. Sonrasında da bu kadro tekrar bir araya gelemedi.

Albüm tarz olarak klasik melodik heavy metal kalıpları içermektedir. 30/06/2021 tarihinde ise albüm tekrardan re-master formatı ile Sabih Cangil Productions etiketi tüm dijital platformlarda yayınlanıyor. Albümün re-mastering işlemleri Tanju Eren tarafından yapılmıştır."


Basın bülteninde bu yeniden buluşma süreci anlatıldıktan sonra Tears'ın yeniden dönüşününde müjdesini şu sözcüklerle alıyoruz:

"Grup, Şubat 2020 yılında yine SCP etiketi ile yayınlanan “ Flowing Portraits of 50 Years” albümü sonrasında üçüncü albüm ile ilgili çalışmalarına başlamıştır. “

Tears hem konserleri hem de "Winds Of Dreamland" isimli tek albümüyle benim için bir dönemin unutulmazıdır. Klasik hard'n heavy anlayışını çok güzel verir. Gitar bölümlerini dinlediğinizde bunun bir virtüoz gitar albümü olduğu kanısına kapılabilirsiniz. Ancak parçaların melodik yapısı ve vokalin kullanımı ile bir grup müziğiyle karşı karşıya olduğumuzla yüzleşiriz. Sinan Çilesiz'in vokalinin yumuşak tonu heavy metal tarzında yırtınmadan ya da abartılı böğürmeler yapmadan da bu işin kotarılacağını gösterir. Özgür Öztürk'ün gitarı gerçekten çok fazla virtüozite gösterileriyle doludur ama parçanın bütününde her şey olması gerektiği gibi ve parçanın hizmetindedir. Tears'ın müziğinde klavye katılımı da hard'n heavy anlayışına derinlik katar ve melodik değişimlerde ferahlatıcı kapılar açar. 

Tears müziği bende böyle etkiler bırakmıştır ama aradan ne de olsa 27 yıl geçmiş. Bunca yıl sonra albümü yeniden dinlediğimde yargılarımın pek de abartılı ( ya da o dönemin heyecanı ile hatıralarım canlandığı için) olmadığını anladım. Doksanlı yılların başındaki rock gruplarımızın yükselişinde Tears bir kanadı oluşturuyordu ama o kanada pek yüklenilmedi. Şimdi 27 yıl önceki "Winds Of Dreamland" albümünün yeniden çıkışıyla hafızamızı canlandıracağız. 

Aptulika







22 Haziran 2021 Salı

Arkeolojik kazılarda bulunan RA kayıtları



Doksanlı yılların başında rock ile ilgili yazıp, çizmeye başladığımda birbiri ardına yeni Türk rock grupları da ortaya çıkıyordu. Ancak ülkemizde seksenli yıllarda çıkan ve unutulmaz konserler veren gruplar artık tanınmıyordu. Onları hatırda tutacak kasetler de yoktu. O dönem 1970'lerdeki gruplar da gündemde değildi. Neyseki onların plakları vardı, meraklısı isteyince bulabiliyordu ama 80'lerin başındaki rock gruplarımız ancak o konserlere gitmiş olanların hatıralarında yaşayabiliyordu. Yani bir toplumun hafızası silinmiş gibiydi. Böyle olunca da yeni kuşak rock grupları her şeye yeni başlıyormuş gibiydi. 

1980'lerde Whisky ve Devil'in kaset kayıtları çıkmıştı ama o dönemden Egzotik Band, Ra, E-5 ve Ankara'da efsaneleşen AXE gibi gruplardan bir belge kalmamıştı ortada. Yani ülkemizin on yılda bir hafızsının silinmesi sonucu yola çıkan üçüncü kuşak rock grupları her şeye yeni baştan başlıyor gibiydi. 

2000'li yılların başında RA grubunun elemanı Sabih Cangil'in tekrar müziğe dönüp, solo bir albüm yapması bana sislerin dağılacağına dair umut vermişti. Böylece bir dönemin rock efsanesi RA grubu Sabih ile tekrar hatırlanmaya başladı. Ama gene de o dönemdeki RA gene sisler arasındaydı. 

Geçtiğimiz hafta Sabih Cangil'in facebook sayfasında şu duyuruyu görecektim:

"RA severlerin ilgisini çekecek yapımlar yolda: İki tane ikişer parçalık RA remaster single'ının çalışmalarına başladık. 1986 ve 1987 yıllarından 4 kayıt bulundu ve gerekli teknik işlemler yapılıyor."

Oldukça heyecan verici bir haberdi bu. Eh hoş biraz da arkeolojik kazıda bulunan bir şey gibiydi hani. Şimdi bize bu muhteşem buluşmayı beklemek düşüyor. Aslına bakarsanız bizim ülkede öyle kazılar yapılması gerekiyorki, ama şimdilik Sabih Cangil bu kazıyı 20 yıllık bir çaba ile gerçeğe döndürüyor olması da güzel ve sisler biraz olsa da dağılıyor. Dilerim devamı gelir. ,sözün özü, 9 Temmuz 2021 tarihinde "2. Remaster single RA" geliyor. Ben sizlere şimdilik çok yıllar öncesinden bir RA parçasını TRT kaydıyla sunayım.

Aptulika

 



18 Haziran 2021 Cuma

Yazmak, çizmek ve Billy F Gibbons



Blues Perişan blog'da bazı anlar gelir, yazı yazamaz olurum. Bu genelde de yaz aylarına gelir hani. Yok öyle deniz, tatil durumlarından mütevellit değil. 

Nedendir bilmem hep bu zamanlarda insanlar yazıp, çizdiklerimle ilgilenmiyormuş gibi gelir. Hoş buna sebep biraz da blog sitelerinin durumundan da kaynaklanıyor. Bir blog sitesinde sayfanızı düzenliyorsunuz ama ne reklam alabiliyorsunuz ne de izleyen ve okuyucunuzu gözlemleyebilecek verileri elde edebiliyorsunuz. Bu konularda blog sitesine yazsanız da kapı duvar. Reklam alıp, zengin olmak derdi değil benimki, neden reklam alamaz olduğum. Bir zaman geliyor yorum bölümünü kapatırlar. (Öyle hatalı bir şey yaptığınızdan değil, bu herkese aynı anda uygulanır.) Bu da yetişmez takipçilerinize 30 kişilik sınır koyarlar. Vesaire vesaire. 

Şimdi kalkıp bu yazıyı okuyan sizler de bana "şöyle yap, böyle yap" diye akıl vereceksiniz ama olmuyor olamıyor. Bu blog siteleri kapalı kutu gibi. Bu zamana kadar 2000'in üzerinde yazı, haber, çizim paylaştım. Sonuçta aynı yerde sayıyoruz. Sanki birileri bizi bu blog denilen kutuya tıktılar ve el kol bağlı. 

Sonuçta biz yazıyor ve çiziyoruz. Bunlar 25 kişiye de ulaşsa mutlu oluyoruz. İşimiz yazıp, çizmek ve başka bir halta da yaramıyoruz. Yani yapacak bir şey yok gibi. En keyif aldığımız bunların birilerine ulaşması ama bir zaman geliyor, tıkanıveriyorsunuz. Açıkcası iki haftadır ZZ Top'ın gitaristi Billy F Gibbons'un solo albümü "Hardware"ı yazmak istiyorum, zira çok sevdim. Ama gelin görünki elim klavyeye gitmez oldu. Sonra bir baktım ki üstte gördüğünüz çizimi yapmışım. O zaman dedim bu çizimi paylaşayım. Yazmak ve çizmek işimiz ama asıl işim çizmek... o zaman yayınla dedim. Hem de renklendirmeden çizgilerin kendi diliyle. 

Yazmak ve çizmek işimiz...başka da bir halta yaramayız. 

Aptulika

8 Haziran 2021 Salı

Kaan Ertem'in Ardından



Leman dergisi çizerlerinden Kaan Ertem 53 yaşında hayatını kaybetti. Leman dergisinin sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda “Arkadaşımız, canımız Kaan Ertem'i kaybettik. Ailesinin, sevenlerinin, okurlarının, mizah dünyasının başı sağ olsun. ” ifadelerine yer verildi. Ertem’in bir süredir kanser tedavisi gördüğü öğrenildi.




 Gırgır dergisine karikatürlerimizi göstermek için gittiğimiz yıllarda her pazartesi Oğuz Aral'ın odasında birikir eleştiriler alırdık. Öğleden sonra başlayan bu toplantı hava kararana kadar sürerdi. Bir çoğumuz lise ya da üniversiteye gidiyorduk ama o pazartesileri bizler için ayrıca bir üniversiteydi. Oğuz Aral bazı karikatürleri seçer ve bir kağıda telif yazardı. Evet bugün için inanılmaz ama amatör olarak telif de alırdık. Ancak o gece eve dönerken karikatürümüz alındı diye sevinemezdik ve cuma sabahını heyecanla beklerdik. Cuma sabahı bayiden Gırgır'ı aldığımızda hemen arka kapağını çevirir "Çiçeği Burnundakiler" sayfasında işimizin yayınlanıp yayınlanmadığına bakardık. Bir keresinde tam dört karikatürüm alınmıştı ama cuma günü baktığımda ise tek bir tanesi bile yayınlanmamıştı. O dört karikatürün telifi oldukça iyiydi ama hiç sevinememiştim. 

İşte o yıllarda pazartesi toplantılarında tanımıştım Kaan'ı. Rock dinleyen biri olduğu içinde çok şey paylaşırdık. Sonra ben dergiye profesyonel olarak girdim. Kaan pazartesi toplantılarına geldiğinde de laflıyorduk. Gene böyle bir gün Kaan, geldi ve üzerinde Iron Maiden tişörtü vardı. Ben ondan "Aptul , Iron Miden'in son albümünü dinledin mi" falan türünden bir muhabbet beklerken o bana, "Aptul dün televizyonda 'Haliç'te Gün Batımı' diye bir parça dinledim, çok harikaydı. Bu Moğollar diye eski bir grubunmuş. "diyerek ballandıra ballandıra anlattıktan sonra, "Bu grubun diğer çalışmalarını da bulup, dinleyeceğim." dedikten sonra, "Bu grubun tekrar bir araya gelmesi için imza kampanyası yapsak ya" diyecekti. Ben de omuz silkerek, "Kaan bu iş boşa kürek çekmek olur." dedim. Bu konuşmamızdan sonraki her hafta Kaan devamlı Moğollar'dan bahseder olmuştu. Bir zaman sonra o da Leman dergisine girdi ve her karşılaştığımızda Moğollar ile ilgili bir şey anlatıyordu. Bu kadarla kalsa iyi grubun eski klavyecisi Murat Ses ile de yazışmaya başlamıştı. Bir süre. sonra da Leman dergisi'nden "Moğollar Tekrar Kurulsun" kampanyasını başlattı. Tabi bu sadece bir slogan olarak kalmıyordu, zira Kaan çok ciddi adımlar atıyordu. Onun bu tatlı heyecanı bir süre sonra da gerçeğe dönüşecekti. 



Leman dergisi çizerlerinden Kaan Ertem'in bugün (8 Haziran 2021) 53 yaşında hayatını kaybettiğini öğrenecektim. Kaan bir süredir kanser tedavisi görüyordu. Onun ölüm haberi üzerine Moğollar grubunun bas gitaristi Taner Öngür şunları söyleyecekti:

"Kaan Ertem aramızdan ayrıldı, çok üzücü bir haber, 1993 te, Leman dergisindeki köşesinde, Moğollar tekrar birleşsin konser versinler başlığıyla bir kampanya başlatmıştı, bu kampanya neticesinde, bir araya geldik, ve hala yolumuza devam ediyoruz, fakat Kaan'ı kaybettik, çok üzüldüm, güzel bir insandı, sonsuz yolculuğunda yolun açık olsun sevgili Kaan, başımız sağolsun ailesine sabırlar dilerim.."

Kaan, bir döneme damgasını vuran Moğollar'ın tekrar bir araya gelip, günümüze dek taşınmasında bir hayali inatla gerçeğe döndürmüştü. Ancak o bu başarısının gölgesinde uzanıp yatmadı ve çizerlik alanında da yarattığı tiplerle karikatür dünyasına damgasını vurdu. Kaan gibi bir dostu hiç bir zaman unutamayacağız, tek tesellim yapıtları ile yaşayacak olması.

Aptulika


 1968 yılında İstanbul’da doğan Kaan Ertem, ilk karikatürü 1983 yılında  Bulvar Gazetesi’nde çıkmıştı.   Kaan Ertem, Limon mizah dergisinde başladığı 1988 yılına değin beş yılını kendisini karikatür çizme konusunda geliştirmeye ayırdı. Bu tarihten itibaren önce Limon, ardından da Leman ve L-Manyak dergilerinde çalışmaları yayınlandı.

1995 yılında Marmara Üniversitesi Resim-İş Bölümü’nden mezun oldu ve İstanbul Teknik Üniversite’deki yüksek lisans eğitimini tamamlamadan buradan ayrılarak eğitimine nokta koydu. Ertem, çizdiği karikatür ve çizgi roman öykülerinde ağırlıklı olarak şehir hayatı içinde sıkışıp kalmış insanların yaşantılarını ve yaşama bakışlarını konu edindi.

Yarattığı pek çok karakter ve başlıkta toplumun hemen her kesimden insan tipleri yer aldı. 1992 yılında Limon’da hazırlamaya başladığı Öğreten Adam ve Oğlu, kendi tecrübelerine dayanarak hayatın detaylarını oğluna ısrarla öğretmeye çalışan bir baba ve onu pek umursamayan oğlu karakterize edildi.

1994’den itibaren çizdiği Erkut Abi ve ilk kez 1996 yılında yayına giren Zıçan Adam tiplerinde ise, yapılan bireysel ve toplumsal hataları cezalandırma içgüdüsü öne çıkartıldı. Ertem’in bir diğer başarılı bant karakteri ise Leman’da uzun yıllardır çizdiği Erdener Abi oldu.

Marjinal bir karakterizasyonla sunduğu bu karakterini yanı sıra, L-Manyak dergisi için yarattığı Ezik Şarkıcı Altuğ adlı birer sayfalık maceralar yaşayan bir| başkası izledi. Ayrıca Ocak 1996 tarihli ilk sayısından itibaren yaklaşık bir yıl boyunca L-Manyak dergisinde 2001 Feza Fatihleri başlıklı devamlı öyküsü olan mizahi bir bilimkurgu çizgi romanı hazırladı. Çizerin yayınlanmış üç karikatür albümü bulunuyor: 1995’de Dengeli Beslenme, 1997’de Öğreten Adam ve Oğlu ile 2001’de basılan Erdener Abi.

7 Haziran 2021 Pazartesi

Ay Işığı'nda açılan kapı



Bu pazartesi gecesi televizyonun başında tartışma programlarını dinlemekten bunalarak, kendimi sosyal medyaya attım, sonuç gene aynı. Çizim yapayım ya da biraz kitap okuyayım dediysem de nafile. Uyumaya kalksam, onun içinde erken. Ne yapacağımı düşünürken aklıma müzik dinlemek geldi ve o sıra rock, caz, blues dışında bir şey dinlemek istedim. Tam bu düşünceler içindeyken, karşıma bir anda Gülsin Onay'ın yeni bir albüm yaptığı haberi çıkıverdi. Üstelik bu albümün Beethoven'in eserlerinden oluştuğunu da öğrenince çıkış yolumu bulmuştum. 

Pandemi döneminde yaptığı canlı yayınlarla verdiği konserleriyle umudumu arttıran piyanist Gülsin Onay bir kez daha kurtarıcım olmuştu. Rock, caz ya da blues'ta yorum olayına vakıfımdır ama klasik müzikte yorumun değerlendirmesini yapamam ama daha önceden Mozart ve Chopin yorumlarını dinlediğimde aynı eserleri farklı yorumculardan dinlemiş olmama rağmen Onay'ın yorumunu ayırabilecektim. Bu yeni albümde Beethoven yorumunu dinlediğimde de Gülsin Onay imzasını hissedecektim. Daha öncede söylediğim gibi rock ve türevleri müzikleri dinleyen biri olarak klasik müzikte yorumu anlayabilecek bir kulağa sahip olmadığım muhakkak ama Onay yorumunu ( belki benim hüsnü kuruntum) hissedebiliyorum. 

Klasik müzik alanında dünya çapında bir öneme haiz olan piyanistimiz Gülsin Onay'ın Beethoven'in yapıtlarını seslendirdiği  "Ay Işığı / Moonlight" albümü bu hafta yayımlandı. Lila Müzik etiketiyle çıkan bu albüm, Beethoven’ın 250. doğum yılında Gülsin Onay’ın Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’nda verdiği konser programında yer verdiği eserlerden oluşuyor.  Kadıköy Belediyesi'nin desteğiyle yayımlanan albümde Ludwig van Beethoven’ın Ay Işığı Sonatı, Veda Sonatı ve Op. 109 Sonatı yer alıyor. İsterseniz benim eksik ve de yetersiz klasik müzik bilgimle sizi yormayayım ve sizleri Lila Müzik'in albümle ilgili yaptığı. açıklama ile baş başa bırakayım:

“Piyanoya 3,5 yaşında başlayan, 6 yaşında ilk resitalini İstanbul Radyosu’nda veren, Ahmet Adnan Saygun ve Mithat Fenmen'in öğrencisi olan, “Harika Çocuklar Yasası” ile Fransa’ya gönderilen Gülsin Onay, bir yılda mezun olduğu Paris Konservatuvarı'nın ardından eğitimine Almanya’da devam etti. Avrupa’da Liszt, Busoni, Yves Nat, Cortot gibi ekol yaratan büyük müzisyenlerden eğitim alan hocalarla çalışan sanatçı, böylece bu özel müzisyenlerin müzik torunları arasındaki yerini aldı. 

Gülsin Onay aynı zamanda, dünyanın her yerinde verdiği yankı uyandıran konserleri, dinleyicisiyle kurduğu samimi bağ ve geniş repertuvarıyla istisnai bir piyanist olarak öne çıkıyor. 

2020 yılında, Beethoven’ın 250. Doğum Yılı kapsamında Süreyya Operası’nda, Beethoven Yılı açılış ve kapanış konserlerini veren sanatçı, her iki konser programını da kaydederek bestecinin görkemli müzik dünyasını müzikseverlerle buluşturuyor.

İnşa ettiği olağanüstü müzik dünyası ile müzik tarihine yön veren Beethoven, 57 yıllık yaşamında Fransız Devrimi, devrim sonrası burjuvazinin yönetimde söz sahibi olma çabaları, Napolyon savaşları, Viyana Kongresi gibi önemli olaylara tanıklık etmişti. Bütün bu yaşananlara rağmen besteci, etrafında kopan fırtınanın kendisini sürüklemesine izin vermedi.18. yüzyıl yerini 19. yüzyıla, Klasik Dönem yerini Romantik Döneme bırakırken müziğin nasıl bir yol izleyeceğine yine Beethoven karar verdi.

Ay Işığı albümündeki eserleri dinlerken, tarihte yaşanan bu olayların müzikteki yansımalarına Gülsin Onay’ın eşsiz yorumuyla tanıklık edeceksiniz.

Yoğun bir çalışmayla hazırlanan albümün kaydı Ozan Sarıer’e, kitapçık yazıları Aydın Büke’ye ait. Albüm kitapçığının fotoğraflarını Serdar Tanyeli çekti, tasarımını ise Gözde Oral yaptı. CD’yi müzik marketler ile Cihangir Opus 3a’dan satın alabilir, Haziran ayının ilk haftası itibariyle dijital platformlardan dinleyebilirsiniz.

Tüm dünya ve sanat ortamının zor zamanlardan geçtiği pandemi döneminde, sanata ve sanatçıya katkısını her fırsatta sunan Kadıköy Belediyesi ve Kadıköy Belediye Başkanı Sayın Şerdil Dara Odabaşı’na, bu albüme verdiği büyük destek için gönülden teşekkür ederiz.”

Bu pazartesi gecesi biraz yorgun biraz bunalmış ve her bir şeyden sıkılmışken karşıma çıkan Gülsin Onay albümü ile önümde yepyeni umut kapıları açılıverdi. Sizlere de tavsiye ederim ama sanatçının sırasıyla Mozart, Chopin ve en son olarak da Beethoven yorumlarını dinleyin derim. Hep olumsuzluklardan şikayet ediyoruz ama güzel şeyler de var... Ve umut da orada. O umuda açılan kapıyı açalım.

Teşekkürler Gülsin Onay.

Aptulika

3 Haziran 2021 Perşembe

Kalan Müzik hayatını kaybetti!



Hep tartışma konusudur, Rock'n Roll Of Fame'e şu grup niye kabul ediliyor da şu grup niye kabul edilmiyor... Aslında her ödüllendirme için bu tartışmalar olagelmiştir. Kimi zaman da unutulan isimlere "Yaşam boyu başarı" diye bir ödül icad edilerek bu durumdan kurtulunmuştur. 

Ödüller her daim tartışma konusu olagelmiştir ve nice hak eden isimler unutulmuştur. Ancak bazı durumlarda ortada ödül mödül olmasa da kişilerin yaptıklarıyla bir ödül kategorisi olurlar. Yani onların isimleri ve yarattıkları marka zaten bir ödüldür. Efsanevi plak şirketi Atlantic'in mimarı Ahmet Ertegün hayatı ve yaptıklarıyla ödüllendirilse de ödüllendirilmese de zaten "Yaşam boyu başarı ödülü"nün standartıdır. 

Atlantic plak şirketinin sahibi Ahmet Ertegün, yirminci yüzyılın ortasından itibaren rock, blues, caz tarzlarının tüm dünyada yayılmasını sağlayan bir kilometre taşıdır ve bu yüzden de bir plak şirketi sahibi olmasının ötesinde bir öneme sahiptir. Bunları yazdığım için Ertegün'ü çok abarttığımı ve hayranlık duyduğumu düşünmeyin. Ben bir tesbiti ortaya koyuyorum. Zaten bu ismi benim övmemin bir önemi de olamaz hani. Zira dünya çapında "Yaşam boyu başarı" ödülünü verilmeden , plaketsiz ve törensiz yaşamıyla kazanmış biridir. 

İki gün önce Hasan Saltık'ın ölüm haberini duyunca aklıma bunlar geliverdi. Hasan Saltık, ülkemiz müziği adına dünden bugüne, ve tabi bugünden yarına büyük bir tuğla koymuş biri. Arşivsizliğin yaşam biçimi olduğu ülkemizde bir büyük müze kurmuş bir kişi. Üstelik o müze bir binaya sıkışmış ya da sınırlanmış değil, her birimizin evlerinde sergilenirken ülkemizin tınısal tarihini de yok olmaktan kurtarıyor. 

Hasan Saltık, 2 Haziran 2021, çarşamba günü aramızdan ayrıldı. 57 yaşında geçirdiği bir kalp krizi sonucu hayata veda eden Saltık, Kalan Müzik'in sahibiydi. "Sahibi" demek bir patron demek oluyor ama söz konusu "Kalan Müzik olunca bu tanım biraz cılız kalıyor gibi. Zira o ülkemiz müzik tarihinin müzesini kuran kişiydi. Kalan Müzik denilince akla Hasan Saltık gelir. Kimi zaman da Hasan Saltık dersiniz ve akla hemen Kalan Müzik gelir. Bu öyle bütünleşmiştir ki, ben de bu yüzden başlığa "Kalan Müzik hayatını kaybetti!" diye yazdım. 

1964 yılında Tunceli'de doğan Saltık, İlköğrenimini Tunceli'de, ortaöğrenimini İstanbul'da tamamladı. İstanbul Devlet Konservatuvarı'nda başladığı obua eğitimini ekonomik güçlükler nedeniyle yarım bırakarak Suadiye Lisesi'ne devam etti. Hasan Saltık, amcasının oğlu Rahmi Saltuk’un plak şirketinde dört yıl çalıştıktan sonra 1992 yılında Kalan Müzik'i kurmuştu. Saltık, unutulmaya yüz tutmuş arşivlik kayıtlarını elinde bulunduran koleksiyonerlerden ve eski müzisyen ailelerinden derlediği etnomüzikolojik çalışmalar için de önem taşıyan eserleri "Kalan Müzik" etiketi altında yayınladı. Çeşitli yörelerin ulusal ve uluslararası arşivlerde; özellikle şahısların ellerinde saklanmış ya da unutulmuş kendi dillerinde müzik örneklerini içeren albümler yayınladı. Bizzat o yörelerde yaşayan sanatçılar tarafından kendi arkaik dil ve lehçelerinde seslendirdikleri müzik eserlerinin derlenmesi için araştırmacılara destek verdi, yapılmalarına ön-ayak oldu. Pomak göçmenlerinden Tahtacı Türkmenlerine, Sadettin Kaynak'tan, Münir Nurettin Selçuk'a, Hacı Taşan'’dan, Hisarlı Ahmet'e, Hafız Yaşar'dan Muharrem Ertaş'a; Neşet Ertaş'tan Neyzen Tevfik'e, Malatyalı Fahri'den Âşık Veysel'e uzanan bir arşiv malzemesini yayımladı.

Hasan Saltık ve Kalan Müzik, sadece arşivlik çalışmaları günümüze getirerek müze oluşturmakla kalmadı, günümüz müziğine de ışık tuttu. Hatta bunlardan birini de sizlere ben hatırlatayım. 1980'lerin sonunda rock gruplarımız kasetlerini çıkartmak için gittiğinde İMÇ'de her kapı suratlarına kapanırdı. Kimi zamanda nazikçe aldıkları karşılık, "Bunlar satmaz çocuklar" olurdu. Doksanlı yılların başında ellerinde kayıtlarıyla İMÇ'ye gidip bu yanıtlarla duvara toslayan gruplardan biri de Pentagram'dı. Pentagram'ın ilk albümünü bir firma çıkartmayı kabul edecekti. Bu firma Hasan Saltık'ın da yer aldığı Nepa Müzik'ti. 

Hasan Saltık'ı kaybettik ama onun yaptıkları "Kalan Müzik" adında yaşayacak. 

Aptulika

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...