30 Eylül 2022 Cuma

Suspect'in İstanbul Konseri



Suspect"in, yeni albümleri öncesinde 23 Eylül'deki Bursa konseriyle başlayan turnesi İstanbul konseriyle devam ediyor.


2 Ekim Pazar günü Dorock Heavy Metal'de gerçekleşecek etkinlikte Suspect'ten önce Desecrate sahne alacak. Gecenin açılışını ise 90'lı yıllardan seçtiği şarkılardan oluşan DJ setiyle Özgür Ögöz yapacak. 


Saat 20.00'de başlayacak geceye girişler 50 TL.


Suspect turnesi 7 Ekim Kocaeli 262, 16 Ekim Eskişehir F-Stop, 11 Kasım Kadıköy The Wall konserleriyle sürecek. Grup 25 Kasım'da yine The Wall'da Ascraeus, Rashit ve Popo's Not Fight ile birlikte 90's Metal & Punk partide yer alacak.

"The Number Of The Beast"ın 40 Yılı için çıkacak plakta parça listesi değişti!



Iron Maiden'ın 1982 tarihinde çıkan "The Number of the Beast" albümü grubun üçüncü stüdyo çalışması olup, Paul Di' Anno'nun yerine vokale geçen Bruce Dickinson'un yer aldığı ilk albüm olma özelliğiyle de ayrıcalıklıdır. Şimdilerde albümün 40. yıl dönümü şerefine "The Number of the Beast" yeniden plak olarak yayınlanacağı duyuruldu. Ancak bu yeni baskıda klasik LP'nin şarkı listesinde bir değişiklik olacak.

Grubun kurucu bas gitaristi Steve Harris, "Kırkıncı yıl için çıkacak olan bu plak kaydında, ilk kez 'Total Eclipse' şarkımızı albümdeki hak ettiği yere koyma şansını yakaladık," diyecekti. 1982 yılında çıkan albümde bu parçanın yer almamasının nedenini Harris, İngiltere'de bir dergiye verdiği röportajda,  "Bu o sıralar bir acele içinde olmamızdan kaynaklandı. Çıkacağımız konser turnesinden önce 'Run to the Hills' single'ını çıkarmak zorunda kalmıştık." Çıkacak olan single'ın arka yüzüne “Total Eclipse” şarkısını koyunca, ani bir kararla orijinal albümden bu parça çıkarılıp, yerine  “Gangland” şarkısı albüme konulacaktı.  

Blabbermouth için yapılan söyleşide Harris, "Single için Run To The Hills'in arka yüzüne bir parça seçmemiz gerekiyordu ve bunun 'Gangland' ya da 'Total Eclipse' arasından birini tercih etmemiz gerekiyordu. Ve biz gerçekten yanlış olanı seçtik! Bence 'Total Eclipse' daha güçlü bir şarkı ve albüm orada olsaydı daha güçlü olurdu." diyerek bu durumu ve parça değişimini açıkladı.

22 Mart 1982'de yayınlanan ve çıktığı günden bu yana hem Iron Maiden'ın hem de rock metal dünyasının en önemli albümü olan " The Number of the Beast", kırkıncı yıl için hazırlanacak yeni baskısın 3LP set olarak çıkacak. Birincisi orijinal albüm, ikincisi “Total Eclipse” yeniden yerleştirilmiş olarak  ve üçüncüsü de   Beast Over Hammersmith konserinin kaydından oluşacak. 


 

 

29 Eylül 2022 Perşembe

Bruce Sprinsteen'den Soul Klasikleri



Bruce Springsteen'in yeni albümü "Only the Strong Survive" , 11 Kasım'da  çıkıyor.  Bütünüyle soul parçaların kavırından oluşacak bu albümün ilk single'ı da Frank Wilson'ın "Do I Love You (Indeed I Do)" parçasının Springsteen tarafından yapılan yorumu olacak. 

Bruce Sprinsteen, Covid salgını needeniyle olan karantina döneminde , stüdyosunda yarım kalan bazı müziklerini tamamlamaya. karar vermiş. Ancak bir süre bunları kaydetmek istemediğini düşünmüş. İşte o anda 2006 yılında yaptığı ve Peter Seeger şarkılarından oluşan. "The Seeger Sessions" albümü aklına takılmış. İşte böylece geçmişte kendisini etkileyen soul klasiklerini yorumladığı bir albüm fikri kafasında oluşmuş. 

11 Kasım 2022 tarihinde çıkacak olan "Only the Strong Survive" albümünden çıkan ilk single olan "Do I Love You (Indeed I Do)"'u aşağıdaki videodan dinleyebilirsiniz:



Bruce Springsteen'in 11 Kasım'da çıkacak olan "Only the Strong Survive" albümünde yer alan soul klasikleri şu şekilde sıralanıyor:

1. "Only the Strong Survive" (Originally performed by Jerry Butler)

2. "Soul Days" (Dobie Gray) feat. Sam Moore

3. "Nightshift" (The Commodores)

4. "Do I Love You (Indeed I Do)" (Frank Wilson)

5. "The Sun Ain't Gonna Shine Anymore" (Frankie Valli / The Walker Brothers)

6. "Turn Back the Hands of Time" (Tyrone Davis)

7. "When She Was My Girl" (The Four Tops)

8. "Hey, Western Union Man" (Jerry Butler)

9. "I Wish It Would Rain" (The Temptations)

10. "Don't Play That Song" (Ben E. King / Aretha Franklin)

11. "Any Other Way" (William Bell / Jackie Shane)

12. "I Forgot to Be Your Lover" (William Bell) feat. Sam Moore

13. "7 Rooms of Gloom" (The Four Tops)

14. "What Becomes of the Brokenhearted" (Jimmy Ruffin)

15. "Someday We'll Be Together" (Johnny & Jackey / Diana Ross and the Supremes)

 

Genesis'in şarkı hakları 300 Milyon doların üzerinde satıldı.



The Wall Street Journal'ın haberine göre , Genesis ve grup üyelerinin solo olarak yaptıkları şarkılarının hakları  Concord Music Group'a 300 milyon dolardan fazla bir değerde satıldı. 

Bu şarkılar arasında grubun eski elemanı Peter Gabriel'e ait olanlar bu satışın dışında kaldı. 

Bu yılın başında Billboard dergisi bu konuda bir haber yaparak, hem Collins hem de Tony Smith'in Genesis çalışmalarının yayın haklarını "gizli bir şekilde" devrettiklerini duyum olarak bildirmişti. O zaman yapılan bu habere göre, Collins'in telif haklarının tek başına yıllık ortalama 6,2 milyon dolar olduğu yazılmıştı. 

Genesis, 1981'den itibaren ilk 10'a giren dört albüm  de dahil olmak üzere 15 stüdyo albümü yayınladı. Collins, sekiz solo ,Rutherford'un grubu Mike + the Mechanics'in  dokuz albüm  ve iki solo proje yayınladı. Banks'in de altı solo albümü bulunmakta. 


Son turları için yakın zamanda bir araya gelen Collins ve Genesis,  yayın haklarını devreden  ilk isimler değil... . David Bowie 250 milyon dolar değerinde olduğu bildirilen bir anlaşmayla Warner Chappell Music'e haklarını devretti. Bob Dylan ve Bruce Springsteen de katalog haklarını sırasıyla 400 milyon dolar ve 500 milyon dolara sattılar.

 

Buddy Guy'ın "The Blues Don't Lie" albümünün çıkışına dakikalar kala...


Bugün Buddy Guy'ın resmi facebook sayfasında bu fotografı görünce heyecanım daha da arttı. Adeta saniyeleri sayıyorum. Çünkü yaklaşık bir saat sonra Eylül'ün 29'unu bitireceğiz ve 30 Eylül olacak.  

Eh ne var bu tarihte ? derseniz...alın size cevap:

86 yaşındaki yaşayan en büyük blues efsanesi Buddy Guy'ın 34. stüdyo albümü "The Blues Don't Lie" 30 Eylül 2022'de çıkıyor! İşte bu yüzden ben de şu anda saatlerin bir anda 00.00'ı göstermesini bekliyorum Ve hemen spotfy'den albümü dinlemeye başlayacağım. 

Peki bu albümü bu kadar merakla beklemenin nedeni nedir? 

Derseniz...

2018 yılı albümü "The Blues Is Alive And Well"in devamı niteliğinde olması. O 2018  albümünde BB King'in anısına yaptığı bir parça ile Muddy Waters ile geçen günlerini de anlatan parçalar yer alıyordu. Bu yeni çıkacaktan da geçen hafta yayınlanan single'ı yayınlamıştım. Alttaki linke tıklayıp, hem o yazıyı hem de o tarihsel öneme haiz o parçayı da dinleyebilirsiniz. 

https://bluesperisan.blogspot.com/2022/09/buddy-guy-konusmaz-ama-gitar-konusur.html


Bu arada albümü dinlemem için 52 dakika kalmış. Merakla bekliyorum.  


Aptulika

29 Eylül 2022

23:08



Ian Anderson Plays Orchestral Jethro Tull Plak Olarak Çıkıyor.



Ian Anderson'ın 2005 yılında. senfonik orkestra ile yaptığı," Ian Anderson Plays Orchestral Jethro Tull" adlı konser albümü , 18 Kasım 2022'de  Warners tarafından plak olarak yayımlanacak.

Albüm ilk olarak 2005 yılında CD ve DVD olarak çıkmıştı. Ian Anderson'ın 2004 ile 2006 yılları arasında gerçekleştirdiği aynı adlı turnedeki konserlerden yapılan seçimleri içeriyordu. 

Ian Anderson'un " Ian Anderson Plays Orchestral Jethro Tull" albümü ikili (double) albüm olarak çıkacak.


Birinci Plak

A Yüzü: 

1. Eurology

2. Calliandra Shade

3. Skating Away On The Thin Ice Of The New Day

4. Up The Pool

5. We Five (Three) Kings

6. Life Is A Long Song

7. In The Grip Of Stronger Stuff


B Yüzü:

1. Wond’ring Aloud

2. Griminelli’s Lament

3. Cheap Day Return

4. Mother Goose

5. Bourée

6. Boris Dancing

7. Living In The Past


İkinci Plak 


C Yüzü:

1. God Rest Ye Merry Gentlemen

2. My God

3. Aqualung


D Yüzü:

1. Pavane

2. Budapest

3. Locomotive Breath


Bob Dylan'ın kitabı Kasım ayında çıkıyor.

 


Bob Dylan'ın "The Philosophy Of Modern Song" isimli kitabını çıkartmaya hazırlanıyor. Bu kitabın ayrıca bir de sesli baskısı da olacak. Bob Dylan bu kitabı seslendirecek isimleri tek tek kendisi belirledi.  Kitabı seslendirecek isimler arasında Bob Dylan da yer alırken Jeff Bridges , Steve Buscemi , John Goodman , Oscar Isaac , Helen Mirren , Rita Moreno , Sissy Spacek , Alfre Woodard , Jeffrey Wright ve Renee Zellweger gibi isimlerin katılımıyla yedi saatlik bir sesli kitap oluşturuldu. 

Kitabın yayıncısı Simon & Schuster, kitabın ve beraberindeki sesli versiyonunun Kasım ayında çıkacağını duyurdu. 

Kitap üzerine 2010 yılında  çalışmaya başlayan Dylan,  1960'lardan bu yana sanat hakkında edindiklerini sunan kitapta, Stephen Foster , Elvis Costello , Hank Williams ve Nina Simone gibi diğer sanatçıların şarkılarını analiz eden altmıştan fazla makaleye yer veriyor .


 

28 Eylül 2022 Çarşamba

Zaman İçinde "Karmakarışık" dinlemelerimde Jeff Scott Soto



Yazıya Yngwie Malmsteen'e bir küfür sallayarak başlamak isterim aslında... Bu tabiki bir nazire... öyle bir şey yapmam, yapanlara da kızarım. Ancak İsveçli gitariste uzun zamandır kırgınım. 

Neden mi? 

Öncelikle 1984'teki "Rising Force" ve ardından bir yıl sonra gelen "Marching Out" ile müzik kariyerini harika bir şekilde açmıştı. O iki albüm, her daim unutulmazlarım arasında kalacaktır.  Sonra gelen Trilogy ve Joe Lynn Turner'lı vokaliyle Odyssey albümleri de ilgimi çekse de o ilk iki albüm ayrıcalığını hep koruyacaktı. O iki albümden sonra Malmsteen hep iyi gitaristim havasına derli toplu albüm yapmayı feda edecekti. Şimdi onun karşısına dikilip, "Tamam acayip gitaristsin ama bana o iki albüm tadında albümler dinletmemeye ne hakkın var!" diye şarlamayı çok isterdim. 


Malmsteen'e ikinci kırgınlığım da ilk iki albümde yer alan vokalisti yani Jeff Scott Soto'yu elinde tutmamasıydı. O ilk albümde yazdığı gibi Yngwie J. Malmsteen's Rising Force  yani grubun ismi Rising Force olsaydı ve vokalisti de J.S.Soto olarak kalsaydı.

Ama işte olmuyor... İyi gitaristlerin de çıkmazı bu; hep kendi gitarlarının sesine kulak veriyorlar, sonra da megolamani bütün güzel yanları yerle yeksan ediyor.

Jeff Scott Soto'nun yeni albümü "Complicated" ile ilgili yazıya niye böyle bir giriş yaptım? Hem de albümle ilgili yazacağım yazının neredeyse üçte birini Malmsteen'e ayırdım. Bunun sebebi Malmsteen'in o iki albümde yer alan vokalisti Soto'yu uzun yıllar dinleme imkanı bulamamıştım. Aslında bulamadığımı sanıyordum. 1990'ların ikinci yarısında ortalığı beni bunaltan ve haz etmediğim Grunge, Death, Black sardığı yıllarda Cenk'in Pena isimli dükkanında bulup albümlerini aldığım Talisman grubu bir kurtarıcı yani  ilaç gibi gelmişti. İşte o yıllarda severek dinlediğim (adeta benim için çölde açılan bir vaha gibi olan) Talisman grubunun albümlerinde Jeff Scott Soto'nun vokalini bolca dinlemişim. Bu arada Soto o kadar çok albüme konuk olmuş ki açıkcası bilmeden çokça dinlemişimdir. 

Şimdi "Complicated" albümünü dinlerken bir yandan da zamana bölük pörçük dağılmış, onun vokal yaptığı albümleri. dinliyorum ve bir yandan da "Vay tabi o sevdiğim albümde de o vokal yapmış" diyerek şaşkınlaşıyorum. 

 Porto Riko asıllı Amerikalı rock vokalisti Jeff Scott Soto, AOR ve melodik hard rock için biçilmiş kaftandır. Bana göre progresife de uyabilir ama iyi gitarcılarla çok iyi tınlar. Bulduğunuz yerde dinleyin Talisman grubu başlı başına dinlenmelidir. Bir de Malmsteen'in ilk iki albümünü koruma altına alın derim. 

Aptulika

 



 

"Old Man" şarkısı reklamlarda kullanılınca NEIL YOUNG ateş püskürdü !



 Geçtiğimiz hafta sonu, NBC'nin Tampa Bay Buccaneers ve Kansas City Chiefs arasındaki Pazar Gecesi Futbolu maçının tanıtıldığı bir reklamda Neil Young'ın "Old Man" şarkısının Beck tarafından yapılmış bir kavırı yer alıyordu. 


Bunun üzerine Neil Young, Pazartesi günü instagram sayfasında "Kimsenin sponsor olmadığı" yazan bir bira şişesini tutarken görülen bir fotoğrafını yayınlayarak, bu durumu protesto edecekti. Bira şişesi üzerinde bulunan bu yazıyı 1988 yılında yaptığı "This Note's For You" şarkısının video klibinde de kullanmıştı. Bu şarkı müziğin ticarileştirilmesine ve sanatçıların kurumsal sponsorlük almasını eleştiriyordu. 

Young'ın bu protestosuna karşın Beck efendiden bir ses soluk gelmedi. 

Olay ne kadar rezil olursa olsun kapitalizm böylesine insanlık dışı ve saygısız. Aslında Beck efendinin de bir kabahati yok. Beck'in Young'ın onayı olmadan  "Old Man" kavırını nasıl yaptığına ve bunun uyanık reklamcılar tarafından reklama nasıl alet edildiğine gelince, bunun nedeninin Neil Young'ın 2021 yılında şarkılarının yarısının haklarını  Hipgnosis Songs şirketine satmış olması  olabileceği söyleniyor.  

Madem yapacak bir şey yok... O zaman  Neil Young'ın 1988 tarihli "This Note's For You" parçasını dinleyelim ve videosunu paylaşalım. İzleyin ve yaşananları ve daha yaşamak zorunda olduklarımızı görün. 




Kıyak istemiyorum 

Paraya ihtiyacım yok

Zulam yok

(Bu not senin için)

*

Pepsi için şarkı söylemiyorum

Kola için şarkı söylemiyorum 

Onlar için şarkı söylemiyorum

Beni salak gibi gösteriyorlar

Bu not senin için

*

Miller için şarkı söylemiyorum 

Bud için şarkı söyleme 

Politikacılar için söylemeyeceğim

Spuds için şarkı söylemiyorum

Bu not senin için

*

 Kıyak istemiyorum 

Paraya ihtiyacım yok

Zulam yok

(Bu not senin için)

*

Ben gerçek bir şeye sahibim, 

gerçek bir şeye sahibim, bebeğim,

gerçek bir şeye sahibim

Pekala, tamam

Uzayıp gidiyorum.



Şimdi Neil Young'ın "This Note's For You" şarkısının videosunu izliyor ve sizlerle paylaşıyorum. Alttaki linki tıklayarak izleyebilirsiniz:






King Crimson belgesel filmi Ekim'de vizyonda



Tobie Amies'in yönettiği "In the Court Of The Crimson King, King Crimson At 50" ismindeki belgesel film, Ekim ayında sinemalarda ve online olarak vizyona girecek.

King Crimson grubunun lideri Robert Fripp'in "Yetişkinler için yapılmış bir sinema filmi. Rol alan oyuncuların yaşaması, ölmesi, gülmesi, oynaması hakkında sürükleyici bir konusu var." dediği belgesel, Çarşamba günü dünya çapında seçkin bağımsız sinemalarda bir gün gösterilecek. Ardından 24 Ekim'de filmin nugs.net üzerinden yayınlanması planlanıyor.  Bunu, grubun daha önce görülmemiş canlı performanslarını, çıkışları ve saatlerce yayınlanmamış ek görüntüleri içeren bir BluRay/DVD sürümü ve daha büyük bir kutu seti satışa çıkarılacak.  


Filmin fragmanı aşağıda:




27 Eylül 2022 Salı

Günlük Değil GÜNDELİK 0033 - BIG ROCKER'ın Kuzguncuk'unda Olmak.



Dün facebook'a bakarken Tünay (Akdeniz) Abinin paylaştığı iki resmi görecektim. Bu iki resmin altında da şöyle bir notu yer almaktaydı:

"1969 İSTANBUL KUZGUNCUK'TAKI EVİMİZİN BAHÇESİNDE

Üniversite yıllarım...  Üniversite arkadaşım Ismail Ercan'ın bana hediye ettiği gitarla bu fotografı çektirmişim.   DENİZ KIZI şarkımı bu gitarla bestelemiştim."

Tünay Abi'nin bu paylaşımını görünce, kendimi tutamayarak hemen bir yorum yazarak, son 20 yıldır yaşadığım Kuzguncuk'tan ona hem kendi hem de buradaki eski dostlarından selamları gönderecektim.

Bu iki fotoğraf beni öyle heyecanlandırmıştı ki hemen GÜNDELİK sayfama o gece yazmaya başlayacaktım. Tam yazmaya hazırlanırken, Tünay Abi benim yorumu görmüş, hemen telefon edecekti. Öyle güzel konuştuk ki. O 1968'li yılların Kuzguncuk'u onun anlatımıyla neredeyse gözümde canlanacaktı. Nakkaştepe'de futbol oynamasından, Eczacılık Fakültesi'ne giderken poğaça aldığı fırın, şimdi Görele Lokantası'nın yanındaki dar dikdörtgen şekliyle (şimdi Profiterol tatlıcısı) yer alan plakçıya uğraması, daha sonra kendisinin Beylerbeyi'nde açtığı plak kayıt stüdyosu... ve daha neler neler konuştuk. 

Tünay Abi'nin o fotografları çektirdiği yıllarda ben ilkokul 2'deydim ve karşı sahildeki Kuruçeşme , Arnavutköy'deydim. Daha o yıllarda Boğaz Köprüsü'nün birincisi bile yoktu. Tünay Abi ile konuşurken ondan da bahsettik. Hatta fotografı biraz daha geniş kadrajdan alsaydım köprü yerine boğazın iki yakasında iki direk görünecekti dedi ve gülüştük. 

Tünay Abi bizim için Big Rocker'dır. Onun bu isimde verdiği Hey dergisindeki ilanlarından ona yazardım ve kayıt kasetler bana gelirdi. İstanbul'da hatta şehir dışındakiler bile onun plakçı dükkanına gelirken, ben posta adresine yazardım. Hatta Tünay Abi kaset istekleri için albüm isimlerini yazarken kağıda desenler falan da çizdiğimi de söyledi. Hatta bunları saklamış da. Açıkcası kırk yıldır Tünay Abi ile tanışırım ve bağımız hiç kopmamıştır ama hiç bir zaman karşılaşmadık. Eskiden istek yaptığım mektuplar daha sonra dergide yazıp, çizerken rock grupları hakkında soru sorduğum mektuplarla ve telefonlarla bu dostluk hep sürdü. Ancak bir kere yüz yüze olsun görüşemedik. Hatta Big Rocker Tünay Abi, "Yahu benim dükkana gelmeyen ama mektupla istek yapan bir sendin bir de Çağlan" diyecekti. Rahmetli Çağlan 2018'de İKSV'de düzenlediği bir konserle onu sahneye çıkararak tanışacaktı.

Ne diyelim bir ara yüz yüze karşılaşır, öyle de sohbet ederiz. 

***


Tünay Abi 1969'daki fotografı çektirdiği o gün "Deniz Kızı" isimli parçasını bestelemişti. Bu parçayı 10 Şubat 2018 tarihinde yapılan  " Laneth Bir Gece II" konserinde, Salon İKSV'de seslendirmişti.  Tünay Akdeniz (vokal), Taylan Dedeoğlu (gitar), Cem Gürel (bas gitar), Alpay Şalt (davul)  

 Onursal Yazman Archives'inden yapılan kayıtta   Çağlan Tekil (1971 - 2020)'in hatırasına saygılarla paylaşalım. 




Çocukluğumun, gençliğimin, orta yaşlılığımın geçtiği Boğaziçi'nin Kuruçeşme'si ve Arnavutköy'ü benim köyümdü. Çocukluğumda Akıntı Burnu'na doğru yürürken Boğaz'da deniz kızlarının olduğunu (sanmazdım) bal gibi bilirdim. İşte o 60'lıların sonunda Tünay Abi'de Boğaz'ın karşı yakasında o deniz kızını görmüş ve şarkısını bile bestelemişti. Ben de onun deniz kızını gördüğü Kuzguncuk'a yirmi yıl önce geldim. Artık bu yakadan da Boğaz beton görüntüsüne bulanıyor ... Artık buralara da deniz kızı uğramıyor. 

Aptulika

27 Eylül 2022

Saat 23:00





Metallica'yı ilk keşfeden çift: Jon ve Marsha Zazula

Foto (Photo Credit) : Mark Weisss

Jon Zazula, 1982 kışında  bit pazarında tezgahının başında çalışırken,  yeni bir grup underground olarak kaydedilmiş  demolarını ona getirecekti. Bu demo kaseti getiren grubun adı Metallica'ydı ve onları o  ana kadar kimse ciddiye bile almamıştı. Bu demoyu dinleyen Zazula, onların müziğini tüm dünyaya duyurmak gibi (o zaman bir çok arkadaşına göre"akla ziyan") bir karar alır. 


Foto (Photo Credit) : Richard Likong


Başlıkta  "Metallica'yı ilk keşfeden çift" dedik ama Zazulalar denilince,  Anthrax, Testament,  Raven, Overkill gibi thrash gruplarının ilk kez sesini duyuran kişiler akla gelir. Onlar thrash gibi yeni bir türe imkan açmakla kalmadı, Warren Haynes gibi uzun doğaçlama (Jam Sessions) lara meraklı bir rockçının ilk solo albümüne  de imkan tanıdılar. Şimdi herkesin meraklısı olduğu Rap Metal'i o 1984'te şaka yollu bir şekilde ilk kez Jon Zazula icat edecekti.  Bu arada funk metal'i de unutmayalım...

Foto (Photo Credit) : Mike Ruswuk
en arkadaki Jon Zazula


Jon Zazula'nın New York sokaklarında başlayan hayatı Wall Street'te iş dünyasıyla keşişecekti. Borsa, para hareketlerinin kontrolü, kapitalizmin göbeğinde yükselme hayalleriyle bezeli bu beyaz yakalı dünya onun ilgisini çekmiyordu. O hayallerinin peşine takılacak ve bu gökdelenler, plazalarla donanmış dünyayı terk edip, bit pazarına bir tezgah kurup, plakların dünyasına gidecekti. Sonra iç güveysinden hallice bir plakçı ve underground piyasanın izini süren  Megaforce isimli bir plak şirketi kurarak yeni türlere ve gruplara fırsat imkanı olacaktı. Kimine göre masal gibi, kiminin de akıl karı değil, bu filmlerde olur" diyerek kestirip atacağı bir seçim yani hayat... İşte size  Jonny Zazula!

Karısı Marsha ile birlikte Jon Zazula, New Jersey'deki bir bit pazarından Megaforce Records'u kurdukları süreçte Heavy Metal'in kapsamını genişleterek, en önemli albümlerin yayınlanmasına vesile olan iki insan ve rock adına oluşturdukları "Altın Çağ"ın mimarları.   

Jon Zazula, 1982 kışında  bit pazarında tezgahının başında çalışırken,  yeni bir grup underground olarak kaydedilmiş  demolarını ona getirecekti. Bu demo kaseti getiren grubun adı Metallica'ydı ve onları o  ana kadar kimse ciddiye bile almamıştı. Bu demoyu dinleyen Zazula, onların müziğini tüm dünyaya duyurmak gibi (o zaman bir çok arkadaşına göre"akla ziyan") bir karar alır.  Jon ve Marsha, 1983'te Megaforce Records'u kuracaktır ve ilk iş olarak da bu gençlerin yani Metallica'nın ilk albümü  "Kill 'Em All"ı kaydedecekti. Bu albümün çıkışı Megaforce için bir başlangıç oldu. Ardından  Anthrax, Testament, Raven, Overkill, Exciter,  King's X,  Mindfunk albümleri gelecekti. 


Foto (Photo Credit) : Bob Nalbandian

Zazula ailesi bir dönemin "Altın Çağı"nı oluşturacaklardı ve inanıp çıkardıkları gruplar dünya çapında isimler haline gelecekti. Bir müzik tutkunu, plak meraklısı olan Jon Zazula hayallerini plak şirketiyle gerçekleştirdikten sonra sessiz sedasız Orlando'ya çekilip karısı Marsha ile birlikte Florida'daki evlerinde ölene dek emekliliklerini yaşayacaklardı.  

Marsha, 2021'in Ocak ayında kanser nedeniyle hayata veda edecekti, ondan bir yıl sonra 1 Şubat günü de Jon Zazula 69 yaşında KOAH hastalığı sonucu ölecekti. 

Zazulaların kızı Rikki sosyal medyadan şunları yazacaktı: "Dünya bugün gerçek bir efsaneyi kaybetti... Babamız dünyaya getirdiği müzik kadar hızlı, sert, ağır, güçlü ve etkili bir hayat yaşadı. Tutkusu ve azmi, tartışmasız en etkili metal grupları ve bir neslin endüstri büyükleri. Bizim için sadece babaydı... Babamız ve annemiz aşkta, hayatta ve ticarette güçlü bir ortaktı. Birlikte inanılmaza, tutkularına, asi bakış açılarına ve ısrarla, bit pazarında bir kutu plaktan bir imparatorluk kuracaklardı. Baba, gerçekten çok özleneceksin, ama asla unutulmayacaksın…  Sadece bizde ve torunlarınızda değil, sonsuza kadar bu gezegendeki her kafa dengi insan içinde yaşayacaksın!"

Jon Zazula yaşamının sonuna doğru  otobiyografisi "Heavy Tales: The Metal. The Music. The Madness. As Lived By Jon Zazula"yı yazdı ve  Ekim 2019'da piyasaya çıkardı. Kitap, Zazula'ların efsane olacak gruplara nasıl yer açtığını anlatıyor: "Çok çalışıp akıllı kaldığınızda ve oyuna girdiğinizde ve sonunda yolunuza bir şey çıktığında ve bunun için hazır olduğunuzda hepsi bir nimettir.  Marsha ve ben, dünyanın en büyükleri haline gelen grupları keşfettiğimiz için çok şanslıydık . Tarih yazan diğer büyük gruplardan bahsetmiyorum bile."

Megaforce , Metallica'nın Elektra ile büyük bir plak anlaşması imzalamadan önce , grubun ilk iki albümü olan 1983'te "Kill 'Em All" ve 1984'te "Ride The Lightning"i çıkararak Metallica'nın kariyerini başlattığı için büyük itibar gördü. Önümüzdeki Kasım ayında da Metallica, Zazula çiftinin anısına bir konser yapacak. 

Jon ve Marsha Zazula...  iki güzel insan bizde sizlere müzik ve rock tutkunu insanlar olarak minnettarız. O yıllar iyi ki oldu ve unutulmaz Megaforce etiketiyle çıkan plaklarda ne güzel grupları dinlemiş ve keşfetmenin inanılmaz duygusunu yaşamıştık. Çok Teşekkürler.

Aptulika


Kaynaklar: 

* Heavy Tales - As Lived By Jon Zazula

Zazula'nın bu otobiyografisini alttaki linkten edinebileceğiniz gibi bir çok anıyı da okuyabilirsiniz.

https://www.jonzazula.com/



26 Eylül 2022 Pazartesi

Metallica, 1983 playlistiyle Zazula Çiftini anmak için konsere çıkıyor.




Metallica, son otuz yılın en tanınmış grubu olması konusunda herkes hemfikirdir. Sadece rock dinleyenlerin değil, rock'ın yanından bile geçmeyenlerin ismini bildiği dünya çapında bir tanınmışlık. 

Oysa onlar bundan kırk yıl önce ilk çıktıklarında kimsenin dikkate almadığını yüzlerce yeni gruptan biriydi. Daha yeni yeni filizlenen thrash tarzında yaptıkları müziği ufak konser salonlarında, o da genellikle açılış grubu  olarak çıkarak yapıyorlardı. İlk albümleri "Kill 'Em All"ı çıkartmak için hiç bir plak şirketi yanaşmıyordu. İşte bu süreçte onlara bir tek New Jarsey'deki plak şirketi Megaforce yeşil ışık yakacaktı. Plak şirketinin sahibi Jonny Zazula ve karısı Marsha, böylece dünya devi bir grubun sessiz sedasız çıkışına vesile olacaktı.

Metallica, onların müziğine ilk güvenen ve çıkış imkanı veren Zazula çiftini anmak için bir konser vermeye hazırlanıyor. Bu anma konserinde "old school" yani ilk konserlerindeki  (1983 ve 1984 yıllarını kapsayan) bir playlistle çıkacaklar. 

 Metallica'nın ilk albümleri  "Kill 'Em All"ı tanıtmak için İngiliz metal grubu Raven'ın ABD turnesindeki konserlere açılış grubu olarak çıkacaklardı. 1983 yılında gerçekleşen bu konserleri yeniden yaşatmayı amaçlayan Metallica, aynı zamanda iki yıl içinde kaybettiğimiz Jonn ve Marsha Zazula'yı böylece anacaklar. Çiftin plak şirketi Megaforce  hem "Kill 'Em All"ı hem de 1984'teki  "Ride the Lightning"i Metallica'nın büyük bir plak şirketiyle anlaşmadan önce yayınlamıştı.

Konser 6 Kasım'da Florida, Hollywood'daki 7.000 kişilik Hard Rock Live'da gerçekleşecek. Biletler Cuma günü saat 10:00 ET'de satışa çıkacak . Bilet bilgileri grubun web sitesinde yer almaktadır .

Metallica yaptığı açıklamada, "Jonn bize New York'ta ilk imkanımızı verdi, ilk albümlerimizi Megaforce Records etiketiyle yayınladı ve ilk gerçek turumuz için bizi yola çıkardı" dedi. “Marsha yanındayken Jonny hepimiz için bir akıl hocası, bir yönetici, bir şirket başkanı ve bir baba figürüydü…. ikisi olmasaydı bugün olduğumuz yerde olmazdık. Ne yazık ki, yakın zamanda hem Jonn'u hem de Marsha'yı bir yıldan biraz daha uzun bir süre arayla kaybettik."

Grup, Zazula çifti adına düzenlenen konserden elde ettikleri gelirin bir kısmını, Recording Academy'nin ihtiyaç sahibi müzisyenlere sağlık, ruh sağlığı ve yaşam giderleri için destek sağlayan hayır kurumu MusiCares'e bağışlayacak. Grubun All Within My Hands Vakfı da Feeding South Florida gıda bankasına bağışta bulunacak.


Haber kaynağı: Rolling Stone

 

Kızlardan Kaçan 70'lerin Pop Star'ı

 


Gilbert O'Sullivan bir dönemin İrlandalı müzik starı, her yaptığı plak yüksek satış yaparak listelere üst sıradan giriyor. 

1960 sonu 70'lerin ilk yarısında müzik dünyasında onun gibi iki devi daha var; Tom Jones ve Engelbert Humperdinck. Bu iki isimden Tom Jones'un çapkınlığı bugünlere kadar bilinen bir destan gibidir. Hele ki ikinci baharını yaşadığı günlerde ise Jones'un "Sex Bomb" şarkısı "Gal Kaplanı"nın hala hükmünü sürdürdüğünü dünya aleme duyuruyordu. Engelbert'in de yanında devamlı sarışın , esmer kızlar boy atardı. 

Peki ya, Gilbert O'Sullivian?

Elbet bebek yüzlü şarkıcının posterleri genç kızların odalarını süsler, gruppiler peşinden koşardı ama Gilbert Aga hiç birine yüz vermezdi. 

Neden mi? 

Çünkü O'Sullivan, ünlü olduğu süre içinde kızlardan uzak durma kararı almıştı. Kariyerinin zirvesindeyken bu yüzden bilerek flört etmekten kaçındı. Böyle bir prensip kararını almasını da 1973 tarihli Rolling Stone dergisine verdiği röportajda şöyle açıklıyordu:"Müzik benim için her şeyden daha önce geldiği için ne flört ederim ne de evlenirim. Ben Paul McCartney'i çok severim ve onun müziğine hayranım. O ne zaman ki evlendi o eski şarkılarını yapamadı."

O dönemlere yetişmiş olanlar bilecektir,  abilerimiz o dönemlerinde Gilbert O'Sullivian'ın yerinde olmak için neler vermezdi. O abiler tabiki evlenmeyi değil flört etmek için isterlerdi. Ama Gilbert O'Sullivian sadece evlenme değil kadın sinek bile görse kaçıyordu. Çünkü o bunu yapmanın şarkı yazma yeteneklerini engelleyeceğinden korkuyordu.  

Şaka değil O'Sullivan kariyeri boyunca bu kurala uydu.  

Sonra 70'li yıllar bitti, plakları satmaz oldu ve Norveçli bir sevgilisi oldu. 1980 yılında da evlendiler.

Ne diyelim... Garip Ama Gerçek!





Kaynak: Rolling Stone - 2 Ağustos 1973 - Paul Gambaccini

Gilbert O'Sullivan'ın "Driven" albümüyle 1970'ler rüzgarı


1970'li yılların unutulmaz ismi  
Gilbert O'Sullivan kırk yıl aradan sonra 
yeni yaptığı "Driven" albümüyle 
1970'li yılların esintisini getiriyor. 

Yeni çıkan albümler arasında Gilbert O'Sullivan ismini görünce, bir anda istop edip durakladım. Bir anda hayalimde 1970'li yılların plakçı dükkanları gelecekti. Onların vitrininde mutlaka bir Gilbert O'Sullivan plağı sergileniyor olurdu. Yok adamımız bir rock müzisyeni değil, pop şarkıcısıydı ama 60 yaşına gelmiş rockçıların da kulağı aşinadır onun müziğine. 

İrlandalı şarkıcı, piyanist ve şarkı yazarı Gilbert O'Sullivan, 1970'lerde her çıkardığı 45'lik plak (tekli) ile listelerde bir numaraya çıkması alışıldık bir hadiseydi. Dünyada böyleydi ama ünü bizde de hatırı sayılır bir derecede sürerdi o yıllarda. 

O dönemin Hey dergisinde kaç kere poster olduğunu saymaya kalksam bitmez. 

Unutulmaz klasikleri "Alone Again" başta olmak üzere "Clair", "Get Down" bugün bile dinlendiğinde o dönemi ister istemez hatırlatır. 

*

22 Temmuz 2022'de çıkan Gilbert O'Sullivan albümü "Driven" adını taşıyor. Simple Minds, Simply Red, Eurythmics ve Jeff Beck albümlerinden tanıdığımız usta yapımcı Andy Wright prodüktörlüğü üstlenmiş. 20. stüdyo albümü Driven 50 yıl önce olduğu gibi İngiltere Albüm Listesi'ne 26 numaradan girmiş.


Zamanında yaptığı çalışmalarla popülerleşmiş biri uzun bir aradan sonra bir albümle gelince ister istemez o eski parçaların izinde ve gölgesinde kalan çalışmalar sunar. Oysa aradan geçen 40 yılı aşkın bir süre olmasına rağmen Gilbert O'Sullivan sanki hiç ara vermemiş gibi. 75 yaşında olan sanatçının sesinde hiç bir değişiklik yok. 

13 parçanın yer aldığı albümde Gilbert O'Sullivan,  "Take Love" parçasında KT Tunstall ile düet yapıyor. Simply Red'den Mick Hucknall ise "Let Bygones Be Bygones"da konuk olarak O'Sullivian'a destek vermiş.

Gilbert O'Sullivan'ın "Driven" albümü bugünden bizlere 1970'lerin esintilerini veriyor. Bu hiç öyle retro bir etki değil, bugüne ait... zaten o yıllar başka bir şeydi. Yarım kalan bir rönesans gibi bir şey. Hala 68'ler denince yüzlerde bir gülümseme belirmiyor mu? Tamamlanmamış bir güzellik ve ondan sonra da bir türlü yerine oturamayan sancılı ve fokurdayan bir dünya. İşte Gilbert O'Sullivan bizi o yıllara götürüyor. Bu az bir şey mi?

Aptulika

25 Eylül 2022 Pazar

Komet ustayı kaybettik



 Hepimiz onu KOMET olarak biliriz ve asıl ismi Gürkan Coşkun olan Türk resminin büyük ustasını bugün ( 25 Eylül 2022) kaybettik. 81 yaşında hayata veda eden sanatçıyı kanser sebebiyle yitirdik. 

"Kuyruklu Yıldız" anlamına gelen ismi Komet'i kullanan sanatçı bu adı, büyük rock'n roll ustası Bill Haley'in grubu Comets'ten aldığını Mehmet Güleryüz'ün 'Güldüğüme Bakma' adlı nehir söyleşisinde açıklamıştı. 

1941'de doğan sanatçı,  İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi ( şimdiki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi)nde eğitim gördü. Halil Dikmen ve Zeki Faik İzer atölyelerinde çalıştı.  

1971’de devlet bursuyla Fransa’nın başkenti Paris’e gitti. Vincence Üniversitesi Plastik Sanatlar Bölümü’nde eğitim gördü. İlk sergisini 1974’te Fransa’nın Rouen kentinde açtı.

1974'ten itibaren de Salon de Mai (Mayıs Salonu) sergilerine düzenli olarak katıldı. Paris'te bulunduğu sırada Rönesans öncesi İtalyan sanatını, Pompei resimlerini ve İtalyan Primitifleri'ni inceleyen sanatçı, bilinçaltının gizemli dünyası üzerine kurulu ancak gerçeklikle bağını koparmayan eserler vermeye başladı.

Yaşamını İstanbul ve Paris'te sürdüren ressam, Türkiye'de on beş, Paris'te dokuz, Viyana, Salzburg, Lozan ve Brüksel'de ise birer kişisel sergi açtı. Komet ayrıca, birçok uluslararası sergiye katıldı. Eserleri, Lozan Canton Müzesi, Viyana Modern Sanatlar Müzesi, Kopenhag Grafik Sanatlar Müzesi, Paris Modern Sanatlar Müzesi ve İstanbul Modern gibi müzelerde yer alıyor.






Roger Waters, Polonya Konserlerini İptal Etmediğini Açıkladı.





Roger Waters , Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşına ilişkin daha önce yayınladığı tutumuna yönelik öfke nedeniyle Polonya'daki iki konserini iptal ettiği yönündeki haberleri yalanladı.

www.independent.co.uk sitesinde yayınlanan haberde Roger Waters'ın konserleri iptal etmediğini açıkladığını duyurdu. 

Polonya basını Cumartesi günü, Rogers Waters'ın Krakow'da Nisan 2023'te yapılması planlanan iki konseri iptal ettiğini bildirmişti. Haber, “Roger Waters'ın menajeri   hiçbir neden göstermeden  Polonya'daki iki konseri iptal etti.” diye duyurulmuştu. 

24 Eylül 2022, Cumartesi günü çıkan iptal haberleri üzerine Waters , Facebook'tan bir açıklama yaparak,   Krakow'daki konserlerini iptal etmediğini, yönetimin ve yerel yetkililerin onun konser vermesini engellemeye çalıştığını iddia etti.

Waters, “Krakow'daki bir belediye meclisi üyesi olan  Lukasz Wantuch'un, Ukrayna'daki feci savaşa karşı çıkmam sebebiyle,   beni 'Persona non grata'  (istenmeyen kişi) ilan etmek istediği doğrudur. " dedikten sonra Wantuch'un yerel bir gazeteye yazdığı makalede Krakow halkının konserlere bilet almamasını belirttiğini söyledikten sonra,  " Lukasz Wantuch amacına ulaşırsa ve Krakow'daki yaklaşan konserlerim iptal edilirse, bu benim için çok üzücü bir şey olur,  çünkü barış mesajımı Polonya halkıyla paylaşmak için sabırsızlanıyorum.” diyerek konserlerini iptal etmediğini açıklayacaktı. 


 

https://www.independent.co.uk/arts-entertainment/music/news/roger-waters-poland-concert-cancelled-b2174857.html

Roger Waters'ın Polonya Konserlerini İptal Ettiği Haberleri.



Roger Waters, Rusya ile Ukrayna savaşındaki politikası nedeniyle Polonya konserlerini iptal etti. Haber Polonya medyası tarafından verildi yapıldı ama Roger Waters'ın bu konuda bir iptal açıklaması olmadı. 



Bu Cumartesi günü Polonya basınında Roger Waters'ın  Rusya'nın Ukrayna'daki operasyonuna yönelik tutumu nedeniyle Polonya'da planladığı konserleri iptal ettiği haberleri yer aldı.

"This Is Not a Drill" konser turnesi kapsamında 2023'ün Nisan ayında Roger Waters’ın Polonya'da vermesi planlanan iki konserinin sanatçı tarafından iptal ettiği duyuruldu. Polonya basınında çıkan haberlerde,  “Roger Waters’ın menajeri hiçbir sebep göstermeden çekilmeye karar verdi” başlığıyla sunuldu. 
Söz konusu habere göre  Waters’ın 'This Is Not a Drill' konser turunun web sitesinde daha önce 21-22 Nisan tarihlerinde yapılması planlanan Krakow konserlerinin kaldırıldığıda habere eklendi. 

Bu arada Krakow’daki belediye meclis üyelerinin gelecek hafta, müzisyenin Ukrayna krizine ilişkin görüşleri nedeniyle Waters’ın istenmeyen kişi ilan edileceği de söylentiler arasında. 
Waters, Eylül ayının başında Ukrayna devlet başkanı Vladimir Zelenskiy'in eşi Olena Zelenska’ya, açık mektup yazmış ve Batı’yı Ukrayna’ya silah sağladığı için eleştirirken özellikle de Washington’u suçlamıştı. Waters, daha önce de NATO’yu Rusya’yı kışkırtmakla suçlayarak eleştirmişti.

Haberler bu şekilde ama biraz önce Waters'ın turne programına baktığımda Polonya basınında çıkan haberlerin tersine Krakow konseri tarihleri aynen duruyor ve iptal falan gözükmüyor. Ama Roger Waters ile Polonyalı yöneticiler arasında durumun limoni olduğu muhakkak. Bakalım gidiş ne olacak?


Rose Adası'nın İnanılmaz Hikayesi



Thomas More'un "Ütopya" adlı eseri hangimizin aklını çelmemiştir. "Olmayan Yer", hiç gerçekleşmeyecek olsa da o ada hep hayallerdedir ve heyacanı hiç bitmez. İşte bu hafta bulup, izlediğim bir İtalyan filminin isminde "Rose Adası"nı görünce hemen dikkatim çekilecekti. 
Sydney Sibilia’nın yönettiği “Rose Adası’nın İnanılmaz Hikayesi” fimi bu ütopyanın yaşadığımız hayatta gerçekleşebileceğini gösteriyor. İki genç adam İtalya karasularından uzak her türlü mali ve hukuki denetimin olmadığı bir ada inşa ederler ve burası 400 metrekarelik bağımsız devlet haline gelir. Film elbette bir kurgu ama gerçek bir olaydan esinlenerek yapılmış.  Evet ben de bunu duyunca, "nasıl yani!" diyerek şaşırdım. 

Bu olayın gerçek hali, 1968'de geçiyor, yani o tarihe "68 Kuşağı", "68 İsyanı" diye geçen zaman diliminde. Yaratıcı fikirleri olan ama düzene ayak uyduramayan, eh biraz da  çılgın bir mühendis olan Giorgio Rosa, arkadaşı Maurizio Orlandi'yle birlikte  İtalyan kara sularının 500 metre ilerisinde, 400 metrekarelik bir platform inşa ederler. Bu platformun konulduğu alan İtalya'ya ait karasularda gözükmediği gibi hiç bir ülkeye de ait değildir. (Bu arada filmin sonunda da yazdığı gibi bu olaydan bir kaç yıl sonra bu karasuları mevzuatı BM tarafından değiştirilerek bu tip tarafsız karasular bırakılmamış)  

İki kafadarın kurduğu bu platform bir süre sonra Rose Adası Cumhuriyeti adını alacaktı. Bu ada gençliğin ilgi odağı olur, hatta buradan vatandaşlık almak için yüzlerce başvuru yapılır.    O dönem 68 isyanı ve üniversite işgalleriyle başı belada olan İtalyan hükümeti, Giorgio Rosa üzerinde baskıyı artırınca o da Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi’nden bağımsızlıklarını tanımalarını ister. Komik ama gerçek, bu adanın bağımsızlığı tanınacak bir duruma bile gelir. Ancak İtalyan hükümeti, 5 vatandaşlı bu adaya devasa bir savaş gemisiyle gelir. Bu da İtalya'nın 2.Dünya Savaşı'ndan sonraki bir başka ülkeye yapılan ilk işgal kararı olarak da tarihe geçer. Ada sakinleri savaş gemisine esir olarak alınır ve  Rose adası yani platform  top ateşiyle imha edilir.  Bu arada Ada'nın o 5 vatandaşı İtalya'ya dönünce de sürgün hükümetini ilan etmişler.  

Filmde bu gerçek olay biraz 68 isyanı ile birleşerek, İtalyan sağının tutucu politikacılarını da yeren bir bir mizahi yaklaşım da içermiş. İki saatlik süresine rağmen sıkılmadan zevkle izlenen bir film. Bu arada arkada çalan müziklerde dönemin ruhuna göre, Schoking Blue, The Kinks,  Jimi Hendrix, The Human Beinz birbiri ardına akarken dönemin İtalyan şarkıları da kulağımıza çok da yabancı gelmeden arzı endam ediyor. 




Üstteki resimde Rose Adası'nın filmdeki vatandaşları. 



Bu resimde de gerçek hayattaki Rose Adası'nın kurucuları. 




Soldaki resimde çılgın mühendis Giorgio Rosa'yı oynayan Elio Germano... Sağda ise gerçek hayattaki Giorgio Rosa. Filmde Rosa karekteri üniversiteli biri olarak çizilmiş ama gerçek Rosa o ütopyayı gerçekleştirdiğinde 40 yaşında. Filmde böyle bir değişiklik biraz da 68 isyanı ve  öğrenci hareketleriyle bağ kurulması için yapılmış. 




Gene gerçek Rose Adası'ndan bir fotoğraf. 1968'de bu adaya akın akın gençler geliyor. Uzakta ada platformu görülüyor. Bu fotograf o dönemin gazetelerinde yayınlanıyor ve Vatikan İtalyan hükümetini uyarıyor. 



Bu da gerçek Giorgio Rosa'nın 90 yaşındaki hali. İtalya'nın bu güzel insanı 2017 yılında hayata gözlerini yummuş. 
Onun hayat hikayesi Vikipedia'da aynen şöyle yazılmış: 
"Giorgio Rosa;  Rose Adası Cumhuriyeti'nin kurucu devlet başkanıdır. 24 Haziran 1968-13 Şubat 1969 tarihleri arasında bu görevi sürdürmüştür. Adanın 13 Şubat 1969 tarihinde İtalyan donanması tarafından imha edilmesi üzerine sürgün hükümeti kurmuştur. "



  Giorgio Rosa'nın kurduğu  Rose Adası Cumhuriyeti2nin 1968'deki gerçek fotografı. Şakası yok tam sekiz ay boyunca buranın kurucusu ve devlet başkanı Giorgio Rosa'ydı.  


* * * 

2020 yılı yapımı filmi bu sabah izledim ve çok sevdim. Hem paylaşayım hem de bundan 50 yıl önceki bir bağımsız ada devleti deneyimini anayım dedim. Bulursanız mutlaka izleyin derim. 



Buddy Guy Konuşmaz ama Gitarı Konuşur!



 Eski alışkanlıkla her hafta çıkan teklilere bakmayıp, albüm olarak çıkmasını bekliyorum. Bu hafta değişik bir şey yapayım dedim ve çıkan single - teklileri dinlemeye karar verdim. Karşıma çıkan isim Buddy Guy'dı. Söz konusu Buddy Guy olunca, tekli değil isterse her hafta bir nota yayınlasa dinlenir. İşte bu hafta çıkan teklisinden bahsedeyim. 

Yaşayan en büyük blues efsanesi Buddy Guy'ın yakında çıkacak olan  "The Blues Don't Lie" albümünün son single'ı olan "I Let My Guitar Do The Talking", hem hikayesi hem de gitaristin kendine has  wah pedalının incelikli kullanıldığı bir çalışma.  

Şimdi sözü fazla uzatmadan bu harika şarkının sözlerinin Türkçe mealini paylaşayım:

 

60 yıl kadar önce Louisiana'yı terkettim

Sadece gidiş bileti aldım 

Tatlı evime Chicago'ya

Yolumu kaybettiğimde

Parmaklarım yürüdü

yürüdüm Çok fazla konuşmam 

Gitarımın konuşmasına izin verdim


sadece ilkokula gittim

onu da yarıda bıraktım

doğma büyüme Louisiana'lıyım

Kendi kurallarımı koydum

Kimse bana kapısını açmadı

Kimse bana bir şey vermedi

Çok fazla söylemem

Konuşmayı gitarımın yapmasına izin verdim 

Gitarım konuşur

 

Doğu Sahilinden Batı Sahiline

New York'a San Fransisko

Interstate 80 sonuna kadar

Grubumla  minibüste yattım kalktım

Bazen çaldığımı kimse dinlemedi

Ama ben sadece sallanmaya devam ettim,

 uzun zaman önce öğrendim,

 konuşmayı gitarımın yapmasına izin verdim...


"I Let My Guitar Do The Talking" adlı parça, 86 yaşındaki müzisyenin bu ay içinde çıkacak olan 34. stüdyo albümü The Blues Don't Lie'da yer alacak. Parçanın sözlerine de baktığımızda anlaşılacağı üzere 2018 yılı albümü "The Blues Is Alive And Well"in devamı niteliğinde. O albümde BB King'in anısına yaptığı bir parça ile Muddy Waters ile geçen günlerini de anlatan parçalar yer alıyordu.   







23 Eylül 2022 Cuma

Doobie Brothers'tan John Hartman müziği bırakınca hangi mesleği seçecekti?



Geçtiğimiz gün kaybettiğimiz Doobie Brothers'ın davulcusu  John Hartman 1979'da gruptan ayrılmak zorunda kalacaktı. Grubun kurulduğu yıllardan itibaren uyuşturucu kullanımı arkadaşlarıyla uyumu bozarken, bir yandan da gerilim yaratıyordu. Bu nedenle grupla  yolları ayrılacaktı. 

 Bir ara 1987'de tekrar gruba katılıp iki albümde çalsa da, müziğe de nokta koymak isteyecekti. John Hartman, müziği bırakınca kendine bir iş aramaya başlayacaktı.  

John Hartman Doobie Brothers'ta müzik yaparken bir yandan da yedek polis memuru olmak için eğitim almıştı. Davulcu 1988 yılında da   polis akademisinden mezun oldu ve birkaç yıl yedek polis departmanında çalışacaktı. Hartman bu meslekte ilerlemek istiyordu. Tam yetkili bir rütbede çalışmak için başvurunca karşısına bazı engeller çıkacaktı. Hartman'ın rock müzisyeni olduğu yıllardaki uyuşturucu kullanımı nedeniyle başvurusu reddedilecekti. Bu arada davulcu işe alımda yapılan mülakatlarda geçmişte uyuşturucu kullandığını saklamıyordu. İşin en komik yanı da Hartman tam 20 polis departmanına başvuru yapmasına rağmen hepsinden reddedilmişti.   

John Hartman, 1990'larda New York Times'ın yaptığı bir röportajda, marihuana ile olan geçmişinin, polislik kariyeri için 'büyük bir engel' oluşturduğunu söyleyecek ve   "Bu adamlar, eskiden yaptığım şeyler yüzünden hâlâ bana güvenmiyorlardı" diyerek kızgınlığını belirtecekti.  

Tabi o başvuruları yaptığı zaman Hartman uyuşturucu kullanmıyordu, hatta o röportajda, "Ben kendimi lağımdan alıp, çıkardım. Adamların bana yaptıklarına bak." diyerek kızgınlığını belirtecekti. Bu arada onun polisliğe kabul edilmemesi sadece kendinden kaynaklanmıyordu. Davulcunun grubu Doobie Brothers da adını  marihuanadan almaktaydı.

Davulcunun polis olma hayalleri böylece yok olacaktı. O da tekrar müzik yapmaya karar vererek, gruba geri dönecekti. Hartman, 1989'da Minnesota, Bloomington'daki konser de dahil olmak üzere grupla kayıt yapmaya ve turneye devam etti, ancak 1992'de tekrar emekli oldu... ama emekli polis olarak değil, davulcu olarak. 



Doobie Brothers'ın davulcusu John Hartman öldü.



Doobie Brothers'ın kurucusu ve davulcusu John Hartman 72 yaşında hayata veda etti. 22 Eylül 2022 tarihinde (dün) ölen Hartman, Doobie Brothers'ın temellerini 1968'de gitarist Tom Johnston ile atmıştı.  

İlk albümleri 1971'de çkan grup kısa bir süre sonra ikinci bir davulcuyu daha gruba katacaklardı.  Grubun müzik hayatında  bir dönem sahnede üç davulcuya kadar çıkacaklardı. 

1972'de çıkan 'Toulouse Street' albümleri büyük bir başarı elde edecekti.  Bunu hızlı bir şekilde 1973'te 'China Grove'  albümü takip edecekti. Albümde yer alan  'Long Train Runnin' bir dönemin unutulmayanları arasına girecekti.

 Hartman 1979'da uyuşturucu kullanımı ve bundan dolayı artan gerilimler sonucu  gruptan ayrıldı. The Doobie Brothers 1982'de resmen dağıldı. 1987'de bir yardım konseri için bir araya geldiler. Bu dönemde Hartman tekrar gruba katıldı ve iki albümde çaldı.  1992'de gruptan tamamen ayrıldı.

AC/DC Blues Yapsaydı... Nasıl Olurdu?


High Voltage Blues 


Yazının başlığına bakıp, bir de ardından gelen "High Voltage Blues" manşetine kanıp, bunun AC/DC parçalarının blues tarzında kavırlandığı bir albüm olduğunu sanmayın. Ancak AC/DC ile hiç de alakasız değil hani. Yazının sonunda ve albümü dinleyince bu alakayı gayet güzel anlayacaksınız. 


Blues-rock gitaristi Anthony Gomes, "High Voltage Blues" adlı 13. albümünü bugün çıkardı.

Gomes'in 2020 albümü "Containment Blues"dan seçmeler de dahil olmak üzere kariyeri boyunca şarkılarının bir derlemesi özelliğini de taşıyor. Yeniden kaydedilmiş dokuz eski parçasının yanı sıra üç yeni stüdyo parçası da bulunmakta.

"Painted Horse"un etkileyici açılış riffinden "Blues Child"ın melodik outrosuna kadar Anthony Gomes, kendisine sadık bir dinleyici  kitlesi kazandıran besteciliği ve gitar maharetlerini gösteriyor.   Efsanevi basçı Billy Sheehan ve KoRn davulcusu Ray Luzier, "Painted Horse", "Born To Ride" ve bonus parça "Rebel Highway"de konuk olarak yer alıyor. Ünlü vokalist Bekka Bramlett ve The Voice yarışmacısı Wendy Moten de "Darkest Before The Dawn"ın yeni versiyonunda boy gösteriyor. 

İlk single "Blues-A-Fied" için bir müzik videosu çeken Gomes, Memphis'te blues müzik tarihi için önemli olan sayısız simge yapıyı ziyaret ediyor. Stax Museum, Sun Studios, BB King's Blues Club ve hatta efsanevi Crossroads videoda yer alıyor. 



Anthony Gomes, "Bu parçaları kaydederken çok eğlendik" diye açıklıyor. "Bir müzisyen olarak, geçmiş çalışmalarımdan bazılarını ele alıp, onlara farklı bir perspektiften bakmak harikaydı. Billy ve Ray gitar çalma tarzımı gerçekten zorladı ve biraz delilik ile yepyeni bir tavır eklediler. Benim tarzımı AC/DC'de olsaydım nasıl yapardım diye düşünmek bu albümün ana fikrini oluşturdu. Bunu denedim ve yakalamaya çalıştım. Açıkcası hissettiğim şey de buydu:  Yüksek Voltajlı Blues."

Daha önce Anthony Gomes'i bilmiyor ve dinlememiş olsam, "hadi ordan" ya da "vay uyanık AC/DC taklidi yapmış" derdim. Oysa her şey (hem ses hem de gitar) Anthony Gomes ama bu sefer voltaj biraz daha yükseltilmiş. Hani bu şarkıları AC/DC tarzında yapmış desek, o da değil; çünkü 9 parçayı daha önceden de biliyorduk. Nasıl olmuş ama olmuş. Sanki Gomes AC/DC'ye bir eleman olarak katılmış ya da AC/DC elemanlarıyla birlikte kayıt yapmış gibi. İşin en doğru tanımı Gomes muhteşem bir saygı sunmuş ve biraz voltajı yükselterek AC/DC müziğindeki blues'u ortaya çıkartmış. 

Albümü siz de dinleyin ve nasıl bulduğunuzu yorum bölümüne yazın derim. Açıkcası iki parça dışında ( Darkest Before The Dawn'ın iki ayrı yorumu) bu albümle ilgili AC/DC yeni bir albüm yapsa böyle olsaymış diyecek kadar kafayı yiyecek duruma geldim. 

Aptulika





Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...