28 Temmuz 2022 Perşembe

İlhan İrem


Ölüm haberleri bir anda adamın suratına yumruk gibi gelir ama bu seferki tekme tokat giriverdi. İnsan bu haberi nasıl vereceğini bilemiyor. 

Şarkıcı, söz yazarı, besteci, rockçı  İlhan İrem, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi... demek yeterli olmuyor. 

Bugün sağlam duruşlu, çağdaş, kentli bir sanat insanını kaybettik. 

İlhan İrem, 67 yaşındaydı ve  böbrek yetmezliği teşhisiyle diyaliz tedavisi görüyordu.

 

 


 

27 Temmuz 2022 Çarşamba

ZZ Top'ın Ham hali ya da bodoslama konser!



Bu cuma piyasaya çıkan ZZ Top albümü "RAW"ı daha hala dinlemediyseniz çok şey kaçırdınız demektir ama hala vaktiniz var ve açığı bir an önce kapatın derim. 



Yazıya üstteki gibi bir giriş yaptım. Bu biraz reklam sloganı gibi kokabilir ve olur olmaz her durumda tekrarlanır gibi de gelebilir ama bu albüm gerçekten özel ve şaşırtıcı. Her şeyden önce ZZ Top üçlüsü evime ya da bahçeme gelmiş bana özel konser veriyor gibi. Öyle şatafatlı ışıklar, çılgına dönmüş izleyici de yok hatta bir o kadar hazırlıksız, içten geldiği gibi sunulan bir konser. Hatta beni bile umursamıyorlar ve kendileri için çalıyorlar. Kısacası... ham, sade, şatafatsız ve bir o kadar da samimi bir konser. 

Üç gündür dinlemeye doyamadığım bu albüm için yazmaya başlamadan bir de çizim yaptım ve onu da üstte paylaştım. Bu sanki evime gelip konser veren grubun bir fotosunu cep telefonumla çekmek gibi bir duygu...Yani ben oradaydım!

"Raw" albümü ZZ Top'un 2019 Netflix belgeseli That Little Ol' Band From Texas'ın çekimleri yapılırken, Teksas'taki ufak bir dans kulübünde seyircisiz bir konser olarak kaydedilmiş. Bu kayıtlar da belgeselin film müziği olmuş. 3 yıl sonra da bu kayıtlar bir konser albümü olarak çıkmış. 

Sam Dunn tarafından yönetilen ve Banger Films tarafından yayınlanan Netflix belgeseli, Billy Gibbons, Frank Beard ve ölen basgitaristi Dusty'den oluşan klasik ZZ Top kadrosuyla verilmiş bir konseri de içeriyor. Aslında bu çok hesaplı bir durum da değil bu; Gruene Hall'da "Teksas'taki en eski sürekli çalışan dans salonu" kiralanıyor ve grup kurtlarını dökercesine çalıyor. Böylece ortaya samimi ve ham bir performans çıkıyor.   

Grubun solisti Billy Gibbons ve davulcu Frank Beard yaptıkları açıklamada, "Bu, gerçek anlamda köklerimize dönüş oldu" dedikten sonra sözlerine,  "Sadece biz ve müzik, binlerce seyirci yok, sahne önü imtiyazı yok, tur otobüsleri falan  yok. Sadece biz ve müzik. O anda bunun çok özel bir durum olduğunu biliyorduk" diye o anları anlatıyorlar. 

 Grubun ilk başladığı günlerindeki sadeliği ve samimiyeti yakalayan bu konser kaydının bir başka özel yanı da grubun ölen bas gitaristi  Dusty Hill ile yapılmış en son kayıt olması.  

22 Temmuz 2022'de Shelter Records/BMG aracılığıyla yayınlanan albüm "Dusty'nin  anısına" ithaf edilmiş.

Dusty Hill'in ölümünden sonra ZZ Top, basçı Elwood Francis ile yoluna devam ediyor ve konser turnesi de Mayıs ayında başlamıştı.  


Çok Özel Bir Konser: "RAW"

ZZ Top'ın bu konser albümüne geçmeden önce aklımı yıllardır kurcalayan bir konuya döneyim. Rock tarihinin bu muhteşem üçlüsünü hep stüdyo albümleriyle dinlemişizdir. Oysa onların hem müzikal yapılarında varlığını sürdüren blues tavrı hem de sahne imajlarının sade ve değişmez oluşu hep aklıma bu adamlarının asıl güzelliğinin konserlerinde olacağına dair bir kanaat getirmiştir. Buna rağmen grubun konser albümü yok  gibidir.  Kariyerlerinin en başlarında 1975 yılında çıkan dördüncü albümü "Fandango"nun ilk yüzünde yer alan konser kayıtları dışında bir başka örneği olmamıştır.  Bu nedenle uzun bir süre grubun konserlerinin pek başarılı olmadığı düşüncesine bile kapılır olmuştum. Oysa daha sonra çıkan video kayıtlarında durumun hiç de böyle olmadığını görmüştüm. Ancak nedendir bilmem, ZZ Top bir konser albümü çıkarmayı uygun bulmamıştı. 

Grubun 50 yıllık kariyerinde 50 yıl sonra çıkan ilk konser albümü de "Raw" oluyor. Hem de nasıl bir konser... ZZ Top'a da bu yakışırdı doğrusu. 

12 parçanın yer aldığı konserdeki parça seçimleri 50 yıllık tarihini eksiksiz ve bütünlük içinde veriyor. Öyle ki albümü dinlerken zaman zaman 1970'lerdeki bir kayıt bile sanabiliyorsunuz. Benim en dikkatimi çeken de grubun 1980'lerdeki modaya uyarak teknolojiyi kattığı çalışmaları (özellikle  "Gimme All Your Lovin") ham ve saf haliyle karşımıza çıkıyor. 

"Brown Sugar" anonsuyla ile başlayan konsere bir anda kendinizi kaptırıyorsunuz. Üçlünün herbirinin enstrüman özelliklerini demokrat bir dağılımda hissediyorsunuz. Benim en çok dikkatimi çeken de Dusty Hill'in bas gitarının kaba ve vurucu tınılarını stüdyo kayıtlarının ötesinde çok daha iyi hissetmemdi. Özellikle de "I'm Bad, I'm Nationwide" parçasında Dusty'nin tonları ve soloları oldukça yüceleşiyor. Bir bas gitar ziyafeti diyeceğim bu parça albümde en sevdiğim yorumların başında geldi diyebilirim. "I'm Bad, I'm Nationwide"ı döne döne kaç kere dinledim, sayısını ben bile unuttum. 

Grubun unutulmaz slow klasiği "Blue Jean Blues" bir kez daha yüceleşmiş. "Thunderbird"ün ahenkli vokalleri ve birbiri ardına akan ZZ Top klasikleri. Parçaların hepsinde blues altyapısı kendini gösteriyor ve tabi parçalar uzun uzun işleniyor ama şarkı süreleri 4 dakikanın çok üzerine çıkmıyor ancak dinlerken parçaların sürelerinin 5 dakika hatta 6 dakikayı aşan yorumlar olduğunu sanabiliyorsunuz. Sözün özü bu sakallı adamlar kısa sürede uzun bir yorum etkisi verebiliyorlar. Parçaları gereksiz yere uzatıp, dinleyiciyi yoranlara ders olacak bir yorum kabiliyeti. 

Sözün özü, bu albüm kaçırılmaması gerekenlerden biri.

Aptulika







26 Temmuz 2022 Salı

Deep Purple'ın Yeni Gitaristi Simon McBride


Steve Morse'ın ayrılışından sonra Deep Purple'ın gitaristliğine Simon McBride geçti. Kuzey İrlandalı gitarist 1990ların ikinci yarısında metal grubu Sweet Savage'ın gitaristliğini de yapmıştı. 

Deep Purple'ın gitaristi Steve Morse'un karısının rahatsızlığı sebebiyle gruptan kalıcı olarak ayrıldığını duyurmuştuk.  Ondan boşalan yere İrlandalı bir gitarist olan Simon McBride'ın katıldığı grup tarafından açıklandı. 43 yaşında olan, Belfast doğumlu Kuzey İrlandalı gitarist, geçen yıl Morse'un kısa süreli ayrılığında Deep Purple turnesine devam eden elemandı. 

 "Smoke On The Water"ın Sırrı

Bu değişimle ilgili ilk açıklamayı yapan Steve Morse,  "Simon'ın bu yeri doldurmayı çoktan hallettiğini biliyorum," dedikten sonra kendisinden önceki gitarist Blackmore'a da bir gönderme yaparak, biraz da espriyle, şunları söyleyecekti: "Ama şimdi Ritchie'nin Smoke on the Water girişinin nasıl kaydedildiğinin sırrını barındıran kasanın anahtarlarını teslim ediyorum. Sanırım anahtarı elimize alıp iyice sallamanız gerekiyor, çünkü o kasayı hiç açmadım." 



"28 yıllık harika bir yolculuğun ismi : Steve Morse" 

Deep Purple'ın diğer üyeleri, grupla 28 yıl ve sekiz stüdyo albümünden sonra Morse'un mirasını yansıtan açıklamalar yayınladı.



Grubun efsanevi vokalisti Ian Gillan , "Bu gibi durumlarda normalde doğru kelimeleri bulmak zordur.  Ama Steve Morse için ne söylemek istediğimi biliyorum. Deep Purple'da geri kalanımızdan farklı bir geçmişe sahipti ve yine de müzik dehası bir şekilde uyumluydu ve grubun 1996'da bizimle ilk albümünü yaptığında benimsediği yeni yönde büyük bir rol oynadı ve daha sonra, çeyrek asırdan fazla bir süredir, herhangi bir Deep Purple gitaristinin en uzun görev süresinin keyfini çıkararak ve Don Airey'in 2002'de emekli olan  Jon Lord'un yerini almasıyla başlayan ve günümüze kadar en uzun değişmeyen kadroya katkıda bulundu. 

Steve'den ilk olarak Dixie Dregs, özellikle de Tommy Vance'in BBC rock şovunun tema melodisi olan Take It Off The Top adlı şarkı sayesinde haberdar oldum ve beni çok etkiledi. " dedikten sonra Gillan sözlerine şöyle devam edecekti: " Hepimiz onun bağlılığına hayranız; tüm hayatı boyunca güçlü bir aile babası oldu. "

 Deep Purple'ın emektar davulcusu Ian Paice ise şöyle diyecekti: "Steve Purple'da bize katıldığı andan itibaren, bizim için yeni müzikal olanaklar açabileceğini gösterdi. Çoğu büyük yaratıcı müzisyen gibi, o da kimsenin aklına gelmeyen müzikal fikirler bulma yeteneğine sahipti. Bence bunu söylemenin en kolay yolu onun her zaman 'alışılmışın dışında düşünüyor' olmasıdır. Bunu çoğumuz yapamayız!"


 Deep Purple'ın bas gitaristi Roger Glover da Morse'ın ardından şunları dile getirecekti: "80'lerin başında Rainbow ile Almanya turnesinde Dixie Dregs'in Go for Baroque şarkısını bir araba radyosunda duydum. Büyülendim ve hemen Unsung Heroes'u satın aldım . Ardından Steve'in ilk solo albümünü satın aldım. On iki yıl sonra birlikte bir grupta olacağımızı asla hayal edemezdim. Deep Purple 90'ların ortalarında çok önemli bir noktadaydı ve kendini yenilemesi gerekiyordu. Steve ilham veren bir seçimdi ve yeteneğini ve sınırsız hayal gücünü bize getirdi - en sevdiğim albümüm Purpendicular tarafından kanıtlandı - grubun yeni bir başlangıç ​​yapmasını sağladı. gelecek 28 yıl için harika bir yolculuk. O bir öğretmen, enerjisi, cesaretlendirmesi ve bilgeliği ile bize, özellikle bana ilham verdi ve bu gruba katkısı ve mirası kelimelerin ötesinde. dostluk kalacak."

 Grubun John Lord'un ardından gelen klavyecisi Don Airey şunları söyleyecekti:  "Son 20 yılda benim için hem müzikal hem de kişisel olarak parlayan bir ışık olduğun için Steve'e teşekkürler. Tek yapabileceğim sana ve Janine'e gelecek için en iyisini dilemek, hayatın bu yeni rotasında. Yeteneğinizi ve müziğinizi söndürmek için bundan çok daha fazlasının gerektiğini biliyorum, umarım sizi yolda tek tek görürüz."

Deep Purple'dan yapılan son açıklamada ise , "Gruptan başka bir yorum yapılmayacak. Steve ve Janine'in mahremiyetine saygı gösterilmesini ve şu anda bunları aklınızda tutmanızı rica ediyoruz."diyerek açılamalarını noktaladılar. 


Deep Purple'ın Yeni Gitaristi


Grubun kadrosuna yeni katılan Simon McBride'ı tanımak için wikipedia'dan şöyle bir alıntı yapalım. (*)

Deep Purple'ın yeni gitaristi Simon McBride  on yaşındayken gitar çalmaya başladı. 15 yaşına geldiğinde Guitarist Magazine'in o yıl Wembley Konferans Merkezi'nde düzenlediği bir performans yarışmasında Yılın Genç Gitaristi seçilecekti.

 16 yaşına geldiğinde ise Belfast merkezli metal grubu Sweet Savage kadrosuna girecekti.   Grupla birlikte turneye çıktı ve 1996 yılında "Killing Time" ve iki yıl sonra çıkacak olan  "Rune" albümlerinde çaldı.

Simon McBride, 1998'de Sweet Savage'dan ayrıldıktan sonra 1991'de kült filmi The Commitments'da adını duyuran ve şarkı söyleme kariyerine devam eden İrlandalı Andrew Strong'a katıldı.    

2008'de McBride ilk solo albümünü çıkartacaktı. Bu zamana kadar İngiltere ve İrlanda'da Jeff Beck , Joe Bonamassa ve ABD'li slayt gitaristi Derek Trucks konserlerinin açılışında yer alan gitarist, 2010 sonbaharında ilk gitar kahramanlarından biri olan Joe Satriani'yi desteklemek için İngiltere'yi gezdi .  

2016'da McBride, Micky Moody'nin yerine klasik rock grubu "Snakecharmer"a katıldı ve Mayıs 2017'de piyasaya çıkan yeni albümleri "Second Skin"i kaydetti ve o zamandan beri onlarla turneye çıktı.

2022'de Deep Purple'da Steve Morse'un geçici olarak yerine geçeceği açıklandı, Steve ise kanserle savaşı sırasında karısına baktı.  23 Temmuz 2022'de Steve Morse'un gruptan kalıcı olarak ayrıldığı açıklandı ve onun yerine grubun yeni gitaristi olacağı açıklandı. 


(*) https://en.wikipedia.org/wiki/Simon_McBride



25 Temmuz 2022 Pazartesi

Steve Morse'a vefa borcum...



Steve Morse'un Deep Purple'dan ayrıldığı haberini dün yayınlamıştım. Karısı'nın kanser hastalığının ciddi boyutlara ulaşması sonucu bu kararı alan gitarist, Deep Purple'a 1994 yılında katılmıştı. Ben her ne kadar ona hala Deep Purple'ın yeni gitaristi diye baksam da grupla birlikteliği tamı tamına 28 yıl olmuş. Bununla da kalmıyor Deep Purple'ın sekiz stüdyo albümünde de yer almış.  Bu arada haberi hazırlarken Morse'un 67 yaşında olduğunu öğrendiğimde de şaşıracaktım. Oysa ben onu 39 yaşında olduğunu sanıyordum...yani Deep Puple'a girdiği dönemdeki yaşında kaldığını düşünüyordum.  Hadi itiraf edeyim, Deep Purple'da gitarda Ritchie Blackmore'a alışmış olduğum için Morse'u böylesi dondurmuştum. Oysa şimdi bakıyorum da ilk izlediğim İstanbul konserinde de Steve Morse vardı. 28 yıla damgasını vuran sekiz albümde de Deep Purple efsanesini sürdüren gitarist de oydu. 

Benim için hep genç kalan Steve Morse  böylesi anlamlı bir vedayla ayrılacaktı. 

Şimdi bana düşen de hayatım boyunca en sevdiğim gruplardan biri olan Deep Purple'ın son 28 yılına damgasını vuran bu güzel insana vefa borcumu ödemekti.  Bir çizimle de olsa bu vefa borcumu ödeyeyim dedim. 

Bu çizimde ona benzetememiş ya da güzel simasını verememiş olabilirim ama onun gitarıyla nefis sololarını atarken yüzünün aldığı güzelim şekli vermek istedim. Onun güzelim sololarını çok özleyeceğiz, buna eminim. 

 Aptulika


24 Temmuz 2022 Pazar

Steve Morse Deep Purple'ın gitaristliğinden ayrıldı.



Karısı Janine'in  kanser olması sebebiyle Deep Purple'daki gitaristliğine ara veren Steve Morse, yokluğunu kalıcı hale getirerek gruptan ayrıldığını bildirdi. Usta gitarist bu kararını  kanserle mücadele eden karısı Janine'e yardım etmeye odaklanabilmek için aldığını da açıkladı. 

 28 yıldır Deep Purple'ın gitaristliğini üstlenen Steve Morse, 2021 'in sonuna doğru grubun Almanya turnesine karısının rahatsızlığı sebebiyle ara vermek zorunda kalmıştı. Aradan geçen bu sürede  rahatsızlığın dördüncü evreye gelmesi sonucu agresif kanser ve kemoterapi tedavisi sebebiyle karısının yanında olması gereken Morse,  Deep Purple'dan ayrıldığını açıkladı. Facebook üzerinden yaptığı açıklamada Steve Morse, " İkimiz de şovlarda olmayı özlüyoruz, ancak evde işler hızla değişebileceğinden uzun veya uzak turlara katılamadım. Bu sürede bir mucize olacağını umuyordum ve grubun konuk bir gitaristle devam etmesini önerdim. Ancak geçen bu sürede işler iyi gitmedi ve bu kararı aldım."  diye yazarak durumu özetledi. 



Steve Morse'un karısının rahatsızlığı sebebiyle yanında destek olmak niçin aldığı bu karar Deep Purple elemanları tarafından da takdirle karşılandı. Deep Purple'ın efsanevi vokalisti Ian Gillan, Morse'un müzisyenliğine ve bu yüce davranışına övgüde bulunduktan sonra şunları söyleyecekti:  "Şu anda çok zor günler  yaşıyor ama bununla cesurca mücadele ediyor ve karısının yanında  elinden gelenin en iyisini yapıyor; hepimiz onun bu bağlılığına hayranız; o hayatı boyunca güçlü bir aile babası oldu. "  

 Basçı Roger Glover , "O özlenecek ama dostluğumuz devam edecek. ... Janine'in ona şimdi ihtiyacı var ve en iyi dileklerim ve düşüncelerim onlara iletiliyorum." dedi. Davulcu Ian Paice şunları ekledi: "Burada önemli bir gerçek var ve o da 'aile önce gelir.' Steve, karısı Janine'in sağlık durumuyla bu gerçeğe bağlı kalıyor. Onu özleyeceğiz." Airey'nin Morse'a mesajı şuydu: "Yeteneğinizi ve müziğinizi yok etmenin bundan çok daha fazlasını alacağını biliyorum, bu yüzden umarım sizi yolda tek parça halinde görürüz."

 

12 Temmuz 2022 Salı

Journey'in Özgürlük Yolculuğu

 


Açık söylemek gerekirse Journey'in hiç bir albümünü böylesi bir tutkuyla beklememiştim. Grubun "Freedom" isimli yeni albümü aylar öncesinden çıkan single'larıyla beklentimi fena halde körükledi. 1980'li ve 90'lı yıllarda yaptıkları rock parçalarıyla popüler ortama da oturan bu grubu açıkcası öle yakına takip etmezdim, hatta bir o kadar da Foreigner ile devamlı karıştırırdım. Bu karıştırma müzikal yapılarından çok benim onlara verdiğim ikiz kardeş muamelesiydi. Bu arada Foreigner'i biraz daha yakından takip etmiş ve sevmişimdir. 

Journey'e hep mesafeli kalmışımdır, hani o Ilgaz Anadolu şiirindeki gibi "Gitmesek de,  görmesek de o köy bizim köyümüzdür" misali bir ilişkim olmuştur. Bir ara 90'ların sonunda grubun gitaristi Neal Schon'ün solo albümlerine merak sarmıştım ve oradaki caz fusion fikirleri beni fena halde sarmıştı ve Journey albümlerini yeniden bir başka bakışla dinler olmuştum.  İşte bütün bunların sebebiyle 11 yıl aradan sonra çıkacak olan Journey albümünü bekler olmuştum. İyi ki de beklemişim, temiz bir sound, özenli vokaller, güçlü gitar ve besteleri senfoni tadında yansıtan kompozisyonlar. Bütün bunlar Journey için kapalı gişe stadyum konserlerini körükler mi? En azından bizim ülkemizde hiç sanmam. Zaten o tip konsere gidecek sermayemiz de artık pek yok gibi.



Albümle ilgili "şu parça şöyle, bu parçadaki gitar solosu harika" vesaire türünden bir kritiğe girmeyeceğim, hoş zaten bunu talep edecek bir okuyucu da yok gibi ama temiz bir sound ve keyif veren bir rock albümü dinlemek istiyorsanız tam isabet diyebilirim. Bu arada Neal Schon'e bir kez daha hayranlık duyuyorum.  (Bakınız: "Come A Way With Me")

Journey'in yeni albümü "Freedom"un kadrosuna şöyle bir bakalım:

Arnel Pineda – Vokal

Neal Schon – gitar 

Jonathan Cain – keyboard 

Jason Derlatka –geri vokaller

Randy Jackson – bas gitar

Narada Michael Walden – davul

ve "After Glow" parçasında yaptığı harika vokalle Deen Castronovo.

Bence dinleyin, pişman olmazsınız. 



6 Temmuz 2022 Çarşamba

Michael Schenker'ın yeni albümünde vokalde Ronnie Romero


 Alman harikası diyebileceğim Michael Schenker, gitar konusunda rock ve metalin en usta isimlerinden biri. Çok küçük yaşlarda Scorpions'ta abisi Rudolf ile başladığı müzikal kariyeri bir İngiliz harikası olan UFO'da devam edecekti.  UFO ile unutulmaz işlere imza atan Michael Schenker daha sonra solo çalışmaları ve en nihayetinde de Michael Schenker Group olarak devam etti. 

MSG olarak yaptığı çalışmalardan benim için en unutulmazı 1989 tarihli McAuley Schenker Group ismiyle yaptığı "Save Yourself" albümüdür. Tabi bu çalışma Robin McAuley'in muhteşem vokaliyle yapılan ve MSG isimli grubu McAuley S.G. haline getiren bir albümdü. Onun dışında da severek dinlediğim MSG albümleri olmuştu ama o eski tadı onlarda bir türlü bulamayacaktım. 

Eski tadı bulamıyorum dedim demesine ama itiraf etmem gerekirse daha sonrasında çıkan albümleri öyle hakkını verecek şekilde de dinlememişimdir hani; şöyle kabasından bir dinleyip geçmişimdir. Sözün özü yeni çıkan MSG albümü "Universal"ı gördüğümde hemen alıp dinlemeye koyulacaktım. Bu arada albümün çıkalı neredeyse bir ayı geçti hani. O gün bugün yazarım derken bekleye bekleye ancak şimdi yazabiliyorum. Böyle de olunca albümü haftalardır dinliyor oldum. İlk olarak yazmaya karar verdiğim tarih Haziran ayının dördüydü ve o zaman albüm için eleştirel bir bakışım hakimdi, hatta gitar virtüözitesine ağırlık verildiğine kanaat getirip, albümün beste kalitesinin yitttiğini bile düşünmüştüm. Oysa şimdi bu kadar uzun bir ara geçip, albümü bunca dinlediğimde sevecek çok şey bulduğumu gördüm. O söz konusu eleştirilerimi de göz ardı etmeden albümü analiz etmeye çalışacağım. 

Michael Schenker Group'un "Universal" albümünde beni ilk çeken şey  vokallerde Ronnie Romero'nun yer alıyor olmasıydı. Bu vokali ilk kez Richie Blackmore'un Rainbow'unda dinlemiştim. Yer yer Dio yer yer de geleneksel Rainbow vokalini bünyesinde toplayan bu genç vokalisti görünce umudum artmıştı ama bu birliktelik devam etmeyecekti. Blackmore'un aksi ihtiyarlığının bunda payı var mıdır bilinmez ama Romero'nun sesi rock dinleyicisinden de (benim gördüğüm kadarıyla) hak ettiği değeri bulamamıştı. Ancak bu güçlü sesi duyan rock müzisyenleri onu bir çok projede çağıracaklardı ve bu seferde bu ses imaj olarak sıradanlaşacaktı. Sıradanlaşma sözcüğü biraz ağır oldu galiba ama olur olmaz projelerde yer ala ala daha tazeliğini yaşayamadan tohuma kaçmış gibi görülecekti. Çağımız böyle bir şey, artık eskisi gibi uzun uzun ve detaylı dinleyen bir rock dinleyicisi yok gibi. Bunların dışında da Ronnie Romero'nun bir başka talihsizliği de vakti zamanında Blaze Bayley'in Iron Maiden ekolünü takip eden başarılı bir vokal olmasına rağmen Iron Maiden'a girmesiyle her şeyin bitmesi gibiydi. Romero da yedek kulübesinde bekleyen bir futbolcuyu andırıyordu. İşte bu düşüncelerle Romero ismini bu albümde görünce açıkcası eyvah dedim. Albümün tüm ağırlığında yerini alsa da Romero gene de konuk bir elemandı. Oysa albüme çok şey kattığını söyleyebilirim.



Albümde yer alan diğer bir konuk da Helloween'in vokalisti Michael Kiske. Bu katılımla da Michael Schenker Group'un bir anda Helloween' yörüngesine girdiğini söyleyebilirim. Bu da albümle ilgili eleştirilerimden biriydi; hani Schenker gitarıyla maharetlerini dökmeye kafaya takmışken vokale geçen kendi başına rotayı değiştiyordu. İlk dinlemelerimde böyle ağır bir tenkitte bulunacaktım ama   onca dinlemeden sonra bu yargımın çok ağır olduğunu düşündümse de Kiske'nin konuk olduğu "A King Has Gone" şarkısı kelimenin tam anlamıyla Helloween parçası gibi... yani Kiske markası her şeyi bir anda değiştirebiliyor. 

Albüme ismini veren "Universal" parçasında, Romero'nun  MSG vokalisti Gary Barden ile birlikte düet yapması harika bir yorumun ortaya çıkmasına sebep olmuş. Bu parçada Schenker'ın gitarının tadını da fazlasıyla alıyoruz.  

Michael Schenker Group'un son albümü "Universal" şimdiden 1989 tarihli "Save Yourself"in yanına yerleşerek beğeni tahtıma oturdu. O albümü seviyor olmamın nedeni vokalde yer alan  Robin McAuley'di. Şimdiki albümde ise vokalde yer alan Ronnie Romero ( o da konuk olarak)'nun olması değildi, çünkü bu elemanı daha önceden de biliyordum. Öyle ki bir grupta yer alarak mayayı tutturmasını çok istiyordum. Bu sefer oldu mu? Açıkcası emin değilim ama güzel bir birleşim olmuş ama ötesi ne olur bilemiyorum. Umut deyip, önümüzdeki maçlara bakacağız. 

Bu albümü 1989'daki "Save Yourself" kadar çok ve uzun süre dinleyebilir miyim bilemem ama bu buluşma 80'lerin heavy havasını fena halde yakalamışsa da Schenker'ın UFO zamanlarından da bir şeyler bulabilseydik diyor insan. Sözün özü bu albüme kayıtsız kalmayın derim. 

Albümle ilgili yazacaklarım bundan ibaret ama bir sonraki yazımda albümün kapağı ile ilgili bir kaç kelam da etmek isterim. Bekleyin bakalım. 

Aptulika








 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...