25 Mayıs 2018 Cuma

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 63



Nuri Kurtcebe bu çizgi romanında Pink Floyd'un ilk dönemine gitmiş ve Syd Barrett'i kaleme almış. Böylece Pink Floyd'un ilk gitaristinin delilikle dahilik arasındaki  yaşamını çizgi roman tadında sunmuş.  

SYD BARRETT
Dark Side of the Pink Floyd
(Bir kopuşun çizgi öyküsü)

*
Nuri Kurtcebe
(1984 Yayınevi)



Karikatüre başlamama sebep olan birkaç isimden biriydi, Nuri Kurtcebe. Onun çizgilerinin arasında gizlenen rock vurgusu ilgimi daha da arttıracaktı. Kimi zaman da o rock vurgusu pek gizlenmez tamı tamına otururdu. Hatta bir ara Gırgır'da çizdiği Gaddar Davut çizgi öyküsünden birinde anlatım bir anda bir rock opera tadına dönüşecekti. Bir anlamda değil kelimenin ayan beyan haliyle Nuri Abi benim ustamdır. Bu yüzden dün elime geçen bir kitabı beni heyecanlandıracaktı. Kendi kendime, "Bu haftaki Blues Perişan Kütüphanesi'nde neden bir çizgi roman kitabı olmasın." dedim...Ve oldu da. 

Nuri Abi bu çizgi romanında Pink Floyd'un ilk (saykodelik rock) dönemine gitmiş ve Syd Barrett'i kaleme almış. Böylece Pink Floyd'un ilk gitaristinin delilikle dahilik arasındaki yüksek doz altındaki yaşamını çizgi roman tadında sunmuş. Çalışma siyah beyaz ve bol taramalı ama çizimleri izlerken renkleri hissediyor gibisiniz. 

Tarama denince akla hemen Gırgır dergisi'nde Oğuz Aral'ın 'Çiçeği Burnunda' diye tanımlanan amatör çizerlere devamlı yaptığı "Gereksiz taramalardan kaçının" uyarısı akla gelir. Ancak Nuri Abi'nin Syd Barrett kitabıdaki taramalar gerekenlerinden. O gerekli taramaların sebebi de çizerin 1990'ların sonunda yakalandığı ( ve yendiği ) kanser hastalığına dayanıyor. İsterseniz bu taramaların öyküsünü Nuri Kurtcebe'den dinleyelim,

"Kemoterapi tedavisi görürken çizdim bu çizgilerle Syd’i. Garip bir tarz çıktı ortaya, gördüğünüz gibi. Kemoterapi ilaçlarının etkisiyle çizdiğim bu taramaların adını 'Kemotik' koydum: Kağıda bakarken, çizdiğim çizgileri, taramaları, üst üste, dört boyutlu görüyordum. İlk çizdiğim çizgiyle üstüne çizdiğim çizginin arasındaki boşluğa dokunuyordum. Canımı yakıyordu ilaçlar, ancak bana güç veriyordu bu taramalar..."



O günleri çok iyi hatırlıyorum. Nuri Abi  çok zorlu bir kanser türüyle boğuşuyordu. O umutsuz durum halinde başkaları hayattan uzaklaşırken (ister istemez tabi ki), Nuri Abi'yi kemoterapiden saçları dökülmüş halde Kemancı'da rock dinlerken buluyordum. Onunla karşılaştığımızda biz üzüntüden gözlerine bakamazken o hastalığıyla dalga geçiyordu. Nasıl oldu bilmiyorum ama zorlu hastalığı yere devirdi... Ve köşesine çekilmedi, onlarca çizgi roman kitabı üretti. Bununla da kalmadı gericiliğe, Atatürk düşmanlarına, karşı devrimcilere karşı çizgileriyle mücadele etti. 

Nuri Abi gelecek yıl 70 yaşına girecek ama hala çizmeye ve mücadeleye devam diyor. 

Aptulika




24 Mayıs 2018 Perşembe

YENİ GELEN


Yeni bir edebiyat sanat dergisi: YENİ GELEN.

Yeni Gelen dergisinin kapağını ben çizdim. Derginin içinde de toplumcu gerçekçi şiirimizin önemli şairi Enver Gökçe ile ilgili bir de yazım var.
Enver Gökçe, "toplumcu gerçekçi Türk edebiyatı"nın önemli şairlerinden biriydi. Seksenli yıllardan önce şiirleri mitinglerde, grevlerde ve her yerde dilden dile dolaşan Enver Gökçe, 12 Eylül faşizminden sonra unutturulacaktı. Benim için çok önem taşıyan şairimizi bir yazıyla günümüze taşımak istedim. Yeni Gelen dergisi yazımı yayınlamakla kalmadı, Enver Gökçe çizimimi 1 Mayıs ile bütünleştirerek kapağa taşıdı. 
Ben bundan sonra Yeni Gelen'de hem yazacağım hem de çizeceğim ama derginin içinde edebiyata ve sanata toplumcu dünya görüşünden bakan güçlü kadrosu var. Aşağıdaki yazıda Yeni Gelen dergisinin tanıtım bültenine yer vereceğim. Yeni Gelen dergisi, yeni bir bakış, yeni bir soluk ve en önemlisi yeni bir eleştirel bakış getirecek. 

Aptulika





YENİ GELEN DERGİSİNİN ÜÇÜNCÜ SAYISINDA ENVER GÖKÇE İLE 1 MAYIS BULUŞTU

Sanat ve edebiyatın metalaşarak, insani ve toplumsal sorunlardan uzaklaşmasını, tekelci medyanın sanatsal ortamı bütünüyle belirler hale gelmesini reddederek yola çıkan Yeni Gelen dergisinin Mayıs sayısı, Aptulika (Aptulkadir Elçioğlu)’nın 1 Mayıs yürüyüşüyle Enver Gökçe’yi birleştiren portre çalışmasını, “Açmaz, açamaz deme Açacaktır o nar çiçeği bizim caddelerimizde de” dizeleriyle birlikte kapağa taşıdı. 
“Sevdalı Buluşma’nın Şiiri Kaldı” başlıklı sunuş yazısında, şair Kemal Özer’i ve geçen ay yitirdiğimiz eşi Georgina Özer’i anan B. Sadık Albayrak, “Şiiri düzenin araya giren döküntülerinden temizlemek, yeniden insanın pırıl pırıl yüreğinin ve insanlık eyleminin bir kurucu gücüne dönüştürmek için birikimi özümsemek ve bugünde aşmak zorundayız” diye yazıyor. 
FRANSIZ TEORİ’NİN AKLA TERÖRÜ
Afşar Timuçin’in “Neden Sence” şiiri ve “Aristoteles Haklı mı Bencil mi Olmalıyız?” yazısıyla başlayan dergi, Özkan Mert’in günümüz şiirine sert eleştiriler getiren ve şairin şiir serüveninden çarpıcı öyküler içeren “Şiirin Kamuoyu Nereye Gider Bilinmez” başlıklı yazısıyla bir şiir tartışması başlatıyor. Köy Enstitülü filozof Sami Gürel ile süren sohbetin bu ayki başlığı, “Sami Gürel Aydınların Duvarlarının Derdinde”; uzun yıllar galericilik yapan yazarın klasik tabloları aydınlara tanıtmaya ve sevdirmeye çalışmasını ele alıyor. 

Yeni Gelen 2. sayısı
Yeni Gelen bu sayısında kültürümüzün yakın dönemdeki kayıplarından oyuncu Ercan Yazgan’ı Haydar Ali Albayrak’ın “Şöhretsiz ve Gösterişsiz Bir Ustanın Kaybı: Ercan Yazgan” başlıklı yazısıyla anıyor. Taylan Kara “Derinimsi ve Felsefi Görünümlü Boş Yazı Yazmaya Giriş” başlıklı yazısında, “Yarim elma yanaklı / orta boylu kalem kaşlı” dizelerinden yola çıkarak günümüz vasat yazarlarının felsefi, bilimsel ve estetik kavramları nasıl birbirine karıştırarak hiçbir anlamı olmayan, derin izlenimi veren boş bir yazı yazabileceklerini örnekliyor. İngiliz akademisyen Jeremy Stubbs’tan Ayşe Güren’in çevirdiği “Terör Altında Yaşadım, İngiliz Üniversitelerinde French Theory’nin Yirmi Yılı” başlıklı yazı, Kara’nın alay ettiği şarlatanlığın uluslar arası bir sorun olduğunu ortaya koyuyor. Yazarın kişisel deneyimlerine dayanarak, akademik çalışmaların nasıl postmodern guru’ların hegemonyası altında dejenere edildiğini belgeliyor. Kaan Eminoğlu, “Yeni Başlayanlar İçin Kısa Yoldan Liberal ‘Aydın’ Olma Kılavuzu” başlıklı yazısında bu içi boş felsefenin siyasi alandaki yansımasını, “liberal” bakışla tarihin ve toplumun çarpıtılmasının bir karikatürünü çiziyor. 

Bir Kitap Bağımlısının Notları’nda Dr. Ulvi Özdemir, “İlber Ortaylı’nın Gazi Mustafa Kemal Atatürk Kitabı”nı eleştirirken, “Değerli bir bilgiyle sıradan bir ortaokul ders kitabı bilgisi peşpeşe verilmiş” derken, bir özlemini dile getiriyor: Artık İlber Ortaylı’nın “bilimsel” kitaplarını okumak istiyorum. Şiir incelemeleriyle dikkat çeken şair Cafer Yıldırım bu sayıda “Ömer Nida’nın Şiir Hayatı”nı sorguluyor. Yeni Gelen’in genç ve iddialı yazarlarından Özgün Ergen, “Günümüz Şiiri ve İnsanında Özgünlük ve Üslup Sorunu”nu araştırırken “Ali Lidar, Alengirli Şiirler, Çözülen Edebiyat”la karşılaşıyor. Sonuç vahim, çünkü yazılan şiirlerin ne bir felsefesi, ne bir insan görüşü ve arayışı var. Yazılanlar içi kof bir alaycılıktan öteye gitmiyor.

MARX’IN 200. DOĞUM YILDÖNÜMÜ PORTRESİ
Yeni Gelen’in bu sayısında iki önemli kuramsal yazı sanatın sorunlarına eğiliyor: Asım Öztürk “Biriktirmenin En Anlamlı Sürecidir Yazmak” başlıklı yazısında şiirde ve sanatsal yaratımda birikimi özümseme ve aşma sorunlarına eğiliyor. Mahir Ergun ise, “Gerçeği, Çilingir Gerçekçilerin Elinden Kurtarmak!” peşinde. Kapaktaki Enver Gökçe portresinin çizeri Aptulika, hafıza kaybına uğramış bir topluma “Bu Çizimdeki Yazarı Tanıyamadım” dedirten vefasızlığı sorguluyor; Gökçe’yi ve şiirinin toplumsal tarihsel anlamını yeniden hatırlatıyor. Enver Gökçe’nin “Turan Emeksiz” ve “Meri Kekliğim” şiirleri portreyi tamamlıyor. B. Sadık Albayrak, “İnsancıklar’da İroninin Yeri”ni sorguladığı yazısında Dostoyevski’nin ilk romanından yola çıkarak Rus edebiyatında mizahın evrimini tartışıyor. Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz’in Frankfurt Deyişleri ve bir tablosu Yeni Gelen’in arka kapağını renklendiriyor. Derginin bu sayısında Celal İlhan’ın “Tepede Solo” öyküsü yer alıyor.
Yeni Gelen, Karl Marx’ın 200. Doğum yıldönümünü Haydar Özay’ın Marx tablosu ve 1844 Elyazmaları’ndan bir pasajla anıyor.
Derginin üçüncü sayısında Ali Eşki, Mustafa Göksoy, Asım Gönen, Nursen Ural, Tan Doğan, İmran Aydın Tali ve Mehmet Ercan’ın şiirleri yer alıyor.
Yeni Gelen’i, bir mektuba benzeten B. Sadık Albayrak, sunuş yazısını, “Mektubumuzu yerine ulaştırmak için ilgi ve katkınızı esirgemeyin. Yıldızlara çengel atan umut ve ütopyalarımızla yarının sevdalı buluşmalarına hazır olmalıyız” diyerek noktalıyor. 

Yeni Gelen dergisi tanıtım bülteninden

YENİ GELEN dergisi nerelerde bulunabilir
Dergi Ankara'da Dost, Turhan ve İmge kitabevlerinde; İstanbul'da Beyoğlu, Beşiktaş, Kadıköy Mefisto, Pandora, Kadıköy NHKM, Avcılar Barış Manço kitabevlerinde; İzmir'de Yakın, Kabuk ve İzmir NHKM'de, Mersin, Adana Kitapsan kitabevlerinde, Eskişehir İnsancıl Sahaf'ta, Trabzon Ra Kitabevinde satılmaktadır. Edinmek isteyen arkadaşlar bizimle iletişime geçerlerse adreslerine postalarız.
(İletişim: bizimsadikalbayrak@gmail.com) 

17 Mayıs 2018 Perşembe

Joe Bonamassa'nın "British Blues Explosion Live" albümü bugün çıktı!


"British Blues Explosion Live"adlı konser albümünde Joe Bonamassa  İngiliz Blues'ının izlerini sürüyor. Eric Clapton, Jeff Beck, Yardbirds, Jimmy Page, John Mayall ve bilcümle İngiliz blues klasikleri Joe Bonamassa'nın yorumuyla karşımıza çıkıyor.


Joe Bonamassa'nın 7 Temmuz 2016'da Greenwich Mean Time Festivali kapsamında Londra The Old Royal Naval College'de verdiği konserin kayıtlarından oluşan  "British Blues Explosion Live" da Bonamassa'ya  Michael Rhodes (bas), Reese Wynans (keyboards), Anton Fig (davul) ve Russ Irwin (gitar)'dan oluşan grubu eşlik ediyor.  Albümde Eric Clapton, Led Zeppelin, Jeff Beck, Cream, John Mayall and the Bluesbreakers  kavırları da yer alıyor.

CD 1:
1. Beck's Bolero / Rice Pudding
2. Mainline Florida
3. Boogie With Stu
4. Let Me Love You Baby
5. Plynth (Water Down The Drain)
6. Spanish Boots
7. Double Crossing Time
8. Motherless Children

CD 2:
1. SWLABR
2. Tea For One / I Can't Quit You Baby
3. Little Girl
4. Pretending
5. Black Winter / Django

6. How Many More Times

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 62


Özdemir Asaf
‘ça





“Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu
Birinciliği beyaza verdiler.”


Özdemir Asaf’la ilgili bir yazıya bu şiirle başlamak birazcık sıradan gelebilir. Hatta Asaf şiirlerine tutkun olanlar için “gına getirici” bile olabilir… ama Özdemir Asaf denince onun şiir serüveninin hem başlangıcı hem de finaline oturan bir özet gibidir bu şiir, en azından benim için. Bazı bazı bunun bir şiir değil ironik bir karikatür olduğunu hatta bir denklem olduğunu bile düşünmüşümdür. Belki bir denklem hatta onun şiirlerini açacak bir anahtar. Denklemi çözdünüzse de bir başka şiirinde gene şaşırtacaktır sizi. Anahtarla kapıyı açıyorsunuz ama karşınızdaki görüntü bir önceki açıştan farklı.
Özdemir Asaf her şiirinde beni afallatmış ve şaşırtmıştır. Diğer şairleri okurken bütünleşirsin ama Asaf şiirlerini okurken arada bir mesafe vardır. Bu mesafe bir sahne gibidir. O sahnede gösteri yapan bir sihirbaz (illuzyonist), sen ise bir izleyicisindir. Seni sahneye çağırıp, gösteriye dahil etse de mesafe korunacak ve seni abondone edip, hep şaşırtacaktır.  
Benim ilk şaşırmam şiirlerinden önce olacaktı. 14 yaşlarında falandım ve  okulu kırmış hayta arkadaşlarımla birlikte Arnavutköy ile Bebek arasında geziniyoruz. Bir ara kaçamak sigara içmek için sırtlara çıkmıştık. Orada sigaralarımızı yaktık ve kaldırıma oturduk. İşte o sıra uzunca bir gölge belirdi. Gölgeyi takip ederek kafamı kaldırdığımda karşımda yarım pelerinli, geniş yakalı gömleğine eşlik eden fularıyla zayıf uzun boylu bir adam vardı. Sonradan tutkunu olacağım Cyrano Bergerac, Don Kişot arası bir şövalye gibi bir kişiydi bu. O sanki bir çizgi roman kahramanıydı ve o karelerden fırlayarak bizim yeknesak gerçek hayatımıza düşmüş gibiydi. Kıyafeti garipti ama kahramanlar da öyle olurdu. O gizemli adam gözlerimin içine “Sizi gidi haylazlar okuldan kaçıp burada cigara mı tüttürüyorsunuz!” der gibi baktı ve sokaktan süzülerek yitip, gitti.  İşte şiirlerinden önce Özdemir Asaf’la böyle tanışmıştım. Tanışmanın şaşkınlığı sonrasında şiirleriyle sürüp, gidecekti. Onun şiirinde sanki bir sihirbaz izler gibiyken Akademi’ye resim eğitimi almak için girdiğimde ise onun resim de yaptığını görecektim. O sanki kelimeleri bir palete döküyor, sonrasında şiiri bir tablo etkisinde gözlerimize sunuyordu. Tabi o ilk karşılaşmamdaki gibi gözleriyle de “Ne o zibidi, şaşırdın mı!” diyordu, o tablonun bir yerine gizlenerek.
Özdemir Asaf öldükten sonra da beni şaşırtmaya devam edecekti. 6 ay önce 1955 yapımı “Uçan Daireler İstanbul’da” filmini internette bulup, izlediğimde bu sefer de kısa bir rolde Asaf’ı görecektim.  Kısa rol dedim ama onun şiiri kısa olarak vurucudur. Şair bakın bu durumu nasıl açıklıyor:

“Ve o seçmedir yorgun kılan. Çünkü o kadar çok deneyin, o kadar çok karşılığı ve örneği yığılmıştır ki önüme, uzun yazmama hiç gerek yoktur artık…. Karşımda bu birikmişlik, bana hep kısaya varmak için yorulmayı yeğletmiştir. … önümdeki zengin yığında ben özü ancak kısa ile elde edebilirdim.”

Özdemir Asaf bol notlar almış, günceler tutmuş ve bu birikenler arasında “kısa”ya ulaşmış. Şairin ölümünden 7 yıl sonra çıkan bir kitap, kısaya ulaşmadan önceki uzun serüveni gözler önüne seriyor. “Özdemir Asaf’ça” ya da kısaya övgü niteliğinde söylersek “ ‘ça ” adını taşıyan bu kitap bir otokopi çalışması. O da nedir derseniz, şöyle açıklayabiliriz; Özdemir Asaf’ın ardında bıraktığı notları, özyaşam, deneme, günce türündeki yazıları.  Şairin eşi evde müsvetteler halinde bulunan bu yazıları bulmuş ve yayına  hazırlayarak kitap haline getirmiş. 1988 yılında aslına sadık kalınarak basılan bu kitap bize şairin kısa yazımının ardında ne denli doluluk olduğunu gösteriyor. Bunlar sanki bir ressamın eskizleri gibi. Hani Picasso’nun bir balık resmi yapmak için yüzlerce desen çizmesi gibi. Bir heykeltraşın koca mermerin fazlalıklarını atmak için yontup heykel oluşturması gibi.
“ ‘Ça ”daki yazılar öyle yayınlanması amacıyla oluşmamış. Bir çoğunun başlığı bile yok. Şair bunları defterlere not almış . Kimi deneme türünde kaleme alınmış kimi de şairin özyaşamından izler taşıyan otoportreler (otokopi) konumunda. Kitabı okurken sevdiğiniz bir ressamın müzesini geziyor gibi oluyorsunuz. Bir başka tanımla da bir filmin film arkası gibi bir etkisi var.

Aptulika



Kitaptan

·      “ Kasap her müşterisi için bıçağını, satırını ayrıca bilemeye tabi tutar. Ben de her hatırlama ve taşma için bu defterle kendimi taze tutmaya gayret göstereceğim. Aksi halde geçtiğim yollarda ayak izim kalmayacak. Nurlu bir yola çıkarsam yolumun seyri bilinsin. Kaybolursam beni kurtarmaya gelen bulunsun.”

·      "Şiiri siz yakalayın biçimi şiir getirsin ya da kursun. Siz biçimi kurup, şiire gel gel diyorsunuz. Bir ev, bir oda döşeyip bir kadın aramak gibi oluyor bu. O kadın kaçar. Kadınınızı bulun. Evinizi, odanızı beraber döşeyin.”

·      “Bilim bulunan şeylerle, şeyle övünür…ken bulunmayan bir şey vardır diye üzülen sanattır. İnsanın velisi’dir sanat”

·      “ Ben önceleri hep şaka yazardım. Sonra güneşte çok kaldım, olgunlaştım. Artık eskisi gibi küfür etmiyorum, yenisi gibi ediyorum.”

·      “Bilenler asık yüzlüdür, mutsuzlar gibi dururlar. Bilmenin ne kadar ağırlık verdiğini bilmeyenler bilmedikleri için ne kadar hafif kaldıklarını bilmediklerinden daha çok gülerler.”

·      “Hayvanların aptallıkları hayvancadır. İnsanların aptallıkları insanca değildir.”





15 Mayıs 2018 Salı

Sabih Cangil Konser albümü



Sabih Cangil Band'ın konser kaydı çıktı. 
Kayıtlar Gitarizma Projesi' nin 5. Yıl kutlama konserinde Sabih Cangil Band' in canlı performansı sırasında yapılmışt.  
Alpay Şalt'ın organize ettiği GİTARİZMA projesinde yapılan bu kayıtların ekipmanı Vecdi Yücalan tarafından sağlanırken ses teknisyenliğini Murat Tükenmez üstlenmiş. 

Sabih Cangil Band:
Gitar: Tanju Eren
Bas: Cem Gürel
Klavye: Güven İlter
Davul: Alpay Şalt
Gitar, vokal: Sabih Cangil

Stüdyo aşamasında:
Miks: Sabih Cangil
Mastering: Tanju Eren
Video post production: Tanju Eren
Yapımcı ve yayımcı: SCP (Sabih Cangil Productions & Digital Distribution)

Sabih Cangil bu kayıtlarla ilgili şunları söylüyor :
"Bu kayıtlar sadece bizim için yapılmadı. Sahne alan tüm gruplar 4,5 saatlik konser boyunca tek tek, kanal kanal kaydedildi. Sahne alan gruplar ilgi gösterirlerse tüm konseri bu şekilde ve kalitede bir albüme dönüştürebiliriz aslında."


 albümün linkleri 

Live tracks links
https://open.spotify.com/album/2SgnizRNeaZc4C1M1nMGm4?si=avrjQUPkRkCAwDjsKROXAQ

Sabih Cangil: Live Tracks - Single
https://itunes.apple.com/tr/album/live-tracks-single/1382630626?l=tr

Sabih Cangil - Live Tracks adlı albümü Deezer'da keşfet
http://www.deezer.com/album/63224902

Rock this city
https://youtu.be/-JXgjcwVZAs

S
https://youtu.be/x4YyHI-yQ6c

BLUES DERNEĞİ'nden ilk etkinlik: Sweet Papa Lowdown konseri



Türkiye’nin yeni resmi kuruluşu
Blues Derneği’nin katkılarıyla!

Amerikalı grup Sweet Papa Lowdown Türkiye’de


Konser öncesi Blues müziğe dair kısa bir söyleşinin de yer alacağı etkinlik 20 Mayıs Pazar günü Saat 17:00’de Kadıköy Ağaç Ev’de!

"Bohemian Rhapsody" filminde Queen grubunu kimler canlandırıyor


Freddie Mercury'nin hayatından yola çıkan "Bohemian Rhapsody" filminde Queen grubunu kimler canlandırıyor, bir bakalım...




Freddie Mercury rolünde Rami Malek





 Joe Mazzello - basçı John Deacon


Ben Hardy  - davulcu Roger Taylor


Gwilym Lee  - gitarist Brian May


Freddie Mercury'nin hayatı fim oldu : BOHEMIAN RHAPSODY






Rock Tarihinin en önemli grubu Queen ve tabiki efsaneleşen vokalisti Freddie Mercury'nin hayat hikayesinden yola çıkan "Bohemian Rhapsody" filminin fragmanı dün dünya basınında yayınlandı. 

2 Kasım 2018'de tüm dünyada vizyona girecek film aynı tarihte ülkemizde de seyirciyle buluşacak. 






Uzun süredir beklenen ve yılan hikayesine dönen hatta akibetinden umut kesilen "Bohemian Rhapsody" filminin  fragmanı bugün basına sunularak yayınlandı. 



Rock Tarihinin en önemli grubu Queen ve tabiki efsaneleşen vokalisti Freddie Mercury'nin hayat hikayesinden bir fim yapılması projesi neredeyse sekiz yıl öncesine dayanıyor.  
Prodüksiyon sürecine geçilmesi oldukça uzun süre alan proje için Freddie Mercury rolüne ilk olarak Sacha Baron Cohen seçilmişti. Film tam çekilmeye başlayacakken Cohen bu projeden ayrılmasıyla her şey sekteye uğrayacaktı. 

 Daha sonra  Freddie Mercury rolü için Rami Malek bulunacaktı.  Böylece "Bohemian Rhapsody"nin çekimleri geçtiğimiz yıl içerisinde başlayacaktı.  
Her şey yolunda giderken yönetmen Bryan Singer, haber vermeden seti terk ettiği için önce çekimleri durmuş ardından Singer filmden kovulmuştu. Daha sonra ise onun yerine yönetmen koltuğuna Dexter Fletcher gelmişti.

Bu gelişmeler içinde artık herkes filmden umdunu kesmişti ki filmin fragmanı bir anda medyada  göründü. 

"Bohemian Rhapsody" filmi  2 Kasım’da gösterime girecek. 
Senaryosunu daha önce The Theory of Everthing ve Darkest Hour gibi biyografik filmlerin senaristi olarak karşımıza çıkan Anthony McCarten ile Justin Haythe‘nin yazdığı filmde Rami Malek’e Ben Hardy, Gwilym Lee ve Joe Mazzello gibi oyuncular eşlik etmeye hazırlanıyor. 
Filmde Hardy davulcu Roger Taylor, Lee gitarist Brian May ve Mazzello ise basçı John Deacon‘a hayat vermek adına kamera karşısında yer alıyor.

" Bohemian Rhapsody" , 2 Kasım‘da Türkiye’de vizyonda girecekmiş.


Filmin Fragmanı


11 Mayıs 2018 Cuma

The Blues Foundation 2017'nin en iyiierini ödüllendirdi

2017'nin zirvesi: Taj Mahal ve Keb’ Mo’ birlikteliği 

Bu yıl 39'uncusu yapılan The Blues Foundation ödülleri belirlendi. Geçen yıl iki büyük usta; Taj Mahal ve Keb’ Mo’, bir araya gelerek "TajMo" albümünü yapmışlardı.  Dün belirlenen Blues Müzik Ödülleri'ne  bu ikili damga vurarak ödüle doymayacaklardı. 


Akustik Albüm: 
Break the Chain – Doug MacLeod

Doug MacLeod'un geçen yılın Haziran'ında çıkardığı albüm, işlediği konu itibarıyla da öne çıkmıştı. Aile içi şiddet ve taciz konusuna dikkat çeken şarkı sözleriyle sosyal sorumluluk da taşıyan bu çalışma akustik albüm olarak yılın zirvesine oturacaktı. 




Akustik Blues Müzisyeni: 
Taj Mahal

50 yıllık müzik kariyeriyle bir blues abidesi. 75 yaşındaki usta geçen yıl Keb Mo ile bir araya gelerek yıla damga vuran akustik blues albümüne imza atacaktı. 



Albüm: 
TajMo – Taj Mahal & Keb’ Mo’
Dostlukları çok eskilere dayanan bu iki büyük blues ustası ilk kez birlikte bir çalışmaya imza attılar. Bu birliktelikte geçen yıla damgasını vuran bir albümün çıkmasına neden olacaktı. İkilinin bu albümü bu yılın Grammy ödüllerinde de "En İyi Blues Albümü" seçilmişti. 




B.B. King Ödülü: 
Taj Mahal

Yakınlarda kaybettiğimiz Modern blues'ın büyük ustası B. B. King adına verilen özel ödül de Taj Mahal'e verildi. 




Yılın Grubu: 
Rick Estrin & the Nightcats

Alkollü içeceklerin konser sponsörlüğü yapmasına yasak gelmesi sonucu artık tarihe karışan Efes Pilsen Blues Festivali'ne 2011 yılında gelerek ülkemizde konserler vermişlerdi. 





En İyi Yeni Grup Albümü:
 Southern Avenue – Southern Avenue

2015 yılında kurulan Memphis'li grup ilk albümünü geçen yıl çıkartmıştı. Albümün çıkışıyla birlikte Billboard blues listelerine altıncı sıradan girerek, 2017'nin en dikkat çeken grubu olacaktı.



Çağdaş Blues Albümü:
 TajMo – Taj Mahal & Keb’ Mo’

Gene ikilinin albümü bir kez daha ödüllendirilmiş. Bu arada benim de resim ve video bulmaktan elim, kolum yoruldu. 




Çağdaş Kadın Bluescu:
 Samantha Fish

ABD'li gitarist, vokalist Samantha Fish geçen yıl çıkan "Chills and Fever" albümüyle  listelerde üst sıralara yükselirken adından sıkça sözettirdi. 




Çağdaş Erkek Bluescu:
 Keb’ Mo'

"TajMo" albümü çevresinde beşinci ödül ama çoğunu Taj Mahal almıştı, bu sefer de Keb Mo






Tarihsel Ödül: 

A Legend Never Dies, Essential Recordings 1976-1997 – Luther Allison (Ruf Recordings)
Blues efsanesi Luther Allison'un Ruf Record'dan 1976 ile 1997 arasında çıkan albümleri kutu set olarak geçen yıl piyasaya çıkmıştı. 7 albüm, 4 DVD ve bir büyük kitaptan oluşan set sanatçının 20 yıllık dönemini günümüze taşıyordu.





Vokalist: 
Beth Hart

Geçen yıl ülkemize de gelen Beth Hart 2016'nın sonunda yayınladığı "Fire On  The Floor" ile geçen yıl adından en çok söz ettiren isim oldu. 


 Basçı:
 Michael “Mudcat” Ward

Ronnie Earl And The Broadcasters'ın geçen yıl ki albümü  'The Luckiest Man'de çaldı.





Baterist: 
Tony Braunagel

Geçen yılın Mart ayında çıkan Coco Montoya albümü Hard Truth beğeni tahtımıza kuruluvermişti. Albümde çalan bateristi de bu yılın en iyi bageti seçilmiş.



Gitarist:
 Ronnie Earl

Yılların gitaristi Ronnie Earl grubu  The Broadcasters ile birlikte    'The Luckiest Man' albünü yaparak, tüm görkemini bir kez daha göstermişti




Armonikacı:
Jason Ricci

Armonikacı Jason Ricci grubu The Bad Kind ile birlikte geçen yıl yaptığı "Approved By Snakes" albümüyle bu ödüle layık görüldü.




Nefesliler: 
Trombone Shorty

32 yaşındaki tromboncu geçen yıl çıkardığı PARKING LOT SYMPHONY  albümüyle nefesli sazların gene ustasıydı. 





Pinetop Perkins Piyano  Ödülü
Victor Wainwright

Victor Waingwright gubu The Train ile yılın gözdesi olacaktı.







Koko Taylor Özel Ödülü
 (Geleneksel  Bluescu Kadın ): 
Ruthie Foster

Geçen yıl çıkardığı "Joy Comes Back" albümünde Black Sabbath grubunun heavy Metal klasiği "War Pigs"i blues olarak yorumlamıştı. 







Blues Rock Albüm: 
We’re All In This Together – Walter Trout

Karaciğer rahatsızlığını yenerek hayata dönen Walter Trout gene fırtına gibi esiyor. 







Blues Rock müzisyeni:
Mike Zito

2010 ve 2013 yıllarında da ödül alan gitarist, bu sefer de yılın blues rock müzisyeni olarak ödüle layık görüldü.





Şarkı:
 “The Blues Ain’t Going Nowhere”  
 Rick Estrin  

Geçen yıl çıkan "Grooviin' in Greaseland" albümünde yer alan parça



Soul Blues Albümü:
 Robert Cray & Hi Rhythm - Robert Cray & Hi Rhythm

Robert Cray her dönem şaşırtmıştır ama bu sefer gönlünde yatan aslanı cesurca çıkardı galiba.



Soul Blues Kadın Müzisyeni:
 Mavis Staples

Yılların müzisyeni ve tabi siyah hakları savunucusu, eylemci




Soul Blues Erkek Müzisyeni: 
Curtis Salgado
O bir Blues Brothers



Geleneksel Blues Albumü: 
Right Place, Right Time – Mike Welch and Mike Ledbetter

Geçen yıl çıkan albümlerde benim bir numaramdı. Özellikle Mike Ledbetter'in vokaliyle tanışmak olağanüstüydü.




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...