Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları
Çeviri: Dr. Feridun Timur
(1. Baskı:1967)
Bilmiyorum tekrar anlatmaya gerek var mı? Ama yayınevi ismine baktığınızda, bugünle elbet bir alakası yok. Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında Milli Eğitim Bakanlığımız devrimci bir görev yaparak dünya klasiklerini dilimize çevirmeye başlamıştı. Buradan bir kez daha ismini anmamız gereken, "Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi" yani ilk Milli Eğitim Bakanımız Hasan Ali Yücel bu yüce çabaya adım atmıştı. Sonradan buna da çelme takan karşı devrim, ne kadar baltalarsa baltalasın bu bizim çocukluğumuzda da devam etmişti bir şekilde. Öyle ki 1967 yılında bile bu güzellik devam ediyormuş. Şimdi MEB ne yapar bilemem ama bu görevi İş Bankası, Yapı Kredi Yayınları bir şekilde sürdürüyor.
Bu arada kitabın arka kapağına baktığımda İtalyan, Alman ve Fransız klasiklerinden çıkacak kitapların listesi yer alıyor. Aralarında bildiklerim de var ama bilmediklerimi bugün çeviri olarak bulabilmem imkansız gibi. Oysa modernleşmenin başında yazılmış yapıtları okumak öyle önemli ki ama durumumuz şimdilerde bu şekilde. Yani yapacak bir şey yok, elimizden geldiğince sahaflarda bu eski kitapları arayıp, bulacağız.
Bu arada İtalyan edebiyatının bu önemli yazarı Luigi Pirandello ismiyle ilk kez karşılaşıyorum. Bu yazarı bilmemem öylesine bir kayıpmış ki anlatamam. Böylesi bir kara mizah ve kurgu zenginliğine uzak kalmış olmam üzücü.
Pirandello'nun kitabına geçmeden önce şu "müteveffa" sözcüğünün ne anlama geldiğine bir bakalım. Açıkcası kitabı okumadan önce ve bitirdikten sonra bu sözcüğü, kütüphanede çalışan bir adamın eski Türkçe tanımı sanmıştım. Öyle bir şey değilmiş tabiki. "Müteveffa"nın anlamı şöyleymiş: eski medeni kanunda, miras hukuku kısmında sık sık kullanılan, 4721 sayılı yeni medeni kanunla karşılaştırıldığında miras bırakan anlamına geldiği anlaşılan kelimeymiş. "Ölmüş olan kimse" anlamına gelen bu sözcük, hukuk dilinde mirası bırakan kişi demekmiş. Bu arada günümüzde hukuk dilinde de bu sözcük aynen kullanılıyormuş.
Pirandello'nun kahramanı Mattia Pascal da, yaşarken ölmüş biri. Sıkıntılı bir işe gidip gelen, evliliği anlaşmazlıklarla dolu ve parasızlığın hep dert olduğu bir yaşamın içinde bir adam, bir gün şehir dışında bir iş gezisine gider. Hiç öyle şeylere meyli yokken bir kumarhanede devamlı kazanır. Bu süreçte bir tren yolculuğunda yaşadığı şehirde çıkan bir gazeteyi bulur ve orada kendi ölüm haberini görür. Bir değirmen bendinde boğularak ölmüş bir adamın Mattia Pascal olduğunu yazmaktadır. Haberde intihar ettiği söylenen bu adamın suratının tanınmayacak hale geldiği ve ailesinin giysilerinde onu teşhis edebildiği yazılmaktadır. Mattaia Pascal bunun üzerine, memleketine gidip ben yaşıyorum falan demez, hatta bu durum canına minnettir. Derhal kendine yeni bir isim verir, sakallarını keser. Üstelik bu yeni kimliğiyle yeni bir hayata başlayacak kadar parası da vardır. Ve olay örgüsü kimi zaman mizah, kimi zaman da dramatik akar gider.
İtalya'da modernleşmenin başladığı yıllarda 1904'te yazılmış bu romanda Mattia Pascal aracılıyla yaşamın anlamını, ölümü ve özgürlüğü sorguluyor. Öldü zannedildiği için çevresinin ve yaşamının dayatmalarından kurtulan Mattia Pascal, yeni kimliğinde başka dayatmalarla karşı karşıya gelir.
Mattia Pascal karekteri bizim Orhan Veli'nin "Kitabe-i seng-i mezar" şiirindeki evkafta memur Süleyman Efendi gibi bir karekterdir. Yani o şiirle şiirin sadece "Muhteşem Süleyman" için yazılmayacağını, sıradan insanların da şiire girmesini müjdelemektedir. İşte Pirandello'a sıradan bir insanı roman kahramanı yapıyordu. Bu modern döneme girişte sıradan bireyin hayatı da işlenebilecekti. Eh bunu Rusya'da Gogol "Palto" da yapmamış mıydı? Değişik coğrafyaların farklı tarihlerdeki modernleşmelerinin insan üzerindeki izlerini romanla , öykü ve şiirle sürmek ne güzel.
"Müteveffa Maria Pascal" romanında modern döneme adım atılırken eski feodalite ve kilise de eleştiriliyor. Bu arada bilimin yükseldiği o dönemlerde yaygınlaşan spritualizm, ruh çağırma modası ile de mizahi yolla dalga geçiliyor. Pirandello modernleşmeye mizahi ve hiciv yoluyla eleştiri getirirken bunu post modernler gibi değil, bizzat modernist olarak yapıyor. Bilimin , sanayinin ve aydınlanmanın izinden giden dünya sömürüsüz bir düzen kuramamıştı ve sıkışan birey, William Reich'in faşizm sürecindeki insanı anlattığı "küçük adam"dı. Modern dünya daha sonrasında iki dünya savaşı ve faşizm belasıyla yüzleşecekti. Tabii Pirandello 1900'lerin başında bunu öngörerek yazdı demiyorum. İlginçtir bundan sonra okuduğum kitap George Orwell'ın İkinci Paylaşım Savaşı öncesini anlattığı ve Hayvan Çiftliği" ve "1984" ü hazırlayan romanı "Boğulmamak İçin" okuyacaktım ve dolayısıyla böylesi bir bağlantı kuracaktım. Neyse sizde bir okuyun bakalım, kim bilir belki de ben kendi kendime gelin, güvey olmuşumdur.
Bu kitabın bugün baskısı yok dedim ama galiba yanılmışım. Yazarı bir araştırayım derken Luigi Pirandello'nun bu romanının "Mattia Pascal Sahiden Yaşadı mı Yaşamadı mı?" adıyla Everest yayınlarından yeni baskısının çıktığını öğrendim. Okumak isteyenlerin sahaf sahaf gezmesine gerek yok.
APTULİKA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder