Bu yazıya başlarken Joe Satriani'nin bugün çıkan " The Elephants of Mars" albümünü haber yapacaktım. Sonra yazıya başlarken albümü dinlemeye başladım, bu sefer de işin rotası albüm kritiğine dönüverecekti. Böyle olunca da bir girizgah yapayım, albümü tam tekmil dinleyip yazıya öyle devam ederim dedim. Girizgaha başladım ama bir türlü o kısa girişi yapamadım. Kalem çığrından çıktı ve bir Satriani Destanı'na döndü.
Guitar Hero ya da Gitar Virtüözleri artık her ne isim veriliyorsa, işte onların kime hitap ettiğini bir türlü anlayamamışımdır. Onlar herkes tarafından bilinir ama gitaristler haricinde pek kimse tarafından da iplenmezler. Özellikle bizim ülkede onların konserleri boş kalmaz ama gidenlerin çoğu teknik kapmak için oraya akın eden gitaristlerdir. Gitar markaları onlara özel gitarlar üretirler, hatta onları kapmak için her türlü cambazlığı yaparlar ama sıradan bir grubun gitaristi kadar hayranları yoktur.
Ben her dönem virtüöz gitaristlerden hiç haz etmemişimdir. Gençliğimde Stevie Vai'yi takip etmişliğim, sevmişliğim vardır ama daha sonrasında tahammül edilmez hale gelecekti. Bu kavramın dışında başlayan Malmsteen ise Rising Force grubuyla başlayan süreçte İşveç'in Blackmore şubesi gibiyken sonradan gitar maharetlerini gösterme uğruna kendi kendini infilak ettirecekti.
Virtüöz gitaristler arasında Joe Satriani ilk zamanlarında bana en itici gelen idi. Düşünün hele Vai ve Malmsteen'i dinliyor ama Satriani'den hiç haz etmiyorum. Olacak iş mi? Sorunun doğru cevabı, ne zamanki Vai'den umudu kestim ve Malmsteen'in ne dediğini anlayamadım ve geldik 2000'lere ve işte o zaman Satriani'nin ayrıcalığını anladım.
Guitar Hero'lar ile bir grup elemanı olan usta ( hatta grubun beyin ya da öne çıkan elemanı olan) gitaristler arasında hep farklılık görmüşümdür. Grup içindeki usta gitarist yaptığı beste yada çalış tekniği ile grubun hanesine yazılan bir emek verir; oysa ki Guitar Hero, gitarına aşıktır ve hep onunla boğuşur. Parça yok olsa da hep teknik hep teknik. Gitaristlerin benim bu dediklerime güleceğini, kızacağını hatta beni tam bir kazma olarak niteleyeceklerini biliyorum. Haklılardır, zira hiç bir guitar hero albümünü iki parçadan fazla dinleyebilirliğim yoktur. Baştan sona dinleyebildiğim bu kapsamdaki gitaristlerden biri Stevie Vai diğeri de Joe Satriani olmuştur. Vai açık ara önde olsa da son yıllarda (neredeyse 15 yıldır) Vai ismini görünce dolu dizgin kaçıyorum. Şimdilerde kala kala bir tek Satriani kaldı diyebilirim. Aslında 1987 albümü "Surfing With The Alien" ile ilk dinleyişimden itibaren bana en yakın gelen isim oymuş. Ama bunu anlamam için bir "Milad" olması gerekiyordu.
İkibinlerin sonuna doğru İstanbul'a konsere gelen Satriani'ye biri Aşık Veysel CD'si hediye ediyordu. Bu yaklaşımlar nafiledir, zira adamlar dünyayı fırıldak gibi geziyor ve bir yılda kim bilir nerelerden kaç yüz tane demo, CD hediyesi alıyorlardır ki hangi birini dinleyebilsinler. Üstelik bu adamlar kültürel olarak yabancısı oldukları müzikleri hangi ara değerlendirsinler ki. Bu konserden sonra ya bir ya da iki yıl geçmişti ki 2008 yılında Satriani "Professor Satchanfunkilus and Musterion of Rock" isimli albümünü yaptı. Bu albümün en sonunda ise "Asik Vaysel" isimli bir parça yer alıyordu. Adam Aşık Veysel'i harbiden dinlemiş ve bu parçayı yapmış. Üstelik Aşık Veysel'i kavırlamamış, arada bir melodisini koyma kolaycılığına düşmemişti. Hani sonuçta Guitar Hero ya... alır bir Aşık Veysel melodisini ve sonra gitarıyla numaralarını yapar ve böylece bizim de mabadımız tavana çarpar. Oysa Satriani böyle bir şey yapmak yerine Aşık Veysel'i bir üniversite tezi hazırlar gibi incelemiş ve bunları kendi bünyesinde damıtarak yepyeni bir beste çıkartmıştı. Aşık Veysel'i bire bir kopya ya da taklit etmek yerine, Aşık Veysel ruhunu gitara taşımıştı. Tabi bu yorum bizi mutlu etmeyecekti, oysa "Kara Toprak" isimli aynı melodileri kullanarak bir kavır yapsaydı çıldırır ve her konserinde bis olarak çalsın diye adamın canına okurduk.
Satriani'nin 2008 albümünde "Asik Vaysel" bize yağ çekmek için de yapılmamıştı, zira bir sonraki final parçası da "Andalusia" ismini taşıyordu ve bu parçayı da konser için gittiği İspanya'dan etkilenerek yapmıştı. Bir yanda Anadolu bir yanda da Endülüs ama Satriani'nin kendi penceresinden yapılmış iki beste. Şimdi gitaristleri bir kez daha kızdıracağım ama artık olan oldu aldık kalem sazını bodoslama gidiyoruz. Guitar Hero'ların bütün meziyetlerine rağmen besteyi es geçtiklerini düşünürüm. Bu konuda Satriani'nin besteci yanını daha güçlü bulurum. Özellikle "Andalusia" bir progressif rock grubunun parçası olarak da dinlenebilir. Satriani'nin kimi parçalarında ise caz rock Fusion gitaristi gibi hissederim.
Bu yazıya başlarken Joe Satriani'nin bugün çıkan " The Elephants of Mars" albümünü haber yapacaktım. Sonra yazıya başlarken albümü dinlemeye başladım, bu sefer de işin rotası albüm kritiğine dönüverecekti. Böyle olunca da yazıya bir girizgah yapayım, albümü tam tekmil dinleyip yazıya öyle devam ederim dedim. Girizgaha başladım ama bir türlü o kısa girişi yapamadım. kalem çığrından çıktı ve bu hale döndü. Artık yapacak bir şey yok, bunu da yazmalıymışım demekki...
Her ne kadar mesafeli dursam da Guitar Hero'lar içinde Joe Satriani benim için ayrıcalıklı(ymış en azından bu yazı içimdeki duyguyu çıkardı) bir yere sahiptir. Onun besteci yanı ile yorumcu yanı parçanın selameti için birlikte hareket edebiliyor, gitar teknikleri diğer guitar hero'larda olduğu gibi hız ve teknik gösterisinde boğulmuyor. Gene de gönlüm isterdi ki Satriani bir fusion gitaristi ya da bir progresif rock grubunun gitaristi olsaydı. Bunu öylesine, yakışıklı olsun ya da laf olsun beri gelsin diye söylemedim... Bugün yayımlanan Satriani albümü "The Elephants of Mars" albümünü dinlerken kanaat getirdim.
Albümü dinlemeyi sürdürüyorum. Yazım albüm hakkında olacaktı ama girizgah aldı başını gitti ama bir albüm kritiği daha çıkabilir gibi, zira dinledikçe daha da yeni pencereler açılıyor. Bu arada gitaristleri kızdırdıysam kabahatim affola.
Ben şimdi tekrar Satriani'nin "The Elephants of Mars" albümünü dinlemeye koyuluyorum.
APTULİKA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder