... O sahnenin sol köşesine kurulmuş davul setinin ardında oturan, dikkat etmezseniz neredeyse görmeyeceğiniz kadar küçük, ufak tefek bir adamdı. Hakkında efsaneler dolaşırdı “Amam ha göz göze gelmeyin, sakın uzun süre ona doğru hele ki dik dik bakmayın, bundan hiç hoşlanmaz, ya bir baget yersin ya da tükürük ya da kavga ...” denildiği için çaktırmadan bakardık. Bakışlarında genelde bir boşluk ya da içinizi delip geçen bir derinlik, zaman zaman bir kızgınlık, çok nadiren de olsa sevimli bir tebessüm de göründüğü olurdu ...
Beyazıt’ın curcunalı meydanı, Çınaraltı... Üniversite rock (tezgahı) dergahından Taksim’e kaymıştık usuldan. Dönem, Taksim’de bir 'rock city' oluşumunun başladığı 90’ların başları. Mantar gibi rock mekanları türüyordu her yerde. Hayal Kahvesi, Kemancı, Jazz Stop, Gitar, Caravan ve tabi Mojo ilk akla gelenleri.
Rock sokaklara yayılıyordu. Bakırköy, Kadıköy, Beyazıt, Teşvikiye ve tabi Taksim sokak tezgahları hem müzik keşfi, hem buluşma mekanı hem sosyal ortam hem bir okul olarak işlev görüyordu. Taksim mekanları canlı müziğin icracılarına çok önemli fırsatlar sunuyor, hem yeni hem de birtakım gizli kahramanların yeniden doğuşlarına fırsat sunuyordu.
O günlerden aklımda kalan en çarpıcı iki hikayenin de odağında Jimi Hendrix’in olması benim için heyecan vericiydi. İster gerçek ister şehir efsanesi olsun, bu bence çok heyecan vericiydi. Jimi gibi rock tanrılarından biri mertebesine ulaşmış bir efsaneye dokunmuş iki adamın varlıklarını buralarda sürdürüyor olduklarını duymak bilmek hatta onları canlı görmek ve izlemek acayip bir şeydi. İlki benim de ilk gerçek rock konserim olan Spor Sergi Sarayı'nda ki Ian Gillan konserinde ön grup olarak sahne alan, gitarla yaptığı şovlarla akılda kalan Asım Can Gündüz’dü. Uzun yılar Amerika'da yaşamış, Jimi Hendrix’in hayatını anlatan gösteride onu canlandırmış ve çaldığı gitarının Hendrix ‘in gitarı olduğu söylencesi ile duymuştuk adını. İkincisi ise “ Mojo’da bir grup var acayip, tam bizim tarzımız, klasik rock, blues yapıyorlar ve efsane grupların parçalarını coverlıyorlar. Zeppelin, Cream, Purple, Clapton, Hendrix, Lynyrd Skynyrd ne ararsan var ... Acayip bir davulcuları var, zamanında Amerika’da Hendrix ile çalmış, yalnız biraz tuhaf biri olduğu söyleniyor, adı da Kerim Çaplı ... “
90’lar Taksim’inin en şahane olduğu zamanlar Kemancı’da Volvox, Mad Madame, İndians ; Hayal Kahvesi’nde Cins ; Gitar’da Acil Servis ; Caravan’da Natilius ve tabi Mojo’da Blue Blues Band ve daha birçok etkileyici grup canlı performansları ile geceleri ateşe vermekteler …
Gelin şimdi birlikte bunlardan birine gidelim. Önceleri Moğollar'dan Engin Yörükoğlu'nun Jazz Stop olarak açtığı ve sonradan Jazz Stop farklı bir yere kayınca Mojo adını alan mekana ... Büyük Parmakkapı Sokak, dar bir koridordan girip merdivenlerden aşağıya indiğinizde karşınıza çıkan alan ve sahne o dönemlerin benim için en muhteşem rock akşamlarına tanıklık ettiğim, reperatuar ve kalitesinden en çok haz aldığım gruba ev sahipliği yapıyordu, Blue Blues Band‘e ... Tarık’la (Başoğlu
Brothers‘tan) ve Mustafa (Ajan) ile neredeyse her Perşembe oradaydık, çünkü B.B.B o akşam çalardı .
İlk dinlediğimiz akşam da aslında onu merak ettiğimiz için gitmiştik, sonraki akşamlarda da Batu, Yavuz Çetin, Batuhan'da her ne kadar dikkatimizi çekse de biz gizli gizli hep ona odaklanırdık. O sahnenin sol köşesine kurulmuş davul setinin ardında oturan, dikkat etmezseniz neredeyse görmeyeceğiniz kadar küçük, ufak tefek bir adamdı. Hakkında efsaneler dolaşırdı “Amam ha göz göze gelmeyin, sakın uzun süre ona doğru hele ki dik dik bakmayın, bundan hiç hoşlanmaz, ya bir baget yersin ya da tükürük ya da kavga ...” denildiği için çaktırmadan bakardık. Bakışlarında genelde bir boşluk ya da içinizi delip geçen bir derinlik, zaman zaman bir kızgınlık, çok nadiren de olsa sevimli bir tebessüm de göründüğü olurdu.
Bu esrarengiz adam muhteşem davul çalar, acayip sololar atar ve en baba parçaları coverlar, bazı parçalara da Batu’nun sesi gitmediği için vokal de yapardı. Cream’den Sunshine Of Your Love‘ı ve yine Led Zeppelin Moby Dick ilk akla gelenlerdir. Kerim Çaplı’ydı bu efsane isim. Hafif çatlak bir kişiliği (sonradan Şizofrenik sorunu olduğunu öğrendik) olduğu, uyuşturucu etkisinde olduğu (kullanıp kullanmadığını bilmiyorum) kendi isterse çıkıp çaldığını, kimsenin ona zorla çaldıramayacağı gibi birçok şey duymuştuk. Muhtemelen Batu’nun samimi ve sempatik kişiliğinin onu o davulun ardına geçmesinde önemli etken olduğuydu. Çalarken devleşen, devleştikçe çalan bu adam, zaman zaman da gitara geçer şahane de öttürür, bizi hayretlere düşürürdü. Bir o kadar da ufacık, minicik, incecik vücudu ile neredeyse bir tüy siklet olan bu adamdaki bu performansın şaşkınlığını da yaşar, yaşar, şaşardık ...
Hakkında çok ciddi efsaneler vardı. Jimi Hendrix, The Monkees ile turne gibi… Ama bir şey sorulmaz, çekinilirdi. Çok güzel geceler geçirdik Blue Blues Band’li Mojo akşamlarında. Şu an bu satırları yazarken bile Youtube ‘da bir performaslarını açtım, sanki kendimi orada hissettim yine yeniden … Bu arada Blue Blues Band kemik kadrosunu, gitarda Yavuz Çetin ve Batu Mutlugil, davulda Kerim Çaplı ve bas gitarda ise Sunay Özgür‘ün oluşturduğunu da not düşelim.
Nereden mi çıktı bu yazı, evet gerçekten de anılarımın tozlu raflarından çıktı diyebilirim. Geçtiğimiz günlerde Murat Beşer’in Cumhuriyet Gazetesindeki köşesinde albüm tanıtımında Kerim Çaplı Project adı ile “Kayıp” isimli (Aslında belki de gerçekten kayıp olabilecek iken ve tamamını kendi besteleyip, tüm enstürmanlarını - Gitar , bas , davul , klavye – çalıp vokallerini de yaptığı şarklardan oluşan) bir albümünün gün yüzüne çıkarıldığı ve yayınlandığını okuyunca Kerim Çaplı bir kez daha şahsi gündemime de gelmiş oldu. O acayip bakışlı, acayip tavırlı, küçük dev adam ve onu dinlediğim günleri hatırladım. Hemen albümü edindim ve heyecanla dinledim. Aşağıda parçaları ve bana hissettirdiklerine kısaca değinmeye çalışacağım. Ama şu kadarını söylemeliyim ki, çok ciddi bir kalite var bu albümde ve şarkılarda, ben her ne kadar bir klasik rockçu olsam da albümde yer alan parçalardaki soul, funk, blues ve zaman zaman pop rock altyapıları, klavyelerin baskın etkisi altındaki bazı melodilerle bezenmiş parçalar bile beni benden almaya yetti, birkaç parçada karşıma çıkan gitar sololarına değinmiyorum bile, dinleyenlere bırakıyorum keyfini çıkarmayı. Kerim Çaplı’nın nasıl muhteşem, aynı zamanda çok yönlü bir enstrümantalist olduğunu da cümle aleme ve onu hiç tanımayanlara kanıtlamasıdır bir kez daha bu albüm. Ayrıca albümdeki dokuz parça ile hem 60’lar, 70’ler, 80’ler ve 90’lara da yolculuk yapacağınızı söylemiş olayım.
Kerim Çaplı Kısa Kısa :
Uluslararası Kaynaklardaki Kısa Profile:
Kerim Çaplı (1949-2004), also known as Kim Capli, was a Turkish musician, playing guitar, bass, piano and drums. Drummer with The Sundowners and sometimes The Monkees.
13 Ocak 1949 İzmir Karşıyaka doğumlu Çaplı. Annesi opera sanatçısı Azra Gün, babası piyanist Erdoğan Çaplı. 6 yaşındayken anne ve babası boşandı. Baba-oğul ABD’ye taşındı. Kerim Çaplı doğal olarak müziğin içinde yetişti. Babası ile onun programlarında davul çalmaya başladı.
ABD’deki bu yıllarda Kim Copli ismi ile The Sundowners grubunda davul çaldı, vokal yaptı ve şarkılar besteledi. Grup The Monkees ve Jimi Hendrix ile turneye çıkınca bu isimlerle de çalışma fırsatı buldu (The Monkees’in Live 1967 isimli albümünde yer alan 10 numaralı Cripple Creek ve 13 numaralı I Got A Woman parçalarında davul ve klavyeyi çaldığı resmi kayıtlarda görünür : Drums, Keyboards – Kim Copli* (tracks: 10 to 13) ). Hendrix ile davul çaldığı ve Hendrix’ten gruba katılmak için davet aldığı da söylenir. Ama sonrası Kerim’in ortadan kaybolması, Jimi’nin ölümü buna fırsat tanımaz. Türkiye’ye 1979 da döndü. Ama Çaplı rahatsızdı. Sağlığı her geçen gün bozuluyordu, psikolojik sorunlar yaşamaktaydı ve giderek de ilerliyordu. Bu zor dönemde onu ayakta tutabilecek tek şey olan müziğe ve müzisyen arkadaşlarına tutundu, birçok ünlü ekiple çalıştı, çünkü çok yetenekliydi ve bu biliniyordu. 1985 de evlendi, 4 çocuğu oldu. Sonra sağlık sorunları ve sorunlu yaşamı onu aile hayatından uzaklaştırdı. Evlenmiş olması ve dört çocuğu olmasını bu dönemde – bizimde müzisyenliğine şahitlik ettiğimiz dönemlerde - en yakınlarından bile gizledi. Kendi halinde ve sorunları ile tek başına bir otelde yaşıyordu. Zamanla sağlık sorunları doruk noktasına ulaştı ve 2 kasım 2004 yılında beyninde oluşan bir ödem sorunun da etkisi ile aramızdan ayrıldı. Geriye de bize anıları ve bu albümü bırakmış oldu. Albümü yıllar sonra, onu bir baba olarak tanıma/paylaşma /yaşama fırsatı bulamamış oğlu Ahmet Çaplı’nın gayretleriyle hayata geçirilmiş. Hatta teknolojinin de yardımı ile “ Muhtacım Sana “ da yaptıkları düet insana bambaşka duygularda yaşatmaya yetiyor. Albümü bize kazandıranlara teşekkür ediyor, Kerim Çaplı ve şimdi aramızda olmayan ve yazıda da adı geçen tüm müzisyenleri saygıyla anıyor , hayatta olanlarla birlikte anıları önünde “ Long Live Rock n Roll “ diye selam duruyoruz ...
Albümdeki Şarkılar Kısa Kısa
1 - HIT AND RUN : Ritmik, canlı ve kalavyenin güçlü hissedildiği bir parça ...
2 - INSIDE OUTSIDE : Funk, soul ritimli altyapısını güçlü hissettiren pop rock soundu ile 70’lerden bir esinti veriyor. Vokaller duru, temiz, parça enerjik ve tempolu ...
3 – MAINLINE : Albümün benim zevkime hitabeti anlamında en iyi iki parçasında biri. 70’lerin underground rock soundunu ve dönemin ünlü gruplarını anımsatır nitelik ve kalitede bir parça. Grand Funk, Vanilla Fudge, Steppenwolf gibi grupları duyar gibiyim ... Tüm enstürmanları vokali ile bir parçada birleştiren BİR ADAM ! Benim Mojo’daki anılarımdan hatırladığım Kerim Çaplı’yı anımsatan, hissettiren bir parça. 2.40 dan sonra attığı gitar solu doyumsuz, kayıtlarda klavyenin biraz ardından gibi geliyor olsa da efsane ...
5 - SOUTH CITY LADY : 80’li yıllardayız bu kez. Üstü açık bir arabada Kerim çaplı sürüyor, kah Antalya sahilinde olabiliriz kah Miami , son hız ilerliyoruz. Dinlerken zamanın kült dizisi Miami Vice aklıma geldi, soundtrack’ine girermiş bu şarkı diye de düşündüm. Vokalin parçayla uyumu şahane, bir Steve Wonder tadı bile aldım diyebilirim ...
6 – SUNRISE : Klavyenin hakim olduğu enstürumental bir parça keyifle dinlenmekte ...
7 - THAT'S WHAT LOVE IS : İşte benim tarzıma uygun albümde ki ikinci muhteşem parça. Sanki Mojo’dayız, baba davuldan kalkmış, gitarı almış ve vokalide kendi yapıyor, nefis bir çalışma . Bu parçada da 1.50’den sonra güzel mi güzel bir gitar solosu var ki aman yarabbi ! Birde dinlerken arka tarafta siyahi ablalardan oluşmuş bir geri vokal grubunun varlığını da hayal ettim , off off...
8 - KİM KURTARIR CANIMIZI ( Time’s running out ) : Usta oturmuş davulun başına hem çalıyor hem söylüyor , hepsinden ötesi de Türkçe sözlerle rock n roll nasıl yapılır , Türkçe böyle bir rock parçasında nasıl kullanılır dersi veriyor ...
9 - single MUHTACIM SANA KERİM ÇAPLI feat.AHMET ÇAPLI : Burada Oğlu Ahmet ve önemli müzisyenlerin katkıları ile parça yeniden yapılmış . Farklı bir çalışma olmuş , yorum yapmaya gerek yok, saygı şarkısı olarak takdire şayan .
Dinleme Örnekleri :
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder