2 Mayıs 2020 Cumartesi

Koronavirüs Günlerinde Hatırladıklarım ve Keşifler 48


Ve karşılarınızda Hard Rock'ın en güzel üçlüsü: GRAND FUNK RAILROAD!


Kırmızı Albüm


Grand Funk Railroad
"Grand Funk"
 (1969)
Capitol

Benim en sevdiğim grup söz konusu olunca herkes birbiri ardına isimleri dizecektir... AC/DC, Motörhead, Deep Purple diyerek bir biri ardına isimler dizilir ve devam eder. Hatta buna son zamanlarda Joe Bonamassa diye ekler de yapılır. Ancak bir grup vardır ki onu hiç kimse bilmez ve neredeyse dün, bugün hatta galiba yarın da bu grubu dinlemekten hiç vazgeçemeyeceğim. Değişik dönemlerde bir numara gruplarım olduğu gibi vazgeçemediklerim de olmuştur ama bir grup var ki her dönemimde dinlemekten keyif almışımdır. Bu öyle başucu grubu falan değildir; rakı içerken muhabbetine doyamadığın ama akşamcı olmayan bir dostunla oturup içmek gibidir. Her gün görüşmezsiniz ama arası da hiç açılmaz, diyelim hay huy içinde uzun bir zaman görüşme imkanı bulamamış olabilirsiniz ama tekrar bir araya geldiğinizde ise muhabbetiniz hiç kopmadan devam eder. Ha bu dostunuzla muhabbetinizde masanın kalabalıklaşmasını istemezsiniz çünkü ne rakının ne de muhabbetin tadı kalır. İşte Grand Funk Railroad'la benim bağım böyle bir şeydir.  Bu korona günlerinde kendi başıma kaldığımda o dostla gene buluşacaktım. Bu arada Grand Funk'ı CD, kaset, mp3 hepsinde dinledim ama onu aslolan plaktan dinlemektir. Şu günlerde plaktan o eski dostla gene buluştum. 

Bizim rock dinleme serüvenimizin tıfıllık zamanlarında gitar ilk farkedilirdi, ardından davul hatta org fark edilirdi. Bas gitar ise biraz es geçilirdi. Kulağın algısının biraz daha açılması gerekirdi bas gitarı ayırabilmemiz için. Şimdi bu dediklerim yeni kuşak için komik gelebilir ama 1980 öncesi ilk gençlik çağlarını yaşayanlar için bu böyleydi ve belki de popüler düzeyde ilk kez Iron Maiden'in baş rol oyuncusu Steve Harris ile bu kadar öne çıkacaktı bas gitar. Ama 1970'lerin başında Grand Funk Railroad'da bas gitar öyle bir tınlardı ki, en hassas olmayan kulak bile ne oluyor derdi. Melodilere de imzasını koyan bas gitar hissedilirdi ama gitar ve davul da demokratik olarak Grand Funk müziğinde eşitliği sağlardı. Bas gitarda dolgun bir tını ve bunun ustası Mel Schacher... Gitar, klavye, ara sıra armonika ve esas vokalde Mark Farner... Davulcu vokal yapar mı Don Brewer olursa tabiki. 

Sadece üç kişi bu devasa treni demir raylarda gümbür gümbür dumana boğarak sürüyordu. Trio, rock için en güzelidir ve üç kişiden oluşan gruplar her daim "kafa" olmuştur. (Bakınız: The Cream, ilk Motörhed, Rush, ZZ Top, The Jimi Hendrix Experience, Taste, Thin Lizzzy 1974, James Gang)  Üçlü gruplar ideal rakı sofrası gibidir. Üç kafa insan o muhabbete oturursa keyfine doyum olmaz ama aradan katılımla kalabalıklaşırsa, gece sonunda kafa cacığa düşer ya da sabah baş ağrısı kaçınılmazdır. Onun için rakı sofrasında üç kişi güzeldir. (Bu bilimseldir. Bilim kanıt ister ve bu yüzden deneycidir. Tarafımdan yapılan yüzlerce deney sonucu kanıtlanmıştır.) Rock içinde de üç kişi bir kadroda bulunabiliyorsa çıkan sonuç idealdir. Grand Funk Railroad da öyle bir şeydir ve hard rock'ın en özel en gümbür gümbür tınısını çıkartırlar. 

Bir yerde Grand Funk Railroad desem hemen verilecek karşılık, 
- Ha şu, "Biz bir Amerikan grubuyuz" diyen topluluk mu?
olur. Bu grubun akla hemen "We're an American Band" ile akla gelmesine hep ifrit olmuşumdur. 1973 tarihli bu albümden sonra bu grubu pek takip etmemişimdir. Bir de zaten kadroyu bu albümde dörtlemişlerdi. Hele ki bir yıl sonra yapacakları "All the Girls in the World Bewarel!!!" ile kafa iyicene cacığa düşecekti. Mutlaka bu albümleri de sevenler vardır ama bana göre 1969'dan 1972'ye kadar olan ilk 6 albüm + "Live Album" en idealidir ve bugünkü yazımın kahramanları da onlardır. 

Korona günlerinde bu altı + konser albümden biri olan "Grand Funk" yani kırmızı albüm (red album) diye de halk arasında isimlendirilen bu plağı bir hayli dinler oldum. Bu Grand Funk Railroad'ın ikinci albümü olup, ilk albüm "On Time"dan tam 4 ay sonra çıkmıştı. Bir yılda iki albüm çıkardılar diye aklınıza, ilk albüm tutmadı hemen bunu devreye koydular diyorsanız, aklınıza şaşarım ve gençliğinize veririm. Beyler bu grup o dönemlerde en kalabalık konserleri veren hatta ilk stadyum konserlerini veren bir hard rock grubu. 

Kırmızı albümde bütün parçalar, biri hariç Mark Farner'a aittir. "Please Don't Worry"de davulcu Don Brewer sözleri yazmış. "Inside Looking Out" ise The Animals klasiğinin kavırıdır. Grand Funk, bu üç dakikalık The Animals şarkısını 10 dakikaya çıkartarak imzasını attığı bir yorum çıkarmıştır. Aslında albümdeki 8 parçanın hepsi hakkında sayfalarca bahsedilebilir ama biz o yola hiç girmeyelim derim...siz oldu olacak hemen bu albümü bulup dinlemeye koyulun ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız. 


Aptulika
Koronavirüs Günleri










Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...