Onurlu bir yaşama Yoldaş’lık
Türkiye’de müzik alanında dik duruşun simgesi
olan bir sanatçıydı, Ergüder Yoldaş. Onun bu özelliğini belirtmem sadece
herşeyi bırakıp, Büyükada’da Robenson hayatı yaşamasından değil. Zaten o tavrı
da medyamız magazine etti ya, o da ayrı mesele. Ergüder Yoldaş, Türkiye’de
popüler müziğin en başından beri ve her alanında yer alsa da hiç bir zaman
ucuza meyletmeyen bir isimdi. O kafasına göre doğru bildiğini, en yüksek kalite
çıtasında yaptı.
“Görüşmeyelim” isimli şarkısında İlhan İrem, “Muhterisler
muhterem, kargalar şahin oldu … Karanlıklar yürüyor, geceler yarim oldu”
sözleriyle bir dönemin değişimini anlatırken, “Bitmeyen bir karnaval, bitmeyen
bir merasim/ Siz, bütün palyaçolar, artık görüşmeyelim” diyerek finali
oluşturuyordu. Sanatçı bu parçayı yaptıktan sonra da bir anlamda inzivaya
çekildi. 90’ların başında çürümeyi farkeden ve herşeyi bırakabilme cesaretini
idealleri uğruna gösteren sadece İlhan İrem değildi. Aynı zaman diliminde
Ergüder Yoldaş daha da ötesine giderek sadece şehri değil modern hayatı da ,
nimetlerini de gözünü kırpmadan terk edecekti.
Ergüder Yoldaş, 1939'da İzmir de doğmuştu. Küçük yaşlarda
müziğe merak saran sanatçı, müzik okumak için
konservatuar sınavlarına girer ve kazanır. Ankara Devlet
Konservatuvarı'ndan sonra Yoldaş’ın ufkunda klasik müzikten ötesi vardı. 1963
yılında İzmir’de Halikarnas isimli
grubunu kuracaktı. Sabri Güventürk ( alto saksofon), Mustafa (Akordiyon), Ertan
Durmaz (vokal, bas), Tümay Sayer (davul , vokal) ve piyanoda da Ergüder
Yoldaş’tan oluşan grup,
1964’te İstanbul’a gidip, şansını denemeye karar verir.
İstanbul’da onları Şerif Yüzbaşıoğlu dinler ve parçalarındaki düzenlemeler
dikkatini çeker.
1969 yılına gelindiğinde Ergüder Yoldaş, Halikarnas grubunun
hedefini dünyada yapılan yeni tarzlara yöneltir. Böylece Halikarnas, rock, soul
etkili folk müziğine yönelecekti. Grubun ismi de “Halikarnas 6/8 Folk Bach and
Soul” olurken, Ergüder Yoldaş piyanoyu bırakıp, org çalacaktı. İlginç ve uzun
isimli bu grubun kadrosunda bas gitarda Oğuz Katmandu, solo gitarda Engin
Süelözgen, tenor saksofonda İrfan Çimen, davulda Varol Uçuptan yer alırken
vokalleri de Turgut Oskay ve Nermin Candan üstleniyordu.
Feza Kıyafetleri
“Halikarnas 6/8 Folk Bach and Soul” grubu sadece isminin
ilginçliği ve müzik tarzının renkliliğiyle kalmıyor, sahne şovuna eşlik eden
giysileriyle de şaşırtıyordu. Grup elemanları , “Feza Kıyafetleri” adını
verdikleri tasarımı bugün bile dikkati çekecek kostümleri hazırlamışlardı.
“Halikarnas 6/8 Folk Bach and Soul” u basına tanıtmak için grup elemanları bu
giysileri giyerek, İstiklal Caddesi’nde yürürken gazeteciler de onların
fotograflarını çekecekti. Ancak grup
elemanları bu kıyafetlerle caddede yürüyünce uzaylılar geldi diye ortalık
birbiren girecekti.
“Halikarnas 6/8 Folk Bach and Soul” emin adımlarla giderken,
bir yıl sonra Ergüder Yoldaş, müzik ortamındaki ticarileşmeden sıkılarak
grubunu dağıtacaktı. Yoldaş, 90’lerde
herşeyi bırakıp, Büyükada’da inzivaya çekilmesi gibi 1970 yılında da herşeyi
bırakıp, Kongo’ya gidecekti.
Uzunca bir süre Kongo’da kalan Ergüder Yoldaş,Türkiye’ye
dönüşünde gene şaşırtıcı bir şey yaparak
içinde 3 keman, obua, bas klarinet gibi enstrümanların da olduğu 13
kişilik bir topluluk kurar. Bu ekiple de
1972 yılında ilk plağı olan “Anadolu Rüzgarı , Aynalar”ı çıkartır.
Devrimci tiyatro müziklerinden Sultan – ı Yegah”a
70’li yılların ikinci yarısında sol yükseliş içindedir.
Tiyatrolarda da Brecht’çi Epik Tiyatro kendini gösterir. Başkentte AST, Birlik
tiyatroları salonları duldururken, İstahbul’da da Genco Erkal’ın Dostlar Tiyatrosu,
epik anlayıştaki oyunları sergilerler. İstanbul Belediye Tiyatrosu da hem epik
hem de yenilikçi tiyatro oyunlarına yer verecektir. Ergüder Yoldaş da popüler
müziğin ticarileşmesinden uzaklaşarak, kendini tiyatro dünyasının içine
atacaktı ve birçok oyuna müzik besteleyecekti. İstanbul Şehir Tiyatroları
direktörlüğünü de yapan Yoldaş, 1981'de bestelediği, eşi Nur Yoldaş'ın
seslendirdiği Attila İlhan'ın şiiri Sultan-ı Yegah 45'liğiyle bir anda
yeniden popüler müziğe döner. Türk
popunda çığır açan bu çalışmanın
ardından Nur Yoldaş’ın "Sultan-ı Yegáh" albümü gelir.
Dünya standartlarında orkestrasyonu ile değişik makamlarda bestelenmiş on
şarkının yeraldığı albümde çok sesli
Batı Müziği ile Türk Müziği'nin birleşiminde Ergüder Yoldaşın imzası vardı. 1982
yılında bir fırtına gibi esen albümde Sultan-ı
Yegah ‘la birlikte Mihrimah,Saki,Nagehan Bustan Faslı,Nedir Yarabbi Derdim ve
Sadabad gibi çalışmalar da dikkat çekecekti.
Küçük barakadaki dik duruş
Türkiye’de müzik alanında dik duruşun simgesi olan bir
sanatçıydı, Ergüder Yoldaş. Onun bu özelliğini belirtmem sadece herşeyi
bırakıp, Büyükada’da Robenson hayatı yaşamasından değil. Zaten o tavrı da medyamız
magazine etti ya, o da ayrı mesele. Ergüder Yoldaş, Türkiye’de popüler müziğin
en başından beri ve her alanında yer alsa da hiç bir zaman ucuza meyletmeyen
bir isimdi. O kafasına göre doğru bildiğini, en yüksek kalite çıtasında yaptı.
1991 yılında Ergüder Yoldaş, herşeyi bırakarak Büyükada'da
basit bir kulübede yaşıyacaktı. O artık kent yaşamını terketmişt doğru bildiği
yolda ideallerinden taviz vermeden yaşamak içindi. Bazı aklıevveller bunun bir
reklam olduğunu düşünüp, onunla roportaj yapmaya gittiklerinde de ağızlarının
payların fena halde alacaklardı. Şimdi bir hayli moda olan “Müziği
bıraktım”diyip, yeniden dönüş yapan müzisyenlere benzemiyordu. “Madem bu
diyarda herşey bu kadar çürüdüyse ben yokum” dedi ve arkasına bakmadan
maddiyati gözünü kırpmadan terk etti gitti. 15 yıl boyuncada kendi doğrularında
gelişigüzel yapılmış, ufak bir barakada yaşadı. Bu pazartesi o aramızdan ayrıldı ama bize yoldaşlık edecek
onurlu bir hayat bıraktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder