İş Bankası Yayınları
(1. Basım Ocak 2023)
Gençseniz ve İslam Çupi ismini daha önce duymadıysanız öyle internete , wikipedia'ya falan bakmayın, derhal yakınınızda bulunan bir büyüyünüze bu ismi sorun... alacağınız karşılıktan önce o kişinin suratında özlem, saygı ve değerli insanlar anıldığında yüzde oluşan mutlu ifadeyi göreceksiniz.
İslam Çupi'yi kaybedeli 12 yıl falan oldu ama hala unutulmayan bir gazeteci ve bir abide. O yaşarken belki de hiç okumadığım bir gazete yazarıydı, çünkü onu tanıdığımda spor sayfalarında yazıları olurdu. Benim de futbolla aram iyi olmadığı için geçer giderdim. Onun yazılarının değerini ölümüne yakın algılayacaktım. Bu arada spor sayfaları dediğimde aklınıza bugünkü futbol yorumcuları, kalemşörler gelmesin hani. Bir de olaya tersten bakayım ve şöyle diyeyim: İslam Çupi'nin olduğu spor sayfaları ne ara böyle düzey altı oldu. Belki de her şey basının Cağaloğlu (Babıali) 'ndan taşınıp, İkitelli gibi gökdelen hapishanelerine tutsak edildiğinden itibaren bozulmaya başladı.
Şimdi biraz İslam Çupi'den bahsedelim derim. 1932'de Tiran'da, Arnavut kralı Ahmet Zogu'nun başyaveri Allaman Çupi ile Nadiye Çupi çiftinin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Arnavutluk'ta sosyalist devrimin olması ve Enver Hoca'nın iktidara geçmesinin ardından 1940'larda ailesiyle birlikte Arnavutluk'tan Türkiye'ye göç etmişler. Vakti zamanında birinin anılarında okumuştum ; İslam Çupi ailesinin aristokrat bir sınıftan gelmesi sebebiyle sosyalist Arnavutluk'ta sakıncalı olacaktı ama Türkiye'de de solcu dünya görüşü sebebiyle sakıncalı olacaktı. Hatta bir ara gazetecilerin sendikalı olması için öncülük etmiş.
İslam Çupi'yi 1950 yılının ortalarında Çapa'da futbol oynarken görüyoruz. O dönem İstanbul ve Anadolu iki ayrı lig olarak bulunuyor ve Çapa da İstanbul Ligi'nin önemli futbol kulüplerinden biri olmakta. Çupi, bu kulüpte sürekli forma giyiyor ve sol ayaklı tekniği ile efsaneleşiyor.
1957'de Günlük Spor Gazetesi'nde muhabir olarak gazeteciliğe başladı. Son Havadis, Türkiye Spor, Yeni İstanbul, Akşam, Tercüman gibi gazetelerde çalıştı. 1981'de Milliyet'in spor müdürü Namık Sevik'in çağrısı üzerine hayatının sonuna kadar ayrılmayacağı Milliyet gazetesine geçti ve "Pazarın Ertesi" isimli köşesinde yazdı. Neredeyse bir edebiyatçı lezzetinde Türkçesi ile spor yazarlığını saygın bir meslek haline getiren Çupi, bir ekol oluşturdu. 44 yıllık gazeteci olan İslam Çupi, 6 Şubat 2001'de hayatını kaybetti. (1)
İslam Çupi'nin "Hey Gidi İstanbul" kitabı ilk olarak 1995 yılında Çınar Yayınları tarafından yayınlanmıştı. Bir süre sonra baskısı tükenen kitap tekrar yayınlanmayınca, bu güzel yapıtı bulmak isteyenler ya fellik fellik sahaf gezineceklerdi ya da internette eski kitap sitelerinden yüksek paralara edinmek zorunda kalacaklardı. Tabi hepsinden önemlisi de böyle usta bir kalemin anlatımıyla İstanbul'dan da habersiz kalacaktık... Neyse ki İş Kültür Yayınları bu yılın başında kitabı yeniden yayınladı ve biz de ona ulaşabildik.
Kitaptan bir alıntıyla bu tanıtım yazısına başlamak istiyorum. Şimdi şöyle rahatça bir yere oturun, algınızı toparlayın ve İslam Çupi'nin şu sözlerini can kulağı ile dinleyin: "İstanbul'u 50 yıl önce, 100 yıl önce olduğu gibi, doğa dokusu, tarih dokusu, eski mahalle estetiği ve denizle toprağın birbirlerinin elini tuttuğu antik bir heykel olarak bırakmak mı doğruydu, yoksa medyalar towers'lar ve gökdelenlerden kurulu bir feza şehri yapmak mı?" Bu sözler belki de durumumuzun hazin bir özeti gibi. Kitapta Çupi 1950'lerin, 60'ların İstanbul'undan bahsediyor ve 1970'lerin sonuna doğru gelen bozulmayı bizlere sunuyor. Ancak bu kitabın yayınlandığı tarih olan 1995 yılından sonra olanları düşünürsek, bir sonraki kitabının ismi büyük ihtimalle, "Vay Başına Gelenler İstanbul" olabilirdi.
Kitabı okurken o eski İstanbul'un plajları, mahalleri, aydın insanları, yoksullarıyla varsıllarının bir arada yaşadığı, varoşların olmadığı, hatta tarım alanları olan bir kenti görüyoruz. Kendi çocukluğumdan da hatırlarım İstanbul'un semtlerinden gelen meyvaları, sebzeleri yerdik; balık sebil gibiydi. Tabi kitapta benden önceki yılların İstanbul'u daha bir verimliymiş. Şimdilerde İstanbul'da denize girmeye yasaklar konuluyor, oysa eskiden İstanbul'un her yanı bucağı köşesinden denize girildiğini bir masal dinler gibi, ağzımız açık kalırcasına kitaptan okuyoruz. Ben İstanbul'da denize girildiği yılları ve plajlarını gördüm sanıyordum ama o dönemdeki plajlardan ancak kalan iki tanesini görmüşüm. Vakti zamanında her yanı plaj olan İstanbul şimdilerde denize yasaklı. Oysa ne güzeldir o Marmara denizi. Çupi kitabında bu bozulmanın başlangıcı 1950'lerde Demokrat Parti'nin "Her mahallede bir zengin yaratacağız" şiarıyla deniz kenarlarını doldurarak asfalt döküp yol yapmasıyla İstanbullunun denizle arasına duvar örmesini ibret dolu bir şekilde anlatıyor.
Gazetelerin ve dergilerin olduğu Cağaloğlu ve Babıali kitapta çok güzel anlatılıyor. O "Bizim" yokuşu tırmanılarak çıkılan Cağaloğlu'nu ben de sonundan yakalamıştım, şimdi o terkedilmiş yere gidince gözlerim dolar ve kendimi terkedilmiş bir kovboy kasabasında sanırım. Cağaloğlu varken "Medya" denmez", "Basın" denilirdi. Sonra medya lafı çıkınca gazete ve dergiler Cağaloğlu'nu terkedip şehrin çeperlerindeki plazaların ruhsuzluğunda yitip gidecekti. "Hey Gidi İstanbul"da benden önceki Cağaloğlu'nun anıların kokusunu içime çeke çeke okudum.
Kitaptan o kadar çok anlatılacak şey var ki, şimdi benim de sonlarından yakaladığım Sirkeci'deki tren istasyonu ve Gar Lokantası... Orada kaç kere bira, rakı içip bugün hiç bir yerde bulamayacağım lezzetteki mezeleri üniversiteli bir öğrencinin harçlığıyla yaşayabiliyordum. Kitapta sinemaları, tiyatroları her şeyiyle değişik bir İstanbul karşımıza geliveriyor.
Kitabı okurken aklıma şöyle bir şey geliverdi. Kitabı elime alıp, anlatılan o semtleri, mahalleri, binaları tekrar tek tek gezeyim dedim. O eski hallerinden eser olmayan yerleri gezmek, hayalinde o eski insanları, cıvıltıyı duymak ve sonra bugünkü hallerini görmek insana mazoşistçe bir acı verebilir diyerek hemen vazgeçtim.
"Hey Gidi İstanbul" kitabında İslam Çupi İstanbul'u anlatıyor ama kaleminin gücü bir edebiyatçı hassasiyetinde. Aynı zamanda tam anlamıyla bir aydın, entelektüel ve bir o kadar da halk adamı. Ancak bu güne bakıp, Çupi'nin nasıl olup da spor ve futbol gazetecisi olduğunu anlayamıyorum. Sadece o değil, kitaptaki anılarda o günkü. gazetecilerin hatta basının mutfağında çalışan sayfa sekreteri, matbaacıların da aynı özellikleri taşıdığını görüyoruz. Peki bugün televizyonlarda boy gösteren futbol yorumcusu gazeteciler uzaydan mı geldi, zira Çupi ve dönemiyle arada uçurum ötesi uçurum var. Kaybedilen sadece İstanbul değil insan ve gazetecilik de yitiyor galiba.
İslam Çupi'nin "Hey Gidi İstanbul" kitabını kolay kolay kütüphane rafına koyamayacağım gibi zira okuyalı üç hafta oldu masamın dibinde ve koltuğun altında her an. Bu arada kitap yıpranacak endişesiyle bir tane daha almayı düşünüyorum. İşin özeti ısrarla bu kitabı bir an önce alın ve okuyun derim.
Aptulika
(1) https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0slam_%C3%87upi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder