25 Temmuz 2023 Salı

Böyle Bir Dünyada Vicdanlı Adam Elbette Aksi ve Ters Olur!



John Mellencamp'ın yeni albümü  "Orpheus Descending"i dinledikten sonra bir yazı hazırlamaya karar verdim ve yukardaki başlığı buldum.  Ama açıkcası biraz kararsız kaldım çünkü başlık şöyle de olabilirdi:

Böyle Bir Dünyada Adam gibi  Adam Elbette Aksi ve Ters Olur!

Aslında başlığı biraz daha kısaltıp, 

Adam gibi Adam! 

da diyebilirdim. 

 Son günlerde John Mellencamp'a takıntı yaptım, ki bu durumdan bir çoğunuz sıkılabilirsiniz, zira bu adam öyle eğlenceli şeyler anlatanlardan değil. Zaten onunla ilgili yazdığım şeyler, en az tıklanacak ve en az okunacak yazılardan olacağına eminim... siz bana niye bu adamı yazıyor diye kıl olacaksınız , ben de amanın bu millet niye bu adamı, yani John Mellencamp'ı sevmez diye hayıflanacağım. Kahrolası bir kısır döngü ama hayat denilen bu çizgiye bir ufak not düşmek adına nafile bir çaba benimkisi. Ha bu arada Mellencamp bir anda herkes tarafından dinlense ve stadyumları doldursa mutlu olur muyum? Tam tersine kahrolurum. Zaten bu adam öyle biri değil... bir derdi var ve bu derdi olan adamlar her zaman yalnızdır hem de dert ettikleri kitle tarafından umursanmamak kaderleridir. Ama yapacak bir şey yok, 'kavanoz dipli dünya' demiş bundan yarım asır önce bizim diyardan bir akıllı Adem ya da Havva. 

John Mellencamp'ı ilk duyduğum yıl 1987 falandı ve o dönem listelere oturan "Peper in the Fire" parçası aklımı başımdan almıştı. Öyle böyle değil, o dönem birazın altında gaz verilse bugüne dek süren bir efsane olurdu. Hep düşünürüm ve cevabını bulamazdım bu sorunun: John Mellencamp o dönem popülerleşip bir efsane haline gelebilirdi, peki neden olmadı? 

Neredeyse 35 yıldır aklıma takılan (akla ziyan ) bu soru şimdilerde cevabını buldu diyebilirim. Adamımızın bir derdi var ve o dertler popüler kültürü enterese etmez. İşte bu çağın sorunu da belki bu. Ezilenler ezenleri seçer. Ezilenler kendi dertlerini anlatanı umursamaz.  

TRT TV'sinde Rock Market, Helezon ve Dönence programlarında heavy metal klipleri izleme sevdamızda bir gün karşımıza çıkmıştı John Mellencamp ve o ara tutulmuştum. Hoş o zamanlar ona heavy değil rock bile diyemezdik ama country tarzı ritmik havası çok iyi gelmişti. Demeye içim elvermiyordu ama pop da diyebilirdik, o günün keskin çizgilerinde. Ama bu adamı çok sevdim ve "gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür" hesabı bu adamı 35 yıl içinde imkan buldukça takip ettim. 

Onu televizyonda gördüğüm ilk kliplerden biri 1987 tarihli yapıtı "Paper In Fire"dı. O dönem herkes görkemli ortamlarda şaşalı klipler çekiyor ama bu adam siyahların olduğu bir varoşa gidiyor ve çekimi orada yapıyordu. Şimdi bundan 35 yıl öncesine gidelim ve o klibi izleyelim:



Bu klipte bir siyah çocuk Mellencamp gitar çalarken önüne geçer ve tellere merakla vurur. Evet  bugünün aksi ve ters adamı bunu gülerek karşılar ama geçen aylarda verdiği bir konserde çığlık atan seyircileri terslemişti. Bu olayı sosyal medya, "John Mellencamp, izleyicilerini pohpohlamakla ilgilenmiyor." diye vermişti. Hadi bunu biraz daha açarsak, "Bu nasıl aksi bir adamdır" anlamına geliyordu bu... Hani "Canlarım benim, ben sizlerle var oldum" dese ne mutlu olurduk hani. 

O daha küçük, daha samimi mekanlarda çalma kararındaydı ve ,

"İstesem nabza göre şerbet veren bir şov yapabilirim, ama yapmıyorum. Arenalara çıkmayı ve stadyum benzeri yerleri bırakmamın bir nedeni de bu. Müzikle ilgili şeyler değil bunlar, insanı müzik kutusu yapmak istiyorlar... Ben müzik kutusu değilim."  Mellencamp'ın Mayıs ayında Cleveland'daki konserinde seyircinin aşırı çığlığı ve tezahüratına karşılık çeneni kapamazsan konseri yarıda bırakacağım." demesinin ardındam,  "Bakın çocuklar, bu tür sarhoş bir ortamda oynamak isteseydim, dışarıda oynardım ya da bir arenada oynardım" diyecekti.  

John Mellecamp'ın müzik sanayinin oyunlarında müzisyeni müzik kutusu haline getirmesini eleştirerek, "Ben müzik kutusu değilim." demesini ben ülkemizden bir müzisyenin lafına çok benzettim.  Bilmem sizler de hatırladınız mı?.. Evet Erol Büyükburç. Medya bülbüllerimizin akla ziyan programlarından nirinde Büyükburç kızarak, "Ben burada saksı değilim" diyecekti. Bugün bile o lafın gerisindeki gerçeğe değil de bu sözü eden sanatçımıza güleriz hala. (Oysa o Büyükburç ilk rock'n roll bestelerini yaparak bir büyük kapı açmıştı) 


John Mellencamp,  bir pop - country şarkıcısı olarak ortaya çıktıktan sonra yavaş yavaş değişim geçirerek, rock kefesi daha ağır basacaktı. 2000'lere adım attığımızda blues köklerinin birleşiminden oluşan  Americana tarzına oturacaktı.   

2003 yılında onu Robert Johnson, Woody Guthrie ve Memphis Minnie'nin şarkılarını seslendirirken görecektik. Böylece yeni bir kulvar açan Mellencamp, daha blues ve protest işlere imza atmaya başlayacaktı. 

İşte Haziran ayının ortasında çıkan "Orpheus Descending" albümü de baştan sona dünya ahvalinin sorunlarına kafa yoruyor.  Amerika'nın silahlarla karmaşık ilişkisinden ("Hey God") , sokakta yaşayan  evsizlerin yaşamına dikkat çeken ("The Eyes of Portland"), başlarını devekuşu gibi kuma gömen insanların kadere razı olmalarını anlatan  ("Amen") ve dolu dolu bir dizi parça birbiri ardına  "Orpheus Descending"albümünde sıralanıyor. Bu arada Mellencamp harika bir söz yazarı... inanılmaz güzel metaforlarla başkaldıran bir şair edasında. 

Mellencamp müziğinde kemanın yeri de bir başkadır ve 1987'den beri yanında olan kemancı Lisa Germano'nun varlığını görmek çok büyük keyif veriyor.  

"Orpheus Descending", öyle stadyumları sallayacak ya da bütün eller havaya tadında bir albüm değil... buradan retro efsane falan da çıkmaz ama zihin açıcı bir geleneğin devam ettiğini bize müjdeliyor.  

Aptulika




Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...