1 Temmuz 2023 Cumartesi

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 209 - Bölüm 2



İslam Çupi'nin "Hey Gidi İstanbul" kitabını tanıtmıştım. Kitabın tadı damağımda öyle kalmıştı ki, bir ikinci bölüm yapmadan edemedim. Çupi'nin anlatımı ve kalem ustalığı ile anlatılan "Hey Gidi İstanbul" kitabında eski fotoğraflar da eşlik etmekteydi. Bunlardan bir kaçını da sizlerle paylaşmak istedim. Keyifle okurken o eski fotoğrafların tamamını ise kitapta bulacaksınız.  Burada benim paylaştıklarım az biraz tadımlık. 


Bu arada resim altındaki yazılar İslam Çupi'in kitapta resim altı olarak yazdıklarıdır.


1950'lerde Anadolu yakasının gözde sayfiye mekanlarından biri olan Suadiye Plajı (Taha Toros Arşivi).

"Üç tarafı denizle çevrilmiş İstanbul, sahillerinin ötesine berisine oturttuğu plajları ile dünya turizm kartpostallarının renkli maketini sunardı eskiden."

Böyle giriyor İslam Çupi kitabının "Plaj" isimli bölümüne.  Ne dersiniz, şaka gibi değil mi! Bu satırları okurken çocukluğumda yazın İstanbul'da kalmanın ve tatil beldesine gitmenin ne demek olduğunu bilmediğimiz günler geliverdi aklıma. Ama gene de kitaptaki bu satırlar benim için de abartılıydı hani. Galiba benim çocukluğum bu işin son demlerinden biriymiş. Hatta o "kartpostal"ın kenarından yırtık kalan ufak bir parçaymış. Bu plajlardan ben topu topu iki tanesini ucundan yakalamışım... zaten az sonrası da hayatımıza Kumburgaz girecekti. Bir de çocukluğumda kalan ve babama kura ile yer çıkan Erdek Halk Bankası kampı vardı ve o da Marmara suyu idi... Akdeniz , Bodrum'un falan yüzüne bile bakmazdık. Bu arada plaja da gerek yoktu, arkadaşlarla Boğaz'dan denize cumburlok atlardın, hatta yalılardan bile. 


1940'lı yılların sonunda Kız Kulesi'nin karşısında Salacak Plajı. Bugün tam bu noktadan sahil yolu geçiyor (Cengiz Kahraman Arşivi)


Tekin Aral'ın Fırt dergisinde yazdığı "Salacak Hikayeleri" ni unutmamız mümkün mü? Ben Boğaz'da yaşayan biri olarak Salacak'ta oturanlara hep imrenirdim. Çünkü onlar evlerinden çıktılar mı boydan boya kum ile kaplı bir plaja çıkarlardı, hem de beleş. 1980'lerin sonuna dek böyleydi bu ama Özal buraya kazıklı yol yapıp asfalt döktü. Şimdi orada artık egsoz dumanı ve araba cehennemi var. Şimdi vaktiniz olursa Salacak'a bir gidin, sahilden yürürken yeşil ışık yanınca karşıya geçin ve orada eski vapur iskelesini göreceksiniz. Orası şimdi çay kahve satılan bir kafe olmuş (Tabi uzun bir zamandır gitmedim yani hala öyleyse). Orada oturun önünden arabalar geçiyor ve vapur falan da gelmiyor. Bu arada bu görüntü de bir sürrealist tablo gibidir hani. İşte o kahvenin içinde duvarda ince uzun bir fotoğraf göreceksiniz. Orada 1980'lerde kazıklı yol olmadan önceki halini göreceksiniz, Salacak'ın. Ondan sonra, Ağla sevgili yurdum ağla.

Neyse biz gene kitaba dönelim ve o eski günlerin İstanbul'unda gezinelim. Kitapta Caddebostan plajından ve o dönemin unutulmaz film yıldızı Turan Seyfioğlu'nun müdavimliğinden de bahsediliyor.  Seyfioğlu oraya geldiğinde bütün kızların kafaları ona doğru dönermiş. Kumsalda güneşlenirken elinde buz dolu bir su bardağı da olurmuş. Herkesin su bardağı sandığı buzlu votkasıymış. Akşama doğru plajdan ayrılan Turan Seyfioğlu akşam rakısına doğru yol alırmış. 

Biz gene İslam Çupi'ye kulak verelim: "Hele Yörükali'de her sabah bikinileri ile bir diri yunus gibi sahile vuran, Yeşilçam'ın iki seks ilahesi Luiza Nor ve Pola Morelli'nin o muhteşem vücutlarını görüp bir seks romanı yazacak hayal genişliği ve enginliğiniz varsa..."

Sanki başka bir diyardan bahseder gibi, "Hey Gidi İstanbul". Nasıl oldu... ne zaman gitti o İstanbul? 

"Biçare Marmara ve bu hikayesini özetlemeye çalıştığım plaj kataloğu, İstanbul'un taşralı ile dolduruluşuna, sahillerin fabrika topluluğunun yüznumarası oluşuna, 1970 - 75'lere kadar dayanabilirdi ancak..." 

Ben kitapta bu satırları okurken soruma cevabı da bulmuştum. Galiba 8 ya da bilemedin 12 yaşıma kadar o İstanbul'un son demlerinden kalanları az biraz yakalamışım gibi.  "Yarım asırdır vücudumu ıslattığım o yer, önündeki 'Girilmez' levhası ile bir su mezarlığıdır şimdilerde..." diyerek 1995'lerdeki durumu özetlemiş İslam Çupi, ya şimdileri görseydi!

1950'li yıllardaCihangir'de Tavukuçmaz Sokak'ta seyyar yoğurtçu, elinde zili, yoğurt tepsileri ve. malasıyla dolaşıyor. (Hayat dergisinden)



Kitapta birde şöyle bir fotoğrafla karşılaştım. Şimdi yok glutensiz yok probiyotik yok bilmemne zırtı... yoğurta hasret kaldık. Hatta şimdilerde özel süt arayıp evde yoğurt yapmaca gibi akla ziyan bir sürü uğraş. Oysa çocukluğumuzda kapımıza böyle yoğurt gelirdi.  



1950'ler, Beyoğlu'nda Cumhuriyet Meyhanesi'nde Sait Faik ve Afif Yesari birlikte sofra başında (Taha Toros Arşivi)


Beyoğlu, Çiçek Pasajı, Degustasyon bir büyük filmin geri gelmez kareleri. "İçki adabının, unutulmaz ve terk edilmez anayasasını 'Degustasyon' adabından öğrendim ben" diyor İslam Çupi. Degustasyon 1974'te kapanmış, ben görmedim ama ününü duyduğumdan yerini bilirim. Uzun süre tahta perdeleriyle kapalı kaldı. Bir ara hem de yakın zamanda kahredici bir şekilde Nargile Kafe olmuştu.

Ancak kitapta yer alan şu üstteki fotoğraf benimde hayallerimi canlandırdı. Cumhuriyet Meyhanesi'nde oturmuşluğum vardır. Ama şimdi hala yerinde duruyor mu? diye sormaya korkuyorum. Cevabı biliyorsanız da bana söylemeyin...her şey hayallerimdeki gibi kalsın.




Şimdi de İslam Çupi'nin hayatından fotoğraf kareleriyle devam edelim. 



  İslam Çupi ve Türkiye'de futbola damgasını vurmuş bir isim Lefter Küçükandonyadis



 


 

Ve inatla. tavsiye ettiğim bir kitap. Başka zaman demedim ama bu tanıtımı iki bölüm halinde paylaşmanızı istiyorum. Bu kitap daha çok okunsun ki bir şeylerle yüzleşelim, sorgulayalım artık. Eh az biraz da utanabiliyorsak utanalım. 

Son söz olarak, "HEY GİDİ İSTANBUL!"




Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...