18 Temmuz 2023 Salı

ANYNONE'S DAUGHTER ya da 1970'lerin Alman Progresif Rock Harikası




Blues Perişan yazarlarından Sevgi Yeşilyaprak uzun bir aradan sonra gene bizlerle. Sevgi, bu yazısında çok güzel bir Alman Progresif grubunu anlatmış. 1970'lerin çok önemli ama az bilinen grubu ANYONE'S DAUGHTER'i yazısını okurken o döneme gidecek ve inanılmaz güzel keşiflerle dolu bir yolculuk yapacaksınız. Sevgi oldukça külliyatlı bir yazı hazırlamış ve bundan sonra da bu tarz araştırmalarını belirli periyotlarda yer vermek bize keyif verir. Ancak Sevgi bize prog röportajları da göndereceğini söyledi...Bu keyifli haber beni bir kez daha havalara uçurdu. Şimdi sizleri Sevgi Yeşilyaprak'ın kaleminden bir progresif keşif yolculuğuna çıkartalım... 




Hak ettiği ilgiyi yeterince görememiş gruplardan bir tanesi 
ANYNONE'S DAUGHTER

 




Bu yazımda, benim için özel bir anlamı olan ve çok sevdiğim gruplardan Anyone's Daughter'dan bahsetmek istiyorum. Progressive rock denince ilk akla gelen Pink Floyd, Yes, Genesis, Camel, Eloy, King Crimson, Grobschnitt vb. grupların yanı sıra, Anyone's Daughter'ın da bu kulvarda zamanında, çok iyi müzik yaptığını ama buna rağmen hak ettiği ilgiyi yeterince görememiş gruplardan bir tanesi olduğunu düşünüyorum. İyi müzik yapmak, sadece iyi nota kompozisyonları yazıp, bunları hoş melodiler, karmaşık ya da uzun sololarla süslemek değil elbette; müzisyenlerin ruhundan süzülen notaların, dinleyicilerin kalbine ulaşabilmesi önemlidir. Anyone's Daughter, her biri kendi enstrümanlarında virtüöz olan, uzunca bir dönem sabitleşmiş kadrosuyla bunu başarabilen topluluklardan biri olmuştur. Belirli dönemlerde aynı grubu veya aynı albümü art arda dinlediğimiz, müzikle kurduğumuz ruhsal alışverişin doruk noktasını yaşadığımız zamanlar mutlaka olmuştur. Anyone's Daughter da bu gruplardan birisi benim için. Melankolik zamanlarıma eşlik edebilecek, en güzel seslerden birisi olan Harald Bareth, sanırım bunun en büyük sorumlusudur.

Anyone’s Daughter, Almanya Stuttgart'da, Uwe Karpa ve Matthias Ulmer tarafından 1972 yılında kurulur. Davulda Sascha Pavlovic'in katılımıyla, 14-15 yaşlarında genç bir öğrenci grubu olarak ilk konserlerini, özellikle Stuttgart'daki 'Jugendhaus' (bizdeki eski Halk Evleri gibi) denilen ve Almanya'da, kültür sanat hayatında çok önemli bir işleve sahip olan gençlik merkezlerinde veriyorlar. Bu konserlerde, Deep Purple ve Cream gibi grupların yorumlarıyla birlikte, kendi bestelerini de çalıyorlardı. Grubun adı da Deep Purple'ın,''Fireball'' albümünde yer alan, eğlenceli bir şarkı olan ''Anyones Daughter''dan geliyor. Deep Purple 'ın bu şarkısını düşününce, herhalde grubun adını ilk kez duyan bir çok müziksever, A.Daughter'ı eğlenceli şarkılar yapan bir grup olarak düşünmüştür. Oysaki tam tersi bir durum söz konusudur.

Kuruluşlarına geri dönelim, yerel bir radyo anonsu ile davulcu  Hansi Derer bulunur ve gruba dahil edilir. O da peşi sıra muhteşem sesi ve bas gitarıyla gruba yön verecek olan  Harald Bareth' i getirir. İlerleyen zamanlarda çok defa davulcu değişikliği olur.


A.Daughter'dan söz ederken, grubu iki dönemde ele almak gerekiyor. Grubun kuruluşundan 'Last Track ' toplama albümünün 1986 da yayınlanması ve ardından dağılmasına kadar olan ilk dönem ve sonrasında 2000 yılında tekrar toparlanan ve birçok grup üyesi değişikliğinin olduğu, günümüze kadar devam eden son hali. Progressive-senfonik rock kulvarında, başarılı, deneysel ve özgün çalışmalarının olduğu, özellikle ilk dönemlerine ait albümlerini daha ayrıntılı gözden geçirip, anlatmaya çalışacağım. Toplam 14 albüm (stüdyo ve konser) ve 4 tane tekli çıkarmış olan grubun, birçok albümünün, çok sayıda, yeniden düzenlemesi ve bu yeni versiyonlara ilave edilmiş bonus şarkıları bulunmaktadır. Yazıyı uzatmamak adına bu ayrıntılara değinmeyeceğim. Albümlerin yeniden düzenlemeleri ile ilgili ayrıntılı bilgi edinmek isterseniz, aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz. Yine aynı linkten albümlerde yer alan şarkıların ayrıntılı bilgisine de ulaşabilirsiniz. İkinci dönemlerini ise, daha sonra kısaca ele alacağım.

Grup, 1979-1986 yılları arasındaki bu kısa döneme, toplam altı albüm sığdırmıştır. Bir öğrenci grubu olarak kurulan A.Daughter'un 1979 yılında basılan ilk albümleri ''Adonis'', genç yaşta sahip oldukları profesyonel müzisyenlik becerileri ve yaratıcı dehalarının adeta bir belgesidir. Alman progressive rock tarihinin baş yapıtlarından biri olmuştur.
Grubun klasik ilk dönem kadrosu şu şekildeydi;
Harald Bareth / Lead vokal, bas gitar
Uwe Karpa / gitar
Matthias Ulmer / keyboard, vokal
Kono Konopik / davul

 
1982 yılında yayınlanan ''In Blau''albümüyle, ilk önemli kadro değişikliği gerçekleşir. Daha önce Pancake ve Roxy Elephant'da çalmış olan başarılı davulcu Kono Konopik gruptan ayrılır ve yerine Peter Schmidt gelir. Matthias Ulmer'in bir röportajında söylediği gibi; 1984 yılında, kendisinin ve Uwe Karpa'nın askerlik görevleri sebebiyle müziğe 18 aylık bir ara vermek zorunda kalırlar. Bu görevlerini kamu hizmeti şeklinde yerine getirirler. Bu süreçte vokalist ve basçı Harald Bareth, tüm yaşamı boyunca müziğe profesyonel olarak devam etmek istemediğine karar verir ve içinde bulunduğu şartların da yönlendirmesiyle, Belçika'da tıp eğitimine başlar. Müzikten tıbba geçiş yapan müzisyenlerden birisidir. Halen Almanya'da, ağrı ve ışın tedavisi uygulanan bir klinikte, radyolog doktor olarak görev yapmaktadır. Bir zamanlar sesi ve gitarı ile ruhlara şifa olan Bareth, modern tıp aracılığıyla, artık ağrıları olanlara şifa olmaktadır. Elbette gruptan hiç ayrılmamasını dilerdim. Harald Bareth demişken, bir parantez açmak isterim, onun vokali olmadan. Anyones Daughter başka bir grup sanki. Kadife sesler diye tarif edilen vokaller vardır ya, Harald Bareth'in vokali de bu bağlamda ipek kadifedir...Yumuşak, biraz melankolik ve dokunaklı bir ses, en sevdiğim prog vokallerden bir tanesidir. Grubun ikinci davulcusu olan Peter Schmidt de bu uzun süre boyunca boş durmak istemez ve başka bir gruba geçer.



İlk dönem albümleri


Adonis (1979)

70’lerin sonunda birçok progressive rock grubunun, pop rock, new wave gibi yeni akımlardan etkilendikleri albümler çıkarmaya başladığı bir dönemde, Anyone’s Daughter; katkısız bir progressive rock albümü olan ''Adonis'' i 1979 yılında, ünlü kraut rock müzik şirketi ''Brain'' etiketiyle LP olarak çıkarır. Topluluk 70'lerin progressive ve kraut rock'undan beslenmiştir, zaten o dönemleri yaşamışlardır.

Grup üyelerinin, henüz sadece 17-18 yaşlarındayken çıkarmış oldukları bu ilk albümleriyle, prog rock sahnesinde yakalamış oldukları başarının önemli etkenlerinden biri, 1972'den beri devam eden birliktelikleri ve kendi şarkılarını da çaldıkları konserlerin de katkısıyla, zaman içinde bütünleşerek, kendilerine özgü bir müzik kimliği geliştirmiş olmalarıdır. İçten, yürekten yapılmış besteler, dinlerken bizlere hayaller kurdurabiliyor, zaman zaman tüyleri ürperten şarkılarla, A.Daughter'la samimiyet frekansında buluşuyoruz. Albümle henüz tanışmamış olanlar için söylemek istiyorum, kesinlikle orjinal ve olağanüstü bir yolculuk vadediyor.
Albümde toplam dört şarkı yer almaktadır. Başarılı albüm satışları sonucunda, ilerleyen yıllarda, farklı müzik şirketlerinden, LP ve CD formatlarında yayınlanmış on tane yeni versiyonu olmuştur. Albüm kadrosu ise şu şekildeydi:
Harald Bareth / Lead vokal, Fender bas
Uwe Karpa / 6 ve 12 telli gitar
Mathias Ulmer / grand piano, Fender Rhodes elektrik piyano, Hammond org, ARP Omni&Mini Moog synths, vocal
Kono Konopik / davul

Albümde yer alan şarkılar:
1.Adonis (24:09)
-Part I: Come Away (7:49) 
-Part II: The Disguiese(3:29)
-Part III: Adonis (7:51)
-Part IV:The Epitaph (5:07)
2.Blue House (7:20)
3.Sally (4:22)
4.Anyone's Daughter (9:10)

Albüme adını veren “Adonis” şarkısı, 4 bölümden oluşan 24 dakikalık bir süittir. Şarkıyı dinlemeye başladığınızda, Harald Bareth'in duygu dolu, dokunaklı sesiyle birlikte, bulunduğunuz mekan ve zamanı terk edip, mitolojinin gizemli diyarlarına hızlı bir geçiş yapıyorsunuz. Mesela şarkıyı her dinleyişimde, Adonis'in cansız, solgun yüzünü, o mermer katedralin içinde görebiliyorum... Şarkı, Yunan mitolojisindeki en yakışıklı, ölümlü delikanlı olan Adonis'in hikayesinden bahsediyor. 
Kısaca anlatacağım.
Lanetli bir ilişki sonucunda, bir ağacın gövdesinden doğan Adonis'i tanrıçalar yetiştirir. Göz kamaştıran güzelliği, Aphrodite ve Persephone arasında, Zeus'un hakemlik yaptığı bir kavgaya dönüşür ve sonrasında yılın eşit zamanlarında bu tanrıçalarla zaman geçirmesine karar verilir. Bir av sırasında yaban domuzunun saldırısına uğrayarak ölür genç Adonis. Bu yaban domuzunun öznesi şaibeli birisinin kıskançlığı sebebiyle, Adonis'e musallat edildiği anlatılır. Bu hikayenin farklı sonları bulunuyor. Ayağına diken batan Adonis'in bu yüzden öldüğü ve kanının aktığı yerde laleler (adonis-mersin lalesi) açtığına inanılır. Bir başka sona göre ise, Adonis'in ölümüne çok üzülen Aphrodite'in üzüntüden çirkinleşip, güzelliğini kaybettiğini gören tanrılar, Olympos'da toplanıp, Adonis'e tekrar can verirler. Adonis kültü, Akdeniz coğrafyasında farklı ayrıntılarla varlığını sürdürmüş. Erkek güzelliğinin yanında, yeniden doğuş ve baharı da simgeler.
Tekrar şarkıya dönelim, her bölüm, birbirinden farklı melodiler ve şarkı yapısından oluşmaktadır. Performans harikası olan bu bestenin ilk bölümünde yumuşak, senfonik bir hava hakim. Yüreğinize dokunan clean tonlu gitar soloları ve space tınılı keyboard, bu atmosferin dikkat çeken güzelliklerinden. Birinci bölüm gök gürültülü yağmur sesleriyle bitiyor. 
İkinci bölüm synthesizer ile başlıyor (Moğollar'ı hatırlatıyor bu giriş bana hep). Bu bölüm daha tempolu, davulun zengin, değişken ritimli katkılarıyla devam ediyor.
Üçüncü bölüm, şarkının en dokunaklı bölümü. Etkileyici melodiler, sakin başlayıp, enerji dozu gitgide artan gitar ve keyboard soloları, akılda kalan ayrıntılar. Ayrıca, özellikle 17.dakikadan sonra duyabileceğiniz, deyim yerindeyse, muhteşem bir bas gitar ve keyboard atışması geliyor, davul da yine çok değişken ritimlerde, varlığını devamlı hissettiriyor. H.Bareth'in muhteşem bas gitarı, ayrı bir sevgi hissetmeme sebep olmuştur A.Daughter'a. 
Son bölüm, piyano ile açılıyor ve diğer bölümlere göre daha yalın, vokal severleri mutlu edecek şekilde devam ediyor.
Entrümantal olan ikinci şarkı ''Blue House'' synthesizerdan yayılan derin tınıların, dinleyeni space rock alemlerine götürdüğü sade ve melodik bir clean gitar sound'u olan, duyguları coşturan bir eser. Bu şarkıya adını veren mavi ev, zamanında grubun provalarını yaptıkları evmiş. 
Üçüncü şarkının adı ''Sally'', albümde herhalde diğerlerinden en farklı olan, piyano ve saksafonun birlikteliği ile daha aydınlık, neşeli; dinlerken biraz jazz, biraz da pop-rock diyarlarına uğrayacağınız bir eser. 
Grubun adını taşıyan son şarkı ''Anyone's Daughter'' ise, adeta topluluğun rüştünü ispat ettiği, yaklaşık dokuz dakika uzunluğunda bir eser. Muhteşem bir keyboard ve clean tonlarda etkileyici gitar soloları, sonlara doğru melodik bir gitar, hızlı ve karmaşık bir davul, ben buradayım diyen enerjik bir bas gitar ve progressive rock'un en özgün melodilerini duyabildiğiniz, inişli çıkışlı bir şarkı. Her dinleyişimde farklı yerlerinden kendisine tutulduğum senfonik yapıda, titizlikle örülmüş, mıknatıs etkisi yaratan bir şarkı. 
Adonis albümü,70'lerin sonlarına ait olmasına rağmen, neo-progressive rock'ın habercisi olarak yorumlayanlar da olmuştur. Tüyleri diken diken eden olağan üstü güzel melodi ve sololar, gerçekliği adeta yaşamış, ayrıntıları istif etmiş; bunları sonra dinleyenlere ruhla, hissederek çalınan enstrümanlar ve vokal aracılığıyla, adeta yaşamış gibi aktarıyor A.Daughter.




Anyone's Daughter (1980)

Grup ikinci albümlerinde, Brain'i bırakıp, yollarına yine birçok prog rock albüm yayınlamış olan ''Spiegelei'' ile devam etmiştir. Albümün kaydı, Stuttgart Zuckerfabrik stüdyosunda gerçekleşmiştir. Anyone's Daughter albümünü özetlersek; enfes bir gitar tonuyla çalınan duygusal sololar, güçlü bir bas gitar, klavye ve moogun en büyüleyici tonları, senfonik yapılarda melodik şarkılar ve tabii ki yine Harald Bareth'in değişmeyen, benzersiz güzel vokali. ''Adonis''den sonra oldukça farklı sayılabilir bu albüm, konsept albüm değil ilk olarak, şarkılar daha kısa, en uzun şarkı 8 dakikalık süresiyle 'Another Day Like Superman'. Albümde en sevdiğim şarkıdır; sakin başlayıp, akustik gitar eşliğinde ilerleyen ve sonrasında muhteşem bir gitar ve klavye solosuyla temposu yükselen bu şarkıda, muhteşem elektro, bas gitar ve klavye performansları, bu progressive- senfonik klasik yapıtın, sanki özenle işlenmiş sütun başlıkları olmuşlar. H.Bareth'in, duygu dolu, şarkıdaki hüznü yaşayarak söylediğini duyabildiğimiz vokali de şarkıyı farklı bir boyuta taşımaktadır. İkinci favorim ise, ''Thursday''. Wishbone Ash'ın gitarlarını anımsattığı için belki de, fazladan seviyorum bu rock'n roll ritmli şarkıyı. 'Sweedish Nights', 'Sundance Of The Haute Provence' ve 'Moria' şarkıları, konserlerde her zaman çalınan klasikler arasına girmişler. Moria şarkısı, JRR Tolkien'den ilham alınarak yapılmış ve o yıllarda grubun tanınmasına önemli bir katkı sağlayan, radyolarda hit olmuş eserlerinden bir tanesi.'Azimuth' ise fusion etkili, oldukça kısa, enstrümantal bir eser. Masalsı albüm kapağı adeta grupla özdeşleşmiştir, geride kalmış kraut rock dönemi etkilerini, sanırım en çok bu albüm kapağında görebiliyoruz, grubun en sevdiğim albüm kapaklarından birisidir.





                     Piktor's Verwandlungen (1981)

1981 yılında yine ''Spiegelei''dan LP olarak çıkan bu albümlerinde topluluk, önemli bir değişim gerçekleştirmiştir. Müzikal yolculuklarına İngilizce sözler yerine ana dilleri olan Almanca şarkı sözleri ile devam etmişlerdir. Bu albümün özelliği, epik bir konsept albüm olmasıdır ve A.Dauhter'un en cesur, en deneysel çalışmasıdır. Önemli bir ayrıntı, albümün canlı kayıt edilmiş olmasıdır. Grubun akustiğini çok beğendiği, Heidenheim'daki bir konser salonunda, seyircilerin de olduğu, canlı bir kayıttır. Seyircinin varlığını ancak albümün sonunda duyabiliyoruz; grubun ne kadar başarılı bir performans sergilediklerini ve dinleyiciyi yakalayabildiklerini, seyircinin coşkulu alkış ve çığlıklarından anlayabilmek mümkün. Albüm şirketi, böyle sıra dışı, epik kısmı uzunca, konsept bir albümün, 80'li yıllarda iş yapmayacağını düşündüğü için, grup albüm maliyetini kendileri karşılamış. Albüm şirketine gelen en güzel yanıt ise, herhalde bu sıra dışı albümün başarılı satışları olmuştur.
Önce Beat kuşağı, sonra hippiler, Herman Hesse'yi adeta dönemlerinin ikonu haline getirmişlerdir ve ondan esinlenen birçok müzisyen ve sanatçı olmuştur; Steppenwolf, Santana, Milton Glaser ve Andy Warhol vb. Hesse'nin kitapları 60 dile çevrilmiş, yüz elli milyon civarında baskı sayısına ulaşmıştır. Sadece Avrupa ile sınırlı kalmamış Hesse'ye olan ilgi, ''Steppenwolf'' (Bozkırkurdu) romanı ,1969 yılında A.B.D.'de bir ayda 360.000 adet baskı satmıştır ve Hesse'nin eserleri bu ülkede yaklaşık on bir milyon adet satışa ulaşmıştır. Dünya çapında bu etkileşimler, Hesse'nin savaş karşıtı duruşunun da etkisiyle, ölümünden uzun yıllar sonra da güncelliğini yitirmeden devam ederken, Anyone's Daughter da Herman Hesse'den esinlenen gruplardan biri olmuştur. Herman Hesse'nin 1922 yılında, ''müstakbel'' ikinci eşi için yazdığı ''Piktors Verwandlungen''isimli fantastik masal kitabından çok etkilenirler. Piktor'un dönüşümleri anlamına gelen bu sevgi masalından ilham alan topluluk, bu hikayeyi kendi anlatım ve müzikleriyle birleştirip; albümden çok önce, ilk olarak konserlerinde çalmaya başlarlar. Şarkının, yaklaşık 27 dakikalık bu ham halini ,1977/78 yıllarında demo olarak kayıt ederler. Bu demo versiyonu, albümün 2008 yılındaki genişletilmiş baskısında (Tempus Fugit etiketiyle çıkmıştır), bonus parça olarak ilave edilmiştir. Albümde yer alan şarkıları ise, topluluğun daha önce konserlerde defalarca yorumlayıp, birlikte yer aldıkları sanatsal yaratım ortamı içerisinde, yıllar içinde geliştirme imkanına sahip olduğu, daha zenginleşmiş, yaklaşık 40 dakikalık son halidir.
Haral Bareth'in eşsiz anlatımıyla, epik bir senfonik başyapıta dönüşmüş 'Piktor's Verwandlungen', epik bölümlerde dahil,13 parçadan oluşmaktadır. Masalın seyrine ve ruhuna paralel şekilde, hikaye ile bütünleşmiş enstrümantal şarkılar, epik anlatımları şahane bir uyumla tamamlamaktadır. Matthias Ulmer'in, dinleyenleri düşsel bir yolculuğa çıkaran, -Eloy etkilerini de duyabildiğimiz, muazzam klavyesiyle birlikte; Uwe Karpa'nın ustaca akıp giden, uzun soloları ve benzersiz tınıları, dinleyenleri bu sihirli, gizemli masal dünyasına kolayca taşıyıveriyor. Albümde favori şarkılarım,7 dakika uzunluğundaki ''Der Baum''ve ''Sehnsucht''. Bütün enstrümanlar, yüreklere dokunan melodiler, sıkıcı olmayan, çok değişken bir ritim ve solo örgüsü içinde alıp başlarını gitmişler desem, abartı olmaz sanırım. A.Daughter’un bir konser grubu olduğunu ve konserlerde, albümlerinden daha iyi bir performans gösterdiklerini, becerilerini, bu albümde çok açık bir şekilde görebiliyoruz, duyabiliyoruz. Bir konser kaydı da bulunuyor, izlemenizi öneririm.



Piktor'un hikayesini kısaca anlatmak istiyorum. Yaşamın anlamını ve gerçek sevgiyi arayan Piktor, öldükten sonra cennete gelir, devamlı bir değişim söz konusudur burada, her şey sürekli biçim değiştirmektedir hem erkek hem kadın hem güneş hem ay olan ağaçlar, bütün renkleri taşıyan ve sonra çiçeğe dönüşen kuşlar...Bütün bunlar karşısında büyülenen Piktor, yaşamın kaynağında, yurdunda olduğundan emindir. Karşısına çıkan bir yılanın, hızlıca yanıt istediği bir soruya, Piktor fazla düşünmeden cevap verir ve bir ağaca dönüşür. Kökleriyle toprağa tutunmuş, gövdesinden dallar çıkmış, göğe doğru yaprakları salınan ağaç Piktor mutludur ve geçen yılları saymaz, uzun yıllar geçer ve artık ağaç gözüyle görebiliyordur, üzgündür. Çünkü burada, neredeyse çevresindeki her şeyin, sonsuz bir değişim döngüsü içerisinde olduklarını görmüştür. Ancak kendisi hep aynı kalmaktadır. Bunu fark ettiğinden beri mutlu değildir, yaşlanmaya başlar, daha yorgun, ciddi ve endişeli bir duruşu olur, birçok yaşlı ağaçta görebileceğimiz gibi. İnsanlarda ve tüm varlıklarda bunu görebiliriz, değişim yetisine sahip değillerse, zamanla üzüntü ve körelmeye yenik düşecekler ve güzelliklerini kaybedeceklerdir. Bir gün, cennette yolunu kaybeden, mavi elbiseli, sarışın genç bir kız, şarkı söyleyerek ve dans ederek, ağaçların altında dolaşır. Kızı görür görmez, Piktor'un içini, daha önce hiç hissetmediği kadar, mutlu olma isteği sarar. Kız ağacın altına oturur. Piktor ile aynı duyguları yaşar, yüreğinde aynı titremeyi hisseder, ağır gözyaşları yavaşça gözlerinden süzülür. Bir kuşun gagasından düşürdüğü sihirli taşı kız eline alır ve dileği gerçekleşir, ağaç ile tek bir varlık olarak bütünleşir. Piktor'un gövdesinden, güçlü, genç bir dal şeklinde büyüyerek, ona doğru uzanır. Piktor değişmiştir. Bu kez, doğru, sonsuz değişime ulaşabildiği, yarımdan, bir bütün olabilmeyi başarabildiği için, dilediği kadar değişime uğrayabilir artık. Geyik olmuştu, balık olmuştu, insan ve yılan olmuştu, bulut ve kuş. Fakat her varlıkta bir bütündü, bir çift barındırıyordu içinde, ay ve güneşi, kadın ve erkeği. Ülkelerin içinden, ikiz akan bir nehir olarak geçer ve gökyüzünde çift yıldız olarak durur...



IN BLAU (1982)


1982 yılında LP olarak yayınlanan grubun dördüncü albümü yine ''Spiegelei''etiketiyle çıkmıştır. Bu albümde davulcu Kono Konopik'in yerine, daha önce ''Lazarus'' ve ''Message'' de çalmış Peter Schmidt gelir, grubun profesyonel müzik kariyerlerindeki ilk kadro değişikliği olmuştur bu. Gitarist Uwe Karpa, zaman içerisinde grubun daha açık, esnek yapılarda, nefes alan, hatta biraz ''groove'' bir sounda sahip şarkılar yapma isteğinin giderek arttığını ve ''Kono Konopik''in bu gelişimden maalesef çok hoşlanmadığını belirterek, davulcu değişikliğinin nedenini anlatmaya çalışmıştır.
''Piktor's Verwandlungen '' albümünde Almanca şarkı sözlerine geçiş yapan grup, bir sonraki albümlerinde bir yol ayrımına gelirler. Ya ilk iki başarılı albümlerindeki gibi İngilizce şarkı sözleriyle devam edeceklerdi, ya da cesur bir karar vererek, Almanca şarkı sözlerine geçiş yapacaklardı. Bu önemli kararla ilgili son noktayı koyma işi, çoğunlukla grupta şarkı sözlerinden sorumlu olan Harald Bareth'e bırakılmış. Bununla ilgili düşüncelerine de booklet'de (1993 yılındaki remaster CD'deki) yer verilmiş: ''Piktor's Verwandlungen'', zaten ilk iki albümden çok önce bestelenmişti, sadece albüm kaydı daha sonra yapıldı ve basıldı, bu albümden sonra, ''tekrar İngilizce’ye mi geri dönelim?'' sorusu geldi. Grup olarak Almanca denemek istiyorduk, bu şekilde uluslararası şansımızın az olduğunu biliyorduk, ama bunu hesaba katmıştık. Böyle kararları, iş insanları olarak değil de sanatçılar ve idealistler olarak alıyorduk. Kucağında sözlükle şarkı sözü yazmayı, giderek saçma buldum...''
Daha fazla ayrıntıya girmeden, albüme dönelim. Albümde yedi şarkı bulunuyor.'' In Blau '', albümünün, mavi anlamına gelen adı, bu rengin çağrıştırdığı melankoli ve özlem gibi kavramlar, dinleyicilere albümün içeriği hakkında bir ipucu veriyor. Bu albümde şiirsel şarkı sözleri ön plana çıkmış, tabi ki müzikal olarak da bu şairane havaya son derece güzel uyum sağlanmış; yumuşak, melodik, bazen romantik, duygusal, sözlerdeki sanatsal havaya uygun bir sound ortaya çıkarmışlar. Büyüleyici piyano soloları, 6 ve 12 telli akustik gitarların kullanımıyla, dinleyenleri pamuk bulutların üstünde ağırlayan yumuşak gitar soloları, bunu sağlayan incelikli ayrıntılardan bazıları. Albümde dikkat çeken şarkılar, ''Für ein kleines Madchen '','' Nichts für mich '', enstrümantal bir eser olan ''La La '', güneşi ve ışığını, besteledikleri şarkıyla dinleyenlere göstermek istedikleri ''Sonne '' Albümde en ilgi çeken eser, 3 bölümden oluşan ,15 dakikalık süresiyle albümün en uzun şarkısı '' Tanz und Tod ''. Dans ve ölüm anlamına gelen bu şarkının sözleri etkileyici. Harald Bareth, bu şarkının sözlerini, ünlü yazar, antropolg ''Carlos Casteneda'' (''Lost''dizisinden hatırlayabilirsiniz, izlemedim, merak da etmedim) nın ''Ixtlan Yolculuğu '' kitabını okuduktan sonra yazmış ve bu kitabın etkisini taşıdığını kendisi söylemiş. Beste ise bir kolektif yaratım, ağırlıklı olarak gitarist U.Karpa ve klavyeci M.Ulmer'in  katkılarıyla ortaya çıkmış bir eser. Albümdeki çoğu şarkıda sözler şiir gibi yazılmış. ''Tanz und Tod'' şarkısında, en güzel sözlerden bir kısmı, ilk bölümde yer alıyor ve ölümle ilgili:
  "Kendi ölümüm, sol yanımda sürekli benimle beraber yürümüş
   Ne garip, onu hiç selamlamadım
   Tüm yaşamım boyunca sessizce benimle beraber,
   ve bekliyorum, bugün bana dokunmasını" 
''In Blau ''albümüyle ilgili güzel şeyler yazdım ancak A.Daughter'un en sevdiğim albümü tabii ki Adonis. Anyones Daughter, birçok yönüyle, sıra dışı bir grup; konserlerindeki mütevazi, sade ve gösterişsiz tavırları da mesela bunlardan biri. Kendilerine özgü bir müzikal kimliğe sahipler, özellikle ilk dört albümlerini dinlerken, sıra dışı, sürprizlerle dolu, benzersiz bir progressive yolcuğa çıkıyorsunuz.  Harald Bareth'ın vokali bile daha güzel sanki ilk albümde, ya da bana öyle geliyor.




Neue Sterne (1983)

Grup dağılmadan önce çıkan, yeni yıldızlar anlamına gelen son albümleri,1983'de Spiegelei etiketiyle LP ve kaset olarak dinleyicilerle buluşmuştur. Bu albümde A.Daughter, zamanın müziğine artık büyük ölçüde teslim olmuştur, ama neyse ki henüz ruhunu teslim etmemiştir. Albümde, progressive yönüyle güzellikler yakalayabilmiş, birkaç tane şarkıları bulunsa da, pop, elektronik etkili, standart şarkılar çoğunlukta. Dikkat çeken şarkılar, ''Der Plan '', ''Konsequenzen '', '' Viel Zuviel '' ve '' Das Puppenspiel ''. ''Der Plan '' şarkısının sözleri ilginç, Bulutsuzluk Özlemi'nin 'Acil Demokrasi' sini hatırlatıyor bana. Dünyanın güncel, sosyal, kanlı, canlı sorunlarına, insanların ilgisiz ve duyarsız kalmaları, bir kızın kimliğinde eleştirilmiş, ''Beyrut'da 10.000 ölü, senin umurunda mı?'' gibi şarkı sözleriyle.


Anyone's Daughter Live (1983) 


1983'de, 'Tyrant '', ''Steeler '' gibi, sağlam grupların albümlerinden aşina olduğumuz ''Corona'' etiketiyle, double LP olarak yayınlanır, grubun bu ilk konser albümü. Toplam beş konser albümü bulunan topluluğun, içlerinden en iyisi bu konser albümüdür. Şarkıların seçimi, başka albümlerde olmayan bazı şarkılar ve en önemlisi tüm şarkıların, bulundukları albüm kayıtlarından çok daha iyi performanslarla icra edildiği, her bir grup elemanının, müzisyenliklerindeki ustalıklarının canlı belgesidir adeta.''Neue Sterne '' albümünden şarkılara ağırlık verilmiştir, son albümleri olduğu için herhalde o sırada.''Anyones Daughter '' şarkısının on bir dakikalık muhteşem bir versiyonunu sadece bu albümde dinleyebilirsiniz. Grupla henüz tanışmadıysanız, grubu tanımak için dinlemeye başlanması önerilen iki albümden biri bu konser albümüdür, diğeri de malum,''Adonis 






Last Tracks (1986)


''Last Tracks '', A.Daughter Records etiketiyle 1986 yılında LP olarak çıkan bir toplama albümdür. Live albümünden sonra, grubun iki elemanının askerlik görevleri sebebiyle başlayan kadro değişiklikleri, A.Daughter'ın tamamen dağılmasıyla son bulmuştur. Last Tracks albümündeki ilk beş şarkı, farklı stüdyolarda ve gruba yeni gelen Michael Braun, Götz Steeger ve Andy Kemmer 'in katılımıyla kayıt edilmiştir. Ancak bu yeni kadro, çok kısa ömürlü olmuştur, öyle ki albüm piyasaya çıktığında, Anyone's Daughter diye bir grup kalmamıştır artık. İlk altı şarkı için söylenecek fazla bir şey yok, farklı bir vokal ve bas gitar, duymak istemeyeceğimiz bir davul, bolca zamane, mekanik, vasat elektronik ritmler, vasata yakın şarkılar... Bu sıradanlık içinde kendini gösteren tek şarkı ''Much too late '', onun da alışık olduğumuz A.Daughter sounduyla pek ilgisi yok.
Gelelim albümün son dört şarkısına. Yüzümüzü güldüren bölüm işte burası. Grup 1972 yılında kurulmuştur ve 1978 'deki demolarına kadar herhangi bir kayıtları bulunmamaktadır. ''Zuckerfabrik'' kayıt stüdyosunda, I Hear An Army, Sally The Green, Ma Chére Marquise De Sade, Window Pain ve Anyone´s Daughter şarkılarının kaydı yapılır. Anyone's Daughter ve Sally The Green şarkısının farklı bir versiyonu dışında,1979'de çıkan Adonis albümünde diğer şarkılara yer kalmamıştır ve bu yüzden uzun yıllar, gün yüzüne çıkamamışlardır. Grup dağılınca ve herhangi bir plak şirketinin bağlayıcılığı kalmayınca, bu çok kıymetli şarkılar, sonunda dinleyicilere ''Last Tracks '' albümüyle ulaşabilmiştir. ''Ma Chére Marquise De Sade'' ve ''Window Pain'', en dikkat çeken iki şarkıdır bunların içinde.
Entsrümantal bir eser olan ''Ma Chére Marquise De Sade '', sekiz dakikadan uzun bir şarkı, muhteşem bir müzik ziyafeti sunuyor dinleyenlere. Olağanüstü bir klavye performansı, şarkıda assolist olmuş adeta. Matthias Ulmer'in A.Daughter'un müziğindeki önemi ve yeri tartışılmaz, yedi yaşında klavye çalmaya başlamış bir virtiöz.
 ''Window Pain'' i nasıl anlatabilirim, bilemiyorum. Tozlu sandıklarda gizli kalmış bir progressive rock klasiği, ya da sadece A.Daughter'ın en sevdiğim şarkısı mı desem? Uygun etiketler bulup, anlatmaya çalışarak, büyüsünü bozacağım belki de. Şarkının linkini ekliyorum, henüz dinlemediyseniz, mutlaka dinlemenizi öneriyorum. Yüreğinizde ve zihinlerinizde yer bulacak, en güzel progressive rock klasiklerinden bir tanesi, her yönüyle, mükemmel bir beste. 9 dakikaya yakın bir süre nasıl akıp gidiyor anlamıyorsunuz, zamanı durduran bir şarkı. Bir şarkıyı, art arada dinleme rekor listemde ''Window Pain'' en üst sıralarda, hissettirdikleri ise bana kalsın. Ayrıca, hep merak ettiğim bir konudur, grubun albüm yapımcılarına sormak isterdim; böyle muhteşem bir esere, acaba hangi mantıkla, Last Tracks'da gün yüzüne çıkana kadar, daha önce hiçbir albümünde yer vermediniz? Albüm kapağı ise, yine kraut rock dönemi etkilerini görebildiğimiz, grubun en sevdiğim albüm kapaklarından bir tanesidir.



Grubun ikinci dönemi

1986 yılında tamamıyla dağılan grup, uzun bir sessizlikten sonra, 2000 yılında tekrar kurulur. Bu uzun ara ve sonrasında, Matthias Ulmer, birçok gruba, albümlerin stüdyo kayıtlarında, klavye ve besteleriyle eşlik etmiştir. Saxon, Helloween ve en çok da Blind Guardian ile çalışmalar yapmıştır. Son olarak, yaklaşık yirmi yıllık bir mazisi olan, ''Blind Guardian Twillight Orchestra''nın, Prag Flarmoni Orkestrası'nın çaldığı albümü ''Legacy of The Dark Lands'' de yer almıştır. Bu albümün orkestrasyonu ve aranjmanı, yetenekleri klavye ile sınırlı kalmamış Matthias Ulmer'e aittir. Ayrıca albümdeki bazı bestelere de katkı sağlamıştır. Hangi çalışmalarda yer aldığını merak ederseniz, aşağıdaki linkten ayrıntılı bilgiye ulaşabilirsiniz:



Özgün kadrodan sadece Uwe Karpa ve Matthias Ulmer'in olduğu bu yeni dönemde, ne yazık ki sadece topluluğun adı aynı kalmıştır. Progressive rock çizgisinden ve grubun özgün sound'undan uzaklaşıp; daha çok dönemin pop-rock, new wave, elektronik akımlarının etkisinde kalmışlardır. Sanat için sanat düşüncesini mazide bırakıp, maalesef, daha çok ana akım ekseninde, standart uzunluklarda, dinlemesi kolay, çoğunlukla ticari odaklı şarkılar yapmışlardır.
2001 yılında 'Danger World ' albümü yayınlanır, oldukça sıradan şarkıların yer aldığı, görmezden gelinebilecek tarzda bir albümdür bu. 2004 yılında yine benzer sıradanlıkta 'Wrong 'albümünü çıkarırlar. Bu albümde göze çarpan iki şarkı bulunuyor, ''Far Away '' ve ''Fade Out''. 2018 yılında yayınlanan, topluluğun son albümü ise ''Living The Feature ''. Toplam on iki şarkının yer aldığı albümde, birkaç tane dikkat çeken şarkı bulunuyor.''She is not just Anyone's Daughter'', farklı bir Hendrix yorumunu dinleyebileceğiniz ''Voodoo Child '' ve sosyal mesaj içerikli ''One World for you and me ''. Bu çalışmada ilginç bir sürpriz bulunuyor, ''Ünlü'' grubundan hatırlayacağımız ''Tayfun Ünlü '', şarkının girişinde ve sonunda Türkçe vokal yapmıştır. Çok dilli seslendirilen bu şarkıda, birçok yabancı müzisyen, vokal ve enstrümanlarıyla konuk olarak yer almıştır. Modern popun, arada techno ritimleriyle harmanlandığı, farklı bir çalışmadır. Bu kadar müzisyeni bir araya getirmelerinin hatırına, bir dinlemek lazım diyebilirsiniz. Bir daha dinler misiniz? O da sizin zevkinize kalmış.

Grup, bu yeni dönemde, toplam dört tane konser albümü yayınlamıştır.''Requested Document Live 1980-1983 '' adıyla,2001 ve 2003 de yayınlanan vol.2 konser albümlerinde, grubun ilk dönem ve son dönem şarkılarına ait farklı konser kayıtları yer almaktadır. 2006'da yayınlanan ''Trio Tour '' konser albümünde vokalde ''Andre Carswell '' bulunmaktadır ve albümün adından da tahmin edileceği gibi, grubun klasik enstrüman kadrosu yok bu kayıtta, davul ve bas gitar olmadan icra edilmiş şarkılar. Uwe Karpa'nın akustik gitar performansı, kulaklarımızı şenlendiriyor. Yine, aşina olduğumuz A.Daughter soundundan uzak şarkıların yer aldığı bir albümdür ''Trio Tour''. Bu gerçeği kabul ederek dinleyebilirsek eğer, müzisyenlerin, karmaşık yapılardaki akustik şarkıları icra ederken, ustalıklarını konuşturdukları; elektronik ayrıntıların zevkli ve incelikli bir şekilde, sırıtmadan harmanlandığı şarkılarıyla, keyif alabileceğiniz bir konser albümüdür. ''Calw Live ''konser albümü ise 2011 yılında yayınlanmıştır. Herman Hesse'nin 125. doğum yılı kutlamaları kapsamında, Hesse'nin doğduğu, ''Calw'' (Almanya, kuzey Kara Orman bölgesinde) kasabasındaki konserin kaydıdır, grubun her iki dönemine ait şarkılar yer almaktadır. Bu konserde, kasaba meydanında yaklaşık 9.000 kişiye çalmışlardır.''Piktors Verwandlungen '' daki epik anlatımı ise ünlü Alman yazar ve rock şarkıcısı ''Heinz Rudlof Kunze'' seslendirmiştir. Orjinal albümü ilk kez H.Bareth ' in duygu dolu, sade anlatımıyla dinlemişseniz, Kunze'nin tarzı muhtemelen hoşunuza gitmeyecektir. Konseri sürpriz bir şarkıyla, J.Lennon ''Imagine'' ile bitirmişler.








Grup ayrıca dört tane tekli çıkarmıştır,''Moria ''(1980), ''Viel Zuviel '' (1983), ''Nina '' (2001) ve ''I'll never walk that road again '' (2001)
2015 yılında gitarist Uwe Karpa, solo çalışmaları sebebiyle gruptan ayrılır. Grubun güncel kadrosu, klavyede Matthias Ulmer, gitarda Uwe Metzler, davulda Peter Kump ve vokalde Johny Vooijs'den oluşmaktadır.
Yeni Anyones Daughter, ilk dönemlerinden ve progressive rock’dan uzak bir çizgide, ana akım ekseninde yoluna devam ediyor olsa da yeni tarzlarında da zaman zaman, başarılı işler yapmayı sürdürüyorlar. Şimdilik bir nokta koyalım, kim bilir, belki Anyones's Daughter'la yine karşılaşabilirsiniz burada.





Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...