1967 yılında, müzik takıntılı, uzun saçlı, biri Sırp diğeri Polonya göçmeni ailenin çocuğu olan iki genç Toronto Fisherville Lisesinde tanışırlar. Ortak özellikleri gürültülü bir rock’n’roll grubunda çalmaya çok hevesli olmalarıdır. İki genç ailelerini birer gitar almaya ikna eder ve Alex Lifeson, bas ve vokalde Jeff Jones, davul ve geri vokalde John Rutsey ile birlikte bir grup kurar. Henüz 15 yaşında olan grup, bu kadro ile iki hafta birlikte çalar, ancak daha ikinci gösterilerinden (Coff-In adlı bir kafede çalmaktadırlar) hemen önce, Jeff Jones gruptan ayrılmaya karar verir. Bunun üzerine Lifeson yakın arkadaşı, komik isimli Geddy Lee’yi basçı ve vokalist olarak gruba davet eder.
Grubun İsmi:
Grup küçük kafelerde çalmaya başladığında henüz bir ismi yoktur. Genç ve kararsız ekip, sırasıyla, Hadrian, Ogilvie, Judd isimlerini kullanmaya karar verir. Sonunda, John Rustley’in ağabeyinin önerisi olan “Rush” isminde karar kılarlar.

İlk Yıllar:
Grup 1973 yılında ilk albümlerini çıkarmadan önce bir single çıkarmaya karar verir. A yüzünde bir Buddy Holly parçası olan “Not Fade Away” yorumu, B yüzünde ise Geddy Lee ve John Rutsey ortak çalışması “You Can't Fight It” yer alır. Ancak, grup müziğini Kanadalı yapımcılara kabul ettiremez. Bu durum grubun moralini bozmaz, yerel kulüplerde çalmaya ve albümleri üzerinde çalışmaya devam eder, sonunda bağımsız kayıt şirketi olan “Moon Records”u kurar ve kendi adlarını taşıyan ilk albümlerini 1974 yılında bağımsız olarak piyasaya çıkartır.
İlk single ve ilk albüm Kanada’da büyük bir heyecanla karşılanmaz, ancak, Cleveland’lı bir radyo programcısı olan Donna Halper'a dinlettikleri Working Man, Cleveland radyolarında çalmaya başladığı gün, programa telefonlar yağar. Arayanların en çok merak ettiği konu, "Led Zeppelin'in ne zaman yeni bir albüm çıkarmış olduğu"dur. Lifeson’un Jimmy Pagevari gitar tonları ve Lee’nin seksi vokali ve tabi grubun büyük Led Zeppelin hayranlığı ilk albümde kendini fazlasıyla belli eder. Working Man’in Donna Halper’ın çalma listesine dahil olması ve her gün çalınmaya başlaması sonucunda Rush artık tanınmış bir grup olarak ilk turnesine Kanada’da çıkar.
Grubun ismi sınırın her iki tarafında da bilinmeye başladıktan sonra, davulcu John Rutsey şeker hastalığı yüzünden yoğun tur programlarına ayak uyduramayacağını belirterek Kanada turnesi sonrasında gruptan ayrılır.
Lee ve Lifeson çetesinin ilk tercihi olmamasına rağmen, 13 yaşından beri davul çalan, okumaya düşkün, iş adamı disiplinine sahip Neil Peart, Rutsey yerine davulcu olarak gruba katılır.
Üçlü, bir araya gelmelerinden sadece iki hafta sonra “Mercury Records” ile anlaşır. Grup ilk büyük performans sınavını 11.000 Uriah Heep ve Manfred Mann hayranı karşısında verir ve sınavı geçerek Amerika tunesine resmen başlar.
Grubun yeni üyesi Peart, turne gerginliğinden kurtulmak için, kendini okumaya verir. Turne boyunca okuduğu, bilim kurgu, otobiyografi ve “gençler için felsefe” eserlerinin etkisi, grubun ikinci albümü, 1975 yılında piyasaya çıkan “Fly By Night” albümünde ortaya çıkar.
İlk albümde duyduğumuz, “oraya buraya koşturup kızları arıyordum (Need Some Love)” gibi şarkı sözleri, yeni albümde yerini “Styx nehrinin ötesinde, aydınlıktan uzakta, düşmanı kapıda bekliyor, gözleri kara kömürler gibi parlayan, nefretle sarsılan kar köpeği (By-Tor And The Snow Dog)” alır. Yapımcı şirket eski şarkı sözlerinden çok daha fazla memnun olsa da Rush, Neil Peart’ı söz yazarı olarak kabul eder ve bu şekilde devam kararı alır.

Sekiz ay sonra üçüncü albümleri Caress of Steel piyasaya çıkar. Fly By Night albümünde yaratılan By-Tor karakteri bu albümde de karşımıza çıkar. Albümde yer alan parçalarda, Tolkien’a (The Necromancer) saygı duruşu, Fransız devrimine gönderme (Bastille Day), Neil Peart’ın çocukluk anıları (Lakeside Park) ve gelecek albümlere dair ipuçları (The Fountain of Lamneth) yerini alır.
Albüm grubun progresif rock ile ilk yakınlaşması olarak da kabul edilir. Bölümlere ayrılmış uzun parçalar, epik sözlerle Rush progresif rock ile ilk sınavına girer.
1976 yılında ise, 2112 albümü piyasaya çıkar. Albüm, İkiyüzlü yılların sonlarında bilinmeyen bir gezegende yaşananları anlatır. Galaksiyi yakıp yıkmış etmiş bir savaşın ardından tüm gezegenler, Syrinx tapınağı rahipleri tarafından yönetilen "güneş sistemi federasyonu'nun kızıl yıldızı" altında bir araya getirilmiştir. Bu federasyon, kedisine bağlı olanlar üzerinde tam bir tahakküme sahip; okunacak materyallerin neler olabileceğine, insanların neleri dinleyebileceğine dahi onlar karar veriyor. Bu şartlar altında yaşayanlardan biri, şelalenin ardındaki bir mağarada eski bir gitar bulur, ne olduğunu anlamaya çalışırken onunla kendi müziğini yapabildiğini fark eder ve yasaklı olan “müziği” keşfeder. Heyecanla bu yeni keşfini sıkı sıkı bağlı olduğu rahipler federasyonu ile paylaşır, ödüllendirilmeyi beklerken, rahipler enstrümanı “işe yaramaz bir oyuncak” olarak görür ve yok eder. Kahramanımız, gitarı bulduğu mağaraya gelir ve bir zamanlar dünya'da yaşamış insanların, bir başka gezegende muhteşem bir uygarlık kurdukları bir rüya görür. Rüyasındaki bu mükemmel dünyada yetenekli eller arzu etiklerini özgürce yaratabilmektedir. Kahramanımız, bu yaşlı ırkın giderek güçlendiği ve bir gün geri dönüp Syrinx Tapınağı'nı yok ettiğini görür. Uykuya daldığından daha büyük bir umutsuzluk ile uyanır ve var olan düzende insanların potansiyellerinin farkında olmaksızın bomboş yaşamlar sürdürmekten kurtulamayacağını anlar ve çıkış yolunu kendini şelalenin serin sularına bırakmakta bulur.

Sözleri Neil Peart tarafından yazılan albümde, Ayn Rand, Aldous Huxley ve Ray Bradbury etkileri her fırsatta kendini gösterir. Özellikle Ayn Rand gibi sağ görüşlü bir yazara göndermeler bulunan bu albüm için Rush zaman zaman eleştirilere maruz kalır. Bu eleştirilere Peart cevap verir. "Ben bireyin kutsallığına inanıyorum. Başka kimseye zarar vermeden hareket etme özgürlüğü olarak."
2112 albümü ile Rush’ı bir “rock yıldızı”na çevirir. 2112 albümünü takip eden iki albümde (1977 - A Farewell to Kings ve 1978 Hemispheres) grubun progresif tarzı değişmez, yine fantastik edebiyattan etkilenmiş/uyarlanmış şarkı sözleri, uzun parçalar, bol gitar sololar devam eder.
Ancak, 80’li yıllara gelindiğinde Rush’ın müzik tarzı, tıpkı Peart’ın gruba katıldığı günlerde olduğu gibi bir kez daha değişir. Ultravox, Simple Minds, Police ve Talking Heads dinlemeye başlayan Geddy Lee, Synthesizer’ı keşfeder. Böylece, Rush, saçlarını kestirir, parçaların süresi kısalır ve klavye gitarın önüne çıkar. 1980 yılında çıkan Permanent Waves, 1981 tarihli Moving Pictures ve 1984 tarihli Signals albümleri önceki üç albümden çok farklı seslere sahiptir ve grubun dünya çapında şöhret olma (The Spirit of Radio, Tom Sawyer) kapılarını açar.
1984 tarihli Grace Under Pressure ile Rush rock kökenlerine göz kırpar. Parçalarda, reggea, ska gibi öğeler yer alsa da Signals’da klavyenin ön planda olmasından pek memnun kalmayan grup gitarları biraz daha öne çıkartır. Albüm, içinde “konsept” parçalar olmayan tek Rush albümüdür.
1985 yılında, progresif geçmişine nispeten yakın bir albüm olan Power Windows’u yapsalar da “Hold Your Fire (1987)”, “Presto (1989)” ve “Roll the Bones (1991)” albümleri 80’li yılların elektronik, biraz da sentetik etkilerini üzerinden atamaz. Ta ki 1993 tarihli Counterparts albümüne kadar. Bu albüm ve takip eden Test for Echo (1996) ile Lifeson gruptaki etkisi artar, Lee’nin deneysel klavye parçaları yerini gitarın ön planda olduğu parçalara bırakır.
1997 yılında Rush yeni bir yol ayrımına gelir. Peart’ın arka arkaya kızını ve eşini kaybetmesi, sağlık sorunlarının artması nedeniyle emekli olmaya karar verir. Rush yeni bir davulcu aramaya teşebbüs bile etmez ve müzik yapmaya ara verir.
Bu dönemde Peart, iki kitap yazar, fotoğraf çeker, motosikletle dünya turuna çıkar, hatta bu tur sırasında İstanbul’a uğradığı rivayet olunur. 2000 yılında tanıştığı ve kısa bir süre sonra eşi olacak Carrie Nuttall ile Peart hayata döner ve ilk işi grup arkadaşlarını aramak olur. 2002 yılında grup, 6 yılık bir aradan sonra “Vapor Trails” ile hiç bir şey olmamış gibi geri döner. Sadece saçları kısalmış, kıyafetleri biraz değişmiştir ama, şarkı sözleri, gitar sololar, Geddy Lee’nin seksi sesi aynı bıraktıkları gibidir.

2004 yılında, Toronto’da küçük bir stüdyoda kaydedilen ve grup elemanlarını en sevdikleri parçaları (Cream, Yardbirds, The Who gibi grupların parçaları) yeniden yorumladıkları Feedback albümü çıkar. 2007 yılında Snakes & Arrows albümünden sonra bir süre yeni bir albüm çıkartmayan grup, bol bol turneye çıkar, konser albümleri ve DVD’ler çıkartır. Son albüm, 2012 yılında çıkar. Clockwork Angels albümünden sonra grup bir süre daha dinlemeye karar verir, son olarak 2014 yılında 40. Doğumgünleri şerefine bir turneye çıkar. 2015 yılında bir kez daha emekli olmaya karar veren grup, bakalım müzikten uzak kalmaya ne kadar dayanabilecek?
Grup Üyeleri:
ALEX LIFESON
Sırp bir göçmen ailenin çocuğu olarak 27 Ağustos 1953 yılında Fernie, British Columbia'da “Aleksandar Živojinović” olarak doğar. İlerleyen yıllarda, söylemesi daha kolay olduğu için soyadını İngilizce’ye çevirerek Lifeson olur. Lakabı “Lerxst”, La Villa Strangiat parçasında Lerxst In Wonderland bölümünde yer alır. Rush dışında Victor isimli bir projede yer alır. Porcupine Tree’nin Fear of a Blank Planet albümünde konuk sanatçı olarak yer alır. Gibson tarafından adına üretilmiş "Alex Lifeson Axcess" isimli bir gitar bulunmaktadır.

GEDDY LEE
2. Dünya Savaşı'nda Polonya'dan Kanada'ya kaçan bir yahudi ailesinin çocuğu olarak 29 Temmuz 1953 yılında Kanada’da Gary Lee Weinrib olarak doğar. Büyükannesi, "Gary" diyemediği kendisini "Geddy" diye çağırdığı için herkes tarafından Geddy Lee olarak bilinir. Lakabı “Dirk”dür. Bas gitarının volümünü elektro gitarı bastıracak kadar açmaya cesaret eden ilk basçıdır. Konserlerde amfi kullanmayıp, bas gitarı doğrudan miksera bağlar, sahnedeki cihaz boşluğunu doldurmak için buzdolabı, kurutma makinası, çikolata otomatı, patlamış mısır makinası ya da zaman makinası kullanır. Şarap toplayıcısı ve aile babasıdır. Fender tarafından adına üretilmiş “Geddy Lee Jazz Bass” isimli bas bulunmaktadır.

NEIL PEART
Çiftçi bir ailenin çocuğu olarak 12 Eylül 1952 yılında “Neil Ellwood Peart” olarak doğar. Lakabı “Profesör“dür. “Dünyanın en iyi davulcusu olmak nasıl bir duygu” sorusuna denildiğinde "bilmem, Stewart Copeland'a sorun" diyecek kadar alçakgönüllüdür. Provalar için bile prova öncesi provaa yaptığı söylenir. . Kitap okumayı saplantı haline getirmekle kalmaz, altı adet kitap, çok sayıda davul metotu yazmış ve yayınlamıştır. Rush’ın bütün şarkı sözlerini (henüz gruba katılmamış olduğu ilk albüm hariç) yazmıştır. 2007 yılında bir müzik dergisi tarafından “Rock Müziğin En Kötü Söz Yazarları” listedinde 2. sırada yer alır (ilk srayı Sting’e kaptırmış)

Az Bilinenler
Uzay Mekiği Columbia ‘nın ilk seyahatinden esinlenerek yazdıkları, 1982 albümü Signals'tan Countdown, Uzay Mekiği Endeavour’da astronotları uyandırmak için çalınmıştır.
1979 yılında kanada hükümeti tarafından resmi müzik elçileri ilan edilmişlerdir.
Grup hakkında hazırlanmış 2010 tarihli Beyond The Lighted Stage isimli bir belgesel bulunmaktadır. Belgesele adını Limelight şarkısının “living on a lighted stage” dizesinden almıştır.
Bilgisayar oyunu Guitar Hero: Warriors of Rock’da kendi bölümlerini bizzat seslendirmişlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder