Çocukluğumuzdan beri beynimize bazı soyluluk kavramları işlenmiştir.
Alın size "kral adam" ya da "kral arkadaşım".
Benim için de "dük" tanımı böyle önemli bir şey gibi kalmıştır. Kim bilir çocukluğumdan beri İngiliz şövalye öyküleri hoşuma gittiğinden midir nedir bilinmez, bu böyle gelmiş gidiyordur. Giysileri de etkili olmuştur büyük ihtimal o günlerden bu günlere dük, lord, sör denildi mi, antenlerim alevlenir.
Sonraları bu soyluluk kavramlarının ardındaki asıl görüntünün kofluğunu farketmişimdir ama etkisini atamamışımdır. Büyük ihtimal giysiler cezbediyordur.
Zaman geçti ve hayatımıza müzik giriverdi bu sefer de dük ismi siyahi adamlarda boy gösterir oldu. Alın size Duke Ellington ve George Duke. Oysa onlar asil ya da soylu değildi ama çok daha önemli olacaklardı. Çünkü onlar soylu ve asil değil ama yaptıkları ve bize kattıkları ile hayatımızın gerçek "Dük"leriydi. En önemlisi onları bizim beğenimiz "dük" yapmıştı. Tabi onlar da bize kattıklarıyla "dük" olmuşlardı.
İşte o "dük"lerden biri: GEORGE DUKE.
Onu 1990'ların başında Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'nda Stanley Clarke ile birlikte geldiği konserde dünya gözüyle izleme bahtiyarlığına erişmiştim ve hala da unutamadığım konserlerdendir.
1970'lerin sonundaki plaklarda bize rock ile cazı harmanlayarak fusion devrimini sunan George Duke'ü 2013 yılında sonsuzluğa uğurlamıştık.
Bundan 74 yıl önce bugün, yani 12 Ocak 1946'da George Duke, San Rafael, Kaliforniya'da dünyaya gelmişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder