Alan Parsons ile ilk tanışmamın Pink Floyd albümlerinden "Atom Heart Mother" ile olduğunu daha önceki yazımda yazmıştım. O tabiki sadece bu albümle değil, "The Dark Side of The Moon" da olmak üzere bir dizi Pink Floyd albümünün kumanda masasında başarılı bir ses mühendisiydi. İngiliz sanatçı sadece ses mühendisi değil aynı zamanda iyi bir besteci, klavyeci, gitarist ve vokalisti de. Onu Pink Floyd'un kumanda masasındaki ses mühendisliği maharetinden sonra Alan Parsons Project olarak grubuyla yaptığı albümlerle de dinleyecektik. 15 Temmuz 2022'de çıkan yeni albümü "From the New World"de ise onu Project'siz olarak görüyoruz. Bu onun bir solo albümü ve 46 yıllık diskografisinde alışık olmadığımız az sayıdaki solo albümünden altıncısı. Açık söylemek gerekirse ister grup olarak isterse solo benim için pek fark etmedi desem de solo olmasında bol konuk yer almasının ayrıcalığı da bir başka oluyor hani.
Her şeye rağmen solo albümün project çalışmalarının aksine daha samimi olduğunu söyleyebilirim. Bugüne kadar en çok dinlediğim Alan Parsons albümü bu oldu diyebilirim. Öyle ki çıkış tarihi 15 Temmuz olan bu albümü neredeyse her gün dinliyorum. 11 parçanın yer aldığı 45 dakikalık bu albüm gene birbirine bağlı tematik bir çalışma. Albümün ismi de klasik müzik bestecisi Antonin Dvorak'ın 9. nolu senfonisi "Yeni Dünya Senfonisi'ne gönderme yapıyor. Bu eserin albümün ismi olması da pandemi döneminin ardından karşılaştığımız yeni dünyayı da simgeliyor. Albümün sonuna yerleşen "Going Home" Dvorak'ın "Yeni Dünya Senfonisi'nden izlere yer veriyor. Ancak albümü ağır bir klasik müzik etkisinde tasavvur etmeyin, progresif yaklaşımı bile hazmedilmesi zor değil, kolay sindirilebilir ve rahat dinlenebilir.
Albümün açılışında yer alan "Fare Thee Well", 1977 yılında yaptığı "I Robot'a benzer bir şekilde çınlayan gitarlarla başlıyor. Bu buluşmada itiraf etmeliyim ki hep aklıma David Gilmour solo albümü dinliyormuşum gibi geldi. Kim zamanda "Obstacles" de olduğu gibi 70'lerin Renaissance izlerini buldum. Ancak bütün bunlara rağmen Alan Parsons imzası her daim kendini belli ediyordu. Albümün Alan Parsons Project albümlerinden farkı biraz bol konuklu olması sebebinden de kaynaklanıyordu. Zira her parçada vokale odaklanıyoruz. Özellikle albüme konuk olan isimlerden biri senfonik rock gruplarından Styx'in vokali Tommy Shaw olmasıydı. Shaw'ın yer aldığı "Uroboros" ilk dinleyişte aradan fena halde sıyrılıyor. Zaten bu albüm öncesi çıkan ilk single ve çekilen klip de bu parça üzerine olmuş.
"Give 'Em My Love" ve "I Won't Be Led Astray" parçaların konuk listesinde Joe Bonamassa'yı görmekteyiz. 3.22 dakikalık parçanın 2.20'inci dakikasında gitarıyla giren Joe Bonamassa harika bir etki yaratıyor. Diğer konuk olduğu parçada Bonamassa'yı daha yumuşak tondaki dokunuşlarla ama bir o kadar dramatik etkide buluyoruz. Bu parçada konuk olanlardan biri de 1970'lerin bugün pek bilinmeyen ama gerçekten iyi bir progressif iz bırakan grubu Ambrosia'nın elemanı David Pack. Vokaliyle parçaya verdiği katkı muhteşem olmuş.
Tek tek yer aldıkları parçalarda anlatmak yerine albümde yer alanların isimlerini yazayım ki konuk kadrosunu güzelliğine varın:
Vokaller - Alan Parsons, Tommy Shaw, David Pack, James Durbin, PJ Olsson, Todd Cooper, Dan Tracey, Mark Mikel, Tabitha Fair
Geri Vokaller - Alan Parsons, Tommy Shaw, Tabitha Fair, PJ Olsson, Todd Cooper, Dan Tracey, Doug Powell, Mark Mikel, Chris Shutters, Scott Hunt
Gitarlar - Alan Parsons, Jeff Kollman , Dan Tracey, Doug Powell, Jeff Marshall, James Durbin, Tim Pierce
Bas - Guy Erez
Klavyeler - Tom Brooks , Doug Powell, Matt McCarrin, Kim Bullard
Saksafon - Todd Cooper
“I Won't Be Led Astray” parçasında viyolonsel - Mika Larson
"From the New World" albümünün Alan Parsons Project çalışması değil de bir Alan Parsons solo albümü olması bir başka güzel olmuş. Müzisyen, besteci ve grup lideri olmasının yanısıra Alan Parsons'un parçaya hayat verecek isimleri toplayan prodüksiyon dehasına da şahit olmamızı sağlamış.
Son olarak "From the New World" öylesi büyük progresif fikirler taşımıyor (muş) gibi görülebilir ama dinleme keyfine diyecek yok. Özellikle benim açımdan bir diğer önemi de 1970'leri hatırlatıyor olması.
Aptulika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder