14 Ocak 2024 Pazar

Daha Dün Gibi


 

1970'lerin ortasında nefis bir Erkut Taçkın parçasıdır, "Daha Dün Gibi". Orada "Yıllar geçti ama her şey daha dün gibi" deyişini hiç unutamam. Sözlerini Çiğdem Talu yazmış olsa da bu parça Erkut Taçkın'ı anlatan harika bir çalışmadır. Bir Chuck Berry klasiğinden Türkçeye adapte edilen bu parçayı seslendirmek de Erkut Taçkın'a yakışırdı doğrusu. 

İsterseniz o parçayı şöyle bir hatırlayalım derim. 


Zaman geçiyor ve kendi adıma yaş 60'lara gelse de her şey daha dün gibi. İnsanı rock'n roll bir sardı mı, her şey daha dün gibi geliyor. 

İstanbul'un eski semtlerinden Rami'den ilk rock'n roll ateşini yakmıştı, Erkut Taçkın. Gene onun gibi Ramili olan Cahit Kukul'un ölüm haberini aldığımda da aklıma gelen ilk sözcük "daha dün gibi" olacaktı. Rami'de yapılan cenaze töreninde orada karşılaştığım nice Ramili arkadaşları her şeyin daha gün gibi olduğunu hatırlatıyordu. Beş yaşına kadar Fatih'te ikamet etmiş oralı biri olsam da kaç yıldır uğramadığım bu yerlerde gerçekten her şey daha dün gibiydi. Değişen sadece saç renklerindeki bembeyazlıktı. O gün kar yağdı yağacaktı belki de saçlara düşen ufak kar serpiştirmelerindendi bu renk değişimi. 

Hatta orada Aydın Buyan Sencan'la da tanıştım ve ona "Abi, burada bir Tantana kafe varmış oraya bizi götürsene" bile diyecektim. Sonra o Tantana'yı işleten abi ile de tanıştık. Tabi o Rami'de 1960'larda ilk rock ateşini yakan kafe artık yoktu ama o da daha dün gibiydi. 

"Her şey daha dün gibi" demek geçmişe özlem falan değil... hele ki söz konusu rock'n roll olunca yaş ne kadar ilerlese de insan gençliğindeki gibi eskiyi yıkar yeniyi kurar. Ama gene de o Benjamin Button'un hikayesindeki gibi yaşlı doğup, çocukluğa doğru ölmek  çekici geliyor ister istemez. Oysa bu istenecek bir şey olmasa gerek. Geçmişe değil geleceğe duvarları yıkarak koşan bir rock'n roll sadece bugünü böyle beklemiyordu. Geçmiş daha ileride geldiğimiz nokta ise Benjamin Button vaziyetinde. 

O güzel abilerin şimdi saçları karbeyaz ama onların zaten içleri barış beyazlığında ve tertemizdi. O heyecan mı... tabiki daha dün gibi. 

Cahir Abi'yi tanımadan önce grubu Hardal'la sevmiştim. O iki LP unutulmazlarım arasında yıllar yılı yerini koruyacaktı. Oradaki parçaları kim yapmış, vokalde kim yer almış merakına düştüğümde   bir parça dikkatimi fena halde çekecekti. O gençlik günlerimde karşılık bulmayan platonik aşklarıma fon olacaktı. "Ne Kadar Zaman Geçti" isimli bu parça inanılmaz güzellikte bir slow rock'tı ve söz - müzik Cahit Kukul'a aitti. Bu parçayı da dinlerken hala dün gibi olurum oysa aradan kırk yıldan fazla zaman geçmiş. 



O Hardal albümünde Ömer Hayyam'ın şiirinden yapılan "Nasıl? Ne Zaman" da "Gençlik bir kitaptı okuduk bitti" diye başlar. Gerçekten nasıl ne zaman geldi nasıl gitti. Aslında geçen giden bir şey yok... Rock'n Roll bitmiyor ve Cahit Abi'den geriye bize çok güzel şeyler kalacak hatta kaldı bile. Sadelik, sevgi, barışa özlem  ve incelik. 

Gene bir Hayyam şiirinden bir Hardal parçası daha vardır... "Başka" isimli bu parçanın müziği ve yorumu da Cahit Kukul'a ait unutulmazlarımdandır. 



Ve o 1982 yılının bir sonbahar gecesi televizyonun başına kilitlenmişim. Öyle bir dizi ya da maç başlayacak diye beklemek değil bu. Bu onların daha ötesi bir şey. İzzet Öz'ün "Teleskop" isimli müzik programı başlayacak. Program başlıyor ve İzzet Öz o nevi şahsına münhasır sunumuyla Hardal diyor ve "Zor" isimli parçası stüdyo çekimiyle başlıyor. Öyle afilli abiler ki ve çalan o güne kadar duyduklarımdan çok farklı. Orada uzun saçı ama ona eşlik eden bıyığıyla ağır bir abi büyük bir ciddiyetle gitarını çalıyor. Şimdi olsa Tonny Iommi'ye benzeteceğiz ama o dönemlerde onu da sadece plaklardaki resimlerinden eh hani tanıyoruz. Daha hayatımıza video girmediği için onları konser görüntüleriyle canlandıramıyoruz. 




İşte o programda Hardal'ı izlerken bıyıklarıyla ağır abi konumunda sessizliğini hissettiğim kişinin ismini daha o zaman bilmiyorum. Ama o farklı görüntü kafama öyle yerleşecekti. Biraz devrimci biraz da mahalledeki abiler gibi bıyık ama uzun saçlar onlardan tabiki ayrılıyordu. Neden mi? O zamanlarda saç uzunluğu kulağı geçen kişi mutlaka rock dinleyicisi olurdu. 

Aradan uzun bir zaman geçti ve 80'lerin sonuna gelmiştik. Erkin Koray'ın Moda Sineması'nda vereceği konser önemliydi, çünkü klavyesi ve gitarıyla tek başına değil, grupla çıkacaktı bu konsere. Afişini de benim yaptığım bu konserde sahnede Erkin Koray'ı bas gitarda Ahmet Güvenç'le görecektim. Gitarda ise o teleskop programında gördüğüm bıyıklı abi vardı. Konser bittiğinde sahne arkasında kılıfında gitarı üzerinde kırçıllı paltosuyla orada duruyordu Cahit Abi. Gene sessiz, işini yapmış, hayat gailesinde bir emekçi gibi duruyordu. Gidip tanışmak istedim ama çekingen mizacım ( her ne kadar tanınmış bir karikatürist olmuş olsam da) gene depreşti yanına varamadım. Hoş o da işini yapmış gitmeye hazırlanan hayat gailesinde biri gibiydi. Bu arada yıllar sonra tanışınca anlayacaktım ki o da çekingen ve bir o kadar da sade biriymiş. 

O konserde olmadı ama daha sonra tanışacaktık Cahit Abi ile. Uzun yıllar süren bu tanışıklığın içinde en son onun 70. yaş gününü kutlamak için Kadıköy Eskici Bar'da toplanmıştık büyük bir rock ailesi olarak. O günü organize eden aziz dostum Sinan Doyan böylesi bir buluşmayı sağlamıştı. O da Cahit Abi ile son görüşmemiz olacaktı. O gün onun Hardal'dan sonra kurduğu Meteor grubunun CD'sini de yanıma almış ve imzalatmıştım. Daha sonra Sinan'la karşılaştığımızda bana, "Cahit Abi'yi kaç yıldır tanıyorsun ama o gün imza alırken liseli bir çocuk gibi heyecanlıydın." diyecekti. Ben de ona "Her şey daha dün gibi" diyecektim. Rock'n Roll böle bişi işte. Zaman geçer biz büyürüz ama o gitar sesini duyunca her şey donar ve biz gene o tıfıl gence (hatta çocuğa) döneriz. Bu hiç bitmez ve sözün özü: Her Şey Daha Dün Gibi. 

Aptulika


1 yorum:

Adsız dedi ki...

Ağzına sağlık aptül
Tantana yı iyi bilenlerdenim. Son dönemlerine yetişmiştim. Duygulandım.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...