17 Şubat 2020 Pazartesi

HARDAL YENİDEN PLAK RAFLARINDA



Bugün beni yerimden hoplatacak bir haberi vermem gerekirdi ama hiç bir şey yapamadım, yazamadım. Cumartesi gecesi gelen bir haber beni kilitledi. Çağlan Tekil'den gelecek iyi bir haberi bekliyoruz. O bizi yaptıklarıyla öyle şaşırttı ki, alın sadece geçen iki yıl önceki efsane konserlere bakın, gene şaşırtacak ve iyileşecek. 
Ben bu iki gün içinde ne çizgi ne de haber yapabildim. Bu gün de Hardal'ın efsane albümü yeniden plak olarak çıkıyor. Tek satır yazamadım ama Sinan hızır gibi yetişti ve aşağıda okuyacağınız güzelim yazıyı kaleme aldı. 




80’lerin hemen başında, ülkenin o kaotik ortamında, henüz adı bile sınıflandırılmamış bir türde albüm yapıp, ‘80 sonrası müzik kuşağına kapılar açan efsane grup. Müzik piyasası ve ülke dar boğaza girip tıkanma noktasına gelmişken, hiçbir ticari kaygı gözetmeksizin birikimlerini plak üstünde bizlere ulaştıran yetenek abidesi müzisyenler.

Elbette her biri, göz ardı edilmeyecek kadar önemli bonservislere sahip. Beslendikleri kaynak zaten, memleket insanını distortion’la tanıştıran, benimseten ve bir okul / ekol olarak misyon yüklenmiş bir efsane isim; Erkin Koray. Sedat Avdıkoğlu (ki Hardal’a kadar olan dönemde Avcı soyismiyle bilindi), Aydın Buyar Şencan ve Cahit Kukul, Erkin Koray’ın “en verimli dönemi” diye nitelendirebileceğimiz Yeraltı Dörtlüsü devresine imza atan müzisyenlerdi. Deneysellikte sınır tanımadan, enstrümanlarının da hakkını vererek, neredeyse her türde başarılı örnekler sergileyen Erkin Koray ve Yeraltı Dörtlüsü, bugün bile aşılamayan çoğu aranjeleriyle kendilerinden sonraki kuşaklara ışık oldular. Yeraltı Dörtlüsü sona erdikten sonra bile başta Erkin Koray; tüm grup elemanları artan bir ivme ile kariyerlerine devam ettiler.

Hardal’ın öyküsü de 70’lerin o parıltılı, patırtılı ve renkli günlerinin bitmesiyle başlıyor. Yurt dışından bir dolu enstrüman ve ekipmanla dönen Şükrü Yüksel, kendisi gibi bir müzik tutkunu Burhan Ağaoğlu’nun ön ayak olmasıyla bir fikir olarak benimsediği grup müziğine, o dönem Seyyal Taner’le çalışan Aydın Buyar Şencan ve Sedat Avcı’yı yanına alarak ciddi olarak eğilmeye başlıyordu. Beyaz Kelebekler’le olan mesaisini sonlandıran Cahit Kukul ise gruba yepyeni gitarıyla katılacaktı. Daha çok soft tınıları benimseyen bir sound çerçevesinde oluşturulan bestelerin tek eksiği, alt yapıyı önemli derece dolduracak klavyelerdi. Bu boşluğu da konservatuardan iyi bir eğitimle mezun olan Özkan Turgay’la doldururlar ve Hardal adıyla ortak bestelerden oluşan ilk albümleri “Nasıl? Ne Zaman” 1980 yılında piyasaya çıktı.


Dönemin politik şartlarına inat; suya sabuna dokunmadan, naif aşk şarkılarından oluşan bu albüm, müzik piyasasının kızgın çölü ortasında bir vaha gibidir. Yunan mitolojisinin yılan saçlı dişisi Medusa’yı albüme kapak yapmışlardır. Progresif’ten soft rock’a uzanan bir çizgide, 60’li yıllarda başlayan kariyerlerinin en yetkin dönemlerindedir müzisyenler. Aynı yıl İzzet Öz’ün ön ayak olmasıyla TRT’de canlı olarak “Zor”u icra ederler. Ancak tüm ülke kötü bir sınavdan geçmektedir. 12 Eylül 1980 darbesiyle herkes gibi Hardal da yeni bir döneme girmiştir.

İkinci albüm hazırlıklarına darbenin gölgesinde başlayan grup elemanları müzisyenliklerini piyasa şartları gereğince başka mecralarda da sergilemektedirler. Olağanüstü hal ortamına rağmen Cahit Kukul, bugün her biri bir rock bar olan Beyoğlu pavyonlarında sahne almakta beis görmezken; kimi elemanlar da başka sanatçılara eşlik etmektedirler. Grubun ikinci albümü 1982 yılında “Nereden Nereye” adıyla piyasaya çıkar. Şükrü Yüksel gruptaki ağırlığını tüm bestelere imza atarak koymuştur. Ancak, Aydın Buyar Şencan’ın Kanada’ya yerleşmesi, Özkan Turgay’ın müziğin daha farklı kanallarına yelken açması, Sedat Avdıkoğlu’nun da eski dost Erkin Koray’la yeniden çalışmaya başlaması grubun sonunu getirir. Ve Hardal efsanesi, hak ettiği ilgiye ve itibara yıllar sonra kavuşacağını bilmeden sonlanır.

1990 yılı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kırılma noktalarının yaşandığı yıl olarak kayıtlara geçer. Özellikle müzik dünyası baş döndürücü bir hızla evrim geçirmekte, çeşit çeşit dinleyici profili oluşmaktadır. Gelişen kayıt teknolojileri müzik türlerini kökünden etkileyip değiştirirken, küçük bir grubu oluşturan, geçmişe sadık dinleyici kitlesi ise arkeolojik kazı yaparcasına geçmişin izini sürüyordu. Ve 90’ların ortalarına doğru, bilenlerin zaten vakıf olduğu ama hiç bilmeyenlerin bir anda kucak açacağı Hardal grubuna ilgi çığ gibi büyümeye başlar. Grubun 1980 ve 1982 yılında yaptığı iki albüm bulunamamakta, bulunanların ise oldukça yüksek rakamlarda işlem gördüğüne şahitlik etmekteyiz. Bu ilgiye kayıtsız kalmayan Hades Müzik ise grubun İstanbulda yaşayan iki elemanı Cahit Kukul ve Özkan Turgayla irtibata geçerek bir “derleme” projesinin ilk adımlarını atar. Cahit Kukul tarafından seçilen şarkıların DAT kayıtları firmaya teslim edilir ve 1994 yılında kaset formatında piyasaya çıkar. Doyurucu bir seçkidir bu. Ve gruba olan merakı / ilgiyi daha da katlar. Tanıtımsız, promosyonsuz, klipsiz bir şekilde Hardal ismi haklı olarak efsane olmuştur. Hardal macerası sonrası yurt dışını mesken tutan Şükrü Yüksel ve Aydın Buyar Şencan bu dönemde bir araya gelerek grubun ikinci formasyonunun temellerini atarlar.

Hardalsız dönemde Erkin Koray’la çeşitli konserlerde sahne alan Cahit Kukul, 1996 yılında Rami’den müzisyen dostlarıyla Meteor grubunu kurar. 1998 yılında ise eski grubuna selam çakarak Meteor grubu olarak “Ne Kadar Zaman Geçti” adlı albümü çıkarırlar. Bir proje gurubudur; fazla uzun ömürlü olmaz. Meteor grubuyla paralel olarak yeni albüm çalışmalarına girişen Hardal, bu çalışmaları 1999 yılında sonlandırarak yeni kuşak Hardal dinleyicilerine “Yeniden Doğuş” albümünü lanse eder.

Grubun orijinal kadrosundan sadece Şükrü Yüksel ve Aydın Buyar Şencan vardır. Geçen süreç içinde dizi / film müzikleri konusunda oldukça uzmanlaşan ve piyasanın en önemli aranjörlerinden biri olan Özkan Turgay ise her zamanki gibi klavyelerin başındaki isimdir. Alper Karamahmutoğlu ve Zafer Oğuz kadroyu oluşturan diğer isimlerdir. Albüm, türkçe rock’ın zirve albümlerinden olmakla beraber, 80’lerdeki Hardal’ı mumla aratmıyor da değildir. Bu albümden sonra zaten ikiye inen çekirdek Hardal kadrosu, süresiz olarak kendini fesheder ve damaklarda / dimağlarda leziz bir tat bırakır.

Cahit Kukul Hardal sonrası müzikten kopamadığı gibi sahnelerden de kopmaz; ekstralar dışında kendisini (kanımca en yakıştığı yer olan) Erkin Koray konserlerinde görür takipçileri. 90’lar başında başladığı “tek başına” performanslarına son verip “grup adamı” kimliğini herkese hatırlatan Erkin Koray’ın kadrosunda kah bas gitar kah ritim gitarda yeralır ve Yedikule Zindanları’ndan Açık Hava Tiyatrosuna, Ankara’dan İzmir’e birçok konserin değişmezi olur. Konserler sürereken besteci kimliğini unutmaz ve yıllardır hayalini kurduğu solo albümünün çalışmalarına da ağırlık verir. Edgar Allan Poe’nun “Annabel Lee” şiiri’ni kendi bestesiyle vücuda getirme hayalinin yanı sıra, dünayay barış ve huzur getireceğine inandığı “Marduk”u davet ettiği şarkılardan oluşan bir mini albümün hazırlıkları halen devam etmektedir. Bir başka proje ise 1994’te piyasaya çıkan derleme albüm gibi “Hardal”ın en iyilerinden papılacak bir seçkinin plak formatında yayınlanmasıdır. Telif hakları nedeniyle şimdilik “askıda” olan bu projenin hayat bulması dileğiyle; “bir gün mavi bir gün yeşil” olan dünyamızda, “nasıl ve ne zaman geçtiği” bilinmeyen bir zaman diliminde “babaların küçük çocuklarına söyleyeceği” Hardal hikayelerinin çoğalması en büyük temennim.

Sinan DOYAN
(TRİP Dergisi’nin Kasım 2018 sayısında yayınlanan yazısı...)







Edit:
Cahit Kukul gibi (aktif olmasa da) müzikten kopmayan Şükrü Yüksel, genç yaşına rağmen geçmiş dönem ülke rock müziğine ve plak dünyasına oldukca hakim olan ve son derece sıkı bir Hardal fanı olan Emrah Tirsi’yle dirsek temasında bulunarak bir başka “beklenen” projenin temelni atarlar. Artık bulunması pek zor olan, bulunduğunda da fahiş fiyatlarda işlem gören ilk albüm “Nasıl? Ne Zaman?”ın tıpkı basım olarak plak formatında yeniden piyasaya verilmesidir bu proje. 18 Şubat 2020’de tüm müzik marketlere dağıtımı ilan edilen çalışmanın tanıtım yazısı bu sürece çok güzel ışık tutuyor: 
“1970'lerin sonunda ve '80'lerin başında, çorak bir müzikal ve kültürel iklimde rock duygusunu ayakta tutan ve Türkçe sözlerle yazılan rock'ta çığır açan Hardal'ın bugün artık efsaneleşen ilk albümü yeniden plak olarak basıldı. Plak formunun dönüşüme uğradığı, müzik endüstrisinin zayıfladığı, bir zamanlar Türkiye'de ana akım haline rock janrının silinmeye yüz tuttuğu bir dönemde ortaya çıkan Hardal'ın bu plağı on yıllar boyunca en değerli sahafiye malzemelerinden olmuştu.
1960'ların garage / underground denemelerinden '90'ların rock rönesansına uzanan yolda bir köşetaşı olan Hardal, albümlerini dönemin zor ve kısıtlı stüdyo şartlarında doldurmayı ve bastırmayı başarmıştı. Nadir bulunan plakların başında gelen Nasıl? Ne Zaman? (1978), aradan 41 yıl geçtikten sonra yeniden basılırken bugüne kadar mevcut olan kayıtlar basitçe plağa aktarılmadı. Albümün mastering'i orijinal makara bantlardan yapıldı ve ilk defa grup üyelerinin onayı alınarak lacquer cut tekniğiyle üretilen plaklara kaydedildi.
Albümün mastering işlemleri, Shellac, Volcano Suns, Mission of Burma gibi gruplardaki basçılığıyla tanınan, yıllar içinde kayıt teknolojileri alanında ustalaşan ve Sebadoh'dan Nirvana'ya Amerikan indie / hardcore dünyasında pek çok isimle çalışan Bob Weston tarafından 2007'de açtığı Chicago Mastering Service stüdyolarında yapıldı. Nasıl? Ne Zaman?, 41 yılın ardından ilk defa hak ettiği titizlikle ve grup üyelerinin onayıyla müzikseverlerin ilgisine sunuluyor.
Orijinal görselliğe sadık kalınarak çift kapak halinde tasarlanan plak kapaklarında grubun kurucu üyesi, şarkı yazarı, gitaristi ve vokalisti Şükrü Yüksel'in yeni çizimleri de yer alıyor.”

Yakında albümün lansman ve imza günü ve yeri konusunda da bir açıklama yapılması bekleniyor. 1.000 adet dinleyiciye ulaşacak bu çalışmanın, zaten hareketli olan plak piyasasına bir ivme kazandıracağı da aşikar. Bekleyip görelim.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...