Vakti zamanının en gözde gitaristi Marty Friedman, 1990 ile 1999 arasında Megadeth'in altı albümünde yer alarak grubun trash metal soundunu progresif bir yapıya taşırken yanısıra klasik müzik birikimini de yansıtmıştı.
Aslında Marty Friedman'ı Megadeth'den daha önce de tanıyordum... hem de ne tanıma o 1980 sonu Cacaphony albümlerini kasete çektirilmiş halini dinlerken, "Yahu bu adamlar klasik müzik gibi metal yapıyorlar" diye şaşkınlığımızı hayranlıkla belirtiyorduk. Bir rahatsızlık sebebiyle müzikten uzak kalan Jason Becker'la birlikte kurdukları Cacaphony grubunun albümlerini dinlerken onlara klasik müzikten gelen rockçılar diyorduk. Öyle ki her ikisinin de konservatuarlı olduklarına emindik. Oysaki her ikisi de kendi kendini yetiştirmiş iki gitaristti.
14 yaşında iken gittiği bir Kiss konserinden sonra gitar çalmaya karar veren bu işi de kendi kendine kotaran Friedman, baba grupların parçalarının coverlarını çalarak işe başlamak yerine kendi parçalarını yapacaktı. Bunun nedeni de başkalarının parçalarını çaldığında yanlış yapma korkusuydu. Ancak o öyle yetenekliydi ki kendi bestelerini yapmadaki yeteneğinin ne mene bir şey olduğunu fark etmiyordu. Annesinin arkadaşlarından biri sahnesi olan ufak bir etkinlik merkezini ona provalar yapması için verecekti. Marty'inin çalışmaları öyle bir dilden dile yayıldı ki, oturdukları yer şehirden uzak bir kırsal bölge olsa da müziğe meraklı gençler için burası bir cazibe merkezi olacaktı. İşte oraya gelen gençlerden biri de Jason Becker'dı ve ikisi çalışmalarının sonucu Cacaphony isimli çift gitarlı grubu kuracaklardı. Klasik müzik yapılı neo klasik metal çizgisinde müzik yapan bu grup, 1987'de "Speed Metal Symphony" ve bir yıl sonrası da "Go Off" isimli iki albüm yapacaktı. İnanılmaz güzellikteki bu iki albüm metal tarzı içinde ayrıcalıklı bir yere sahipti ve benim için bu özelliği halen sürer.
Cacophony grubu sonra dağılacaktı ve Marty Friedman bir arkadaşının önerisiyle gitarcı arayışında olan Megadeth grubunun seçmelerine katıldı. Böylece 1990 yılının başında Megadeth'e giren Marty Friedman gruba farkedilir bir şekilde progresif bir hava katacaktı.
Bu arada Marty Friedman ismi de o dönem bize oldukça havalı geliyordu. İlk önce bu ismin sahne için uydurulmuş takma bir isim olduğunu düşünmüştüm. Oysa isminin tam hali olan Martin Adam Friedman'ı öğrenince babasının ya da ailenin iktisat ve felsefe ile ilgilenen birileri olduğunu anlayacaktım. Amerikalı nobel ödüllü ekonomist Milton Friedman ile "kapitalizmin babası" diye anılan 18. yüzyıl filozofu Adam Smith neredeyse Marty Friedman'ın isminde birleşmişti. Her ne kadar biz "kapitalizm"den kıllansak da bizim Marty'nin müzikal yanı tabiki daha önce geliyordu.
2000'lerin başında Megadeth'ten ayrılan Marty Friedman'ı yaptığı bir iki solo albümle dinlediysem de kopuş o kopuş. İki yıl önce evde Cacaphony kasetlerini bulup dinlememle, "Nerde bu Marty Friedman?" demem bir olacaktı.
2010'da Japonya'ya yerleşen gitarist, Tokyo'nun Shinjuku bölgesinde yaşıyormuş. 2012 yılının Aralık ayında da Japon çello sanatçısı Hiyori Okuda ile evlenmiş. Yani orada mutlu mesut yaşıyormuş.
Öyküyü elbetteki burada noktalamayacağım. Öncelikle 2000'den sonra kaçırdığım Marty Friedman çalışmalarını dinlemeye koyulacağım. Fakat yeni çıkan bir çalışmada Marty Friedman'la tekrar buluştuk. Hem de bu albümde sadece Friedman değil, "nerde bu adamlar?" dediğimiz bir çok isim de var. Albüm öyle bir albüm ki, müzik çıtası hem dinleme hem de yorum açısından inanılmaz. Onu da yarın ki yazımda yazacağım ve albümü tanıtacağım.
Aptulika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder