Çeviri:Ümit Tosun
İthakiYayınları
(34. Basım: Mart 2020)
Bilim kurgu, hele ki bir de işin içine distopya girerse bana biraz komple teorileri denilen teraneler gibi geliyor. Her ne kadar çizerlik ve rock ile hem hal olmuş olsam da bu tarzlar hep bana uzak gelmiştir. Gençliğimde çok sevdiğim ütopya tarzı da şimdiler de bana çok uzak gelmeye başladı.
Son aylarda bilim kurgu klasiklerini okuyup, açığımı kapamak için birbiri ardına sıraya koydum. Zamyatin'in "Biz" ve onun halefi Bulgakov'un "Ölümcül Yumurtalar" derken Aldous Huxley'in "Cesur Yeni Dünyası"nı da tamamladım ve Orwell'in "1985"i ile bu serüveni bir nebze de olsa tamama erdirecektim. Bu arada "Bin Dokuz Yüz Seksenbeşi " okumadım diye beni hor görmeyin, Orwell'ın yazdığı her şeyi denemelerine kadar okudum. "1985" okumakta bu kadar gecikmem ise, onu bilim kurgu - distopya kitapları sıralamasında okumak istememden kaynaklanıyordu.
Bu serüven içinde edindiklerimi toparlarsam, Jules Verne ve H.G. Wells gibi 19. yüzyıl yazarları benim için elbetteki çok keyifliydi... hem ileriye doğru umutlu hem de bilim hakkında bilgili ve hayal güçleri bereketliydi. 20. yüzyıl yazarları ise geleceği bulundukları ideolojik bakış doğrultusunda ele alıyorlar ve böylece sonuç ya ütopya güzellemesinde ya da distopya eyvah eyvahlığında sunuyorlardı. Mesela Rusya'da sosyalist devrimin yapıldığı Sovyet yıllarının başındaki iki yazardan biri Yevgeni Zemyatin "Biz" romanında gelecek zamanları sosyalizmin mutluluğunda görürken; Bulgakov "Ölümcül Yumurtalar" romanında sosyalist devrime eleştirel bakış getiriyordu. Bulgakov, Zemyatin ve diğer bilim kurgu yazarları gibi yüzyıl, binyıl hatta milyonlarca yıl sonrasını değil 4 yıl sonrasını anlatıyordu. Dolayısıyla eleştirel bakışı bir nevi erken uyarı niteliğindeydi ve distopya demek haksızlık olurdu. Açıkcası her iki eser de bana keyif verdi ve edebiyat düzeyi de yüksekti. Bulgakov bu kitabı yazdığında takvimler 1924'ü gösteriyordu. Ondan 8 yıl sonra 1932'de yazılmış olan "Cesur Yeni Dünya" yı okumaya başladığımda İngiliz yazar Huxley'in de Bulgakov'a benzer bir konudan başladığını görmem güzel olacaktı, neredeyse bir devam niteliğinde gelecekti. Teknolojinin, bilimin gelişmesi sonucu insanı ve doğayı hiçe sayan deneylere eleştirel bakış güzeldi. Ancak roman ilerledikçe işin rengi değişecekti. Bulgakov 8 yıllık bir geleceği tasarlarken elbette sosyalizmin uygulamalarını eleştiriyordu ama Huxley 26. yüzyılı anlatıyordu. Evet bu bir distopyaydı ama bana göre sosyalizmin uygulamasını değil topyekün sosyalizm düşmanı gibiydi. Sadece sosyalizm mi? Başka bir açıdan bakarsak özgürlüğe ve aydınlanmacı bakışa da cephe alır gibiydi. İşin özü bana distopyayı da aşan günümüzün "komplo teorileri" gibi geldi.
Aldous Huxley'in yapıtında tek sevdiğim yan William Shakespeare'ı romanına katması oldu. Ama bunun da yazarımızın İngiliz olmasından kaynaklanıyor olması ayrı bir konu.
Bu kitabı neyse ki okudum ve böylece bir çıtayı daha atladım ve sırada şimdi "1984" var. Ama "Cesur Yeni Dünya" öyle bir travma yaptı ki, neredeyse okuma zevkimi öldürdü. Yani biraz zaman alacak George Orwell'ın "1984"ünü okumam.
Aptulika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder