10 Şubat 2022 Perşembe

Blue Cheer ile 50 yıl sonraki keşif



 Blue Cheer grubunu bilir misiniz?

Bu soruya bilirim yanıtını verenlerin çok az olacağını tahmin edebiliyorum. Bu da demektir ki ben artık ciddi ciddi yaşlanıyorum. 1967'den 1970'e kadar ortalığı sallayan ve dönemine göre çok sert bir rock yapan saykodelik grubu. Bir çok kaynakta onların heavy metali hazırlayan tınıları ilk verenlerden olduğu söylenir. 1967 yılında yaptıkları "Summertime Blues" yorumunu dinlemeyen varsa bir kulak versin derim. 

Blue Cheer ilk üç albümüyle Steppenwolf ve Iron Butterfly gruplarıyla birlikte hard rock çizgisinin en önemlilerinden biri olacaktı. Sadece bunula kalmadı tabi ki ve Blue Cheer daha sert sounduyla heavy metal'in öncü rüzgarlarını estirecekti. Ancak takvimler 1969 yılının Aralık ayını gösterirken grubun dördüncü albümü herkesi şaşırtacaktı. Grupla aynı adı taşıyan albümde yumuşak bir sound hakim olacaktı. Grubun alışıldık üçlü kadrosu da keyboard eklenerek dört kişiye çıkacaktı. Eski kadrodan sadece vokal ve bas gitar görevini üstlenen Dickie Peterson kalırken, gitarist Leigh Stephens ve davulcu Paul Whaley ayrılacaktı. Bu değişimde Bruce Stephens gitara, Norman Mayell davula ve Ralph Burns Kellogg ise keyboarda geçecekti. 

Blue Cheer'in dördüncü albümündeki yumuşama müzik eleştirmenlerini de mutlu etmeyecekti ve olumsuz eleştiriler alacaktı. Belki çıktığı yıllarda 8 yaşında değil de 20'li yaşlarımda olsaydım ( ve tabi o yıllarda o plaklara bire bir zamanında erişme olanağım olabilseydi) muhtemelen burun kıvırdığım ve hatırlamak istemediğim bir Blue Cheer albümü olacağına eminim. Ancak şimdilerde arkadaşımın plak dükkanında bir yıl önce gördüğüm bu albümü edinmek için can atıyordum. Bizim mahallede Burak isimli arkadaşım alt katında plakçı dükkanı ve üst katında da bir kafe olan mekan açmıştı. Koronavirüs günleri başladığında da bu mekan kapalı kalmıştı ve hala kapalı. Ancak bazı zamanlar orayı açtırıp, bazı plakları alıyorum. Yakında almak için kafama not ettiğim plaklardan biri de buydu. Yılbaşına yakın Burak bu plağı bana hediye etti ve yılın başlangıçının en muhteşem olayı bu oldu. 

Şimdi haftalardır bu plak pikabımda dönüyor. Bu plakta beni çeken ilk şey kapağı olacaktı. John Craig'in yaptığı kapak tasarımı, Baron Wolman'ın fotografıyla oluşmuş, gönülçelen bir plak kapağı. Grubun dört elemanı dönemin ruhuna uygun kameraya poz verirken üstte de grubun ismi o günün can alıcı grafik deneyimiyle plağın kapağına yansımış.

Şimdilerde bu plağı tekrar tekrar dinlerken sevdiğim bir grubu başka bir grubu keşfeder gibi dinliyorum. Keyboardın yanısıra aralarda ağız mızıkası katılımıyla yeni boyutlara geçiyorum. Bir de tabi Dickie Peterson'un vokaliyle basgitarını daha dingin bir şekilde dinlemenin keyfine varıyorum. 

Albümden "Saturday Freedom" hemen dikkati çeken favorim oldu. Parçanın uzun uzun işlenişi ve solo bölümlerinde armonikanın tansiyonlu gidişi çok keyifli. Tabi bu işlemelerde basgitarın dolgun yayılışı beni mest etmeye yetecekti...hepinize tavsiye ederim. 

Grupların diskografisinde az önem taşıyanlarını da tekrar gözden geçirmek açıkcası fena olmuyor. Daha önce farketmedikleriniz dikkatinizi çekebiliyor ve yeni bir keşif yapmış gibi oluyorsunuz.

APTULİKA


Yazının görselinde benim evdeki plağı pikaba kapağını da üste arzı endam ettirdikten sonra Dickie Peterson'un çizimini de ekleyerek oluşturdum. Yazının son bölümüne de albümde yer alan "Saturday Freedom"un bir videosunu ekleyeyim derken youtube'ta plaktan çalınan bir videoyu buldum. Işıklı ve cafcaflı bir şey ama benim evdeki pikaptan değil, onu bir belirteyim. 



Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...