3 Şubat 2022 Perşembe

Orhan Kahyaoğlu'nun yeni kitabı ve özlemle hatırlattığı...



Geçen yılın eylül ayında yayınlacak olan bu yazıyı ancak şimdi paylaşıyorum. Orhan Kahyaoğlu'nun  "Duru Derin Çıplak" kitabı, benim için 2021 yılına damga vuran bir kitaptı. Ama ne hikmetse yazısını neredeyse altı ay sonra yayımlayabiliyorum. Kitabı öyle çok sevdim ki, aceleye getirmeden bir yazı yazayım dedim, ama ne yaparsam yapayım hep bir şeyler eksik kalıyordu. Böyle diye diye yazı taslak olarak orada kalakaldı. Baktım olacak gibi değil, taslakta kalan yazıyı bir şekilde toplayıp sizlere sunayım dedim. 

Ağustos 2021'de yazıya şöyle başlamışım:

Bir hafta öncesinden bu yana çok keyifli bir uğraş içindeyim. Bir yandan Orhan Kahyaoğlu'nun yeni kitabı "Duru Derin Çıplak" kitabını okuyorum diğer yandan da Anouar Brahem'in albümlerini dinliyorum. Şu ana kadar kitabın 58. sayfasına geldim ve Anouar Brahem'in ilk üç albümünü dinledim. Öyle güzel bir yolculuk ki bu albümler arasındaki gelişmeleri takip ederken, yer alan parçaları da didik didik inceliyorum. Bu konuda da bir rehberim yani Orhan Kahyaoğlu var.

Eylül ayında ise yazıya şöyle devam etmişim:

Yukardaki yazıyı 17 Ağustos günü yazmaya başlamıştım; şimdi kitabın 114. sayfasındayım ve  Anouar Brahem'in dinlemediğim bir albümü kaldı. Kitap toplamda 126 sayfa ve bugün yarın bitiririm. 

...demişim ve kitabı bitirdikten sonra da yazıya devam etmişim. Peki şimdi hepinizin aklına ister istemez, bu kadar ince, 126 sayfalık kitabı okumak iki üç ay sürer mi? sorusu gelecektir. Orhan Kahyaoğlu'nun kitapları okunurken bir yandan da o sanatçının ya da grubun albümleri de diğer yandan dinlenir. Yani onun müzik yazarlığı dinlemekle birlikte yürür. Neyse yazıyı laf kalabalığına boğmayalım ve devam edelim. 

Orhan Kahyaoğlu'nu bundan tam 35 yıl önce yani 1986'da Stüdyo İmge dergisinde çıkan yazısıyla tanımıştım. O gıyabi tanışmadan bir kaç yıl sonra da yüz yüze tanışmıştım. Yıllar geçtikçe yazılarına verdiğim önem azalmadı ve katlanarak büyüdü. Yeni çıkan kitabı vesilesiyle çok şey yazıp, Orhan Kahyaoğlu ismine vurgu yapmak istiyorum.  

İnanın bana çok özlemişim.

Özleme iki açıdan söz konusu burada, ilki iyi bir müzik yazarını okuyor olmak, ikincisi ise bir albümü ya da tek başına bir parçayı dikkatle ve didikleyerek dinliyor olmak. Son yılların alışkanlıklarında olsa gerek, müziğe uzun süreli odaklanamıyoruz.  Bazen yolda kulaklıkla dinlense de eskiden olduğu gibi referanslarımız olamıyor artık. Bir radyo programında sunucunun açıklamaları veya bir dergide yapılan albüm kritikleri artık yok. Bunların olanları da müzik şirketlerinin hazırladığı (ruhsuz ve tecimsel) info ve basın bültenlerinden ibaret. Öyle eskiden olduğu gibi albüm kritikleri ve müzik yazıları artık hayatımızda yok. 

Bu konuda bir çok insan haklı olarak, teknolojinin geldiği boyutu hatırlatarak, "Artık internetten her şeye aracısız hemen ulaşılıyor. Böyle olunca da albüm için yazıya ve aracıya (yani müzik yazarına) gerek yok." diyeceklerdir. Oysa müzik yazarı sadece çıkan bir albümün tanıtımını yapan kişi değildir ki! Bu bakış yüzünden internetin kolaylıklarından öncesi de ( neredeyse 25 yıldır ) müzik yazarlığı, info ya da basın bülteni taşıyıcısı haline döndü. Hem albüm kritiği sadece albümü tanıtmak için yapılmaz ki... Bu bir tür analiz yapmaktır. Sadece o mu gittiğimiz konserlerin bile izlenim yazıları olur ve müzik yazarlarının yorumuyla o konseri yazı olarak da okur ve keyif alırdık. Neredeyse on yılı aşkındır o da hayatımızda yok artık. Bu arada hakkını yemeyeyim Murat Beşer bu alanda hala kalem oynatan tek müzik yazarı olsa gerek. 

Biz her ne kadar suçu teknolojiye yüklesek de, teknolojide bizden daha önde ülkelerde hazırlanan internet sitelerinde yabancı müzik yazarlarının albüm kritiklerine hala rastlıyoruz. Hem çok sayıda hem de çok ciddi analizlerle. 

Bugün artık albüm kritiği ve analizleri hayatımızdan çıkmış durumda. Hatta 20 yıldır süregelen info ve basın bülteni kopyala yapıştır müzik yazarlığını bile mumla arar olacağız, böyle giderse. O "TRT yayıncılığı" diye dalga geçtiğimiz müzik yayıncılığı ise özel radyolarda geyik muhabbetine dönmüş durumda. Neyse ki Açık Radyo gibi bir radyo yayıncılığı bu ciddiyeti küçük bir numune olarak sürdürüyor. Bir de buna Murat Beşer'in konser analizlerini eklersek, vaha da açan ufacık çicek gibiyiz. Bunlara şimdi yeni bir kitabıyla bize "müzik yazarlığı"nın ne olduğunu hatırlatması bakımından Orhan Kahyaoğlu'nu da ekleyelim. Dilerim bu küçücük örnekler bir anda bulaşıcı olur da bu işe atılmak isteyenleri özendirir. 

Aptulika

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...