10 Şubat 2022 Perşembe

Kitap Çingenesi Olsam …


 

Siyah beyaz bir fotoğraf kapakta , belli ki 80’lerden kalan ,  “ Olduğu Kadar Güzeldik” yazıyordu üzerinde . 

Adet olduğu üzere arka kapağı çevirdim ilk önce  … 



 

Kitap pazarları vardı bir zamanlar .  80’lerde 90’lardaki Beyazıt Meydanının o curcunalı Pazar günlerinde kurulanlarının tadı ve orada uzun saatler geçirilen zamanlar en çok özlediklerimdendir hala . Beyazıt’ın efsane Sahaflar Çarşısı'nı  , koca çınarı  ve o çınarın altındaki en az onun kadar yıkılmaz duran şair bir başka çınar Hüseyin Avni Dede’yi  … Hepsi yok olup giden bir kültürdür hayatımızdan  . Şimdilerde antika pazarları, kimi kısa süreli kitap fuarları  vb.  yerlerde yaşatılmaya çalışılsa da kısmen o tadı alabilmek ne kadar mümkün bilinmez .   

Belediyeler belirli yerler belirleseler de , hafta sonları  bu işi hem meslek olarak yapanlar kadar , isteyenlerinde  kendi ellerindeki kitapları  , plakları , cd ya da kasetleri ya da her ne ise sergileyip paylaşabilecekleri , satıp ya da takas edebilecekleri  böyle pazarlar kursalar.  Hatta amatör müzisyenler ,  grupları   ve diğer sanatçılar  gün boyu performansları ile ortamı bir şenlik havasına çevirseler . Günü , yeri belli olan bu tür alanlar İstanbul’a ya da diğer tüm şehirlere yayılsa  fena mı olur ?  Neden mi , çünkü  bu içerik , yani  kitap , müzik , sanat vb konular , paylaşıldıkça , üzerinde ayak üstü başlayan sohbetler derinleştikçe  hem mana bulur hem de yepyeni kazanımlar sağlar,  hem kişiye hem de topluluklara . Yeni ufuklar , yeni oluşumlar yeni dostluklar ve çok daha ötesi …. Sırt çantalarımıza  doldurduklarımızı  gidip yaysak örneğin Moda ,  Bostancı  ya da Bebek parkına ya da Kumkapı da ki parklarının  çimenliklerine  … Hatta istersek sırtımızda çanta her hafta başka bir parkta açsak tezgahları birer kitap çingenesi misali  …  


“ …

Üzerim de bir hırka  , başımda bir şapka 

Mataramda bir gıdım şarabımla 

Tepemden mavi gökyüzü ,  beyaz bulutlar , 

Tüm sermayem çimenlere yaydığım çantamdaki kitaplarımla …” 


Ben ortalığa saçılmış birbirinden alakasız  dağınık kitap  pazarlarında ( plak , eskici vb’leri de dahil )  kaybolmayı ve oralardan define bulmuş gibi keşifler yapmayı çok seviyorum ki bu satırları okuyan birçoğunuzun da bundan büyük keyif aldığından hiç şüphem yok  .  Beyazıt pazarında gelişen bu heyecan ve tutkumu sonraları tabii ki sahaflarda yaşatmayı sürdürdüm . Beyoğlu’nda , Kadıköy’  de … Bir ara her hafta sonu gidip tek tek yüzlerce yeni gelmiş ve  yere dizilmiş kitabı sıraya girerek bir öndekinin ardından keşfettiğim Üsküdar Kırkanbar Sahaf’taki gibi … Şimdilerde de bu yolculuğu sıklıkla ziyaret ettiğim Kuzguncuk Sahaf’ da sürdürüyorum , tadıyla kokusuyla  .  



Benim için okunacak kitap  keşiflerindeki en büyük referanslardan birisi ,  çıkılan bu yolculuklarda tezgahlar başında yapılan kimi tanıdık , ama birçoğu o anda tanıştığımız insanlarla olan paylaşımlar olmuştur .   Hiç aklınızda olmayan bir konu , bir yazar pat diye çıkar karşınıza ve sizi altüst ediverir , keyiflendirir, hüzünlendirir, düşündürür ve de bilgilendirir .  Bu da öyle oldu … 

Siyah beyaz bir fotoğraf kapakta , belli ki 80’lerden kalan ,  “ Olduğu Kadar Güzeldik” yazıyordu üzerinde . Adet olduğu üzere arka kapağı çevirdim ilk önce  … 

“ Meydandaki çay bahçelerinden birine oturmak geldi içimden sonra . Çünkü Erdek bir kitap olsaydı , bu çay bahçeleri ilk cümlesi olurdu onun …” 

Biraz daha okuyunca kapağı art arda sıralanan cümleler , yer adları ve hikayelerin geçtiği coğrafya hemen kavradı beni . Bahsi geçen zaman dilimleri ve yerler benim doğup büyüdüğüm coğrafya ve kültürün tam ortasıydı .  Yazarı Mahir Ünal Eriş,  daha önce okumamıştım , bu kitabı ile 60. Sait Faik Abasıyanık Hikaye Armağanı'nı kazandığını da görünce artık sahip olmama engel durum kalmamıştı .

Okudum tabiki bir iki solukta . Hatta  en ilginç hikayelerden birinin  kahramanı Feridun , tuhaf bir maceranın sonlarında doğup büyüdüğüm köye dahi uğruyordu .  Mezun olduğum ortaokulun koridorlarında dolaşıyordum ,  sert ve otoriter müdür yardımcısının cetvelinin   acısını avuçlarımda hissederken dün gibi… O , Bandırma   çarşıda  salçalı kekikli tost yerken en yakın arkadaşıyla  , Bense Gündüz Abi’ nin el yapımı dondurmasını ve kağıt gibi ince kesmeyi meslek sırrı olarak başardığı sucuklu tostunu anımsıyordum karşıdaki köyümün sahilindeki çınarların altında , denizden yeni çıkmış ağların üstünde yatarken , çocukluk arkadaşlarım Ferhat , Şükrü , Kadir , İskender ile …  Özellikleri yetmezmiş gibi isimleri dahi özel hayatımda ki arkadaşlarımın isimleri ile örtüşen kaybedenler kulübü  hikayeleri okudum . O da yetmezmiş gibi , şimdilerde yaşadığım bu metropolün ve  hatta dün kurulan eski  semt pazarında   bir teyzenin pazar arabasını  çekmesine yardım ediyor gibi hissettim bir ara kendimi . Tuttuğumuz takım  ve tutkumuz bile aynıydı . Hepsi bizden ve çok tanıdıklardı  , bizim kaleme alamadığımız , dillendiremediğimiz kadar aynı .    Pes doğrusu diyerek bitirdim bu birbirinden keyifli ve beni   çocukluk , ilk gençlik ve yetişkinliğimden birçok ortaklıklar  bulduğum minik hikayeleri  . 

Bana da bunu paylaşmak kaldı  ve ben de onu yaptım . 

Belki bir başka yazıda da plakların kasetlerin cd’lerin peşindeki benzer hikayelerimizi  hatırlarız başka bir kitap ya da albümle kim bilir… 

Teşekkürler , her kim ve neredeyseniz  , hepinize …



Geronimo Yalnızkartal 

8 Şubat 2022 – Üsküdar 



Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...