27 Şubat 2021 Cumartesi

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 167



Manuel Benguigui
 "Alman Koleksiyoncu"
Yapı Kredi Yayınları
Çeviri: Aysel Bora
  (2020)

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya savaşın getirdiği mağlubiyet ve sosyal olumsuzluklarla yüzleşebilmek için sanata başvurur. 'Yeni Nesnelcilik' adıyla ortaya çıkan  yenilikçi sanat akımları ( Nowembergruppe, Dresdner Sezesyon, Red Group, Alman Devrimci Sanatçılar Konfederasyonu gibi sanat grupları) 1917'den itibaren yenilikçi ve toplumcu sanat eserleri oluşturmaya başlarlar. Sosyalist, komünist ve demokrat sanatçılardan oluşan bu gruplar üretimleriyle burjuva sanatını reddederler. Dönemin politik dağılımıda buna benzer bir şekildeyken 1919 Versailles Antlaşması bütün sömürgeleri Almanya'nın elinden alması ve devlete ağır bir tazminat yüklemesiyle sağ partiler bu bozgunun faturasını demokratlara, sosyalistlere ve Yahudilere yüklemeye başlarlar. On yıl sonra da ABD'de başlayan ekonomik buhran Almanya'da da etkisini gösterince 1930'larda Hitler'in nasyonal sosyalizmi  burjuva ve halk tarafından öne çıkar.  Bu ara dönemde çıkan devrimci Alman sanatçıları Conrad Felixmüller, Otto Griebel gibi bir çok ressamın sadece bir kaç gravür ve litograf baskısı dünya müzelerine kalırken yağlıboya tablolarından bir çoğu yakıldığı için günümüze kalmamıştır. O dönemden George Grosz, Otto Dix gibi yurtdışına gidebilenlerin eserlerini biliriz. Dadaist, futürist, kübist ve yenilikçi sanat akımlarına öncülük eden bu sanatçıların yapıtları faşizm tarafından 'Dejenere Sanat' ilan edilerek 1938'de lanetlenip, yakılacaktı. (1)

Hitler'in bir ressam olduğu hep söylenegelir.(2) Hatta daha da ileri gidip, nasyonal sosyalistlerin sanattan yüksek düzeyde anladığı gibi bir martavala bile inanılır. Oysa gerici ve faşist iktidar sanata da karşıdır. Ama kremanın üzerinde öyle bir görüntü vardır. İşte "Alman Koleksiyoncu" kitabının kapağını görünce, o dönemden bir belgesel olacağı düşüncesiyle ilgilendim. Manuel Benguigui'nin yazdığı bu eser bir roman. Bilebildiğim kadarıyla yaşanmış bir olaydan hareket etmiyor, yani bir kurgu. Ancak gene de Hitler için sanat eserleri toplayan ERR isminde bir kuruluşun ve de buraya toplanan yapıtlardan bazılarını da Hitler'in yardımcısı Hermann Göring'in seçerek bir koleksiyon oluşturduğu da gerçektir. Yani toparlarsak gerçek olaylardan yola çıkılarak yapılmış bir kurgudan oluşuyor bu roman. 

'Alman Koleksiyoncu' romanında baş kahraman olan Ludwig, 1914 yılında orduya alınıyor. Onun yaşamında sadece sanat eserleri var. Bu küçüklüğünden beri olan bir tutku onda, öyle ki başka bir şeyle de ilgilenmiyor. Sanat yapıtları görmek onda bir tutku ama ne resim yapıyor ne de o tabloları yapan sanatçılarla ilgileniyor. Kitabın ilk satırlarında Ludwig'in ne politikayla ne de karşı cinse bir ilgisinin olmadığını gözlemliyoruz.  Ludwig Birinci Dünya Savaşı'nda cephede bile yanında bulabildiği tablo fotoğraflarına bakıyor. Askerliği ve savaşı sevdiği söylenemez ama karşı da çıkmıyor. Birinci Dünya Savaşı bittikten sonra Ludwig imkan bulduğu ölçüde Avrupa müzelerini geziyor ve o eserleri adeta beyninde depoluyor. 

Sonrasında Nazi dönemi geldiğinde ise gene askere alınır. Ludwig olanları umursamadığı gibi orduda yer almayı da umursamaz. Askerliği sevmez ama nazilere karşı bir fikri de yoktur. İşte o sırada Hitler için sanat eserleri toplayan ERR adlı kurum kurulur. Ludwig buraya kapağı atınca keyfine diyecek yoktur. Naziler bir de Paris'i işgal edince Ludwig kendisini Louvre müzesi'nde bulur. Burada tablolara saatlerce bakacak, onları kayda alacaktır. Orada Nazileri pek sevmeyen bir Fransız sanat tarihçi kızla tanışacaktır. Araların bir aşk yaşanacaktır ama bu da sanat yapıtlarına bağlı bir aşktır. Bu kızın tutuklanıp öldürülmesiyle Ludwig, o kızın kuzeniyle tanışacak ve böylece Parisli direnişçilerin tabloları kurtarma serüveninin içinde bulacaktır kendini. 

Romanda kahramanlar arasında Göring'i de buluyoruz. Sanat eserlerini görüp hafızasına nakleden Ludwig'tir. Göring ise bu tabloları malikanesine taşıyıp, bir koleksiyon oluşturur. Ludwig'e göre Göring o tablolara bakıyor ama göremiyordur. Bir ara Göring, Ludwig'i yanına danışman olarak alacaktır. Böylece bazı yapıtlar Ludwig'in danışmanlığı ile kurtulacaktır. 

Naziler sanat yapıtlarını toparlayıp koleksiyon oluştururlar ama Çağdaş ve yenilikçi yapıtlardan pek haz etmezler. Naziler için klasik yapıtlar önemlidir. Modigliani, Miro gibi ressamların yapıtları onlar için tukakadır. (3) Hatta onlara göre Van Gogh tabloları bile dejenere sanattır. Romanda bu yaklaşımı vurgulayan Helmut isminde bir karakter vardır. Helmut savaş esnasında yaralanmış bir askerdir. Bu yaralanma sonucuda kulağı kesilmiştir. Bu durumdan dolayı herkes ona Van Gogh demeye başlar. Helmut'un ne resimden ne de Van Gogh'tan haberi vardır. Şimdi kitaptan bir bölümle devam edelim, "Van Gogh Nazi rejimince Yahudiler ya da izlenimciler ya da iki kusuru da bünyesinde toplayan yoz sanatçılar arasında sayılıyor. O zaman Helmut'un hayatının zorlaşabileceği düşünülebilir." Durum bu şekilde ama bir gazi olarak madalyalı elbisesinden ayrılmak istemeyen Helmut, ERR'ye kapağı atıyor ama onun derdi tablolar değil, o madalyalarını takabildiği üniformasını giyebilmektir.  

Bu kitapla ilgili bunca yazı yazdığıma bakıp bu romanı tuğla gibi bir şey sanmayın. Tamı tamına 110 sayfalık bir şey... Yani bir başlayıp bitirmeniz mümkün. Hatta yazara bu romanı niye bu kadar kısa yazdı diye kızabilirsiniz bile. Her şeye rağmen "Alman Koleksiyoncu"   sanat yapıtlarını takip etmenize sebep olduğu gibi faşizmin sanata bakışındaki çapsızlığı görmenizi sağlayacak. Bu arada kitabın yazarı Manuel Benguigui 1975 doğumlu Fransız bir yazar. Kabile sanatı üzerine uzmanlaşmış bir galeride çalışan sanatçı, bu güne kadar iki roman kaleme almış. 

Aptulika

(1) Modern Sanat - Nilüfer Öndin - 2019 - Hayalperest Yayınları - Sayfa: 199 - 225
(2) Berthold Brecht - Badanacı şiiri , Halkın Ekmeği _ Say Yayınları
(3) Hitler rejimi 1936 yılında Berlin'de modern sanat yapıtlarını "Dejenere Sanat Sergisi" adıyla aşağılayan bir sergi açar.



Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...