25 Şubat 2021 Perşembe

Bir dergi 35 yıldır okunur mu?


 

Şimdi yazının başında yer alan resmi görüp, bir çoğunuzun hatıraları canlanacak ve hemen "Evet nasıl o yılları ve Stüdyo İmge'yi unuturum. O 1990'lı yıllarda her ay kaçırmadan alırdım." diyerek atılacaksınız.  Önce biraz nefes alın ve sakinleşin derim, ardından da eklerim, bu çoğunuzun hatıralarınızı alevlendiren o  doksanlı yıllarda benim de yazıp, çizdiğim Stüdyo İmge değil. Yukarda kapağını gördüğünüz 1986 tarihli Stüdyo İmge, yani bu efsanevi derginin ilk dönemi. Hatırladığım kadarıyla üç ya da dört sayı çıkmıştı. Sonrasında yayın hayatı biten Stüdyo İmge uzun bir aradan sonra 1992 yılında başlayan ikinci dönemiyle devam edecekti.

Elimden hiç düşmeyen bu dergi 1986 yılının Mart ayında çıkmıştı. İlk sayısı değildi, sanırım bu sekizinci sayısıydı. Bunun dışında hala sakladığım bu dönemden 4 dergi daha vardır, ama en çok elimin değdiği ve bu güne kadar da bırakmadığım sayısı budur. İlk önce o dönemi yani 35 yıl öncesine şöyle bir bakalım ve ardından da dergide yer alan yazılara bir bakalım sonrasında da neden elimden düşmediğine gelelim. 

Öncelikle dergide neler olduğuna bir bakalım. Tanıl Bora, "Rock Şarkıcısı Kimdir, Ne Yapar?" başlığında bir yazı kaleme almakla kalmamış, Siegfried Schober imzalı olan "Son Rock'ın İdolü: David Bowie" yazısını dilimize çevirmiş. Gökalp Baykal, "Büyük Siyah Umut Jimi Hendrix" yazısını yazarken, Burak Eldem ise Bulutsuzluk Özlemi ile yaptığı röportajı yer almış. Daha o zamanlar Nejat gencecik, akustik gitarlı. Dergide Ömer Zülfü Livaneli ile ilgili Adnan Özer'in kapsamlı bir yazısı, Murat Kural'ın "Rock'ta Yanılsamalar ve Jack Deleon'un çağdaş bale üzerine yazıları bulunmaktaydı. 

Şimdi dergideki yazılara tekrar baktığımda neredeyse her biri üniversite doktora tezi gibiymiş. Dergiyi 35 yıldır elimden düşürmeme sebep olan ise Orhan Kahyaoğlu'nun kaleme aldığı "Geçmiş Zaman Ozanları Jethro Tull" yazısı olmuştu. Bu yazıya eşlik eden Yağız Üresin'in "Ian Anderson Ve Flüt" isimli denemesi ve Feyza Kantur'un çevirisiyle "Thick As A Brick"in Türkçesi yer alıyordu. Bu yazılardan öyle çok yararlanmıştım ki, başta Orhan Kahyaoğlu olmak üzere minnettarım. Feyza Kantur'un ismini de anarak kaç kere Hıbır'da Ian Anderson çizip, bu sözleri yazmışımdır. Orhan Kahyaoğlu'nun bu yazısı benim için çok değerliydi, çünkü yabancı kaynaklardan çeviri değil, her albüm dinlenerek, plak kapaklarından yararlanarak kaleme alınmıştı... yani yıllara yayılan bir birikim vardı. Çok sonraları bu araştırmaları genişleterek (gene bir üniversite tezi hassasiyetinde) 2000 yılında Jethro Tull kitabı haline getirmişti. 

Stüdyo İmge dergisi bir çok eski kuşak rock dinleyicinin hatıralarında yer alır ama bu genellikle 1990'lı yıllarda çıkan ikinci dönemdir. 1986 tarihli bu ilk dönem benim unutamadığımdır. Bir dergi 35 yıl elden düşmez mi? Anlatılılır gibi değil.

O dönem elimde Jethro Tull'ın bir tek yerli baskı "War Child" plağı vardı. "Thick As A Brick" ve diğer albümler çekme kaset kaydıydı. Bu dergi de o yazıyı okurken Gırgır'da da çalışmaya başlamıştım. Bir yıl sonrası da dergiden arkadaşım Eda (Oral) İngiltere'ye gidiyordu. Ona döviz falan bularak, plak sipariş etmiştim. Bir kağıda istediklerimi yazdım ve ekledim, "Para yettiği kadarını alırsan sevinirim." Açıkcası hepsinin geleceğini sanmıyordum ama döndüğünde kallavi bir şekilde Janis Joplin, Jimi Hendrix ve Jethro Tull plakları olacaktı. Şimdi farkettim "3 J" olmuş. Gelen plaklardan biri de "Thick As A Brick"ti. Plak geldiğinde ilk yaptığım tabi ki o dergiyi gene elime almak olacaktı. Jethro Tull'ın o ilk İstanbul konserinin olacağını haber aldığımda ise yatağa bile bu dergiyle giriyordum. 

Dergi işte böyle bi şeydi. Anlatılmaz yaşanır ve yaşandı. 

Aptulika

 


Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...