Bu hafta sonu tatilinin yazısı bir dizi halinde gelecek. Geçen yıl kaybettiğimiz Leonard Cohen'in konu edileceği bu dizi yazılarda sanatçının şarkı sözlerinin Türkçe meallerine de yer vereceğim. İlk önce Leonard Cohen ile ilk tanıştığım yıllar ve onun Türkiye'de ilk kez yayınlanan "Görkemli Kaybedenler" romanının 25 yıl önceki öyküsü ile başlıyoruz.
Evet, 25 yıl hatta 30 hatta 35 yıl öncesine gidiyoruz. İstanbul, üniversiteli gençler, Çınaraltı'ndan kayıt kaset tezgahları, Stüdyo İmge ve buyrun Leonard Cohen'le ilk tanışma.
"GÖRKEMLİ KAYBEDENLER"
Leonard Cohen’i müzisyen olarak bilsek de asıl alanı ya da
başka bir deyişle ilk göz ağrısı edebiyattır. Hatta Üniversite yıllarında
başlayan yazma sevdası, tahsili bittikten sonra da devam etmiş. O zamanlar bir
ara yanıbaşımıza komşuya yani Yunan adalarından birine yerleşerek, inzivaya
çekilmesiyle de sürmüş. Bütün bunların ardından müzisyenlik macerası başlamış.
Onun ismini ilk duyduğum
zamanlar üniversite yıllarına tekabül ediyordu ki tarihler 1980’lerin ortalarını
gösteriyordu. O dönem üniversitelisi için kitap okumamak, iyi müzik dinlememek
ayıp sayılırdı. Garip ama öyle bir takıntı vardı. Neyse ki şimdi böyle bir şey
kalmadı ve rahat mesut bir hayatımız oluverdi. Neyse aklım sıra ironi falan
yapmayayım, zira hem gerek yok hem de algılayacak kimse yok. Olan oldu yapacak
bir şey de galiba yok.
Neyse dedik ama gene lafı
uzattık . İşte o yılların üniversite genci olarak biz de kitap okuyorduk (ya da
görünüyorduk). Bununla da iş bitmiyordu ve iyi müzik dinlemeye de çalışıyorduk.
O çocukluğumuz ve ilk gençlik çağımızın Hey dergisi bizi kesmiyordu, yeni çıkan
Blue Jean ise fazla süslü ve teengage işi geliyordu. Eğer ki poster vesaire
ihtiyacımız olur ise de dışardan gelen yabancı dergilere abone oluyorduk. İşte
bu ortam içinde kaliteli dergiler de ülkemizde çıkıyordu. Bunlardan biri de
Stüdyo İmge idi. Bugün doksanlarda genç olanların bildiği Stüdyo İmge’nin ilk
haliydi bu. Seksenlerin sonuna doğru iki ya da üç sayı çıkmıştı. Oradan Leonard
Cohen gibi isimleri duyar olmuştuk. Hakkında çıkan yazıları okurduk ve hemen
plaktan kasete kayıt yapan bir yere gider, bu isimleri plaktan kayıt
ettirirdik. Bunu da her plakçıdan yapamazdınız. Bir çoğu size uzaylı gibi
bakardı ama bugünkü gibi aşağılamazdı. Utanarak “yok” derdi. Bu plakların
kayıtlarını almak için çok seçkin yerlere giderdiniz ya da İstanbul
Üniversitesi çevresindeki Çınaraltı denilen yere gidip, yere tezgah kurmuş, bizim
gibi insanların kaset kayıt edip, sattığı tezgahlara giderdiniz.
Leonard Aga ile de bu dönemde
tanıştık. Dinlediğimizde ne Rock’a benziyor ne de alıştığımız folk’a
benziyordu. Fransız’ların İngilizce okuyanı gibi bir şeydi. Sese gelince aynı
durum söz konusuydu. Ağır ve iç karartıcı bir baritonluk ve pese düşen bir ses.
Açık konuşmak gerekirse fazla da ses çıkaramıyorduk, çünkü kız arkadaşlarımıza
romantik geliyordu. Ses çıkarmamızdaki bir başka neden de bazı abilerin
uyarılarıydı. Kimi Leonard Aga’nın derin şeyler anlattığını söylüyordu. Kimi
abiler de neredeyse devrimci muamelesi yapıyordu. Büyük ihtimalle çok şey
anlatıyordu ama bizim yabancı dillimiz onu çözümleyemiyordu.
İşi fazla uzatmanın gereği
yoktu Leonard Aga’dan başka isimler de vardı ve onlar bizim ilgimizi çekiyordu
ve böylece yeni isimler ile tanışıp, dinleme dağarcığımızı geliştiriyorduk. Ha
bu arada İstanbul Festivali diye bir şey yaz aylarımızı süslerdi ve oraya da
gelen bir çok caz ve fusion ustalarının konserlerini izliyorduk. Ha unutmadan
söyleyeyim bir de radyo vardı tek kanal TRT ama algı kanalımızı fena halde açan
TRT 3’ün FM yayınları. Oradan da bir çok ismi tanıyor ve kaset kaydı yaptırmak
için tezgahlara koşuyorduk.
Yıllar yılları kovaladı ve
doksanlara adım attık. Stüdyo İmge yeniden çıkmaya başladı. Sadece dergi olarak
değil, yayınevi olarak kitap da çıkartır olmuştu. Müzik dinlemekle kalmayacak
bir de kitap olarak okuyacaktık onları. Bir çoğu bugünkü Vikipedia vari "şu
grup şu tarihte kuruldu” vesaire türündendi ama o yıllarda önemliydi. Yıl ya 1991 ya da 1992’ydi ve Stüdyo İmge
Leonard Cohen’in bir romanının basacaktı.
“Görkemli Kaybedenler” ismini
taşıyan bu Leonard Cohen romanı Türkçe olarak Stüdyo İmge yayınlarından
yayınlandığında büyük bir merakla almıştım. Kitabı dilimize (anektod delileri
için önemli olabilir) Nezih Onur çevirmişti. Nezih Onur ismi Türk rock
müziğinin önemli grubu Kramp’tan da bilinir. Nezih, Kramp grubunun kurucusu ve
basgitaristiydi . Onu Leonard Cohen romanının çevirisinde görmemiz şaşırtıcı
gelmesin. Rockerlıkla entelektüellik çoğu zaman atbaşı gider ama kimse bilmez.
Bizim Nezih de iki üniversite devirmiş bir adamdır. Bu üniversitelerden biri
ODTÜ diğeri de İTÜ (ya da İstanbul Üniversitesi olabilir), O bununla da
yetinmeyerek işe bir de rock üniversitesini katacaktı. Bizim Nezih’in bunlara
eklenecek bir başka yanı da iyi bir şekilde İngilizce bilgisine sahip bir
çevirmen oluşuydu ve Leonard Cohen’in ülkemizde ilk kez yayınlanacak olan
romanını da o çeviriyordu. Bu işi üstlendiği zamanda da kısa bir süre sonra
askere gitmesi gerekiyordu. O arada kitabı çevirdi ve yayınevine verdi. Kitap
piyasaya çıktı ama Leonard Cohen’i yabancı dilden hatim etmişler tarafından
çevirisi iyi bulunmayacaktı. Bu konuda çıkan bir kaç kitap eleştirisi yazısında
bu tenkitleri okuyacaktım. Kitabı ben de almıştım ama okumamıştım. Belki de
Nezih bu işi askere gitme aşamasında yaptığı için aceleye getirmiş olabilirdi
ama benim iyi olup olmadığı hakkında bir fikrim olamayacaktı zira kitabı almış
olsam da açıp, okumamıştım. Ancak ismi
kitabın önüne geçerek yaşamdan bize düşeni özetler nitelikteydi. Kaybetmiştik
ama her daim görkemliydik.
Aptulika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder