O gençliğimin hatta
çocukluğum müzik yazarlarını hala özlerim ve de önemserim. Bu duyguyu günümüze
taşıyan ender isimlerden biri de Murat Beşer’dir.
Murat benim çok eski
arkadaşım. Bu nedenle arkadaşımı övdüğüm sanılabilir. Bu yargılarımın subjektif
olabileceği düşünülebilir. Doğrudur ancak onunla arkadaş olduğum için yukarda
bahsettiğim hassasiyetlere bizzat şahit olmuşumdur. Diyelim bir albüm hakkında
yazacaksa, mutlaka dinlemiştir. Onun yazıları arasında şirketlerden gönderilen
infoların kırıntısını bulamazsınız. Müzik yazarlığını bu derece ciddiye alan,
takıntılı bir titizlik ve neredeyse askeri bir disiplin ile yapan biri. Bir
konser gece geç vakit bitmiştir, sabah o 7’de kalkar konser izlenimini kaleme
alır. Ertesi günü okuduğunuzda aynı konserde bulunmanıza rağmen kaçırdığınız
bir sürü noktayı bulursunuz. Onunla bir kaç konserde karşılaştığımda elinde bir
not defteri ve kalem bulunur. O konseri izlerken, elinde büyüteçiyle sanki
Sherlock Holmes gibidir. Holmes’tan tek farkı yanında Doktor Watson’u yoktur.
Bir konser anımızı da buradan
anlatayım. Eric Clapton’un Steve Winwood’la birlikte geldiği İstanbul,
Kuruçeşme Arena konseriydi. Murat, o dönem Milliyet gazetesine müzik yazıları
yazıyordu ve o konseri de gazete için izlemeye gelmişti. Davetliler kapısından
birlikte girmiştik. Milliyet’in Milliyet olduğu zamanlardı ve o gazetenin
yazarına da konserin sponsor ve organizatörleri üzerine titreyerek
davranıyorlardı. Kapıda karşılayan kişi onu V.I.P’deki özel yerine aldı. Fakat
bizdeki V.I.P’ler sahneyi görmek ve duymaktan öte içindeki şöhretler ve
ikramları için önemliydi. Murat burayı görünce konseri iyi duyamayacağını,
sahneye hakim olamayacağını söyleyerek, sahne önüne geçmek istediğini belirtti.
Karşılayan görevli ise Murat’ın bu isteğini VIP’deki konumu beğenmemek olarak
algıladı ve daha iyi bir yer bulmak için çabaladı. Murat bunları devamlı geri
çevirerek sahne önünden izlemek istediğini inatla belirtti. O isteği yerine
getirildi ama görevlinin suratındaki şaşkınlığı hala unutamayacaktım.
Bir ara Cumhuriyet
gazetesinde de birlikte çalıştık. İlhan Selçuk döneminin Cumhuriyet gazetesinde
o yazıyor, ben de yazılara çizgilerimle eşlik ediyordum. Her hafta gerçekleşen
bu süreç benim için unutulmazlar arasındaydı. Sanırım bir, iki yıl sürdü bu
sonra o Milliyet’e geçti ve bu birliktelik son buldu. (Murat şimdi gene
Cumhuriyet’te yazılarına devam ediyor.)
2015’in sonunda Murat’la
tekrar böylesi bir çalışma içine girdik ama bu seferki gazetede değil,
çıkaracağı bir kitap içindi. 2016 yılı onun yazdığı yüzlerce portreyi çizmekle
sürdü. Açıkcası inanılmaz bir keyif aldım. Sadece çizmek değil, Murat’ın yazılarını
daha yayınlanmadan okumanın keyfi de vardı bunda. Şimdilerde o kitap “Yoldan
Çıkmış Simalar” adıyla yayımlanmış durumda. Ancak bir tiyo vereyim adamda bu
kitap dışında daha neredeyse beş, altı kitaplık malzeme var. Onları da okumanın
ve çizmenin keyfine vardım. İletişim Yayınları tarafından basılan “Yoldan
Çıkmış Simalar’ı okuyanların inanılmaz bir keyif aldıklarını biliyorum.
Okumayanlar ve hala duymamış olanlara da buradan inatla tavsiye ederim. Bir
dönemin anıları, insanları orada var.
APTULİKA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder