Geçtiğimiz yılın sonlarında açıklanan Pisa sonuçlarında
Türkiye’nin eğitim konusunda oldukça gerilediği belirtilmişti. Matematik, Fen
dallarında 70 ülkenin arasında 50. sıralara düşmüştük. Pisa verilerine göre
ülkemizde öğrencilerin “okuduklarını anlayamadıkları” vurgulanıyordu. Bu haber
gündemimizden kaçamadı ve dikkatlerimiz fena halde buraya odaklandı.
Bu bir sınavın sonucuydu. Gündemimize oturması ve
dikkatimizden kaçmaması beni biraz sevindirdi. Sevinmeden kastım keyif almak
değil. Böyle bir sonuç yazıp, çizmeyi hayatının eksenine oturtmuş biri olarak
beni sevindirmez olsa olsa kaygılandırır. Sevinmeme neden olan da uzun bir
süredir duyduğum endişenin bu sonuçlarla toplumun gündemine oturması ve bir
başka deyimle algımıza çimdik atabilmesiydi.
Son 10 yıldır yaşadığım umut yitimi ilk olarak çizerlik
uğraşımın toplumda bir karşılığının kalmamasıydı. Ardından müzik üzerine yazıp,
çizmek konusunda umut yitimi başlayacaktı. Bu toplumun müzik dinleyiciliğinden
, izleyiciliğe dönüşmesini görmem umut yitimimi artıracaktı.
Üç ay önce yapılan bir sahaf festivaline katıldım. Bu
festivalde stand açacak olan bir arkadaşım vardı. Sahaf arkadaşım işlerimin
durgun olması sebebiyle bana, “İki hafta boyunca benim standta benimle birlikte
durursan sevinirim. Hem sana da biraz para çıkar” diyerek teklifte
bulunacaktı. Böylece başladık. Çok
ilginç bir deneyim oldu benim için. Kitabın
insanlarımızın hayatından bu derece çıkmış olduğunu görmek acıydı ama bir o
kadar da ilginç bir deneyimdi.
Bu festivalden sonra bir merakla ülkemizde kitap okurluğu
üzerine yapılmış istatistiklere bakacaktım. Araştırmam sonucu 2015 ve 2016
yıllarında Türkiye’de kitap okuma oranının bin kişide bir olduğunu
öğrenecektim. Nufusumuza göre kitap okumaya ayırdığımız sürenin 1 dakika olduğu
gerçeğine ulaşıcaktım. Yani kişi başına kitap okuma süresi günde bir dakikaydı.
Öncelik sıralarımızda ise kitap okuma 235. sırada geliyormuş.
Bu araştırmayı okuduğumda etrafıma bir baktım. Arkadaşlarıma
ve ülkemizdeki gidişattan endişeli olan
benim gibi muhalif insanlara baktığımda ise üzüntüm daha da arttıyordu. Zira
onlar da okumuyor ya da bu istatistiklerden endişe duymuyorlardı. Oysa asıl
kaybımız Aydınlanma, Bilim, Sanat ve kültür alanındaki kayıplarımızdı. Aynı
dili konuştuğumuz insanlar bile altımızdan çekilen asıl halının bu olduğunu
algılamıyordu bile. Hatta bunları söylediğinizde bile size deli gibi bakıp
teknoloji övgüleri yapabiliyorlardı.
Artık yaşadığımız
olumsuzluklara, karanlık gidişata politikacıların çare olabileceğine de
inanmıyorum. Olsa bile yetişmez. Çözüm kitap okuyan insan sayısını arttırmak
diyorum. Bilim, aydınlanma, kültür ve sanat ile ne derece içiçe olursak öyle
sığrılacağız gibi geliyor bana.
Buna çok inandığım için “Blues Perişan Kütüphanesi’ne Katkı”
yazılarına eskiden olduğu gibi gene devam edeceğim.
Benim çocukluğumda insanlar tiyatroya gider, resim sergisi
gezerdi. Lise yıllarımda karikatür dergilerini bakkalda okurdu, profesör de. O
eskilerin mahallelerinde Tommiks, Teksas okuyanlar bile yok artık. Eskiden de kitap
okumayan olurdu ama “okumuyorum” diye böbürlenmezdi. Çocukluktan gençliğe
geçtiğim yıllarda gazetelerimiz sanat dergisi eki verirlerdi her hafta, şimdi
gazetelerde yarım sayfa kültür- sanat sayfası bulabilrseniz ne ala. Ben
Lise’ye giderken felsefe dersi vardı, şimdi yerinde yeller esiyor. Ders
kitaplarından o çıkıyor, bu çıkıyor ne gam. Sadece kızıyoruz ama nafile . Eski
ile bugünü düşünüp, verdiğim örnekleri sizde arttırabilirsiniz. Ne yapmalı? Politikacılar,
algısız muhalefet, sosyal medya gevezelikleri, tivitır çik çikleriyle olmuyor.
Olabilecek tek şey okumak ve sanata, kültüre, bilime hava su gibi sarılmak.
Bu blogta aziz dostum Geronimo Yalnız Kartal ile birlikte
haftasonları “Blues Perişan Kütüphanesine Katkı” adıyla bir bölüm açıyorduk.
Geçen yıl bu köşeyi yapmamaya başlayacaktım. Bu blog blues ve rock üzerine bir
bloktu, kitap önerileri yapan bir bölüm alakasız kaçıyor gibi geldi. Eh bir de
biz yapıyoruz ama kimse önemsemiyor gibi gelecekti. Ama şimdi görüyorum ki bunu
komik, alakasız gelse de yapmalı.
Bu bölüme başladığımda iki şeyden korkmuştum. Birincisi
millet bizi kitap kurdu falan sanabilir ve hava attığımız kanısına kapılabilirdi. İkincisi
ise biz burada şu kitap bu kitap diye öneri de bulunurken okurların arasında o
konuları bizden daha iyi bilenler olabilirdi, yani tereciye tere satmak hesabı.
Bu iki durumu defedebilmeye çalıştık bu köşede ama başarabildik mi bilemiyorum.
Ama bir kaç kitaba bir kaç kişinin ilgisini çekebildiysek ne mutlu. İkinci kaygı
ile ilgili de şunu önerebilirim: gelin sizde katılın. Önermek istediğiniz,
önemsediğiniz kitap veya yazarlar hakkında sizde yazın ve gönderin.
Kitap okumanın zevkini anlatalım, paylaşalım ve yaşamımızı
aydınlatalım.
APTULİKA
bluesperisan@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder