80'lerde heavy metal dediğimiz tür 90'lara doğru bir ağaç gibi dallanıyordu. Punk metal, funk metal, glam, class, thrash diye devam eden yeni yeni türler ve yeni yeni gruplarla tanışıyorduk. Tabi bunların en bilineni thrash metal'di. Tabi onun içinden de bir dal daha çıkarak speed metal oluverdi. Belki de ikisi de aynı dalda filizlenmişti ama şimdi speed'i tarif et deseniz, edemem. Galiba Metallica'nın ilk albümü öyle gibiydi. Neyse aradan uzun zaman geçti thrash kategorisi hepsini toparladı, speed unutuldu gitti. Ama bugüne dek aklımdan yitmeyen ve hep ayrıcalıklı halini koruyan "Speed Metal Symphony" olacaktı. Bu elime 1989 yılı civarında geçmiş bir kasetin ismiydi. Bu albüm 1987'de yayınlanmıştı ve ben iki yıl sonra dinlemiştim. Çok hızlı çalınan gitarlarla dönemin bir çok thrash ve speed grupları gibiydiler ama bunlardaki hava biraz Paganini'nin kemanla yaptığı klasik müzik eserlerini de hatırlatıyordu.
Bu grubun ismi Cacophony'di ama kapağında iki gitaristin resmi vardı. Bunlardan sol taraftaki Marty Friedman, sağ yandaki de Jason Becker'dı. Kapakta neden sadece onların fotoğrafı olduğunu albümü dinlediğinizde çok net anlıyordunuz zaten. Her iki gitaristte son derece virtüöz elemanlardı. Onların 1988'de çıkan "Go Off" albümlerini de aynı yıl alıp, dinlemiştim ve her ikisi de benim için o döneme ait en unutulmazlardı. Sonraki yıllarda Marty Friedman'ı Megadeth'in kadrosunda dinleyecektik. Tabii ilgi Megadeth'te sürünce itiraf etmeliyim ki Jason Becker benim için Cacophony hatıralarında kalacaktı.
Jason Becker, kelimenin tam anlamıyla bir "harika çocuk" ve dehaydı. Bilgisi ve ilgisi sadece rock ile sınırlı değil klasik müzik konusunda da uzmandı. ABD'li gitarist ve kompozitör Jason Eli Becker, çok küçük yaşlarda başladığı gitarı 15 yaşına geldiğinde virtüöz konumunda çalacaktı. Ardından 16 yaşında Cacophony grubunu kuracak ve 18 yaşında da ilk albüm olan "Speed Metal Symphony"i çıkartacaktı.
Neo - Klasik denilen gitaristler arasında yer alan Becker, keman ustası Nicola Paganini'nin eserlerini ve Mozart'ı rock müziğe taşımıştı.
Yukarıda da belirttiğim gibi o iki albümden sonra Megadeth'de Marty Friedman'a kulağı kabarttım ve sanırım Jason Becker'ın bir solo albümünü dinleyip, unuttum gittim. Oysa zaten ben onu Cacaophony'de dinlediğim 1989'da Jason Becker, ALS denilen bir hastalığa yakalanmış. Bu rahatsızlık önce topallamasına sebep olmuş. Zaman içinde sırasıyla yürüme yetisi giderken bir süre sonra da konuşamamış. En son olarak da hiç bir uzvunu hareket ettiremeyen sanatçı sadece gözlerini hareket ettirebiliyordu. Ancak bu hastalığa rağmen geçen yıllar içinde Becker günümüze dek beste yaparak, müzik hayatını sürdürüyor. Nasıl mı? Onun için tasarlanmış bir bilgisayar göz hareketlerini algılayarak beste yapmasını sağlıyor. Bu besteleri de müzisyen dostları yorumlayarak albüm haline getiriyor. O albümlerden biri de geçen ay piyasaya çıktı.
Jason Becker'ın herşeye rağmen (hatta yıllar öncesi ölümü bile beklenirken) müzikten kopmayarak direnişinin öyküsünü ve son albümü üzerine Okan Meriç'in kaleme aldığı yazıyı bir sonraki paylaşımda okuyacaksız.
Aptulika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder