Haldun Taner'in tiyatro oyunlarından sonra şimdi de öykü kitaplarına başladım. Öyküleriyle yeni yüzleşmiş olsam da, tiyatro oyunları mı? öyküleri mi? Yani hangi taraf ağır basar sorusunu aklıma getirdim. Açıkcası bu iki kefe de öyle dengeli ki, biri birinden ne bir milim aşağıda ne de yukarda. Ancak iyi öykücü olduğu için bu kadar güzel oyunlar yazmış diyebiliriz ama bunun tam tersini de söylemek mümkün.
"Yaşasın Demokrasi" kapağının güzelliğinden ilk albenisini gösteriyor. Buradaki öyküler 76 yıl önceki ilk demokrasi deneyimimiz yani çok partili döneme geçiş sürecinde yazılmış. Bu çalışmanın bir diğer özelliği de, Taner'in ilk öykü kitabı olması.
10 öykünün bulunduğu bu kitap, o dönemin insanlarının hayatlarından bir dönemin politik ve sosyal durumuna ışık tutuyor. Bir emekçinin hayatına girdiği "Yağlı Kapı", sınıfsal bakışıyla dikkat çekiyor. "Dairede Islahat" ile devlet dairesindeki bürokratik işleyişin içinde politikanın rolü mizahi bir bakışla sunuluyor.
"Heykeli dikilecek adamsın" sözü bizim memleket her ne kadar heykelle sorunluysa da biraz gururumuzu okşar. Ya insan kendi heykelini dikmeye kendi karar verirse ne olur? Haldun Taner'in "Heykel" öyküsünde bunu görüyoruz. Okurken hicivsel anlatımıyla güldüğüm bu öyküde ülkemizin kasabalı yeni zengininin sosyolojik durumu da sergileniyor. "Beatris Mavyan" da ise İstanbul'da yaşayan gayri müslim vatandaşlarımıza ve 1940'larda yaşanan varlık vergisi sürgünlerine gidiyoruz.
Kitaba adını veren öykü "Yaşasın Demokrasi" ise çok partili hayata geçişteki çıkar hesaplarını karşımıza getiriyor. O dönemden bu döneme pek değişen bir şey olmadığını öyküyü okurken anlayacaksınız.
"Geçmiş Zaman Olur ki...", ilk gençlik aşkının unutulmazlığı üzerine ama sonucundaki durumuyla şaşırtıcı ve bir o kadar da mizahi. İstanbul'un eski zamanlarında Maltepe şehirden uzak bir banliyo ve "Sebati Bey'in İstanbul Seferi"nde orada yaşayan eski zaman insanının gözünden modernleşen şehir anlatılıyor.
"Harikliya" öyküsünde 2 Rum vatandaşımızın aşkı işlenirken gelen Amerikan Missouri zırhlısıyla aşklarının nasıl bir karmaşaya döndüğüne şahit oluyoruz.
Her öykü o dönemin sosyal, kültürel, politik hatta sınıfsal açılarıyla işleniyor ama bu "Toplumcu Gerçekçilik'te olduğu gibi ya da kuru bir anlatımla göze sokarcasına değil. Öyleki her okuduğunuz öyküde insana dokunarak yaşamı hissediyorsunuz. Bugün bir başka dönemdeyiz ama her öyküde yakınlık kurmanın ötesinde yaşamaya başlıyoruz. Haldun Taner öyküleri sadece bize değil 50 yıl sonra yaşayacak insanlara da dokunabilecek güçte.
Aptulika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder