27 Ekim 2015 Salı

Keith Richards dokunuşu

Çizim APTULİKA

Ünlü grupların hayranı olan dinleyici için en kötü şey o grubun bir elemanın solo albüm yapmasıdır. Sevdiği grubun özelliklerini arayan dinleyici, bunu bulamayınca kızar, hatta küser bile. İçten içe sevgilisini bir başka biriyle görmüş gibi kıskançlık krizlerine de girebilir. Kimi zaman bunu önemsemez o elemanın solo albümüne de sevdiği grubun çalışması gibi bakar. Mark Knopfler ülkemize konsere geldiğinde de herkes eski grubu Dire Straits şarkılarını söylemesini istemişti. Solo albümün dinleyici için bu tip hüsranları olsa da grubun elemanlarından birinin kendi renklerini görmemize imkan sağlaması açısından da önemi büyüktür.
Rock tarihinde müziğinin ötesinde bir marka haline de gelen Rolling Stones grubunun elemanlarının solo çalışmaları ise benim için ayrıcalıklıdır. Topluluğun davulcusu Charlie Watts’ın solo albümlerinden ikisini dinlediğimde bunun önemini daha iyi kavramıştım. Grubun en sakin duruşlu, vakur elemanı Watts’ın solo albümlerinde Rolling Stones müziğinden çok farklı bir yapıyı görüyorduk. Watts bu çalışmalarda davulun başında 50’lerin caz müzisyeni oluveriyordu.
Rolling Stones’un ritm gitaristi Keith Richards’ın yeni çıkan solo albümünü “Croseyed Heart “ı dinlediğimde ise ilk tepkim, “Keşke çok önceleri Rolling Stones’dan ayrılıp, solo çalışmış olsaymış” diye söze dökülecekti. Bunu demek Rolling Stones grubuna haksızlık olabileceği için “Keşke daha çok solo albüm yapsaymış” demem daha uygun düşer. Oysa bunca zaman içinde Keith Richards, bu yeni çıkanla birlikte topu topu 3 solo albüm yapacaktı.
Rolling Stones müziği içinde Richards geniş yer alır ama solo çalışmalarında onun daha farklı yanları ortaya çıkabiliyor. O Rolling Stones’ı birleştiren paydalardan birini daha yoğun hissedebiliyoruz. Vokaliyle daha Dylan vari bir sofistik tavır görülürken, gitarı ve müziği de blues ögelerine yaklaşıyor. Yani Rolling Stones birleşenlerinden birini, Rolling Stones’ta bulamayacağımız şekilde dinliyoruz. O yıllar önce dinlediğim Charlie Watts solo albümlerindeki heyacan verici keşif yolculuğu da bunun gibi bir şeydi sanırım.
Karma karışık , tarak görmemiş, kuş yuvası misali saçlarına taktığı bandanası ile suratındaki aldırmaz ifadesine eşlik eden sırıtışıyla Keith Richards kimine göre karizmatik kimine göre züppe biridir. Herkesin ortak kanaati onun cüretkar biri olduğudur. Oysa ki onun içe kapanık, kendi halinde , utangaç biri olduğu yakın tanıyanların ifadelerinde gizlidir. Hem grup arkadaşları hem de Rolling Stones etrafında gezinen kız hayranlarının (ki şimdi bir çoğu 70’lik teyze) verdiği ropörtajlarda onun utangaçlığı hep anlatılagelmiştir.

Sosyalist dedenin torunu
Keith Richards rock tarihinin en çılgın grubu Rolling Stones’ın  değişmez iki elemanından biri olsa da vokalist Mick Jagger’a göre cüretkarlıktan çok uzaktır.   İkinci Dünya Savaşı yıllarında doğan gitaristin çocukluğunda Alman uçakları İngiltereyi bombalarken başlayan bir içe kapanıklık. Mick Jagger gibi bir çocukluk arkadaşı olmasına rağmen kavgadan kaçan biri olacaktı her daim. Keith Richards.
Onların ikisini birleştiren ise sadece blues’tu.   Sosyalist bir dedenin torunu olan Keith, ailedeki sınıfsal bilinçten de olsa gerek ABD’deki ezilen siyahların müziğine merak saracaktı. Bu merak iki kafadarı daha yeni yetme hallerinde ABD’deki siyah gettoların içine yerleşmiş Chess Records’ın kapısına dayanmalarını sağlayacaktı. Jagger ve Richards bu plak şirketinin kapısında hayranı oldukları Muddy Waters’ı soracaklardı. Kapıda bu soruyu sordukları Howlin’ Wolf içeri şaşkınlıkla seslenerek, “Hey Muddy seni iki beyaz velet soruyor, İngiltere’den buraya seni görmeye gelmişler.” dediğinde ise Muddy Waters okkalı bir küfür edecekti. Çünkü o günlerin ABD’sinde Chess Records’daki blues ustalarıyla hiç bir beyaz ilgilenmezdi. Hele ki kapıya gelip, imza almaları olacak iş bile değildi.

Blues tutkusu
Bu iki kafadar yeni yetme büyüyecek ve Rolling Stones’ı kuracaktı. Grup plak satışlarında rekorlar kıracak ve 80’lerde stadyumları tıkabasa dolduracaktı ama bu sevdaları sönmeyecekti. Rolling Stones büyük stadyum konserlerine Muddy Waters’ı da alarak geniş kitlere tanıtacaklardı.  Bu vefa sadece Muddy Waters’la sınırlı kalmadı ve günümüze kadar geldi. 2006 yılında Beacon Tiyatrosu’nda verdikleri konserde sahneye yaşayan en büyük blues ustalarından Buddy Guy’ı davet edip, birlikte şarkı söyleyeceklerdi. “Champagne and Reefer” isimli bu şarkının finaline doğru Buddy Guy gitar solosunu tamamlarken Keith Richards gitarını sırtından çıkararak onun önüne bıracaktı. Buddy Guy’ın önünde eğilerek “Senin yanında biz kimiz, gitar çalmak ne haddimize” ifadesi hiç bir zaman unutamayacağım sahnelerdendir.

Keith Richards bu güne kadar üç solo albüm yaptı ilki 1988’de “Talk Is Cheap” adıyla çıktı. Bunu 1992’de “Main Offender” takip etti. Bugünlerde de Keith Richards’ın 23 yıl aradan sonra “Crosseyed Heart” albümü geldi. Rolling Stones müziğinin içine gizlenen utangaç çocuğu bulmanız için iyi bir fırsat.
APTULİKA 




Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...