Çizim APTULİKA |
Ünlü grupların hayranı olan
dinleyici için en kötü şey o grubun bir elemanın solo albüm yapmasıdır. Sevdiği
grubun özelliklerini arayan dinleyici, bunu bulamayınca kızar, hatta küser
bile. İçten içe sevgilisini bir başka biriyle görmüş gibi kıskançlık krizlerine
de girebilir. Kimi zaman bunu önemsemez o elemanın solo albümüne de sevdiği
grubun çalışması gibi bakar. Mark Knopfler ülkemize konsere geldiğinde de
herkes eski grubu Dire Straits şarkılarını söylemesini istemişti. Solo albümün
dinleyici için bu tip hüsranları olsa da grubun elemanlarından birinin kendi
renklerini görmemize imkan sağlaması açısından da önemi büyüktür.
Rock tarihinde müziğinin
ötesinde bir marka haline de gelen Rolling Stones grubunun elemanlarının solo
çalışmaları ise benim için ayrıcalıklıdır. Topluluğun davulcusu Charlie
Watts’ın solo albümlerinden ikisini dinlediğimde bunun önemini daha iyi
kavramıştım. Grubun en sakin duruşlu, vakur elemanı Watts’ın solo albümlerinde
Rolling Stones müziğinden çok farklı bir yapıyı görüyorduk. Watts bu
çalışmalarda davulun başında 50’lerin caz müzisyeni oluveriyordu.
Rolling Stones’un ritm
gitaristi Keith Richards’ın yeni çıkan solo albümünü “Croseyed Heart “ı
dinlediğimde ise ilk tepkim, “Keşke çok önceleri Rolling Stones’dan ayrılıp,
solo çalışmış olsaymış” diye söze dökülecekti. Bunu demek Rolling Stones
grubuna haksızlık olabileceği için “Keşke daha çok solo albüm yapsaymış” demem
daha uygun düşer. Oysa bunca zaman içinde Keith Richards, bu yeni çıkanla
birlikte topu topu 3 solo albüm yapacaktı.
Rolling Stones müziği içinde
Richards geniş yer alır ama solo çalışmalarında onun daha farklı yanları ortaya
çıkabiliyor. O Rolling Stones’ı birleştiren paydalardan birini daha yoğun
hissedebiliyoruz. Vokaliyle daha Dylan vari bir sofistik tavır görülürken,
gitarı ve müziği de blues ögelerine yaklaşıyor. Yani Rolling Stones
birleşenlerinden birini, Rolling Stones’ta bulamayacağımız şekilde dinliyoruz.
O yıllar önce dinlediğim Charlie Watts solo albümlerindeki heyacan verici keşif
yolculuğu da bunun gibi bir şeydi sanırım.
Karma karışık , tarak
görmemiş, kuş yuvası misali saçlarına taktığı bandanası ile suratındaki
aldırmaz ifadesine eşlik eden sırıtışıyla Keith Richards kimine göre karizmatik
kimine göre züppe biridir. Herkesin ortak kanaati onun cüretkar biri olduğudur.
Oysa ki onun içe kapanık, kendi halinde , utangaç biri olduğu yakın
tanıyanların ifadelerinde gizlidir. Hem grup arkadaşları hem de Rolling Stones
etrafında gezinen kız hayranlarının (ki şimdi bir çoğu 70’lik teyze) verdiği
ropörtajlarda onun utangaçlığı hep anlatılagelmiştir.
Sosyalist dedenin torunu
Keith Richards rock tarihinin
en çılgın grubu Rolling Stones’ın değişmez iki elemanından biri olsa da vokalist
Mick Jagger’a göre cüretkarlıktan çok uzaktır. İkinci
Dünya Savaşı yıllarında doğan gitaristin çocukluğunda Alman uçakları
İngiltereyi bombalarken başlayan bir içe kapanıklık. Mick Jagger gibi bir
çocukluk arkadaşı olmasına rağmen kavgadan kaçan biri olacaktı her daim. Keith
Richards.
Onların ikisini birleştiren ise sadece blues’tu. Sosyalist bir dedenin torunu olan Keith,
ailedeki sınıfsal bilinçten de olsa gerek ABD’deki ezilen siyahların müziğine
merak saracaktı. Bu merak iki kafadarı daha yeni yetme hallerinde ABD’deki
siyah gettoların içine yerleşmiş Chess Records’ın kapısına dayanmalarını
sağlayacaktı. Jagger ve Richards bu plak şirketinin kapısında hayranı oldukları
Muddy Waters’ı soracaklardı. Kapıda bu soruyu sordukları Howlin’ Wolf içeri
şaşkınlıkla seslenerek, “Hey Muddy seni iki beyaz velet soruyor, İngiltere’den
buraya seni görmeye gelmişler.” dediğinde ise Muddy Waters okkalı bir küfür
edecekti. Çünkü o günlerin ABD’sinde Chess Records’daki blues ustalarıyla hiç
bir beyaz ilgilenmezdi. Hele ki kapıya gelip, imza almaları olacak iş bile değildi.
Blues tutkusu
Bu iki kafadar yeni yetme
büyüyecek ve Rolling Stones’ı kuracaktı. Grup plak satışlarında rekorlar
kıracak ve 80’lerde stadyumları tıkabasa dolduracaktı ama bu sevdaları
sönmeyecekti. Rolling Stones büyük stadyum konserlerine Muddy Waters’ı da
alarak geniş kitlere tanıtacaklardı. Bu
vefa sadece Muddy Waters’la sınırlı kalmadı ve günümüze kadar geldi. 2006
yılında Beacon Tiyatrosu’nda verdikleri konserde sahneye yaşayan en büyük blues
ustalarından Buddy Guy’ı davet edip, birlikte şarkı söyleyeceklerdi. “Champagne
and Reefer” isimli bu şarkının finaline doğru Buddy Guy gitar solosunu
tamamlarken Keith Richards gitarını sırtından çıkararak onun önüne bıracaktı.
Buddy Guy’ın önünde eğilerek “Senin yanında biz kimiz, gitar çalmak ne haddimize”
ifadesi hiç bir zaman unutamayacağım sahnelerdendir.
Keith Richards bu güne kadar
üç solo albüm yaptı ilki 1988’de “Talk Is Cheap” adıyla çıktı. Bunu 1992’de
“Main Offender” takip etti. Bugünlerde de Keith Richards’ın 23 yıl aradan sonra
“Crosseyed Heart” albümü geldi. Rolling Stones müziğinin içine gizlenen utangaç
çocuğu bulmanız için iyi bir fırsat.
APTULİKA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder