İş Bankası Yayınları
(5. Baskı 2019)
İş Bankası Yayınları'nın yaptığı "Türk Edebiyatı Klasikleri" dizisi benim için büyük bir keyf ve keşif alanı oldu. Ne garip değil mi? Türk edebiyatı klasiklerini keşfetmek... işin en doğru tanımı, yeniden keşfetmek. Evet bir çok yaşıtım gibi ilk öğretim çağlarımızda edebiyat derslerinden biliyoruz ama okumadık. Okuduysak da ödev olarak verildi, bizlere "okuyun, özet çıkarın" dediler. Ana hiç kimse, "nasıl sevdiniz mi? Keyif aldınız mı?" diye sormadı. Açıkcası bir çoğumuz o eserleri derste özet çıkarılacak şeyler olarak gördük. Bir de "Çocuk Kitapları" diye ayrılmış, klasiklerin özet hali olarak çıkan kitaplar vardı. Ki bunlar hala da var. Bunlar hakkında bir pedagogla çocuk için ne yararı var diye, inatla tartışmak isterim. Okul öncesi çocuklar için yapılan "boyama kitapları" ve ilkokulun sonlarına doğru da onların önüne bu "özet kitaplar"ı sunmanın ne yararı olabilir? Bana kalırsa o boyama kitapları, çocukları resimden ve yaratıcılıktan uzaklaştırıyor, özet kitaplar da okumadan uzaklaştırıyor.
İşte bu "Türk Edebiyatı Klasikleri" dizisi o okul yıllarımdaki travmayı bir nebze de olsa kırıyor ve keyif alınacak eserlerle gecikmeli de olsa buluşuyorum. Bu arada romanın dili de Engin Kılıç tarafından günümüz Türkçesine uyarlanmış olduğunu da belirtmeliyim.
Binbirdirek'te iplik yapımında çalışan işçi Agop ve Kirkor isimli iki Ermeni vatandaşımızın tutkusu define peşinde koşmak. Bu tutku yüzünden akıl almaz maceralara girdikleri gibi, ellerinde olanı iki üç kuruşu da kaybederler. Onların bu define bulup, zengin olma hayallerinin serüveninde karşılarına Efsuncu Baba Enveri çıkıverir. Onun da derdi define aramaktır ama Efsuncu Baba, büyü, simya, tılsım işleriyle uğraşan bir zattır. Alemin sırrını çözmek, yıldıznameler ona aileden gelen batıl itikatlardır ve hayatını da bunlar yönlendirir. Babadan kalma kütüphanesinde bulduğu bir kitapta İstanbul'un gömülü defineleri şifreli halde bildirilmiştir. Defineye ulaşmak için tılsımın kaldırılması için Binbirdirek'te saklı bir anahtar ve iki meleğe ihtiyaç vardır. İşte bu iki melekte orada karşılaştığı Agop ve Kirkor'dur. Onların kendisine gönderilmiş olan Lahur ve Mahur isminde iki melek olduğuna ciddi ciddi inanır. Ondan sonra da mizah yüklü, harika bir serüven başlar.
Hüseyin Rahmi Gürpınar, natüralizm tarzında yazan bir yazar ama daha sonra çıkacak olan eleştirel toplumcu gerçekçiliğe ve gülmece edebiyatına da öncülük ettiğini söyleyebiliriz. Yazarın "Efsuncu Baba" romanı da feodalizmden modern bir topluma geçişteki sancıyı alaycı bir dille verir.
İlk romanlarda yazarın anlatıma kendi fikirlerini de anlatıcı olarak katması alışıldık bir olaydır. Bunu "Efsuncu Baba" da da görüyoruz, yazar romanın sonundaki üç sayfada Enver Paşa başta olmak üzere Osmanlı'nın son dönemindeki siyasi kişiliklere de eleştiriler getirir. Romanı, "Bu dünya, henüz büyük komik Moliere çağından üç adım ileri gitmedi. Daima üstadın ebedi komedyaları tekrarlanıp duruyor. Yalnız sahnenin dekorları değişti. Tarzlar başkalaştı. İnsanın mayası hep o maya... Kötülerler daha kurnazlaştı. Birbirini zarar verme ilerledi. Fenalık büyüdü." sözleriyle bitiren Hüseyin Rahmi, aydınlanma, akıl ve bilimden yana yeni bir çağın kapılarının açıldığını vurgular.
"Efsuncu Baba" romanını Hüseyin Rahmi 1924 yılında yazmış ve yayınlamış. Yani Cumhuriyet devriminin ilk yıllarında ve günümüzden yüzyıl önce. Kitabın hala güncelliğini koruyor olması ise acı verici. Ancak her şeye rağmen mizah gücümüzün derin köklerine inmemizi sağlayan bu eser bize umut vereceğe benzer.
Aptulika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder