8 Kasım 2020 Pazar

Timur Selçuk'un bıraktığı iz.

 


Şimdilerde elimizde cep telefonu olur olmaz her yerde fotoğraf çekiyoruz, bu kolaylığın 1977'lerde falan olmasını öyle çok isterdim ki... Hatta fotoğraf değil, video olarak da kaydeder ve bugün yayınlardım. 

Yer Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu ve bir piyano resitali. "Resital" ismiyle o zamanlar tanışmıştım ama klasik müzik konseri değildi. Parkalardan yemyeşil olmuş bir dinleyici kalabalığı ve sahnede bir piyano. Bir süre sonra onun başına bembeyaz giysileriyle bir adam geliyor. O bembeyaz giysi barışı simgeleyen "beyaz güvercin"den geliyor ama o bildiğiniz beyaz güvercinin barışını "Savaşsız ve Sömürüsüz" bir idealden vurguluyor. Bu yüzden piyanodaki adam oldukça sinirli başıyor tuşlara. Kimi zaman bir özgürlük kimi zaman bir direniş ama hep kavganın türküsü ama en sonunda da Sabahattin Ali'nin "Aldırma Gönül"ü. 

Türkü dedim ama bu oldukça kentli ve çok sesli. İşte böyle tanışmıştım Timur Selçuk'la Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'ndaki konseriyle. Bu elbetteki ilk tanışma değildi daha öncesinde "Caddeden sokaklara doğru sesler yükseldi" diyen popa ( o dönemki adıyla Türkçe sözlü hafif batı müziği) düzey getiren plaklarıyla tanımıştık ama o konser (ve konserlerdeki) daha bir başkaydı. 



Babam bir Münir Nurettin Selçuk ve Yahya Kemal tutkunuydu. Çocukluğumda Yahya Kemal'i okuma yazma öğrenmeden önce evde çalınan Münir Nurettin besteleriyle tanıdım. Babamda müzik insanıydı ve evimizde Türk Musikisinin eserlerine onun sesinden kulağım aşinaydı... belki de o yüzden müzik konusunda tutkulu ve kalitesizliğe taviz vermeyecek bir zevke sahip oldum, kim bilir. O tutku ile evimizde Türk Musikisinin ustalarının eserleriyle birlikte Aşık Veysel'i de tanıdım. 

Babamla Münir Nurettin'in AKM'deki konserlerine de giderdim ve o dev müzisyenin ciddiyetini hala unutamam. Sonra ben büyüdüm ve 16 yaşına geldim babam benimle birlikte Timur Selçuk konserlerine geldi. Yahya Kemal yerine benim şairim Nazım Hikmet oldu ve bu sefer de ben babama Nazım Hikmet'i tanıtacaktım. 

Şimdi bugünlerde bunları hatırladım. 6 Kasım 2020 tarihinde Timur Selçuk'u kaybettik. İçimde bir anda bir şeyler koptu ve yıllardır dile getirmediğim bir vefayı sunmak zorundaydım ve bu ne yazık ki o insanlar öldükten sonra oluyor. Bu çok hazin ama ne yazık ki böyle. Bizim diyarlarda farklı olanla dalga geçilir ama asıl "kaliteli" olanla dalga geçilir. Hayatını yaptığı işe adamış, tutkuyla sarılan insanlar tiye alınır. Timur Selçuk da işini ciddiye alanlardı ve o tutkuya dönüşmüş müzisyenlik aynı zamanda bir ahlaktı. Piyanosuyla kimi zaman dövüşür gibi hiddetli kimi zamanda bir sevgiliyle dans eder gibiydi. Bir bakardınız o batılı ( ki bir çoklarına göre "Burjuva" ile eşdeğerlenen) enstrüman işçi sınıfının mücadelesinde sınıf savaşı alanlarına taşınacaktı. Sazın bağlama ya da piyano olması değildi aslolan samimiyeti ve ciddiyetiydi... O yüzden "Nereye Payidar" diye grevlere ilham oldu "1 Mayıs" diye alanlarda inledi. 



1970'li yıllarda Timur Selçuk'un "Güneşin Sofrasında" plağını almıştım. Daha sonra AST'ta oynanan Brecht'in epik tiyatro oyunu "Tak Tik" in müziklerinden oluşan LP'sini edinmiştim. 12 Eylül geldiğinde onlar bir aramada elimden alınacak diye çok korkmuştum ama daha sonraları onları yitirdim. Ya bir arkadaşıma verdim ya da takas ettim ama bugün çok pişmanım. 


Timur Selçuk ismi üzerinde herkesin bir yorumu olacaktır. Kimimiz beğeniriz kimimiz beğenmeyiz ama hepimizin hemfikir olacağı bir şey vardır ki, kelimenin tam anlamıyla Müzik İnsanı'dır. Geçen zaman içinde şöyle bir bakarsak, bende bıraktığı izler şöyledir:

*Yeni yetmelik zamanlarımda onu konserlerde izlemeye başladığımda sosyalist dünya görüşünde müzik yapan biriydi. Bu dünya görüşünün devrimci yanıyla müziğini kentli ve çoksesli anlayışta yaptı. Yani ilerici bir dünya görüşüne çağdaş bir bakış sundu.

* Yaptığı tiyatro müzikleriyle Brechtçi 'Epik Tiyatro' anlayışına bizden ve özgün örnekler kattı.

*Daha önceden yaptığı pop müzik örneklerinde herkes yabancı parçalara Türkçe söz yazıp, 'bizden !' çalışmalar verirken, o kendi bestelerini orkestrasıyla yorumlarken farklılığını ortaya koyan imzasını attı.

Sözün özü o bir piyanist, vokalist, besteci, orkestra yönetmeni ve öğretmendi. 

Halkın yanında ama asla 'halk dalkavuğu' değildi. 

Aptulika

8 Kasım 2020

23:49


Not: Yukarda 'Resital' sözcüğü ile ilk tanışmamın Timur Selçuk konserinde tanıştığımı söylemiştim. Gene aynı dönemlerde bu sözcüğü ilk olarak Ruhi Su konserlerinde duymuştum. Resital'in anlamı, bir sanatçının bir enstrumanla verdiği konser demekti. Ruhi Su opera eğitiminden gelen biriydi ve resital enstrumanı bağlama idi. 







Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...