3 Kasım 2020 Salı

Sevdiğin yazar, yazısını sana ithaf ederse...



Tam tamına bir yıl önce Selçuk Altun'un "Ardıç Ağacının Altında" romanını okumuştum. İtiraf edeyim ki, günümüz Türk yazarlarını okumamak gibi bir saplantım vardır. Haklı olduğumu ya da olmadığımı iddia edemem, sonuçta zaten saplantılı bir hal olduğunu da söyledim. Kim bilir belki de son yirmi (ya da yirmibeş) yılın "best seller" mantığı ve gazete kitap eklerinin pohpohlamalarından sıkılmış da olabilirim.  Her şeye rağmen bu saplantımı yerle yeksan etmek için çabalamalarım olduysa da sonuç değişmemişti. Tabi bunları dediğim için yeniye karşı durduğum sanılmasın. Bu zaman zarfında sevdiğim yazarlar da olmuştur. Benimkisi ister tüketici hakkı... isterseniz beğeni tercihi deyin öyle bir şey. 


Yazının başında da dediğim gibi geçen yıl kitabın kapağından dolayı Selçuk Altun'un romanını alıp okumaya başlamıştım. Kapakta Leonardo da Vinci'nin bir tablosundan detay yer almakta olup, kitabın ismi de bu tabloya gönderme yapıyordu.   Hemen aklıma roman isminden dolayı, uyanık bir grafiker bu tabloyu kapak olarak yerleştirmiş olabilir diye düşündüm. Yani böylesi bir tesadüf olabilirdi diye içimden geçirdim. Hem bu tip kitap kapaklarına aşinayız hani, ki Can Yayınları bu konuda zirve yapmıştır. 

Selçuk Altun'un romanını elbetteki Leonardo da Vinci'nin bu tablosu üzerine değil ama bir şekilde ana yapının içine oturuyor. Kitabı okurken bu tabloyu romanda bir renk olsun diye değil, plastik sanatlar (Resim, heykel vd.) üzerine ciddi bilgi sahibi biri olarak kattığını görecektim. Daha sonradan Selçuk Altun'un bir sanat koleksiyoneri, bibliyofil ve estet olduğunu öğrenince işin gerçeğini anlayacaktık. ( Bu arada laf aramızda, pandemi araya girmesiydi, bir ara benim 'Görme Biçimleri'ne onu konuk edip, sanat yapıtları üzerine konuşmak istiyordum.) 

"Ardıç Ağacını Altında" romanı başlıbaşına Leonardo ve tablosuyla alakalı değil. Zaten Altun'un romanlarında ara sıra Orhan Kemal, Pat Metheny, Oktay Rıfat gibi bir çok isim ana öykülere kimi zaman kolaj kimi zaman da anektodlar şeklinde göndermeler yapılarak yer alabiliyor. ( Özellikle Altun'un Orhan Kemal'i seviyor olması beni sevindirdi ama bir başka romanında Pera Palas'ı kasvetli bulması -her  ne kadar roman kahramanının düşüncesi olsa da - pek hoşuma gitmedi. Zira hiç bir zaman kalmamış olsam da dışardan gözlemle benim için en cezbedici oteldir)



Bu ilk tanışmadan sonra Selçuk Altun'u "Bizans Sultanı" ve diğer romanlarıyla okumaya devam ettim. Şans bu ya, kısa bir sürede bu sevdiğim yazarla tanışacak ve sohbetler edecektim. Bu haftada OT dergisini aldığımda bir başka sürprizle karşılaşacaktık. Dergideki yazısında Selçuk Altun'un yazısını bana ithaf ettiğini görecektim. Üstelik yazısının küçük başlığında, 
"Bir bibliyofil olmuşsam tekrar tekrar okuduğum çizgi romanların payını inkar edemem." 
diyordu, Selcuk Altun. 



Sevdiğiniz bir yazarla kısa süre sonra tanışıp, dost ve komşu olmanız güzel bir şeydir. 
Ama buna bir de mesleğinizi (çizerliğinizi) onurlandıracak şekilde bir yazı ithaf edilirse, insan nasıl keyiflenmez. 

Aptulika
3 Kasım 2020

 Notlar: 
* Yazı benimle birlikte Kuzguncuk Sahaf'a ithaf edilmiş. Bu arada belirteyim ben haftada üç gün orada çalışıyorum. Benim emeklilik hayalim bir kırtasiye dükkanı açmaktı. Daha emekli olmama iki yıl var ve daha olmadan bu hayalime kitapçıda çalışarak biraz ulaştım.

* Kuzguncuk Sahaf, biraz da 35 yıl önceki çekme kaset tezgahı günlerimi  de hatırlatıyor. ( Bu arada belirteyim Kuzguncuk Sahaf'ta kitaplarla birlikte ufak çaplı CD ve plak da yer almakta.)
 

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...