Efendime söyleyeyim, o sahaf kitapçıda iki yıl önce
kitaplara bakarken Varlık Yayınları’nın olduğu raflarda hep gözüme değen ama
benim de almak istemediğim için kızdığım bir kitap vardı. Kitabın adına bakar
mısınız, “Alın Yazısı”. Ne kapağı ne de ismi bana çekici gelmemişti ama ne
hikmetse iki yıl boyunca kitaplara bakarken hep elim ona deyiyor ve kızıyordum.
Yahu bir insan kitaba kıl olur mu. Ben sanki o canlıymış gibi fitil oluyordum.
Kapağına ve ismine gıcık olunan kitap
Kitabın adı: “Alın Yazısı”, yazarı Erskine Caldwell. Amerikalı bir roman
yazarı olan Caldwell, 1903 ile 1987 arasında yaşamış. Hayatı boyunca da çok
eser vermiş. Bunlardan en heybetlisi de “Tütün Yolu” imiş. Ancak ben ne “Tütün
Yolu” ne de başka bir kitabını bugüne kadar okumamıştım. Aslında büyük talihsizlikmiş
ya da bugün okumam gerekiyordu diyelim.
Erskine Galdwell isminden önce yazarın kitabının ismiyle iki
yıl önce falan tanışmıştım. Bizim mahallede bir sahaf kitapçı mevcut. Nasıl bir
şeyse kitabın hayatımızdan çekip gittiği ya da bizim onu görmezden geldiğimiz
şu günlerde İstanbul’un bir mahallesinde kitapçı hemi de sahaf, akıllara zeka.
Hoş o kitapçı da satışı daha çok internetten yapıyor, yoksa dükkana gelen giden
sadece bir, iki kişi. Neyse sözü uzatmayayım, aslında bu da daha başka bir
yazımın hatta öykümün konusu olacak burada harcayıp, bitirmeyeyim.
Efendime söyleyeyim, o sahaf kitapçıda iki yıl önce
kitaplara bakarken Varlık Yayınları’nın olduğu raflarda hep gözüme değen ama
benim de almak istemediğim için kızdığım bir kitap vardı. Kitabın adına bakar
mısınız, “Alın Yazısı”. Ne kapağı ne de ismi bana çekici gelmemişti ama ne
hikmetse iki yıl boyunca kitaplara bakarken hep elim ona deyiyor ve kızıyordum.
Yahu bir insan kitaba kıl olur mu. Ben sanki o canlıymış gibi fitil oluyordum.
Bu geçen süre zarfında oradaki Varlık yayınları rafından hiç
yoksa otuz kitap alıp okumuşumdur ama “Alın Yazısı’ kitabını hep bıraktım. İşin
ilginci zaman içinde bir alan da çıkmamıştı o kitabı.
Yılbaşının arifesinde gene bizim kitapçıya indim. Bu iniş
çok acildi hani zira Cumartesi günü bizim Gereonimo bana bir kitap hediye
etmişti. Onu pazar günü başlamamla bitirmem bir oldu. Yapacak iş yok daha da okumak istiyorum. Evdeki kitaplara
baktım, tamtakır kurubakır. Eh okumadığım kitaplar var ama canım öyle araştırma
vesaire istemiyor roman ya da öyküye acıkmışım. Bu yüzden koşuverdim bizim
mahalle kitapçısına. Gittim gitmesine
ama bak bak kitap bulamıyorum. Birkaç kere Steinback’in “İnci”sini görüyorum.
Heyecanla atılıyorum, kitabı elimle okşuyorum ve içimden, “Keşke okumasaydım”
diyorum. Bak bak bir halt bulamıyorum. Hemen bir alttaki bölüme bakmak için
çömeliyorum, hop pardesü bir iki kitabı deviriyor. Bir mahallede kitapçı açmak
güzel ama dükkan ufak tabiki. Birbirine bitişik iki raf arasından iki kişinin
geçmesi mümkün değil. Bir de rafa yerleşme olanağı bulamayan kitaplar da yığın
yığın üstü üste yerlere ve rafların üstüne konulmuş.
Neyse ben doğru dürüst bir kitap bulamıyorum ve son kurtuluş
olarak Varlık Yayınlarının cebe sığan kitaplarının olduğu bölüme bakıyorum. Tam
oraya bakarken gene gözüme o kitap
çarpıyor. Yahu kitabın kapağı bile insana itici geliyor: “Alın Yazısı”.
Tamam be diyorum ve kitabı alıyorum. İçimden bu da benim
alın yazım diye geçiriyorum. Bahtıma küsüp,
kitabı cebime atıyorum ve dükkanı terk ediyorum. Kışın kar bekleyen
soğuyuyla birlikte biraz laflar insan yüzü görürüm diye meyhaneye doğru
yönleniyorum.
O gece öyle geçti gitti sabah bakkala gittiğimde elimi
cebime atmam ile elim alın yazıma değecekti. Eve geldim kitabı çıkardım,
karşıma koydum. Alın yazım buysa okuyacağız dedim. Kitabı okumaya başladım.
Hayatımda bir gün içinde bitirdiğim kitap yok gibidir. Kitabı aralıklarla
okumak benim alışkanlığımdır. Bunda ise öyle olmadı, okumaya başlamamla
kitaptan ayrılmadım ve bitti. 176 sayfalık kitap bittiğinde bir de “devam
etseydi” demez miyim. Bütün karakterleri oturup bir kağıda çizecek kadar
tanıyordum. Mekanlar sanki bir tiyatro izlemişim gibi aklımdaydı. Kızı Lily ile
yaşayan Molly ‘nin kocasının cenazesi sonrası düştükleri yaşam zorluğu içinde
başlayan roman kimi zaman bir dram kimi zaman da bir komedi oluyordu. Bir de
ölen kocanının kardeşi Jethro diye adam çıkageliyordu ki, evlere şenlik bir
karakter. ABD’nin güney eyeletlerindeki sefil yaşantının acayip bir öyküsü.
Yazar Erskine Caldwell ismini daha önce duymamıştım, “Alın
Yazısı”nı okurken de bana öylesi edebiyatçı konumunda birinden çok akıcı bir
dille maceracı bir kişiliğin kaleminden çıkmış gibi geldi. Sonradan öğrendiğime
göre adamımız ciddi bir Amerikan edebiyatçısıymış. Güney eyaletlerinde yaşamış
ve de babasının gezgin bir satıcı olması nedeniyle de insan karekterlerini çok
iyi tanıyor ve bunu da kitabına çok güzel yansıtıyor. Bilen kitap kurtlarına
sorduğumda onun için çok sert konuları anlatır dediler. Bekir Yıldız gibi diyen
de oldu. Bana kalırsa anlatımı sert değil, konuların geçtiği yerlerdeki
hayatlar sert yoksa yazarın anlatımı mizahi de olabiliyor. Romandaki her
sahnede sanki bir tiyatroda izliyormuş gibi bir etkiye kapılıyorsunuz.
Kitabı bitirdikten sonra gene kafam isme takıldı ve buna
“Alın Yazısı” ismini vermek yakışmıyor diye içimden geçirdim. Varlık Yayınları
tarafından 1954’te basılan bu kitabı Mehmet Fuat çevirmiş. Mehmet Fuat dilimize
çevirirken bu kitaba daha iyi bir isim bulamaz mıydı, derken, kitabın orijinal
ismini görecektim: “The Sure Hand of God”. Yani yapacak bir şey yok, kitabın
asıl adı da ona benzer bir şey. Ancak siz siz olun Caldwell’in “Alın Yazısı”
romanının bulursanız, burun kıvırmayın.
Aptulika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder