2 Ocak 2015 Cuma

Hafta sonu 'Blues Perişan Kütüphanesi'ne katkı – 11

Efendime söyleyeyim, o sahaf kitapçıda iki yıl önce kitaplara bakarken Varlık Yayınları’nın olduğu raflarda hep gözüme değen ama benim de almak istemediğim için kızdığım bir kitap vardı. Kitabın adına bakar mısınız, “Alın Yazısı”. Ne kapağı ne de ismi bana çekici gelmemişti ama ne hikmetse iki yıl boyunca kitaplara bakarken hep elim ona deyiyor ve kızıyordum. Yahu bir insan kitaba kıl olur mu. Ben sanki o canlıymış gibi fitil oluyordum.


Kapağına ve ismine gıcık olunan kitap

Kitabın adı: “Alın Yazısı”,  yazarı Erskine Caldwell. Amerikalı bir roman yazarı olan Caldwell, 1903 ile 1987 arasında yaşamış. Hayatı boyunca da çok eser vermiş. Bunlardan en heybetlisi de “Tütün Yolu” imiş. Ancak ben ne “Tütün Yolu” ne de başka bir kitabını bugüne kadar okumamıştım. Aslında büyük talihsizlikmiş ya da bugün okumam gerekiyordu diyelim.
Erskine Galdwell isminden önce yazarın kitabının ismiyle iki yıl önce falan tanışmıştım. Bizim mahallede bir sahaf kitapçı mevcut. Nasıl bir şeyse kitabın hayatımızdan çekip gittiği ya da bizim onu görmezden geldiğimiz şu günlerde İstanbul’un bir mahallesinde kitapçı hemi de sahaf, akıllara zeka. Hoş o kitapçı da satışı daha çok internetten yapıyor, yoksa dükkana gelen giden sadece bir, iki kişi. Neyse sözü uzatmayayım, aslında bu da daha başka bir yazımın hatta öykümün konusu olacak burada harcayıp, bitirmeyeyim.
Efendime söyleyeyim, o sahaf kitapçıda iki yıl önce kitaplara bakarken Varlık Yayınları’nın olduğu raflarda hep gözüme değen ama benim de almak istemediğim için kızdığım bir kitap vardı. Kitabın adına bakar mısınız, “Alın Yazısı”. Ne kapağı ne de ismi bana çekici gelmemişti ama ne hikmetse iki yıl boyunca kitaplara bakarken hep elim ona deyiyor ve kızıyordum. Yahu bir insan kitaba kıl olur mu. Ben sanki o canlıymış gibi fitil oluyordum.
Bu geçen süre zarfında oradaki Varlık yayınları rafından hiç yoksa otuz kitap alıp okumuşumdur ama “Alın Yazısı’ kitabını hep bıraktım. İşin ilginci zaman içinde bir alan da çıkmamıştı o kitabı.
Yılbaşının arifesinde gene bizim kitapçıya indim. Bu iniş çok acildi hani zira Cumartesi günü bizim Gereonimo bana bir kitap hediye etmişti. Onu pazar günü başlamamla bitirmem bir oldu. Yapacak iş yok  daha da okumak istiyorum. Evdeki kitaplara baktım, tamtakır kurubakır. Eh okumadığım kitaplar var ama canım öyle araştırma vesaire istemiyor roman ya da öyküye acıkmışım. Bu yüzden koşuverdim bizim mahalle kitapçısına.  Gittim gitmesine ama bak bak kitap bulamıyorum. Birkaç kere Steinback’in “İnci”sini görüyorum. Heyecanla atılıyorum, kitabı elimle okşuyorum ve içimden, “Keşke okumasaydım” diyorum. Bak bak bir halt bulamıyorum. Hemen bir alttaki bölüme bakmak için çömeliyorum, hop pardesü bir iki kitabı deviriyor. Bir mahallede kitapçı açmak güzel ama dükkan ufak tabiki. Birbirine bitişik iki raf arasından iki kişinin geçmesi mümkün değil. Bir de rafa yerleşme olanağı bulamayan kitaplar da yığın yığın üstü üste yerlere ve rafların üstüne konulmuş.
Neyse ben doğru dürüst bir kitap bulamıyorum ve son kurtuluş olarak Varlık Yayınlarının cebe sığan kitaplarının olduğu bölüme bakıyorum. Tam oraya bakarken  gene gözüme o kitap çarpıyor. Yahu kitabın kapağı bile insana itici geliyor: “Alın Yazısı”.
Tamam be diyorum ve kitabı alıyorum. İçimden bu da benim alın yazım diye geçiriyorum. Bahtıma küsüp,  kitabı cebime atıyorum ve dükkanı terk ediyorum. Kışın kar bekleyen soğuyuyla birlikte biraz laflar insan yüzü görürüm diye meyhaneye doğru yönleniyorum.
O gece öyle geçti gitti sabah bakkala gittiğimde elimi cebime atmam ile elim alın yazıma değecekti. Eve geldim kitabı çıkardım, karşıma koydum. Alın yazım buysa okuyacağız dedim. Kitabı okumaya başladım. Hayatımda bir gün içinde bitirdiğim kitap yok gibidir. Kitabı aralıklarla okumak benim alışkanlığımdır. Bunda ise öyle olmadı, okumaya başlamamla kitaptan ayrılmadım ve bitti. 176 sayfalık kitap bittiğinde bir de “devam etseydi” demez miyim. Bütün karakterleri oturup bir kağıda çizecek kadar tanıyordum. Mekanlar sanki bir tiyatro izlemişim gibi aklımdaydı. Kızı Lily ile yaşayan Molly ‘nin kocasının cenazesi sonrası düştükleri yaşam zorluğu içinde başlayan roman kimi zaman bir dram kimi zaman da bir komedi oluyordu. Bir de ölen kocanının kardeşi Jethro diye adam çıkageliyordu ki, evlere şenlik bir karakter. ABD’nin güney eyeletlerindeki sefil yaşantının acayip bir öyküsü.
Yazar Erskine Caldwell ismini daha önce duymamıştım, “Alın Yazısı”nı okurken de bana öylesi edebiyatçı konumunda birinden çok akıcı bir dille maceracı bir kişiliğin kaleminden çıkmış gibi geldi. Sonradan öğrendiğime göre adamımız ciddi bir Amerikan edebiyatçısıymış. Güney eyaletlerinde yaşamış ve de babasının gezgin bir satıcı olması nedeniyle de insan karekterlerini çok iyi tanıyor ve bunu da kitabına çok güzel yansıtıyor. Bilen kitap kurtlarına sorduğumda onun için çok sert konuları anlatır dediler. Bekir Yıldız gibi diyen de oldu. Bana kalırsa anlatımı sert değil, konuların geçtiği yerlerdeki hayatlar sert yoksa yazarın anlatımı mizahi de olabiliyor. Romandaki her sahnede sanki bir tiyatroda izliyormuş gibi bir etkiye kapılıyorsunuz.
Kitabı bitirdikten sonra gene kafam isme takıldı ve buna “Alın Yazısı” ismini vermek yakışmıyor diye içimden geçirdim. Varlık Yayınları tarafından 1954’te basılan bu kitabı Mehmet Fuat çevirmiş. Mehmet Fuat dilimize çevirirken bu kitaba daha iyi bir isim bulamaz mıydı, derken, kitabın orijinal ismini görecektim: “The Sure Hand of God”. Yani yapacak bir şey yok, kitabın asıl adı da ona benzer bir şey. Ancak siz siz olun Caldwell’in “Alın Yazısı” romanının bulursanız, burun kıvırmayın.
Aptulika




Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...