Bundan iki hafta önce buradan sizlere “Türk Heykelinin
Metin Abisi” kitabı hakkında yazmıştım.
Bu kitabı okurken ve yazarken aklımda
hep “Aslında bu kitabı bizim Geronimo okuyup, yazmalı” düşüncesi geçiyordu.
Kitabı ona da verdim ve bugün bir yazısı geldi. Bu düşüncemde ne kadar haklı
olduğumu gördüm.
Heykel sanatı bize ne kadar uzak gibi görünürse görünsün
aslında o kadar yakındı.
Teşekkürler Geronimo.
Aptulika
Bir Kitap İle ... “ Metin Ekiz ve Ailesi “
Bir kitap okuyorsunuz, hayatınız
da hiç duymadığınız, görmediğiniz, bilmediğiniz bir dünyayı, kişiyi, aileyi
tanıyorsunuz. Bilmediğiniz bir sanat dalının ta içine kadar gidiyor ( heykel ),
hatta ötesine gidip, GSA (Güzel Sanatlar Akademisi)’nin Fındıklı’da ki
hayatınızda hiç girmediğiniz, görmediğiniz kooridorlarında dolaşıyor,
atölyelerine giriyor, rıhtımından balık tutuyor, mangal yapıp, okulda şarap
bile içebiliyorsunuz. (Okulda içmek güzeldir)
Aptullika iki sayı önce kitaptan
bahsedip, bir heykeltraş üzerinden niye bana atıfta bulundu diye merak ederken, kitabı okuyup bitirince, neden
bunu yaptığını çok iyi anladım. Tabii bir süpriz değildi, çünkü iyi dost olmanın
ardında yatan bir paylaşımdı bizimkisi, iyi bir arkadaşlık, iyi bir dostluk,
bazen üzerinde hiç konuşulmayan konulara rağmen birbirini çok iyi tanımaktır. Bu
vesile ile bu sayfaların yazarı dostum Aptulika’ya çok teşekkür ederim.
Kitap aslında Heykeltraş Metin
Ekiz’in ardından kardeşi Turgut Ekiz
tarafından örnek bir uğraşı ve çaba ile, belli ki anısına bir saygı
olarak oluşturulmuş. Çokta iyi yapılmış. Yoksa ben Metin Ekiz ‘i nerden bilecektim? Oysa ki iki günde, bu
samimi ve içten kitabı bitirdikten sonra sanki kendimi Ekiz ailesini uzun zamandır
tanıyan bir insanın hem mutluluğu, hem de burukluğu içinde hissediyorum.
Burada tutup kitabı
özetlemeye gerek duymuyorum. Yalnızca şunu söylemeliyim ki bu kitap
“Heykeltraş Metin Ekiz” adı altında
çok acayip birşeyi anlatıyor. Tam
da ifadesiyle “Anadolunun bağrından kopup gelen“ yokluklar içinde bir aileden çıkıp, aslında
çocuklarının bugün bile asla para
etmeyecek (!) bir meslek olarak
“Heykel”i seçmesi ve bunun ardından,
diğer 3 kardeşinç de yine resim, heykel ve tiyatro gibi, Türkiye’de kitlelerin (okula giden
çocuklarının meslek seçimi olarak) asla anlayamayacağı/onaylamayacağı “zengin
çocuklarının işi yavrum bunlar, ne kazanacaksın sen heykelden, resimden“
nidaları eşliğinde bu çocuklarının bir şekilde sanat dallarını seçmeleri ve her
birinin oldukça başarılı olmaları gerçekten
hem bir “Türkiye Anadolu
İnsanı” destanını hem de, bir Dünya ve
Türkiye için “Sanat Tarihi destanı “ yaratıyor bana göre. Anne Esma
Ekiz’in okuma yazma bilmeyen bir
kadın olarak, çocuklarının eğitimleri ve sonrası, sırf meraktan “getirin bakalım
bir de ben deneyeyim deyip“ hiç bir eğitim alamadan bir ressama dönüşmesi bilmem size ne anlatır
ama bana
tarifsiz şeyler anlatıyor ve hissetiriyor.
Ayrıca Metin EKİZ’in nasıl
bir “ İNSAN” olduğunun vurgusu ve nasıl bizden biri olduğu ve de nasıl SANAT uğruna bir “ Kaybedenler Kulübü Üyesi “
oluşunun gerçekten hüzünlü bir hikayesi
bu. Kitabın içindeki yeğeni Pınar Özçam’ın dayısını anlatan yazısı benim için İNSAN
Metin Ekiz ‘in en önemli izleriden biridir. ( Gözlerimi yaşarttığını itiraf
ediyorum )
Türk Heykelinin Metin Abisi (Kaynak Yayınları 2014) |
Bir de kitabı okurken,
kendimde dahil olmak üzere birçok insanın hikayesini okuduğunuzu ve yaşamın o samimi ve sıcak ama aynı zamanda da
vahşi ve affetmeyen yanını da yaşıyorsunuz sayfa sayfa ... Metin Ekiz , sen,
ben, biz gibi bir İNSAN. Köyde doğuyor,
yokluklar içinde aile , ekmek uğruna köyden kasabaya, oradan şehre göç, emekçi inşaat ustası (kalıpçı) bir baba, tütün
fabrikasında mevsimlik işçi bir anne ve yedi çocuk. İçlerindeki aydınlık ışığın nereden geldiğini
merak edebilirsiniz. Bilemiyorum, kitap buna cevap vermiyor ama belki şehrin
Samsun olması, okulun ve mahallenin adının “İlk Adım” olması, tıpkı Türkiye’nin çağdaşlık ışığının
çıkış noktasında ki ile eşleşebilir, kimbilir? Sonra
çift dikiş geçen orta ve lise yılları.
Bir anadolu çocuğunun GSA Heykel Bölümüne girişi, 70’li yıllar
İstanbul’u. Karşılıksız kalıp geleceğe
de taşınan bir aşk ve küskünlüğü. (Bu
yüzden hiç evlenmemiş Metin Ekiz sanırım .) Hep samimi ve içten dostluklar
, dürüstlükte düz , samimi dobra bir
tarz , çalışkan, muzip bir kişilik . Dedim ya “ Kaybedenler Kulübü” üyesi
olarak alkolle olan şiddetli dans. Sanatı egolar dışında sahiplenmek , kendi
yaratıcılığından daha önemli olarak “Eğitimci” kimliği ile öğrencilerine adanan
samimi bir öğretim görevlisi hayatı.
Daha fazla yazmayacağım, çok
bile oldu .
Neden mi ? Çünkü çok bizden ve çok samimi bir insan ve
insanların hikayesiydi bu, hepimizin başından geçmiş ya da geçebilecek gibi
.
Biliyor musunuz? Bu kitabı
okumanız için heykel veya resimle uğraşmanızın , sanatla haşır neşir
olup olmamanızın hiçbir ilgisi yok .
Meraklı , duyarlı iseniz , kitap okumaktan hoşlanıyorsanız , sizi de
kendim gibi belkide adını hiç
duymayacağınız muhteşem Ekiz’ler
ailesini tanımaya davet ediyorum .
Aile Hakında kısa bilgi:
Metin Ekiz : Heykeltraş ,öğretim görevlisi
Rafet Ekiz : Ressam . 53 yaşında trafik kazasında
ölüyor Hakkında Leman Kültür
yayınlarından çıkmış Rafetçe isimli bir kitap var, Vecdi Çıracıoğlu’nun
derlediği , şimdi onu da okumak lazım .
Rahim Ekiz : Ressam,
heykeltraş. 33 Yaşında inşaattan düşerek
ölüyor.
Anne Esma Ekiz : Ressam ve
elleri öpülesi bir ana
Turgut Ekiz : Tiyatro oyuncusu ve yazarı ve bu kitabın
derleyeni
Geronimo Yalnızkartal
8 Ocak 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder