Bu hafta Geronimo ve ben bir hayli katkı yaptık kütüphaneye. Benim bu haftaki yazım ise bugün pek görülmeyen şiir kitaplarıyla alakalı. Şairlerden bahsettiğim yazının kitabı da Can Yücel'in "Şiir Alayı" kitabı.
Can Yücel’in “Şiir Alayı” kitabı ve “Eski bir anı”
Bir ara lise yıllarımda
aldığım kitaplara baktım, oldukça fazla şiir kitabı gördüm. 20 yıl içinde
okuduğum kitaplara baktığımda ise bir tane şiir kitabı almamışım. Oysa lise
yıllarımda ne kadar çok şiir kitabı alırdım. Kimler yoktu ki arasında Orhan Veli, Nazım Hikmet, Cahit Külebi,
Tevfik Fikret, Ahmet Arif, hatta Ahmet
Hasim. Bu arada Ahmet Haşim’i
bana sevdiren Sıvas’ta Madımak Otel’de katledilen 36 aydından biri olan Asım Bezirci’ydi. Bezirci, bir edebiyat
eleştirmeni, araştırmacısıydı ve onun Ahmet
Hasim ile ilgili araştırma kitabından sonra ilgim artmıştı. Ahmet Haşim
deyip geçmeyin adam mısralarla resim yapar gibi oynayan, sembolist bir
şairimizdir.
1976 ile 1979 arası sadece bu şairlerle sınırlı
değildi merakım, yabancılardan da Aragon,
Pablo Neruda, Bertolt Brecht, Maykovski ve daha niceleri gelirdi. Ha o
dönemin şairlerinin yeni çıkan kitaplarını da alırdım, Ataol Behramoğlu, Afşar Timuçin, Özdemir Asaf, Melih Cevdet Anday
bunlardan bazıları. Şimdilerde kimsenin ismini bilmediği Enver Gökçe, Hasan İzzetin Dinamo ve Hasan Hüseyin. O gür ve adeta kafadan dalgalanarak fışkıran beyaz
saçlarıyla Hasan Hüseyin’in
kitaplarını nerdeyse tam tekmil almışım. Hasan Hüseyin şimdi pek bilinmez ama
şiirleri hala hayatımızdadır. “Acıyı Bal
Eğledik” bugün bile hatırlanacak şiirlerindendir. Bir de “Acı Çekmek
Özgürlükse” nakaratıyla Ahmet Kaya’nın ve Haluk Levent’in okuduğu şarkı onun
şiirinden yapılmıştı.
80’lerde de bu şiir merakı
sürdü ama en son takip ettiğim şair Yaşar
Miraç olacaktı. Ben üniversite yıllarıma yaklaşmıştım ve o dönemin genç
şairi Yaşar Miraç’ın “Trabzon’dan Çıktım Yola” kitabını
almıştım.
O zamanlar şiirleri
ezberlerdik de. Bu ezberlemenin bir faydası da oluyordu. Şimdi yolda giderken
cep telefonunuzdan müzik dinliyorsunuz ya ben de onu yapardım. Daha 80’lerin
ortasında çıkacak olan walkmen buluşu yok, müziği evinizde plaktan dinlersiniz,
kaset bile yeni yeni peydahlanacaktı. Ben vapurla Kadıköy’e geçerken ya da
otobüste zaman geçsin diye içimde o ezberlediğim şiiri okurdum. Böylesi yokluk
devirleri işte.
80’li yıllarda da şiir kitabı
almam azalsa da ilgi devam ediyordu. Tarih ya 1986 ya da 87’iydi, bir dergide Can Yücel’in imza günü yapacağını
öğrenmiştim. Pek öyle imza günü falan takip etmezdim. Bir ara üniversiteden bir
kaç arkadaş “hadi gel” diye israr edince Uğur Mumcu’nun imza gününe gitmiştim.
Neredeyse bütün kitaplarını okumuş olmama rağmen, çok kuyruk var ve Uğur Mumcu
da herkesle uzun uzun konuşuyor bizde bekliyoruz diye kızıp, imza almadan
çıkmıştım. İşte ikinci gittiğim imza
günü de Can Yücel’in olacaktı. Ama
bu sefer imza almadan çıkmak yoktu.
Can Yücel
yeni çıkan kitabını imzalıyordu. Ben ise evden çıkarken 1980 yılı baskısı yani
altı, yedi yıl önce çıkan “Şiir Alayı”
kitabını alıp, imza gününe gidecektim. Sıra bana yaklaştığında önümde 5 kişi
varken durumu kavradım. Herkesin elinde yepyeni kitap, ben de ise eskiliği her
halinden belli nu nebiden kalma bir kitap. Bir anda utandım, yerimden çıkıp
yeni kitaptan alsam mümkün değil, önümde de bir kişi falan kalmış. Yüzüm
kızarmış, kitap zaten sararmış sıra bana geldi. O anda “pardon ben otobüs
kuyruğu sanmıştım.” diyecek halim de yok, kitabı çaresiz masaya doğru uzattım.
O anı hiç unutamam efraftan garipleşen bakışlar ve bir sessizlik. Ben tam Can Yücel kitabı suratıma fırlatıp, okkalı
bir küfür patlatacak derken o kitabı alıp, “Vay
eski dost, eski anılar” demez mi! O anda herkes bana imrenerek bakacaktı.
Bir çok kişi benim gibi tıfıl birinin Can
Yücel’in nasıl eski dostu olacağını düşünüyordu. Kitabı açtığımda “Eski bir anıya selam. C. Yücel”
yazıyordu.
Şimdi o kitaba bakıyorum,
sayfaları neredeyse dağılıyor ama yıllar yılı korurum. O sayfayı her açtığımda
da o an tekrar canlanır gözümün önünde.
Aptulika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder