Kuşlar gitti… Roman da Gitmesin
Küçüklüğümüzde her nereden
türediyse türemiş bir münasebetsiz laf vardı: “A o kitap mı? Aman onu okuması
çok zordur, ondan başlama.”
Umut kırıcı ve yarışı
kaybetme hakkınızı bile kullanmadan metozori diskalifiye edilmek gibi bir şeydi
bu.
Diyelim Savaş ve Barış’ı
okumaya karar verdiniz, hemen o aklıevvel bilirkişi atılırdı, “ Ay kitabı
bitiremezsin 3 cilt” ya da bir başka
kitabı elinize aldınız bu sefer de, “Ayol o kitap çok kalın ben bile
okuyamadım, dur sana özetini vereyim.”
İşte bu sözcüklerin senfonik örgüsünde geçen
çocukluğun ardından biraz büyümüştük ve 70’li yıllarda Yaşar Kemal’in “İnce
Memed”ini entelektüel mahallesinin çok bilmiş teyzelerinden gizli gizli
okumuştum. O günü hatırlarım hem gizleniyorum ama bir okadar da korkuyorum. Eh
okuyacağım en kalın kitap olacaktı, tuğla gibi. Aslında bir şey anlamayacaktım
biliyorum ama niyetim o konulan yasağı kırmaktı. Anlamayacağımı bile bile
okumaya koyuldum. 10 yıl mı sürdü, 10 hafta mı sürdü bilemiyorum. Ama kesin bir
günde okumamıştım.(Zaten ben yavaş okurum, biraz yayılırım.Şu halime bir bakın, herkesin on
saniyede dinlediği müziği bile ben yıllarca dinliyorum. )
Burda kitap, kütüphane diye
yazıp, çiziyorsam sanmayın ki, kitap kurduyum, değilim. Çok kitap
devirmemişimdir. Hatta kitap okumanın keyfini ve önemini daha yeni
kavramışımdır da o yüzden bu haltları yemeye başlamışımdır. Neyse uzatmayalım
Yaşar Kemal’in “İnce Memed”ini bitirmiştim. Geçmiş yıllardan simdi hatırladığım
çok keyif aldığımdı. Konu neydi, ne anlatıyordu derseniz şimdi uzun zaman oldu
size bilgilendiremeyeceğim ama o hızla Gabriel Marquez’i de okumuştum. O
zamanlar Marquez Nobel’i kazanmıştı. Onun ardından Yaşar Kemal aday
gösterilmişti. Yaşar Kemal’in kitabını o kadar sevmiştim ki, bugün bile o gazla
hala Nobel’i kazanan ilk edebiyatçımız Yaşar Kemal’dir bile sanırım.
“İnce Memed”ten sonra galiba
“Ortadirek” diye bir romanı daha vardı onu da okudum. Sonra yıllar geçti, 7
sene önce"Bu Diyar Baştanbaşa" diye bir kitabını buldum. Bu Yaşar Kemal’in
hayat gailesi için yazarlık kariyerinin başlarında yaptığı gazetecilik
günlerindeki roportajlarından oluşuyordu. Ha o da tuğla gibiydi. Onları okurken
de gazetecilikle edebiyatçılığın birleşmesindeki lezzete şahit olacaktım.
Geçtiğimiz iki haffta önce
bir arkadaşım (tabiki Geronimo) bana okumam için bir kitap verdi. Bu kitap
Yaşar Kemal’in “Kuşlar da Gitti” kitabıydı. İlginçtir ama bu seferki “Tuğla”
falan değildi, kuş gibi hafifti, tam 79 sayfa. Belki sayfa sayısı az ama
ağırlığı fazlaydı. Kitap bitti, bendeki öyküsü bitmedi.
“Kuşlar da Gitti”nin ilk
baskısı 1978’de yapılmış. Orada anlatılan İstanbul 60 sonlarını da anlatıyor
olabilir. Zaman, mekan farketmiyor her
zamana duyarlı bir yapıt. İngiltere’den bir eleştirmen bu kitapla ilgili “Batı
Avrupa’da neden böyle romancılarımız kalmadı.” demiş. Kitabı okumaya başlamadan
önce bu yargıyı görünce eh biraz abartılı diye düşündüm ama kitap bittikten
sonra bu yargının neden hükmedildiğini anladım.
Yazarlık hayat, insan eş
geçilerek yapılır mı? İşte bu yüzden Sait Faik keşke yaşasaydı derim. Bu yüzden
“Diren İnce Memed” diyorum. Yaşar Kemal’e öyle çok ihtiyacımız var ki daha.
Diren dev adam diren!
Yazımı gene Yaşar Kemal’den
bir alıntıyla bitireceğim. Başka bir şey de yapamam ki, çünkü bu yazıyı kendi
yetersiz sözcüklerimle bitirirsem yazık olur. Haydi kulak verin, ustanın gene
son okuduğum kitabından yani “Kuşlar da Gitti”den satırlarına,
“İstanbulun tarihini yazanlar Florya düzündeki
kuşların, kuş yakalayıcılarının tarihine boş verirlerse tarihlerinin o kadar
pek işe yarayacağını sanmam. Emeklerine yazık olur.” (Kuşlar da Gitti – Yaşar Kemal – ilk baskı tarihi
1978)
Saygılarla eğilir ve derhal
toz olurum.
Aptulika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder