16 Ocak 2015 Cuma

Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı - 15



 Kuşlar gitti… Roman da Gitmesin

Küçüklüğümüzde her nereden türediyse türemiş bir münasebetsiz laf vardı: “A o kitap mı? Aman onu okuması çok zordur, ondan başlama.”
Umut kırıcı ve yarışı kaybetme hakkınızı bile kullanmadan metozori diskalifiye edilmek gibi bir şeydi bu.
Diyelim Savaş ve Barış’ı okumaya karar verdiniz, hemen o aklıevvel bilirkişi atılırdı, “ Ay kitabı bitiremezsin 3 cilt”  ya da bir başka kitabı elinize aldınız bu sefer de, “Ayol o kitap çok kalın ben bile okuyamadım, dur sana özetini vereyim.”
 İşte bu sözcüklerin senfonik örgüsünde geçen çocukluğun ardından biraz büyümüştük ve 70’li yıllarda Yaşar Kemal’in “İnce Memed”ini entelektüel mahallesinin çok bilmiş teyzelerinden gizli gizli okumuştum. O günü hatırlarım hem gizleniyorum ama bir okadar da korkuyorum. Eh okuyacağım en kalın kitap olacaktı, tuğla gibi. Aslında bir şey anlamayacaktım biliyorum ama niyetim o konulan yasağı kırmaktı. Anlamayacağımı bile bile okumaya koyuldum. 10 yıl mı sürdü, 10 hafta mı sürdü bilemiyorum. Ama kesin bir günde okumamıştım.(Zaten ben yavaş okurum, biraz yayılırım.Şu halime bir bakın, herkesin on saniyede dinlediği müziği bile ben yıllarca dinliyorum. )
Burda kitap, kütüphane diye yazıp, çiziyorsam sanmayın ki, kitap kurduyum, değilim. Çok kitap devirmemişimdir. Hatta kitap okumanın keyfini ve önemini daha yeni kavramışımdır da o yüzden bu haltları yemeye başlamışımdır. Neyse uzatmayalım Yaşar Kemal’in “İnce Memed”ini bitirmiştim. Geçmiş yıllardan simdi hatırladığım çok keyif aldığımdı. Konu neydi, ne anlatıyordu derseniz şimdi uzun zaman oldu size bilgilendiremeyeceğim ama o hızla Gabriel Marquez’i de okumuştum. O zamanlar Marquez Nobel’i kazanmıştı. Onun ardından Yaşar Kemal aday gösterilmişti. Yaşar Kemal’in kitabını o kadar sevmiştim ki, bugün bile o gazla hala Nobel’i kazanan ilk edebiyatçımız Yaşar Kemal’dir bile sanırım.
“İnce Memed”ten sonra galiba “Ortadirek” diye bir romanı daha vardı onu da okudum. Sonra yıllar geçti, 7 sene önce"Bu Diyar Baştanbaşa"  diye bir kitabını buldum. Bu Yaşar Kemal’in hayat gailesi için yazarlık kariyerinin başlarında yaptığı gazetecilik günlerindeki roportajlarından oluşuyordu. Ha o da tuğla gibiydi. Onları okurken de gazetecilikle edebiyatçılığın birleşmesindeki lezzete şahit olacaktım.
Geçtiğimiz iki haffta önce bir arkadaşım (tabiki Geronimo) bana okumam için bir kitap verdi. Bu kitap Yaşar Kemal’in “Kuşlar da Gitti” kitabıydı. İlginçtir ama bu seferki “Tuğla” falan değildi, kuş gibi hafifti, tam 79 sayfa. Belki sayfa sayısı az ama ağırlığı fazlaydı. Kitap bitti, bendeki öyküsü bitmedi.
“Kuşlar da Gitti”nin ilk baskısı 1978’de yapılmış. Orada anlatılan İstanbul 60 sonlarını da anlatıyor olabilir.  Zaman, mekan farketmiyor her zamana duyarlı bir yapıt. İngiltere’den bir eleştirmen bu kitapla ilgili “Batı Avrupa’da neden böyle romancılarımız kalmadı.” demiş. Kitabı okumaya başlamadan önce bu yargıyı görünce eh biraz abartılı diye düşündüm ama kitap bittikten sonra bu yargının neden hükmedildiğini anladım.
Yazarlık hayat, insan eş geçilerek yapılır mı? İşte bu yüzden Sait Faik keşke yaşasaydı derim. Bu yüzden “Diren İnce Memed” diyorum. Yaşar Kemal’e öyle çok ihtiyacımız var ki daha. Diren dev adam diren!
Yazımı gene Yaşar Kemal’den bir alıntıyla bitireceğim. Başka bir şey de yapamam ki, çünkü bu yazıyı kendi yetersiz sözcüklerimle bitirirsem yazık olur. Haydi kulak verin, ustanın gene son okuduğum kitabından yani “Kuşlar da Gitti”den satırlarına,
“İstanbulun tarihini yazanlar Florya düzündeki kuşların, kuş yakalayıcılarının tarihine boş verirlerse tarihlerinin o kadar pek işe yarayacağını sanmam. Emeklerine yazık olur.” (Kuşlar da Gitti – Yaşar Kemal – ilk baskı tarihi 1978)
Saygılarla eğilir ve derhal toz olurum.
Aptulika

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...