23 Mayıs 2023 Salı

Kim demiş Aptulika'nın Türkülerle İşi Olmaz diye!


Geçtiğimiz hafta sonu Nuri Sesigüzel'i kaybettik. 1960'lı yılların en şöhretli halk müziği ses sanatçısı alışılageldik türkücülerin aksine baş rol oynadığı filmleri, posterleri, magazin haberleriyle bir dönemin adeta pop starıydı. O yıllarda her evde bir 45'lik plağı mutlak bulunurdu. Sonra bir baktım ki, bu rüzgar bana da değmiş, bir zaman ben de Nuri Sesigüzel çizimi yapmışım. Bunun hakkında bir yazı yazayım dedim, yazı bittiğinde bir baktımki ben Türk Halk Müziği ve türkülere pek de yabancı değilmişim hani... 


Nuri Sesigüzel'in ölüm haberini duyduğumda bir kaç yıl önce bir sahaf arkadaşıma yaptığım bir plak kapağı aklıma geldi. Orijinal çizim olarak yapılıp, satıldığı için elimde neyseki bir fotoğrafı kalmış. Kendi kendime, "Vay be" dedim ve ekledim, "sadece rock değil Türk Halk Müziği'ne de kalem atmışım demekki." 

Türkü ya da Türk Halk Müziği konusunda pek ilgim ve bilgim olmamıştır hani. Çocukluğumda da babam Türk Müziği ile amatörce ilgilendiği için evimizin içi Münir Nurettin, Safiye Ayla, Ayla Büyükataman sesleriyle doluydu. Şimdi ona bilerek Türk Sanat Müziği demedim zira babamın zevkinde 1970'lerde popülerleşen örneklere karşı kırmızı çizgiler mevcuttu. Mesela Zeki Müren'in eski çalışmaları ve besteleri tercih edilirdi.

Türküye gelince belki de sadece Aşık Veysel'i bilirdim. Küçüklüğümde eniştemin arkadaşı olduğu için Şakir Öner Gülhan'ı tanırdım. Teyzemlere misafirliğe geldiklerinde eniştem onu zorlar ve türkü okuturdu. Ha sakın Şakir Öner Gülhan'ı öyle "bize bir türkü patlat" laubaliliğinde biri sanmayın, tam tersine görseniz karşınızda Berlin Filarmoni Orkestrası'nın şefi var sanırdınız. Öyle suratsız biri değildi hatta espriliydi ama işini ciddiyetle yapan biriydi. 

Bir de gene çocukluk günlerimde İstanbul'a üniversite için gelen bir akrabamızın oğlu bizim yan dairede iki arkadaşıyla oturuyorlardı. Ben daha ilkokula yeni başlamıştım ve onlar İTÜ'de 1968'li yıllarda okuyorlardı. Yani efsane yıllar ve abilerdi onlar. Onların bir arkadaşları vardı ara sıra onlara elinde bir bağlamayla gelirdi. İsmi Turan Engin olan bu arkadaşları bağlamasıyla çok güzel türküler okurdu. Aradan onca yıl geçmesine rağmen o sesi ve yorumu unutamamışımdır. Sonraları bu kişinin radyoda da çalışan usta bir müzisyen olduğunu öğrenecektim. Şöyle bir internete baktığımda onun 2006 yılında öldüğünü öğrenecektim. Son yıllarındaki bir iki videosunu buldum ve bunlardan biri de evde bir arkadaşıyla yaptığı kayıtlardı. Yıllar geçmesine rağmen o çocukluğumdaki abi vardı sanki karşımda. 

Sonradan yıllar geçti ve lise yıllarımda asıl türkü ile bağım başladı ama bu da yaşadığım yeni süreçle alakalıydı. O yıllarda politik ortamın içinde sol dünya görüşü hayatıma girince Ruhi Su ve az biraz da Rahmi Saltuk dinler olacaktım. Konserlerine gittiğim Ruhi Su tek başına sazıyla (resital) olarak yorumları hoşuma gidiyordu. Ancak Ruhi Su da opera kökenli bir müzik insanıydı ve yorumları da çok sesli müziği hedefliyordu. Yani türküyle yakınlığım gene de bu şekildeydi. Onun dışındaki protest müzik referanslarım Timur Selçuk  ve tabi Cem Karaca oluyordu. Cem Karaca ve ardından Edip Akbayram sayesinde Aşık Mahzuni ile gıyaben tanışacaktım ki, çağdaş ozan geleneğini yaşatan bu ismi ilerleyen yaşlarımda çok sevecektim. 

Daha sonrası da İzzet Altınmeşe, Bedia Akartürk, Saniye Can, Muzaffer Akgün, Can Etili, Belkıs Akkale ve Seha Okuş gibi isimler aklımda kalan değerli yorumculardır. Hatta sonda bahsettiğim üç sanatçı benim için ayrıcalıklıdır. Her biri 1980'li yıllara kadar olan Türk Halk Müziği sanatçılarıdır. Ondan sonrası da bu konuda bir takibim ve bilgim pek olmadı. Gene çocukluğum ve ilk gençlik dönemimi dolduran saz ustalarından biri olan Özay Gönlüm ile Şemsi Yastıman Anadolu geleneğinin mizahi yanını günümüze taşıyan isimlerden ikisiydi. 

Çocukluk yıllarımda en ünlü isimler de kafama yerleşmiştir. ilkokula bile gitmediğim çocukluk yıllarımda en çok duyduğum, gazete ve dergilerde resimlerini gördüğüm ise Nuri Sesigüzel omuştur. Bizim evde pek dinlenmediği için ismi, müziğinden önce aklıma yerleşmiştir ama komşu evlerde, misafirliklerde pikabı olan evlerde mutlaka bir 45'lik plağı bulunurdu. Sadece türküleriyle değil sinemalarda filmleriyle de ünlüydü. 1963 yılında çektiği ilk filmi Kara Yılan'dan sonra 50'ye yakın filmde başrol oynamıştı. 1966 yılında bir sene içinde 6 filmde başrol oynamıştı. Bu 1970 ve 80'lerde arabeskçilerin oynadığı film furyasının ilk başlangıcı gibiydi.

Nuri Sesigüzel için arabeskçi tanımı tam uymaz o türkü sınırları içinde kalmıştır ama arabesk türkücüler kervanının kapısını ufaktan açacaktı. Nuri Sesigüzel gibi gene Urfalı bir türkücü çıkacak ve Nuri Sesigüzel'in şöhretine yakın plaklarla büyük bir çıkış yapacaktı. 1970'lerin sonunda "Ayağında Kundura" ile çıkış yapan bu isim İbrahim Tatlıses'ti. Onun sesine hayran olundu ama tarihler 1980'leri gösterdiğinde artık arabesk bayrağını türküye dikecekti.

1960'lara damgasını vuran ve türkücülüğün dışına taşan şöhretiyle Nuri Sesigüzel, 1970'lerin ilk yarısına kadar ününü sürdürdü. 80'li yıllara doğru artık türkü değil arabesk vardı. Ancak aradan ne kadar yıl geçerse geçsin bir tavan arasında, bir sahafta ya da anne babanızın evinde bir Nuri Sesigüzel plağı karşınıza çıkabilir. 

O eskilerin siyah beyaz filmlerindeki samimiyet yıllarında...  ün ile düzeyin bir arada olduğu o zamanlarda... artan şöhretinin ardında bir pürüz bırakmayan Nuri Sesigüzel, Işıklar içinde yat.  

Aptulika

 

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...